31 Mart 2020 Salı

Koronik - Korona Günlerinde Sohbetler (1)

Koronik başlığı altında koronavirüs kapanmaları döneminde sohbet tarzı serbest videolar yapıp yayınlayacağız.

Bu birincisi. Bunun konuları:

Neden Koronik adını seçtik?

Karantina döneminde nasıl yaşıyorum?

Hastalıklarım ve Risk durumum.

Ölüm ve ölüme hazırlık.

Salgını nasıl karşıladım neler yapmaya çalıştım?

Virüslür ve salgınla ilgili romanlar üzerine kısa değinmeler


29 Mart 2020 Pazar

Yaklaşan Felaket ve Onu Önlemenin Yolları – Update


Aşağıdaki yazı 24 Mart’ta yazılmıştı. Amacı öncelikle hızla yaklaşan felaketin çapına ve somut olarak da acil olarak yapılması gerekenlere dikkati çekerek, solun politik inisiyatifi ele alıp, topluma yol gösterici olmasına yardımcı olmaktı.
Ne yazık ki yazı çok az insan tarafından paylaşıldı ve hiç duyulmadı, okunmadı.
 Şimdi İnan Doğan isimli bir PhD (doktor) benzeri bir hesabı yapmış. O bizden farklı olarak:
a)  Arada geçen zamanda öğrenilmiş yeni verilere dayanıyor,
b)  Biz bu kadar hasta var o zaman şu kadar zaman önce başlamıştır gibi geriye doğru bir extropalasyon yapmamıştık (kasıtlı yapmadık, abartıyorsun denmemesi için, yazıda da belirtmiştik.)
c)  Biz haftada bir ikiye katlanma ele almıştık. (Aslında iki üç günde birdi ama yine abartıyorsun denmemesi için)
Sonuç korkunçtu. Ama bu korkunç noktaya yaz başında varılıyordu. Çünkü geriden değil ileriden başlatmıştık ve haftada bir ikiye katlıyorduk.

27 Mart 2020 Cuma

Koronavirüs - “Diamond Princess” Deneyinden Çıkan Bazı Sonuçlar


Toplumsal olaylarda laboratuvar koşulları oluşturmak ve buralarda deneyler yapıp sonuçlar çıkarmak neredeyse olanaksızdır.
Bu nedenle doğa bilimcileri kendi kriterlerini toplum bilime de uygulayarak onun bilim olmadığını söylerler. “Araçsal aklı” “nesnel aklın” yerine koymaya yarayan, bu anlayışın yanlışlığı şimdi konumuz olmadığı için geçelim, ama şimdi ortada ilginç bir toplumsal “deney” ve bazı olgular var.
maalesef bu deneyin toplumsal ilişkilere ilişkin boyutuyla ilgili hiçbir veri yok. Dünkü yazımızda benzer bir duruma ilişkin İzmit depremi sonrasının bir deneyinin sonuçlarını ele almıştık (Korona Hapishanesi” Dersleri). Bugün daha ziyade hastalığın yayılma oranlarına ve hızına ilişkin bazı veriler sunan bir deneyi ele alalım ve bazı sonuçlar çıkarmayı deneyelim.
Almanya’da çıkan ciddi “Spektrum der Wissenschaft” dergisinin internet sayfasında yer alan bir yazıda böyle bir “deney”e ilişkin veriler ve bazı sonuçlar var.
Diamond Princess” turistik amaçlı lüks bir yolcu gemisi.
Gemide 3711 (yani 4000’e yakın) yolcu ve mürettebat var.

