Hrant Dink etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hrant Dink etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ocak 2021 Pazartesi

2020 Yılı Yazıları

 


2020 Yılı Yazıları Derlemesi. derlemede ayrıca bu dönemde yaptığımız görsel yayınların konuları ve linkleri de bulunmaktadır.

Kitap PDF ve EPUB formatlarındadır. PDF formatı Tabletler için optimize edilmiştir. ( Kenarları daraltıldığı için sayfayı doldurur ve daha rahat okunur.) EPUB ise standart tüm epub okuyucularda okunabilir. İndirmek veya yandex diskinize kopyalamak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.

19 Ocak 2017 Perşembe

Güvercinler, Müslümanlar, Türkler ve İnsanlar

Hrant Dink “Ruh halimin Güvercin Tedirginliği” başlıklı yazısının son satırlarında umudunu ve güvenini şu sözlerle dile getiriyordu:
“Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
Ama bu satırların Dink’in son satırlarından biri olması, aynı zamanda bu umudun ve güvenin hiçbir dayanağı olmadığını da kanıtlamış bulunuyor.
Niçin böyle?
Çünkü Hrant’ın unuttuğu bir şey vardı, biyolojik bir kavram olarak insan ile (yani küçük harflerle insan olmakla), sosyolojik olarak İnsan (büyük harflerle İnsan) olmak arasındaki farkı göremiyordu.
Yani unuttuğu “bu ülkede” İnsanların değil Türklerin yaşadığı idi.

25 Nisan 2015 Cumartesi

Acı acı ağlıyorum (Rakel Dink)

(Bazan söylenecek her söz anlamsızlaşır. Rakel Dink'in Cumhuriyet'te yayınlanan bu yazısından sonra birşey yazmak anlamsızlaşıyor. Bu çığlığı yaymak gerekiyor. Kim bilir belki birileri duyar. D. K.)
Bu yazıyı okuduğunuz gün 24 Nisan. Ağır ve çok acılı bir yas günü. Bugün sizler için kendi hikâyemi Tanrı’nın yardımıyla kısaca yazmaya çalışacağım.
1959’da şimdi Şırnak’a bağlı olan Ermeni Varto Aşireti’nde doğdum. Adı şimdi Yolağzı Köyü olarak değişmiştir. Varto, babamın dedesinin adı, Vartan’dan gelir. Büyük dede Vartan zamanında Van’dan gelmiş oraya. Cudi Dağı’nın güney eteğinde bulunur. Irak ve Suriye sınırına yakın. Cudi Dağı bizim oradan bakarken çok heybetlidir. Bize komşu Hasana köyünden ise kanatlarını üzerine germiş gibi görünür. Şimdi ise ne Hasana Köyü ne de Ermeni Varto Aşireti var. 1915’te yok etme fermanı gelir. Bizde Kürtçe “Fermana Me Xatibi”

5 Nisan 2014 Cumartesi

Atom Egoyan İle Bir söyleşi ve Ararat Filmi Üzerine Bir Yazı

Radikal’de başlığı “Hrant Dink Ararat’ı hiç beğenmemişti acaip tartışmıştık” olan  yazı  hemen ilgimi çekti. Çünkü yıllar önce Almanya’da Ararat’ı izlediğimde bir yazı yazmıştım.
Hrant Dink filmi beğenmemiş. Hrant’ın aksine filmin beğenilecek birçok yönü olduğunu düşünüyordum ama yine de beni rahatsız eden bazı yanlar vardı.
Ama bunları yazmamış ve yazamamıştım. Çünkü ben elimde olmadan egemen ve katleden ulustandım. Bu gibi eleştirileri yazmak bana düşmezdi. Birden bire egemen ulustan biri olarak imtiyazlarımı savunuyor ve onlara kılıf buluyor durumuna düşebilirdim.
Kaldı ki, filmin gösterimi bile yasaklanmıştı. Bize düşen ancak bu yasaklamaya karşı birşeyler yazmak olabilirdi.

