31 Ekim 2014 Cuma

29 Ekim 2014 - Bir Kırılma Noktasında Geleceğe İlişkin Projeksiyonlar

Aslında askeri olmaktan ziyade politik ve sembolik anlamı dolayısıyla önemli olan, Peşmergelerin Türkiye toprakları üzerinden, tezahürat nedeniyle,  “6 saatlik yolu 16 saatte alarak” Suruç’a gelişleri bir dönüm noktası veya “kırılma noktası”dır.
Dönüm veya kırılma noktalarında, var olan güçler ve hedefleri üzerine bir “durum değerlendirmesi” yapmak gerekir.
Bu dönüm noktasını mümkün kılan, her şeyden önce PKK’nın Ortadoğu’da bir güç olarak aniden öne fırlamasıydı. Elbette bu öne fırlama, uzun yıllar süren bir birikim ve mücadelenin ürünüydü.
Örneğin PKK’nın ideolojisinde ve pratiğinde tüm dillerden insanların eşitliği vurguları olmasaydı; PKK gerçekten dinler ve inançlar karşısında tarafsız olmasaydı, IŞİD’in Ezidilere, Türkmenlere ve diğer illerden dinlerden insanlara yönelik saldırıları karşısında böyle aktif ve uyanık bir çaba göstermesi, böylesine az güçlerle böylesine büyük başarılara imza atması beklenemezdi.

30 Ekim 2014 Perşembe

ABD’li Generalin Kobani Kehanetleri

Kobane Kuşatmasının başından beri yazdığımız birçok yazıda Kobane’nin düşebileceğine ilişkin ABD generalleri beyanlarının bir durum saptaması değil, birer tehdit olduğunu yazıyorduk.
Örneğin daha birkaç gün önce yazdığımız “Bir Resim İki Haber” başlıklı yazıda, şöyle diyorduk:
“Günlerdir, ABD generallerinin “Kobane düşebilir” beyanlarının bir durum saptaması değil bir tehdit olduğunu, isterse ABD’nin IŞİD’i oraya yaklaştırmayabileceğini ve tek başına YPG’nin bile böyle bir destekle ve silah yardımıyla IŞİD’i Kobane Kantonu’ndan bile çıkarabileceğini yazıyorduk.
Dünkü yazıya da şöyle başlamıştık
“Kobane’nin askeri olarak IŞİD’in eline geçmesi, yani “düşmesi” olasılığı artık neredeyse sıfırdır.”
Çünkü artık ABD ve müttefikleri Türkiye ve Barzani, Kobane’yi düşürmüşlerdi.
Tahminimizde yanılmamışız.

29 Ekim 2014 Çarşamba

Yanlış Soru: “Kobani” veya “Ayn El Arap” Kürt Şehri mi, Arap Şehri mi?

Önce bir anekdot.
Saraybosna’nın kuşatıldığı, eski Yugoslavya’nın parça parça olduğu yıllarda, Hamburg’a da epeyce bir eski Yugoslavyalı savaştan kaçarak mülteci olarak gelmişti. Bunlardan bazılarının çalıştığımız taksiye müşteri olarak bindikleri olurdu.
Bir gün yine genç birisi bindi, kırık Almancasından, tipinden ve aksanından eski Yugoslavya’dan geldiği anlaşılıyordu. Zaten gitmek istediği yer de, limandaki gemiden yapılmış mülteci yurtlarıydı ve orayı dolduranların ezici çoğunluğu eski Yugoslavya’daki savaştan kaçanlardı.
Genç müşteriye, nereli olduğunu sordum. Saraybosna dedi.
Peki, nesin diye sordum?
Hırvat mı (Batı Roma ile uygarlığa geçmiş, Katolik Güney Slavı mı?), Sırp mı (Doğu Roma, yani Bizans ile uygarlığa geçmiş, Ortodoks Güney Slavı mı?), Boşnak mı? (Ne doğu ne Batı Roma’nın uygarlaştıramadığı (Bogomil) Osmanlı ile uygarlığa geçmiş Müslüman (Bektaşi) Güney Slavı mı?)
Genç “Saraybosnalıyım” dedi.