26 Mart 2020 Perşembe

“Korona hapishanesi” Dersleri


Değerli arkadaşım Nabi Kımran’ın 17 Ağustos 1999 İzmit depreminde bir hapishanede bir devrimci olarak yaşadıklarını anlattığı “Gazete Duvar”da yayınlanmış bu yazı, “somut şartların somut tahlili” ile, böyle kırılma noktalarında “normal” zamanlardaki paradigmaların ve önceliklerin ne kadar kökten ve hızlı değişeceğini somut olarak gösteriyor.
Bir depremde bir hapishanenin yıkıntıları arasında, çaresiz insanların hayatını korumak söz konusu olduğunda, devrimcilerin can düşmanlarıyla birle iş birliği yapmaktan, en azından bir ateşkes yapmaktan, kendilerinin yeminli düşmanı faşistleri ve Mafia çetelerinin bile canını kurtarmaktan, kendi haklarından feragat etmekten çekinmediğinin somut örnekleriyle dolu. Tam da bunun için can düşmanlarının bile saygısını kazanıyorlar.

25 Mart 2020 Çarşamba

Tomas Pueyo'nun Yazısı Koronavirüs: Çekiç ve Dans




 Aşağıda linki bulunan Türkçeye çevrilmiş Tomas Pueyo'nun "Koronavirüs: Çekiç ve Dans" başlıklı uzun yazısı bugün yazdığım “Yaklaşan Felaket ve Onu Önlemenin Yolları” başlıklı yazının neredeyse ABD ve İngiltere için yazılmış bir versiyonu gibi. Tabii konunun teknik kısmı da derinliğine bilen bilim adamlarınca hazırlanmış ve desteklenmiş bir yazı. Yazımı abartılı bulanlar bugünkü çizgi izlenirse örneğin ABD’de ölümlerin on milyonları bulacağını öngören bu yazıyı okuyunca belki ddurumun fecaatini daha iyi anlayabilirler. Benim yazımda burada “Dans” denilen dönemin bir veya iki yılı bulabileceği öngörülüyor ve bu yazı o dönemin daha hafif atlatılabileceğini düşünüyor ve tabi ben daha uzun ve sert bir dönemle aşılabileceği kanısındayım. Ama bu önemli değil, bu, "çekiç" indirildikten sonra olaların gelişimine göre daha ince düzenlenebilir. Ayrıca benim sistemi kökten değiştirmek için bunu bir olanak olarak değerlendirme amacım da var. Bu nedenle önerilerim daha radikal ve eşitlikçi.

24 Mart 2020 Salı

Yaklaşan Felaket ve Onu Önlemenin Yolları

Projeksiyonlara baktığımda hemen herkesin top çevirdiğini, temel sorunu ortaya cesaretle koyarak somut olarak bir çıkış önerisi getirmekten kaçtığını görüyorum.

Elde yeterli veri olmaması, bu sonuçlarla yüzleşmenin, kendini ve tüm toplumu kandırmanın, bir gerekçesine dönüşmüş bulunuyor.

Yok Fransa’da hasta ve ölüm oranı şu kadarmış, yok Çin’de bu kadarmış ve durdurulmuş vs. vs. herkes ayrıntılara yoğunlaşarak gelen felaket hakkında somut bir resim oluşturmaktan ve olacakların adın koymaktan ve bütün bildiklerimizi temelden değiştirmemizi gerektirecek tedbirleri ifade etmekten kaçıyor.

Halbuki bu çok zor bir iş değil. Ayrıntılarda söyle ve böyle sapmalar olabilir. Ama genel gidişi ve neyle yüzleşileceğini anlamak için bunlar yeter.

22 Mart 2020 Pazar

Başta Sayın Devlet Başkanımız Erdoğan ve Hükümet Olmak Üzere Ezeli ve Ebedi Türk Devleti Koronavirüs Salgınından Gerçek Bir Zaferle Çıkacaktır


Terör örgütleriyle bağlantılı birkaç eski 68’li dışında hiç kimse ezeli ve ebedi Türk devletinin ve onun başındaki sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu Koronavirüs karşısında hangi politikayı uyguladığını görmüyor ve anlamıyor. Bu nedenle de kendi içinde zerrece tutarlılık olmayan eleştiriler yapıyorlar.
Aslında böyle yapmaları iyidir. Böylece milletimiz onların çapsızlığını görmektedir.
Onların bu çapsızlığının katkısıyla da kısmet olursa sayın Erdoğan’ı Cumhuriyet’in yüzüncü yıl dönümünde devletimizin başında görmeye devam edeceğiz.
Hatta Atatürk gibi ölünceye kadar devletin başında kalacak ve öldükten sonra da içinde bulunduğumuz rejimin kurucusu olarak ebediyen anılacak ve tarih kitaplarına altın harflerle yazılacaktır.
Öncelikle bu koronavirüs salgını karşısında sayın Erdoğan’ın devletimizin ne yaptığını ve yapmak istediğini anlamak gerekir.

