31 Ağustos 2014 Pazar

Politikam Bilimseldir Bilimim Politik (“Karaburun Bilim Kongresi” ve “Marksizm'in ve Sosyalizmin Sorunları Sempozyumu” Üzerine Çeşitlemeler – (2)

“Ahlakım Politiktir, Politikam Ahlaki”
Leon Troçki
“Ahlaki ilkelerimizin kaynağı proletaryanın sınıf mücadelesi gerçekleri ve ihtiyaçlarıdır.” Lenin

Bilim ve politikanın ayrı şeyler olduğu bugün adeta bir “Lapalis hakikati” gibi görülen yaygın ve egemen bir görüştür.
Bizim iddiamız ya da tezimiz veya temel önermemiz ise, bizzat bu ayrılığın kendisinin bilim dışı ve politik olduğu; yani bir ideoloji daha da doğrusu bir dinin temeli olduğudur.
Çünkü her şeyden önce bu kavrayıştaki bilim (ve politika) kavramlarının kendisi bilim dışıdır.
Bizlerin bugünkü bilim kavramı Aydınlanma ile oluşmuş ve kafalara yerleşmiştir. Örneğin bu kavrayışa göre, bir inanç (din) vardır, bir de bilim; bunlar zıtlık içinde ve birbirine karşı olarak koyulur.

29 Ağustos 2014 Cuma

“Barış Süreci”, Politika ve Bilim (“Karaburun Bilim Kongresi” ve “Marksizm'in ve Sosyalizmin Sorunları Sempozyumu” Üzerine Çeşitlemeler – (1)

“Bilim itaatsiz Olana ihtiyaç duyar” T. Adorno
Bilime bilim dışı kaygılarla yaklaşmak alçaklıktır” Marks
“de omnibus dubitandum” (“her şeyden kuşkulanırım”) Marks’ın düsturu
 “Gerçek Devrimcidir”
Yukarıya aktarılan önermede ifade edildiği gibi, gerçek devrimci ise, devrimci bir politika ancak gerçeğe dayanabilir ve gerçek de ister istemez devrimci bir politika sonucunu doğurur. O halde devrimci bir politikanın ve gerçeğin peşindeki araştırmanın aynı koşullarda var olabilir olmaları gerekir. Elbette burada “gerçek” ile kabaca olgular veya onların görünümü değil; olguların ardındaki görünmeyen ilişkiler; bilim, gerçeğin bilgisi; “hakikat” kastedilmektedir.
Marks gerçek ile devrimcilik arasındaki bu bağı, kaybedecek bir şeyi olmama üzerinden dolaylı olarak ifade etmiştir.
Manifesto’nun sonunda Proletaryanın “kaybedecek zincirlerinden başka bir şeyi” olmadığını söylerken; başka bir bağlamda da “bilime bilim dışı kaygılarla yaklaşmak alçaklıktır” derken hep bu derin ilişkiyi ifade eder. Ve bu ilişki, bizzat Marksist teorinin diğer kavramlarıyla tam bir iç tutarlılığı içindedir.
Bizzat Marksizm'in temel önermesi gereği, insanın düşüncesini belirleyen varlığı ise, bilime bilim dışı kaygılarla yaklaşmak, gerçeği çarpıtmak, değiştirmek ve varlık yani konum ve çıkarlar arasında kaçınılmaz bir ilişki bulunacağı açıktır. Varlık (çıkarlar, konum) gerçekten gerçeğin açığa çıkarılmasından ve onun bilinmesinden çıkarlı olmalıdır, bu ise ancak kaybedecek bir şeyiniz olmadığında olabilir.