Barzani’nin Yorumcuları Barzani’nin Kobani’yi Nasıl Düşürdüğünü Anlatıyor

Geçen hafta, hem bir uyarı olarak hem de olan bitenin özünü vermek için “Kobani Düştü” başlıklı bir yazı yazmıştık.
Birçokları, özellikle Barzani'ye yakın olanlar, bizi “Kürtlerin arasına nifak sokmak”la itham ettiler.
PKK’ya yakın olanlar ise sanki hiç böyle bir şey yokmuş da biz kendi hayal hanemizden yazıyormuşuz anlamına gelen yorumlar yaptılar.
En hafif eleştiriler, “durumu abartmak” veya “amacını aşmak” biçimindeydi.
Aslında her şey ortadaydı. Çok basit hem de Kobani'dekiler Silah ve ilaç istiyorlar; sözüm ona Kobane’ye Yardım etmek isteyenler de olmaz ille de silahlı güç (Peşmerge veya ÖSO) diyorlardı.
Bu arada İŞİD saldırılara devam ediyor. Asker yollamak isteyenler silah yollamaktan imtina ediyor. Nedense onun ikmal yollarında ABD’nin uçakları fazla etkili olamıyor ve IŞİD her gün biraz daha güçlü olarak Kobani’nin son nefes borusuna yükleniyordu. Kobane de mecburen yavaş yavaş dilini değiştiriyor; asker yollanmasının mücadeleyi güçlendireceğini söylemeye başlıyordu.

27 Ekim 2014 Pazartesi

Bedir Gazvesi’nden Kobani Kuşatması’na - Küçük Ama Büyük Savaşlar

Bugün dünyada ve Türkiye’de en önemli olay Kobani’dir.
Neden?
Örneğin Brezilya’da Seçimleri İşçi Partisi adayının kazanması; Almanya’da Irkçı holiganların salafistleri bahane ederek alanları doldurması veya Validebağ’da İstanbul’un son soluk borularından birini daha tıkamak ve yeni rant alanları yaratmak için AKP iktidarına karşı İstanbulluların, tıpkı Gezi öncesinde olduğu gibi sabaha kadar soğuk ve yağmur altında beklemesi gibi daha saymakla bitmeyecek, yüzlerce gelişme, olay ve direniş sıralanabilir.
Kobani’deki savaş bunların hepsinden daha önemlidir.
Keza Irak’ta IŞİD’e karşı kimi şehirlerin Kürtler veya Hükümet güçlerince ele geçirildiğini duyuyoruz. Veya tarsinden IŞİD’in bazı yerleri ele geçirdiğini okuyoruz. Oralarda savaşan güçler çok daha büyük niceliklere tekabül edebilirler. Daha büyük şehirler kazanılmış ve kaybedilmiş olabilir.
Ama onların hiç birisi, dünya tarihsel önemi bakımından Kobani ile kıyaslanamaz.
Çünkü Kobani’deki savaş nitelik olarak bütün bu mücadele ve savaşlardan farklıdır.
Hatta Kobani’deki savaş bu farkın korunup korunamayacağını belirleme savaşıdır.
Askeri bakımdan Kobani küçücük, bir birkaç kilometre eninde ve boyunda bir kasabadır. Orayı savunanların sayısı taş çatlasa birkaç bini de geçmiyordur. Zenginlikleri, coğrafi ve stratejik bir önemi de yoktur.

26 Ekim 2014 Pazar

Politik Azınlıklar ve Matematik Azınlıklar

Ulus sorununda ve kavramında “azınlık” kavramının iki farklı kullanımının ve anlamının ayrılmaması her zaman büyük kafa karışıklığına ve demokrasi mücadelesinin zayıflamasına yol açar: Azınlığın politik ve matematik anlamlarının farkı.
Bu fark sadece iki farklı alana has bir fark değildir; aynı zamanda farklı ulus kavrayışlarına da karşılık düşer. Aynı zamanda bu mücadelenin de bir aracıdır.
Politik bir azınlığı yok etmenin yolu politik çoğunluğu yok etmekten geçer.
Ama matematik bir azınlık yok edilemez, adı üstünde sayısal bir azınlıktır. Bunun yolu azınlığı bir takim niceliklerle (kotalar, hasılanın bir bölümünü aktarmalar vs.) eşitlemekten geçer.
Örneğin bir ulus, bir dille (Örneğin Türk, Kürt ve Arap ulusları) bir dinle (İran veya İsrail) bir kültürle (Avrupa) vs. tanımlanmışsa, o tanımlanan dilden, dinden, kültürden olmayanlar politik olarak “azınlık” olurlar. Tanımlanan dil, din veya kültürün nüfusun çoğunluğunu oluşturması bile şart değildir. Ama genellikle, hatta kural olarak, resmi olarak tanımlanmış dil, din veya kültür vs. aynı zamanda çoğunluğun veya nüfus içindeki en büyük grubun dili, dini, kültürü ile özdeştir.