19 Ocak 2014 Pazar

Türkler, Güvercinler ve İnsanlar

Hrant Dink’in “Ruh halimin Güvercin Tedirginliği” başlıklı yazısının son satırlarında umudunu ve güvenini şu sözlerle dile getiriyordu:
“Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
Ama bu satırların, son yazının son satırları olması, aynı zamanda bu umudun ve güvenin hiçbir dayanağı olmadığını da kanıtlamış bulunmuyor mu?.
Niçin böyle?
Çünkü bu ülke Türkiye’dir ve Burada İnsanlar değil Türkler yaşıyor.
Dink’in anlamadığı veya iyi niyetle görmek istemediği Türklerin İnsan olmadığıydı.
Dink’in zikrettiği, bir zamanlar, aralarında güvercinlerin yaşamasına müsaade eden ve “bu ülkede” yaşayan insanları, Türk değil Müslüman’dılar.

16 Ocak 2014 Perşembe

Ermeni Katliamı Üzerine Eski Bir Yazı ve Eski Bir Özeleştiri

Hrant Dink’in ölüm yıldönümü geliyor. Bu vesileyle Ermeni Katliamı’nın gündeme gelişi ve ele alınışında nerelerden nerelere gelindiğine dair bir fikir edinilmesi için, bir belge olarak 1980’lerin başında yazdığımız bir yazıyı ve 1990’lerin sonundaki bir özeleştiriyi aşağıya aktarıyoruz.
1980’lerin başındaki yazı, solda bu konuda yazılmış en eski yazılardan biridir. Ayrıca Cezaevinde, 12 Eylül döneminde ve Türk diplomatlarına ASALA’nın saldırılar düzenlediği “zor zamanlarda” yazılmış bir yazıdır
Aşağı yukarı 30 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, kanımızca bugün bile yayınlanabilir olma özelliğini ve aktüalitesini korumaktadır.
Okunduğunda görüleceği gibi yazıda öylece geçer ayak söylenmiş görüşler şimdi birçoklarınca yeni keşfedilmektedir.
Yazı ayrıca günümüzün aktüel tartışmalarıyla da yakından ilgilidir.

8 Haziran 2013 Cumartesi

Gezi Parkı'na Hrant Dink Parkı Adını Verelim. Eskiden 1915'te Katledilen Ermenilerin Anısına Yapılmış Anıtı Yeniden Dikelim

Gezi parkı direnişine katılan arkadaşlara bir öneride bulunmak istiyorum. Üzerine düşünelim, tartışalım, bir fikir oluşturalım ve geniş bir destek bulursa uygulayalım diye.
Türkiye'deki özgürlük mücadelesi ileri giderken aynı zamanda daha da gerilere gidip bugünkü keyfiliğin, anti demokratikliğin köklerine de yönelmek zorundadır. Bu geriye bakışta herkes ve gezi parkının özgürlükçü hareketi, ister istemez Ermeni Katliamı ve Anadolu'nun Hıristiyan haklarının yok edilmesi ve sürülmesi gerçeğiyle karşı karşıya gelecektir.
Gezi parkı direnişi hepimizi hızla eğitmektedir. Onlarca yılda kat edebileceğimiz yolları bir iki günde kat ediyoruz. Bunu göz önüne alarak, bir öneri yapmak istiyorum.
Gezi parkında eskiden 1915'te katledilen Ermeniler için bir anıt vardı. Bu anıt yıllar önce kaşla göz arasında yok edildi.
Keza bugünkü Gezi Parkı’nın olduğu yerlerde özellikle Harbiye yönünde bir Ermeni mezarlığı vardı. (Mezarlığın ve anıtın kısa hikayesi aşağıda ek olarak var.)
Bunu göz önüne alarak. Gezi parkını Hıran Dink Parkı olarak adlandıralım ve oraya aynı anıtı yapamayacağımıza göre bütün sanatçı ve heykeltıraş arkadaşlarımızın yapacakları anıtları orada sergileyip en çok beğenileni oraya koyarak, özgürlükçü mücadelemizin tarihsel köklerini de derinle daldıralım diye düşünüyorum.
Köklerimiz ne kadar derinlere giderse, dallarımız o kadar yükseklere çıkar; meyvelerimiz o kadar büyük ve lezzetli olur.