21 Mart 2020 Cumartesi

Triyaj Nedir? Niçin Yaşlıların ve Hastaların Soykırımı Sonucunu Verecektir?


Triyaj Fransızca seçmek, ayırmak anlamına gelmektedir?
Türkçe Wikipedi’de “Triyaj, savaş alanlarında ve acil servislerde tıbbi müdahale önceliklerini belirleme sistemi. Bu öncelikler; hastanın yaşama şansı, durumunun aciliyeti gibi unsurlara dayanarak belirlenir.” diye açıklanmış.
Peki kim seçilecek? Hangi ölçülere göre seçilecek? Ne için seçilecek?
Yaklaşan ve giderek engellenemez hale gelen yaşlı ve hastaların soykırımını görmek ve asgari ölçüde de olsa engellemek bu soruların cevabında gizlidir.
*
Triyaj kavramı bugünkü kullanımıyla modern devletler ve savaşlarla ortaya çıkıp gelişmiştir.
Triyaj ciddi bir sorun olarak Fransız devriminden sonraki savaşlarda eşit yurttaşların genel silah altına alınmasıyla ortaya çıktı. Hiyerarşik bir toplumda triyajı elbette toplumsal hiyerarşi belirler ve örneğin soyluların önceliği olurdu.

Muhalefet İflas Etmiş ve Hükümetin Yaşlı ve Hastaların Soykırımı Planına Onay Vermiştir


Günlerdir sorunun koronavirüs salgınını durdurmak olmadığını, sorunun yayılışı yavaşlatmak olduğunu, sorunu “koronavirüsle mücadele”, “salgını yenmek”, “salgını atlatmak” olmadığını, sorunu böyle koymanın ve tanımlamanın hükümetin caniyane planına ortak olmak anlamına geleceğini yazıyoruz.
Örneğin şöyle twitler atıyoruz:
Bugün sosyalistlerin, demokratların, HDP'nin hükümetin tedbirlerini eleştirirken emekçilerden, fakirlerden söz etmesi, gerçek sorunu anlamadığını gösterir. Bugün sorun emekçilerin değil, çoğu hasta ve yaşlı olanların YAŞAMA HAKKINI savunmaktır.”
“Yaşlı ve hasta nüfusun soykırımı matematik bir kesinlikle ortada duruyorken, başka sorunlardan söz etmek ve bunları gündeme almak kitle katliamına bilerek veya bilmeyerek onay vermektir.”
“Muhalefet hükümetle aynı paradigma içinde #Koronavirüs salgınını ele alıp tartışmakta ve iktidarın cinayetine suç ortağı olmaktadır. Sorun ekonomi değildir, yaşlı ve hasta nüfusun ölüme terk edilecek olmasıdır. Yani bir Yaşlı ve hasta nüfusun soykırımıdır.”
Muhalefeti hükümeti esas eleştirmesi gereken noktadan eleştirmediğini yazıyoruz. Ama muhalefette en küçük bir ayıkma bile gerçekleşmedi.