25 Ekim 2014 Cumartesi

Kobani ve Ortadoğu’da Yol ve Yordam Bulmak İçin Bir Manifesto

Aşağıdaki Program/Manifesto, 2004 yılında, yani bundan on yıl önce, “Açılım” adlı bir dergi projesine çıkış bildirisi taslağı olarak yazılmıştı.
Bu Program/Manifesto’yu Marks-Engels’in yazdığı Komünist Manifesto’ya öykünerek; onlar bugün Ortadoğu’da yaşasalar, arada geçen zamandaki olgular hakkındaki bilgi birikimine ve kavramlar alanındaki teorik katkılara da dayansalar, nasıl bir şey yazarladı diye düşünerek yazılmıştı.
Edebi bakımdan da Marks-Engels’inkine benzeyen bir uslup kullanılmaya çalışılmıştı..
O dergi girişimi başarısızlığı uğradıktan sonra, Ortadoğu İçin Demokrasi Manifestosu başlığıyla birkaç kez internette yayınlandı.
Orta Doğu’daki son gelişmeler ve Kobane Kuşatması bu programın ne kadar doğru ve hayati olduğunu bir kez daha kanıtlamış bulunuyor.
Kobane için kalpleri ve yürekleriyle Kobane’nin yanında saf tutanların yollarını şaşırmamaları için bu programın hayati önemi vardır.
Ayrıca yazılarımız ancak bu programın ışığında daha iyi anlaşılabilir.
Bu program on yıldır yok sayılmaya devam edilmektedir.

24 Ekim 2014 Cuma

Bir Resim İki Haber

Aslında görmek isteyen göz için her şey açık.
Kobane’de savaşanlar defalardır, bizim savaşçıya değil silaha, ilaca ihtiyacımız var diyor.
Ama nedense silah ve ilaç vermeyenler savaşçı yollamakta ısrar ediyorlar ve Kobane’nin sözlerini duymuyorlar.
Bugün 300 Peşmergenin geçeceği yolun belirlendiği haberlerinin mürekkebi kurumadan ÖSO’nun 1300 (Bazılarına göre 1500) savaşçısının da hemen geleceği haberleri çıkmaya başladı.
Açıktır ki bunlar IŞİD’e karşı savaşmak için değil, YPG’yi kımıldatmamak, onu kontrol altında tutmak için geliyorlar.
Günlerdir yazıyoruz. ABD’nin IŞİD’i bombalamaması, IŞİD’in tekrar saldırıya geçmesi ve dün Kobane’nin merkezini bombalaması ve aynı zamanda YPG’nin eline geçmiş bulunan Til Şer tepesini ele geçirmesi, Kobane’nin boğazına tutulmuş IŞİD bıçağının, Kobane’nin boğazına şöyle bir sürtülerek, tehdidin tekrar ifadesi, “Sen bilirsin” demektir.

23 Ekim 2014 Perşembe

Kobane Düştü

Kobane’nin askeri olarak IŞİD’in eline geçmesi, yani “düşmesi” olasılığı artık neredeyse sıfırdır. Düşse de artık düşen Kobane olmayacaktır.
Çünkü Kobane Dohuk’ta düştü. Dohuk’ta düşen sadece Kobane de değildir. Tüm Rojava düştü.
Dün Duhok’tan kötü kokular geliyor diye yazmıştık. Bugün onların gerçek olduğu ortaya çıktı.
*
Kobane’yi Kobane, Rojava’yı Rojava yapan “Toplumsal Sözleşme”si idi. Demokratik bir ulusu ve ulusçuluğu savunması idi.
Girişindeki ilk paragraf şöyle diyordu:
(…) Bizler demokratik özerk bölgelerin halkları; Kürtler, Araplar, Süryaniler (Asuri, Keldani ve Arami), Türkmenler ve Çeçenler olarak bu sözleşmeyi kabul ediyoruz. Demokratik Özerk Bölge Yönetimleri; ulus-devleti, askeri ve dini devlet anlayışını, aynı zamanda merkezi yönetimi ve iktidarı kabul etmez. (…)

