Halkların Demokratik Kongresi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Halkların Demokratik Kongresi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2015 Cuma

Erdoğan Ergenekon İttifakı ve HDP’nin Yapması Gereken Hamle

Erdoğan, başkanlığa geçip tek adam olabilmek ve Ortadoğu’da düştüğü tecrit durumundan çıkabilmek için:
·         Türkiye’de toplumu germek; bunun için de Kürt-Türk çatışmasını kışkırtmak; bunun için de HDP’ye karşı provokasyonlar yapmak zorundadır;
·         Ortadoğu’da da tecritten kurtulmak için (Lojistik desteği ilen eder etmez, Obama tarafından arandı) Suudi Arabistan’ın Sünni cephesinde, doğrudan veya lojistik destekle yer alarak; Şii-Sünni çatışmasında Sünnilerin safında yer tutarak, Türkiye’yi “mezhep savaşlarının” bir alanına dönüştürmek zorundadır.
Bu iki plan birbirinden hem bağımsızdır; hem de içsel bir bağ içindedir.

25 Ekim 2013 Cuma

HDP Kurulurken Uyarılar ve Öneriler

Deveye sormuşlar “boynun niye eğri?” diye.
Deve de cevap vermiş: “Nerem doğru ki?”
Bu hafta sonu (yarın) HDK (Halkların Demokratik Kongresi) Üçüncü Olağan Genel Kurulunu yapacak. Ertesi gün de HDP (Halkların Demokratik Partisi) 1. Olağanüstü Kongresi’ni yapacak
HDP’nin kuruluşunda herşey yanlış ve çelişkili. Öyle ki bir noktada saçmalığa (grotesk) dönüşüyor.
Sadece bir kaçına değinelim.
HDP’nin Gezi ile ortaya çıkan hareketin kendisi olduğunu veya olacağı söyleminden geçilmiyor. Ama HDP ne parklarda ne de Gezi hareketinin ortaya çıkardığı başka organlarda tartışılmadı, hatta oralarda gündeme bile gelmedi. Bu hareketin kendisinin tartışıp, gündemine alıp ortaya çıkarmadığı bir partinin, bu hareketin kendisi veya organı veya politik ifadesi olmaktan söz etmesine ne denilebilir?
Haydi, bunu bir yana bırakalım.
HDK’nın resmi internet sayfasına girin bakın. HDP, o sayfada menüde bir başlık.
Sanılır ki, HDK diye bir kitle örgütlenmesi ve hareketi var, o benzer programı savunan bir de Parti Kurma kararı almış ve kurulmuş. HDP, HDK’nın siyasi ifadesi.
Ama HDP’nin seçimlere girip girmeyeceğine ve nerede gireceğine, HDK veya HDP’de değil, BDP’de karar verildi.

9 Temmuz 2013 Salı

Gezi Hareketi ve Halkların Demokratik Kongresi

Hafta sonu, (7 Temmuz Pazar) Taksim Hill otelde ''Gezi Direnişi, Çözüm Süreci ve
Türkiye’nin Demokratik Geleceği'' başlıklı bir “forum” düzenlendi.
Çoktandır HDK defterini kapatmış, oradan hiçbir şey çıkmayacağı sonucuna ulaşmıştık. Çünkü, bütün HDK, Kongre’de bize yapılan haksızlığı ve usulsüzlüğü bilmesine, bunu defalarca yazmamıza[1] rağmen, susmuş, bu suça ortak olmuştu.
İşin kötüsü aynı tecrübeyi, aynı suskunluk ve suça ortak olmayı, sonra bir de, HDK’nın minyatürü olan, şimdi “Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi” (SYKP) olan, SYK’da (O zamanlar sadece adının “Partisi” eksikti) yaşamıştık.
2007’den beri “Çatı Partisi”, “Demokrasi İçin Birlik Hareketi”, “Halkların Demokratik Kongresi”, “Sosyalist Yeniden Kuruluş”a harcadığımız muazzam zaman ve enerjinin, kalburla su taşımaktan farklı olmadığı sonucuna ulaşmıştık. Bunlara verdiğimiz enerji ve zamana acıyorduk. Bu nedenle HDK’nın toplantılarına artık izleyici olarak bile gitmiyorduk.

20 Mart 2013 Çarşamba

Yeni Bir döneme Girilirken – Öngörüler ve Görevler

Bir süredir çok alametler belirdi. Öyle görülüyor ki, birkaç gün içinde eski parametrelerin hepsinin geçersiz kaldığı yepyeni bir dönem başlayacak. Aslında yeni dönem fiilen de başlamış bulunuyor. Alamet dediklerimiz yeni dönemin başlamışlığının ifadelerinden başka bir şey değil.
Ama herkes, henüz hala eski parametrelerle düşündüğünden yeni durum kavranamıyor.
İşin doğrusu, biz de birkaç gün öncesine kadar durumun pek farkında değildik.
Elbet birkaç ay öncesine kadar “bebek katili” ya da “terörist başı” olarak anılan Öcalan’ın birden bire resmen “İmralı” diye bir makam haline gelmesi; BDP vekillerinin İmralı’ya gitmesi; Öcalan’ın bir muhatap olarak alınması çok önemli gelişmelerdi. Ama bunlar bile henüz Erdoğan’ın Suriye ve Irak’ta sıkışmışlığıyla, başkanlık ihtiraslarıyla ve seçimlere kadar bir çatışmasızlık ortamı yaratma taktik kaygılarıyla açıklanabilirdi. (Elbet bugün de bunlar geçerliliğini koruyor. Ama başka bir bağlam içinde.)