28 Ağustos 2014 Perşembe

Sosyalizmin Sorunları ve Marjinal Tartışması Üzerine

Cemil Bayık’ın HDP’nin “Marjinal yaklaşımlardan kurtulmalı” sözleri üzerinden başlayan tartışma, hem tartışma olarak kendisi; hem de içeriğiyle Marksistlerin ve sosyalistlerin üzerinde durmaları gereken birçok soruyu davet ediyor.
Biz Cemil Bayık’ın “LBGT bireyler”i mi yoksa başkasını mı kastettiği konusuna girmeyeceğiz?
Varsayalım ki, sanki tabu bir sözmüş gibi kimsenin adını anmadan tartıştığı, “cinsel eğilimi ya da tercihi” genel ortalamadan farklı olanları; onların örgüt ve hareketlerini kastetti.
Onları kastetmiş olmasa sorun ortadan kalkmış olmaz. Çünkü ortada bir sorun vardır görmezden gelinemeyecek ve gelinmemesi gereken.
Bir devrimci, bir Marksist, en basit ve görünür olandan hareketle, onun ardında yatan en genel olan, en temel olan problemleri ortaya koymaya çalışır.

19 Ağustos 2014 Salı

Gogol’ün Paltosu – Mihri Belli’nin 90 Yaşı Vesilesiyle

“Hepimiz Gogol’ün paltosundan çıktık”
Dostoyevski

Mihri Belli’yi ilk gördüğüm yıl 1968’dir. Yani 38 yıl geçmiş. Demek ki, o zamanlar 52 yaşındaymış. Yani benim şimdiki yaşımdan biraz daha gençmiş Mihri ağabey o zaman. Ben 19 yaşındaymışım.
Cağaloğlu yokuşunun Nurosmaniye caddesiyle kesiştiği köşedeki binanın en üst katı Yapı İşçileri Sendikası’ydı. İsmet Demir, yer bulamayan Devrimci Öğrenci Birliği’ne Yapı İşçileri Sendikası’nda (YİS) yer vermişti. Alt katında da Türk Solu dergisi çıkıyordu. Mihri Belli Ankara’da yaşıyor ama sık sık İstanbul’a da geliyordu. Geldiğinde elbette Türk Solu’na da uğruyordu.
Deniz, “Mihri Ağabey gelecek, oturup biraz sohbet edeceğiz, sen de katıl” demişti.
Ben de kuşağımın birçok sosyalisti gibi daha lise çağlarında Türkiye İşçi Partisi içinde ilk politik ve örgütsel tecrübelerimi edinmiştim. Türkiye İşçi Partisi’nde eski komünistler hakkında genellikle küçümsemeyle konuşulurdu. Adeta onlar ve onlara ilişkin konular bir tabu gibiydi. Şimdi onların en bilinenlerinden birini yakından görmek ve dinlemek mümkün olacaktı.

14 Ağustos 2014 Perşembe

Ebola (Marburg) Allah’ın İnsanlara Bir Uyarısıdır

Ebola virüsü salgını, yıllar önce öngörüldüğü gibi, patladı. Bir kartopu gibi hızla büyüyebilir. Birkaç gün önce Afrika’dan gelen bir uçağın içindeki bir yolcunun “Ebola” virüsü taşıdığına dair haberler vardı. Sonra “Sıtma” olduğuna dair “düzeltme” okuduk. Kimbilir belki bir zamanlar Koleraya “bağırsak enfeksiyou” diye adlandırmak; adı halk arasında Kolerayla özdeşleşmiş Sağlmalcılar’ın adını “Bayrampaşa” yapmak gibi bir “düzeltme”dir bu.
Her ne olursa olsun, Türkiye’deki herkesin harıl harıl Seçim sonuçlarını tartıştığı bir ortamda, biraz dünyanın genel ve temel sorunlarına biraz kafa yormanın zamanıdır. Bütün bu tartışmalar bir yanıyla son süret uçuruma giden bir trende meleklerin cinsiyetini tartışmaktan da pek farklı değildir.