22 Ekim 2014 Çarşamba

Kobane’ye Dayatılan Diyet ve Amaçlar

Kobane’de gökten inen silahlara ve tıbbi yardıma; savaşçıların birazcık olsun soluk almasına; Türk devletinin ve hükümetinin politikasının iflas etmesine sevinemeden, Duhok’tan kötü kokular gelmeye başladı.
Duhok’ta, silahların ve bombardımanın diyeti isteniyor Kobane’den ve Rojava’dan.
Nasıl?
ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby: “Kobani’de durum hala belirsiz ve değişken. Kentin hala düşebileceğine inanıyoruz” diyor.
Bu bir durum saptaması gibi ifade edilen sözlerin anlamı şudur: Kobane ve Rojava taleplerimize hayır derse, bombardıman durur, silah gelmez. O zaman da IŞİD Kobane’de katliam yapar. Bu sözler diplomatik dille bir tehdittir.

21 Ekim 2014 Salı

Dünden Bugüne Gelişmeler, İhtiyat ve Gelecek

Kobane direnişi etrafındaki gelişmeler birden bire baş döndürücü bir hız kazandı. Kobane, sadece IŞİD’e karşı değil; şimdiden Türk Devleti ve Hükümetine karşı da bir zafer kazanmış bulunuyor. Bu zafer elbette Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve Kobane’de direnen savaşçıların bir zaferidir.
Bu zaferde kritik nokta ve kırılma, Türkiye’deki “Serihildan”dı. Kobane’deki direnişle Kitlelerin hareketi birleşince, bütün hesaplar altüst oldu. Tarih boyunca bütün hesapları zaten ezilenlerin kitlesel hareketleri ve kahramanca direnişleri alt üst eder.
Ancak bir muharebeyi kazanmak savaşı kazanmak değildir. Savaş yitirilebilir. Türkiye’nin hamlesi, yeni bir savunma ve saldırı mevziine çekilmesinden başka bir şey değildir.
Sevinmek için çok erken.

20 Ekim 2014 Pazartesi

ABD’nin Kobane’ye Silah Yardımı, Ortadoğu’da Bir devrimci Kabarış Olasılığı ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin Geleceği Üzerine

Kürt hareketinin olası evrimi ve neler yapması gerektiği üzerine yazmaya devam ediyoruz ama önce Kobane.
ABD’nin “Türkiye-Suriye sınırındaki Kobani’ye ‘Irak’taki Kürtlerden temin edilen‘ silah, mühimmat ve tıbbi yardımın bu sabaha karşı havadan indirildiğini” duyurması müthiş önemli bir gelişmedir.
Kobane’ye (ABD açıklaması YPG’ye demiyor, hala bu ifadeyi kullanmıyor.) Hercules uçaklarıyla yapılan bu yardım, az ve sembolik olsaydı bile müthiş önemliydi.
Kaldı ki Kobane’deki savaşın dengesini bile değiştirebilecek düzeyde, ciddi bir yardım olduğu varsayılabilir. Çünkü “YPG’nin sözcülerinden Polat Can, ‘Kobani’ye büyük miktarda silah ve mühimmatın ulaştığını‘ açıkladı. Can, açıklamayı Twitter’dan yaptı.” (Diken).
Böylece yardımın önemi katmerlenmektedir.

E-Kitapları nasıl yapalım?