23 Mayıs 2013 Perşembe

Nişanyan’ı Savunmak ve “Türklüğe, Müslümanlığa Hakaret” Hakkı


(Sayın Sevan Nişanyan’a “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçundan 13,5 ay ceza verilmiş.
Önce kendine demokratim diyen veya böyle bir iddiası olan herkesin bu cezaya karşı çıkması veya aynı suçu işleme kampanyası bir sivil itaatsizlik eylemi başlatması gerekir. Özellikle en radikal demokratlar olması gereken sosyalistler bunun başını çekmelidirler.
Ama öncelikle böyle bir kampanyayı kendini Müslüman olarak tanımlayanlar açmalıdırlar. Çünkü Müslümanlar ve Türkler bu ülkedeki insanların “Kahir ekseriyeti”ni oluşturmaktadırlar. Türkler ve Müslümanların çoğunluğu birer demokrata dönüşmedikçe bu ülkeye demokrasi gelmesi mümkün değildir. Bunun için de öncelikle Müslüman ve Türklerin demokratları, demokrat olmayan Müslüman ve Türklerle bölünmeli, onlara karşı mücadeleye girmelidirler.

19 Nisan 2013 Cuma

Devrimci 24 Nisan – Karşı Devrimci 1 Mayıs (24 Nisan’ı 1 Mayıs Yapalım)

(“Bir Tükenişin İki Resmi” serisinin devamı olarak: “İkinci Resim: Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi”ni yazacaktık ikinci yazıda. Ancak bu arada bir rahatsızlık nedeniyle yazma işinden uzak durmak zorunda kaldık. Ve bu arada 24 Nisan kapıya dayandı, 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu durumda, hem bu konuları ele alalım hem de bu bağlamda somut bir örnek olarak tükenişin ikinci resmini yavaş yavaş somutlayalım.)
Gerçeklik somuttur. Yani değişen koşullara göre, doğru her an değişebilir. Buradaki doğru kavramı, elbette ezilenlerin kurtuluşuna azami katkı; ezilenlerin genel ve tarihsel çıkarına uygunluk anlamındadır. Yoksa ezenler açısından doğru farklıdır, ezilenler açısından farklı.
Evet, bugünün Türkiye’sinde 1 Mayıs karşı devrimci, 24 Nisan devrimcidir.
Neden böyledir?

21 Nisan 2012 Cumartesi

Sarkis Hatspanian’ın “Hocalı Katliamı” ile İlgili Yazısı, Gazi Katliamı, Ergenekon, Gün Zileli ve Milliyetçilik Üzerine


23 Nisan çocuk bayramının, kendisinin unutturulması için koyulduğu ve çocukların masumiyetinin de kendisine kurban edildiği 24 Nisan Ermeni Katliamının yıl dönümü yine geliyor.
Sol veya Sosyalist örgütler, artık kendilerinin bile “görücüye çıkmak” diye tanımladıkları, 1 Mayıs gösterileri için toplantılar, kimin nerede nasıl yürüyeceğine, nasıl güçlü ve etkili görüneceklerine ilişkin ince hesaplar ve pazarlıklar yaptıkları toplantıları sürdürüyorlar. Ama 24 Nisan bunların içinde hiçbir yer tutmuyor. Belki bir iki küçük sol örgütün ve birkaç bireyin bir uğraşı olarak kalıyor.
Aslında Türkiyeli sosyalistlerin ve İşçilerin, 1 Mayıs’ın da tıpkı 23 Nisan gibi, 24 Nisan’ı unutturmanın, gizlemenin, gündemden düşürmenin ve bizzat 1 Mayıs’ın kendisini anlamsızlaştırmanın bir aracı haline dönüştüğünü görüp, 1 Mayıs’ı 24 Nisan’da yapmaları ve 1 Mayıs’ı gerçek 1 Mayıs’ın özünde bulunan mesaja tekrar kavuşturmaları beklenirdi. Ama onlar böyle “milliyetçi” dalaşmalarla uğraşmayacak kadar derin “Enternasyonalist”tirler.