19 Mart 2020 Perşembe

Muhalefet iktidarın cinayet kararına ortak oluyor


Gözlerimizin önünde Erdoğan ve hükümeti birçok, özellikle de yaşlı ve hasta yurttaşın ölümüne karar vermiş bulunuyor.
Neden ve nasıl bunu kısaca açıklayalım.
Bu hastalık geometrik diziyle yayılmaktadır. Yani en azından 2, 4, 6, 8, 16, 32 şeklinde. Dünyadaki çeşitli örneklerin ortalamasına göre 2,5 günde ikiye katlanmaktadır. Bu yayılma nüfusun yüzde yetmişine bulaşıncaya kadar böyle yayılmasını engellemek mümkün değildir.
Bu şu demektir, bir süre sonra binler ve milyonlarca insan eş zamanlı olarak enfekte olacak demektir.
Bu durumda, enfekte olanların yüzde biri hastalığı ağır geçirse ve tıbbi bakıma gerek olsa, örneğin on milyonluk bir şehirde bir milyon insan eş zamanlı hasta olduğunda, on bin hasta bir günde hastanelere gelecek demektir.
Yeryüzünde hiçbir ülkenin olanakları bunu karşılayacak imkanlara sahip değildir.
Bu durumda binlerce, on binlerce özellikle de yaşlı ve hasta insan acılar içinde boğularak ölmek üzere ölüme terk edilecek demektir.
Peki bu durumda ne yapmak gerekir?
Kader bu muş diye razı gelmek mi yoksa hastalığın yayılma hızını yavaşlatıp, bakım gerektiren hastaları bakım kapasitesinin altında tutmak için her şeyi yapmak mı?

18 Mart 2020 Çarşamba

Erdoğan'ın konuşması binlerce insanın ölüme terk edileceğinin sinikçe ilanıdır


Erdoğan’ın konuşması onun derdinin insanlar ve onların yaşaması değil, milletin ve devletin yaşaması, kar ekonomisinin devamı olduğunun açık ilanıdır.
Bizzat kendi sözleriyle bunu nasıl ifade ve itiraf ettiğini görelim.
Erdoğan sorunun adını yanlış koyarak, yanlış tanımlayarak halkı yanıltmakta ve yanlış bir hedef tanımı yapmaktadır.
Erdoğan sorunu "hastalığın kontrol altında tutulması" ve "hastalığın salgın haline dönüşmesini engelleme"  olarak tanımlamaktadır.
Dünkü yazımızda, sorunun tanımını, hastalığın yayılmasını yavaşlatma olarak yapmamanın iktidarın oyununa gelmek olacağını muhalefete hatırlatıyorduk.
Tam da dediğimiz gibi oldu.
Muhalefet önce şu gerçeği halka açıklamalıydı: bu "hastalığın kontrol altında tutulması" mümkün değildir, "salgın haline dönüşmesi" engellenemez. Ortalama olarak nüfusun yüzde yetmişi enfekte olana kadar hızla, geometrik diziyle, toplumu gibi değil, çarpma gibi artarak hızla yayılır.
İnsan hayatına değer veren bir ülkede yapılması gereken ve yapılması mümkün olan, bu yayılma hızını yavaşlatıp, yoğun bakım gerekecek hastaları kapasitenin altında tutabilmektir.
Sorunu bunun haricinde, “hastalığı kontrol altına almak”, “salgın haline dönüşmesini engellemek” olarak koymak, ölen ölür kalan sağlar bizimdir demektir.

17 Mart 2020 Salı

Sorun YAYILMAYI ENGELLEMEK değil, YAYILMA HIZINI YAVAŞLATMAKTIR - Türk Devletinin Oyununa Gelmeyin