10 Ocak 2013 Perşembe

Sakine Cansız’ın Ardından

Sakine Cansız’ı ilk kez nerede ne zaman gördüm ve tanıştım hatırlamıyorum. Ama adını duyar bilirdik.
Muhtemelen Öcalan’ın kaçırılışından sonra Hamburg’ta kurduğumuz “Öcalan’ın Yaşamını Savunmak İçin Türk Girişimi”nin hazırladığı toplantı ve tartışmalar esnasında olabilir. Kendiliğinden, işgüç içinde bir tanışma gerçekleşmiş olmalı.
Sonra 2005 yılında Hamburg’ta tertiplediğimiz, konuşmacılar arasında Ertuğrul Kürkçü, Haluk Gerger, Ragıp Zarakolu’nun da bulunduğu toplantıda Sakine Cansız da bir konuşmacıydı. Konu: “Büyük Ortadoğu Projesi ve Sosyalist Strateji” idi. Örgütünün görüşlerini formüle etmişti. Elbette Ortadoğu konu olunca Ortadoğu’nun en büyük, hem demokratik karakterli; hem de gerillaları ve milyonlarca taraftar ve destekleyicisi bulunan bir hareketinin önde gelen bir üyesinin ne diyeceği önemliydi.

4 Haziran 2012 Pazartesi

Radikal Demokrasinin “Kürt Sorunu”nun Çözümüne İlişkin Programı

Çatışan toplumsal güçlerin mücadelesinde sorunların, güçlerin, şeylerin ve olayların nasıl adlandırılacağı da aynı zamanda bir çatışma konusudur. Çoğu kez bu adlandırmada kullanılan kavramlar aynı zamanda bir programı ima ederler.
Bu nedenle, çatışan güçler bir uzlaşma yolu arıyorlarsa, bu aynı zamanda sorunların, güçlerin, şeylerin ve olayların adlandırılmasında tarafların uzlaşabilecekleri bir dili de gerektirir çoğu kez.
Bu nedenle önce yukarıdaki başlığın böyle bir çabanın somut bir örneği olarak görülmesi gerekmektedir.
Yukarıdaki başlıkta “Kürt Sorunu” tırnak içinde kullanılmaktadır. Bunun anlamı şudur: Radikal Demokrasi  sorunu başka bir kavramla tanımlamaktadır ama bir uzlaşma noktası olarak bugünkü yaygın kullanımı kullanmayı kabul etmekte ve kendi adlandırmasında ısrar etmeyi gereksiz görmektedir.
Bu, görüşlerinden vaz geçtiği değil, ama “Galatı meşhur lügatı fasihten yeğdir” diyerek, sadece anlaşılır olabilmek için, bile bile yanlış konuşmayı kabul ettiği anlamına gelmektedir.

18 Mayıs 2012 Cuma

Toplumsal Aidiyetler ve Sınıf Mücadelesinin İlişkileri


Bir şeyi anlamanın en iyi yolu önce onu anlayamamaktır” diye bir söz vardır.
Bunun için önce konumuzu anlayamamaya çalışacağız.
Ancak “Söyleyen arif değilse dinleyen arif olsun” diye bir söz daha vardır.
Bu söze de uygun davranmak için, anlayamadıktan sonra, insanların bir sözü söylerken ne anladıklarını ve anlatmak istediklerini anlamaya çalışacağız. Yani kavramın sosyolojik doğruluğundan ve anlamından sonra; o yanlışlığın, sosyolojik bir olgu olarak, bir realite olarak bu kavramın ne anlamda kullanıldığını anlamaya çalışalım.
Konuyu tanımlayan “toplumsal aidiyet” “sınıf” için zıtlıkla veya başkalıkla koyuluyor. Ve burada hemen şu aklımıza takılıyor: Sınıf aidiyeti “toplumsal” olmayan, “metafizik”, “fiziksel veya “biyolojik” bir aidiyet midir? Elbette sınıf aidiyeti tamamen toplumsal bir aidiyettir. Sınıf toplumsal bir olgudur.

18 Ağustos 2009 Salı

Eleştiri Yıkıcı Olmalıdır!

Ertuğrul Kip arkadaş, her ne kadar bana hitaben değil, (ağır delikanlılar ve olgun insanlar öyle somut kişilere hitap etmezler, ortaya konuşurlar isteyen üzerine alır, öyle beş para etmez kişileri muhatap alıp adamdan sayıyor görünmenin de alemi yoktur zaten) ortaya “eleştiri, kısa, özlü, yapıcı olmalı” diye bir yazı yazmış.
Biz de üzerimize aldık ve her ne kadar muhatabımız bizi muhatap almasa da biz onu muhatap alarak bir cevap verelim.
*
Evet, “eleştiri yıkıcı olmalıdır” demenin zamanı şimdi.
Ne demek “yapıcı” eleştiri?
Eskiden beri burjuvazi “eleştiri yapıcı olmalıdır yıkıcı olmamalıdır” bayağılıklarını tekrarlar ve biz sosyalistler bu bayağılıklarla alay ederdik.
Şimdi artık sosyalistler başlamış bu bayağılıkları tekrarlamaya, unutmuşlar bütün devrimci gelenekleri.
Lenin’de, Marks’ta, Engels’te bir tek kelime bulamazsınız “eleştirilerin yıkıcı değil yapıcı” olması gerektiğine dair. Bulamazsınız. Çünkü onlar böyle bayağılıklara pirim vermezlerdi. Onlar için eleştiri bir silahtır. Silahla da oynanmaz, savaşılır.