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Seçim Sonuçlarının Anlamı Üzerine

Seçimler geçti, sadece günlük basındaki yazarlar değil, neredeyse bütürn sosyalistler ve Marksistler de seçim sonuçlarının değerlendirilmesiyle meşguller. Bu değerlendirmeler okununca, görünen, herkesin kendi politik beklentilerine ve duruşuna göre seçim sonuçlarını yorumladığıdır. Bunda da anlaşılamayacak bir yan yoktur. Hepimiz nasıl aynı zamanda, aynı dünyada veya ülkede yaşıyor ama görüp yaşadığımız aynı olaylardan nasıl tamamen farklı sonuçlar çıkarıyorsak, seçim sonuçları karşısında da farklı olmaz. Aynı rakamlar herkes için farklı anlamlara sahiptir.
Peki, niçin öyledir? Esas soru budur.
Bu sorunun cevabı ise seçim sonuçlarında değil; toplumsal gerçekliğin derine inen analizlerinde ve o analizlerin dayandığı metodolojide bulunabilir.
Biz olayların görünen yüzüyle uğraşmıyoruz. Onu merak edenler, etrafı doldurmuş yüzlerce yazara bakabilirler.

8 Ağustos 2014 Cuma

Marksizm’in ve Sosyalizmin Sorunları Sempozyumu İçin Çağrı

17-18 Ekim 2014 tarihlerinde, Mimar Sinan Üniversitesi Sedat Hakkı Eldem Oditoryumu’nda Marksizm'in ve Sosyalizmin Sorunları konulu iki gün sürecek iki Sempozyum yapılacaktır.
17 Ekim 2014 Cuma günü, Marksizm'in Sorunları tartışılacaktır.
18 Ekim 2014 Cumartesi günü Sosyalizmin Sorunları; diğer bir değişle Eşitlikçi ve Dayanışmacı Bir Toplum İçin Mücadelenin ve Bu Yöndeki Toplumsal Hareketlerin Sorunları tartışılacaktır.
Sempozyumların konuları birbiriyle ilişkili olmakla birlikte; birbirinden ayrıdırlar ve bu nedenle de tamamen bağımsız ve ayrı olarak iki ayrı Sempozyumda ele alınacaktır.
Çünkü konuların özneleri, nesneleri ve muhatapları farklıdır.
Marksizm, tarihin ve toplumun hareket yasalarını inceleyen bilimdir. Akademik disiplinin “Sosyoloji” veya “Toplum Bilim” dediği alanı ele alır.
Dolayısıyla Marksizm'in Sorunları Sempozyumu’nda Konu: bizzat bu bilimin kendisi; yani kavramları ve teorileridir.
Öznelerin (bildiri sunacakların) ve Muhataplarının (tartışmacıların veya hedef kitlenin) Marksist olacağı varsayılır.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

“Sol İçi Şiddet” Kavramının Anti-Demokratik Karakteri Üzerine

HDP’ye yönelik “Cephe” kökenli saldırı ve buna bağlı çatışmalarla ilgili olarak kullanılan kavram “Sol içi şiddet”.
Ne var ki bu kavramı kullanmanın anlamı ve mantıki sonuçları üzerine hiç düşünülmüş değil.
“Sol içi şiddet” sola ait bir kavram değildir ve anti demokratik bir kavramdır.
Neden ve nasıl?
Demokrasi insanların biçimsel veya hukuki eşitliği demektir. Yani fikrinizin içeriği, diliniz, dininiz, “ırkınız”, soyunuz, sopunuz, kültürünüz diğer insanlarla eşit haklı olmanızı engellemez veya engellememelidir demektir.
Sosyalizm bunun var olduğu bir düzeni var sayar. Sosyalizm bu biçimsel ve hukuki eşitliğe maddi hayat şartlarında bir eşitliği katma çabası ve hedefinden başka bir şey değildir. Ama biçimsel (hukuki) eşitlik olmadan gerçek (İktisadi) eşitlik olamaz; ikincisi olmadan da birincisi uzun vadede sürdürülemez.