Lütfen #coronavirüs YAYILMASINDAN ve bunu engellemekten söz edip Türk devletinin oyununa alet olmayın.
Devlet sanki sorun buymuş gibi koyup oyunun sonunda haklı çıkmayı ve gücünü ve egemenliğini pekiştirmeyi hesaplamaktadır.
Hastalığın yayılması engellenemez. Herkese bulaşacak. Ve normal koşullarda bu yayılma hızı 6 ay içinde nüfusun yüzde yetmişidir.
Peki bu engellenemeyecekse neden Avrupa ülkelerinde bunca sert tedbirlerin alınıyor?
Sorun YAYILMA HIZINI YAVAŞLATMAK!
Niçin yavaşlatmaya çalışıyorlar?
Çünkü normal hızdaki bir yayılmada, eldeki yoğun bakım ve suni solunum birimleri yetmez?
Çünkü hastalık zatürreye sebep oluyor ve hastalar solunum yetmezliğinden vs. boğularak ölüyorlar.
Suni solunum cihazları ile en azından müdahale edilip kritik dönemin aşılması sağlanabiliyor. Küçümsenmeyecek bir oran kurtarılabiliyor
Matematik olarak neden yetmeyeceği şöyle ifade edilebilir.
Hastalığın yayılışı aritmetik diziyle, örneğin 10, 20, 30, 40 diye değil, geometrik diziyle, yani 2, 4, 8, 16, 32, 64 şeklinde. Ya da toplama gibi değil, çarpma gibi.
Ya da meşhur satranç hikayesinde, satranç tahtasının her karesine öncesinin iki katı pirinç koymak gibi. O zaman 64 kare sonunda bütün yeryüzündeki pirinçler bile yetmez.

Yaklaşan Felaket ve İflasını Gizleyen Devlet


Bir çöküş geliyor ve bu çürümüş devlet hala gizlilik ve sindirme peşinde.
Vergileri sayesinde var olduğu yurttaşların kanını emdiği, terörüyle yıldırdığı, şehit diye kendi emperyal ve faşist emelleri için öldürdüğü yetmiyormuş gibi şimdi, onları toplu ölümlere hazırlıyor.
Bu sözlerim bir abartma değildir. Aşağıya Almanya’daki bir hesaba ilişkin haberden en kritik yerin resmini aktarıyorum. Varın Türkiye’yi siz hesaplayın.
Almanya’da takriben 5000 yoğun bakım yatağı var.
Eğer hastalığın şimdiye kadarki büyüme hızı (%32) sürerse Mart ayı sonuna varmadan, kapasite aşılmış olacak. Yani insanların bir bölümü ölüme terk edilecek. (Haberde yok ama bir tanıdığım bazı mahfellerde böyle bir durumda 80 yaşın üzerindekilere yoğun bakım yapılmama (yani kaderiyle baş başa bırakma) olasılığının görüşüldüğünü söyledi. Bir süre sonra bu sınır 70’e de iner çizgiye bakılırsa.)
Eğer şimdi alınan tedbirler hastalığın büyüme hızını %20’ye düşürürse Nisan ayında  kapasite aşılacak.
Yüzde ona düştüğü takdirde Mayıs’ta aşılacak.
Tabii bu extrapolasyon Hastaların %2,5 oranının yoğum bakım gerektireceği varsayımına dayanıyor. Bu oran Çin’de %5 idi. İtalya’da %8
Şimdi düşünün Türkiye’yi kaç yoğun bakım yatağı var?

13 Mart 2020 Cuma

Koronavirüs Pandemisi Üzerine Hatırlatmalar



28 Ocak'ta, Koronavirüs' salgınının henüz ne Türkiye'nin ne de dünyanın gündemine gelmediği bir tarihte, (ama elbet bir gün geleceği beklentisiyle) bu gibi sorunlara bir Marksist’in, bir sosyalistin, bir demokratın nasıl bakması gerektiğine dair bir metodolojik hazırlık ve uyarı yapmak babından 2006 yılında, yani 14 yıl önce, Kuş Gribi vesilesiyle yazdığımız yazıyı bu sefer "Koronavirüs Salgını Vesilesiyle Globalleşme, Kapitalizm ve Ulusal Devletler" başlığıyla yayınlamıştık. Yayınlarken de şu kısa notu koymuştuk:
"Aşağıdaki yazıyı, yıllar önce “Kuş Gribi” (Tavuk Vebası) salgını vesilesiyle yazmıştık. Şimdi yine benzeri “Koronavirüs” salgını var.
2006 yılında yazılmış olmasına rağmen yazı aktüalitesini koruyor. Sadece “Kuş Gribi” (Tavuk Vebası)” başlığını değiştirdik ve onun yerine başlığa “Koronavirüs Salgını Vesilesiyle” yazdık.
Bir de üslup ve ayrıntı düzeyinde bazı düzeltmeler yaptık.
Yazı “Geleceği Geçmişten Geçmişi Gelecekten Kurtarmak –Denemeler başlığı ile yayınlanan kitabımızda yer alıyordu.
Kitabı indirmek isteyenler şu linkten indirebilirler: https://yadi.sk/i/lhdLoRpl3a9bs6
28 Ocak 2020 Salı"
Öngörü bir süre sonra gerçekleşti ve Koronavirüs salgını başladı, konu yavaş yavaş herkesin gündemine geldi.

9 Mart 2020 Pazartesi

Biz Marksistlerin Nesnel Tarihsel İşlevi Ne Oldu?


“Nasıl ki, bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanılarak bir hüküm verilmezse, böyle bir altüst oluş dönemi hakkında da, bu dönemin kendi kendini değerlendirmesi göz önünde tutularak, bir hükme varılamaz, tam tersine, bu değerlendirmeleri maddi hayatın çelişkileriyle, toplumsal üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekir.”
Karl Marks, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’ya Önsöz
Biz Marksistler yeryüzünden kapitalizmi, kapitalizmle birlikte eşitsizlikleri, baskıyı, sömürüyü ve zulmü ortadan kaldırmak için mücadele ettik (ve ediyoruz).
Son iki yüz yılda biz Marksistler kadar baskılara, işkencelere, tutuklamalara, hapislere, cinayetlere, katliamlara, sürgünlere uğramış ve en büyük fedakarlıkları yapmış, en diğerkam davranışları göstermiş hiçbir siyasi, dini ya da fikri akım yoktur.
Bu muazzam harekete katılmış, en korkunç acılara katlanmış, en büyük fedakarlıkları yapmış milyonlarca Marksist ve sosyalistin iyi niyetinden ve içtenliğinden elbette şüphe edilemez.
Ama yazının başındaki epigrafta yine Marks’ın ifade ettiği gibi, “nasıl bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanarak bir hüküm verilemezse” biz Marksistler hakkında da kendimiz hakkındaki öznel yargılarımız ne olursa olsun, bu yargılarımıza bakarak hüküm verilemez.
Bizlerin niyetleri ve kendi hakkımızdaki görüşlerimiz ile nesnel tarihsel gidişteki somut işlevimiz aynı olmayabilir.
Bir Marksist olarak ilk görevlerimizden biri de kendimiz hakkında kedi öznel yargılarımızdan öte nesnel işlevimizi görebilmek ve ortaya koyabilmektir.

6 Mart 2020 Cuma

Moskova Bildirisi – Erdoğan Durumunu Pekiştirdi ve Yeniden Mevzilenmek İçin Zaman Kazandı

Türkiye’deki sol ve liberal muhalefet kendini kandırmakta çok mahirdir. Moskova zirvesi sonrasında da genel hava Putin’in zafer kazandığı Erdoğan’ın hezimete uğradığı şeklinde. Bunun kanıtı olarak da örneğin Büyük Katharina’nin resminin önünde (Türkler Büyük Katharina ile Büyük Petro’nun ikinci eşi olan Katharina’yı da karıştırıyorlar.) Türk heyetinin önüne ellerini kavuşturmuş olarak beklemesi, Putin’in onları el işaretiyle çağırması gibi sembolik olgulara vurgular yapılıyor.
Ama aslında durum hiç de öyle değil. Aslında önceki mutabakatlara göre Türkiye konumunu güçlendirmiş ve kağıda geçirmiş bulunuyor.
Önceki mutabakatlara göre Türkiye’nin kontrolünde olan bölgede her iki tarafın da “Terörist” olarak tanımladıklarının silahsızlandırılmış olması, M4 ve M5 karayollarının açılmış olması gerekiyordu. Türkiye ise aksine bu maddeleri kullanarak “Terörist” dediklerini silahlandırdı, Askerlerini fiilen “Terörist” dedikleriyle bile aynı safa soktu. M5’i Suriye büyük savaşlar ve kayıplarla alabildi. M4 ise hala “muhaliflerin” kontrolündeydi.

4 Mart 2020 Çarşamba

İdlib, Mülteciler ve Kürt Özgürlük Hareketinin Sessizliği


Abdullah Öcalan, en azından iddia ve hedef olarak Ortadoğu çapında bir demokratik cumhuriyet veya cumhuriyetler birliği gibi bir projeye sahipti.
Önerisi somut biçimiyle ne ölçüde bir demokratik Cumhuriyet ortaya çıkarabilir ya da önerdiği strateji buna ulaşmayı sağlar mı?
Bu ayrı bir konudur ama en azından Ortadoğu çapında bir vizyon sahibi olmanın kendisi başlı başına önemlidir. Kendini geniş bir coğrafyadan sorumlu görmek, onun derdiyle dertlenmek demektir bir Ortadoğu Demokratik Cumhuriyeti’nden veya Cumhuriyetler Birliğinden söz etmek.
Hatta daha dün görüştüklerine, bugün Avukatlarının yayınladığı açıklamaya göre, “Türkiye ve Ortadoğu'daki siyasi krize çözüm”den söz etmiş.
Yani Öcalan, sadece Türkiye’yi değil, Ortadoğu’yu da göz önüne aldığını ifade etmiş oluyor. Yani aynı zamanda sorunu Ortadoğu çapında ele almak gerektiğini dolaylı olarak ifade etmiş oluyor.

2 Mart 2020 Pazartesi

Bölünmelerle Bölünmek


7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında HDP’ye karşı devlet terörünün başlamasından beri demokrasi güçlerinin tekrar toparlanması için somut bir eylem önerimiz vardı. Kısaca şöyle özetlenebilir: her şehrin, her semtin merkezi meydan veya yerlerinde, hiçbir slogan atmadan, bağırmadan, pankart, bayrak, rozet taşımadan günün belli saatlerinde kitlesel olarak sessizce bulunmak.
Bugün en geniş kesimleri birleştirebilecek ve onlara tekrar moral ve güç kazandırarak, kendilerini ve siyasi sistemi değiştirmelerini sağlayabilecek mümkün ve gerekli biçim bu olabilir dedik.
Bu öneriyi ve yakın versiyonlarını yıllardır çeşitli vesilelerle tekrarladığımız için yavaş yavaş duyulmaya, tanınmaya, onay görmeye başladı. Kim bilir belki bir gün hiç ummadık yerde ve biçimde gerçekleşebilir ve bütün dengeleri alt üst edip bu çürümeyi tersine çevirebilir, köklü demokratik dönüşümlerin yolunu açabilir.

1 Mart 2020 Pazar

Savaşı ancak bir sivil kitle hareketi engelleyebilir


Bugünkü görünüme göre, uçurumun kenarındaki dans beş gün daha, Erdoğan-Putin görüşmesine kadar, uzayacak gibi görünüyor.
Ancak ne olursa olsun sonunda bir savaş kaçınılmaz gibi
Savaşı iki şey engelleyebilir. ABD ve Avrupa’nın Erdoğan’a Suriye’den çık demesi veya Erdoğan’ın, Rusya’nın önerdiği, M4 ve M5’i Suriye’ye bırakarak, İdlip’te Türk hududu yakınında beş on kilometre derinliğinde bir yerde mültecileri bloke etmek türü bir uzlaşmayı kabul etmesi.
Erdoğan’ın bunu kabul etmesi olanaksız. Bunu kabul ettiğinde geri adım atmış olur ve sonu gelir.
Suriye ordusu da geri çekilmez. Rusya bunu Suriye’den isterse, kendi sonunu getirmiş olur.
Bu uzlaşmaz durumdan tek çıkış savaş olur. Ve savaş kısa vadede Erdoğan’ın da ABD ve Avrupa’nın da çıkarınadır.