Birçok arkadaş, kolaycı bir yol izliyor ve son derece kalitesiz e-kitaplar ortaya çıkıyor. Sonra da bunlar paylaşılıyor. Böylece okunmaya pek elverişli olmayan veya yorucu bir şekilde okunabilecek kitaplar ortalığı dolduruyor.
Birincisi, PDF formatı e-kitap okuyucular için uygun değildir. O daha ziyade evrak için geliştirilmiş bir formattır. Bu nedenle tercihan öncelikle PDF değil, EPUB formatında üretmeli.
E-kitaplarda satırların aralarını, harf karakterlerini, arka plan renklerini vs. siz keyfinize göre belirleyebilirsiniz. Bu nedenle EPUB formatı idealdır.
EPUB’tan PDF’e kolayca ve kalite kaybı olmadan bir kitabı konverte edebilirsiniz ama PDF’ten EPUB’a yapınca satır sonları, içindekiler, dipnotlar vs. hepsi kaybolmakta. Şu an artalıkta dolaşan EPOB’ların çoğu da böyle.
Bu nedenle esas olarak e-kitapları EPUB formatında ve temiz olarak üretmeyi hedeflemeli.
PDF’ten işe yarar ve temiz bir EPUB yapabilmek biraz emek gerektiriyor.
Genel olarak şöyle yapılıyor. Grafik olarak taranmış bir kitap bir OCR programına okutuluyor, daha sonra grafik altı metin olarak PDF yapılıyor. Sanki ilk bakışta hem metin hem de orijinalindeki gibi bir görünüm oluyor. Sonra da bundan Calibre ile EPUB veya MOBI’ye (Kindle’nin formatı) konverte ediliyor.
Bu bütün kaliteyi hem PDF olarak hem de diğer formatlarda çok kötü yapıyor.
Birincisi, Grafik altı veya üstü metin yerine, sadece metin ve resim seçmeli PDF olduğunda bile. O zaman dosyanın büyüklüğü de azalır ve sahte güzel bir görünüm olmaz.

19 Ekim 2014 Pazar

Demokratlar İçin Altın kurallar

Kürt Özgürlük Hareketinin geçirmesi gereken dönüşüm ve bunu yapıp yapamayacağı üzerine Kobane Savunması bağlamında imkân buldukça yaptığımız değinmelere devam edeceğiz.
Ancak bu arada Türkiye’de özellikle Kobane Protestosu vesilesiyle çıkan olaylara ilişkin olarak kendini “Demokrat” olarak tanımlayanlar arasında bile yaygın olarak görülen yanlışlara kısaca değinelim ve Türkiye’de demokrasi için politik mücadele yürütmek niyetinde olanların hiçbir zaman akıllarından çıkarmamaları gereken en temel altın kurallara dikkati çekelim.
*
Sıradan yurttaşlar için, neredeyse evrenselleşmiş; hatalardan koruyucu bir hukuk kuralı vardır: aksi bağımsız bir mahkeme kararıyla kesinleşinceye kadar herkes suçsuzdur. Yurttaşın suçlu olduğunu kanıtlamak, itham edenlerin ve/veya devletin görevidir.
Bu ithamların da ayrıca öyle olur olmaz yapılmasını engellemek için, güçlü deliller olmadan yapılan suçlamalar gerçek çıkmadığı takdirde, suçlayan ve/veya itham edenlere yönelik müeyyideler (para cezaları veya insanlar arası ilişkide ayıplamalar vs.) vardır.

16 Ekim 2014 Perşembe

Türkiye’de Demokrasi Mücadelesinin Kaderi Kobane’de; Kobane’nin Kaderi Türkiye’de Çiziliyor

Aslında Kobane, gerek askeri gerek politik bakımdan, hiç de öyle önemli bir stratejik yer değildir. Politik bakımdan değildir, nihayetinde orta boy bir kasabadır. Askeri bakımdan değildir çünkü ne yolların bir düğüm noktasıdır; ne coğrafi olarak belli bir bölgeye egemen bir konumu; ne doğal veya başka zenginlikleri vardır.
Ancak savaşın akışı içinde güçlerin yığılışı öylesine bir evrim gösterir ki, insan, coğrafya ya da diğer bakımlardan hiçbir önemi olmayan; hiç bilinmeyen ve önemsiz yerde karşılıklı olarak güçler yığılır güçlerin böyle bir yığılışı birden bire savaşın sonucu üzerinde hayati bir önem kazanır. O isimsiz yer, birden bire tüm projektörlerin üzerine odaklandığı nokta olur. Sonra tekrar bilinmezliğe ve unutulmuşluğa geri döner; varlığını sahnenin karanlık köşelerinde sürdürmeye devam eder.
Stalingrad da öyleydi. Aslında stratejik bakımdan yüzlerce kilometrelik nehir boyunda büyücek bir şehirden başka bir yer değildi. Ancak savaşın akışı içinde, tayin edici bir önem kazandı ve Stalingrad yenilgisinden sonra Nazi savaş makinesi hiçbir zaman kendini toparlayamadı.
Kobane de benzer bir durumdadır. Türkiye ve Ortadoğu’daki demokrasi mücadelesinin dolayısıyla geleceğinin izleyeceği yol, Kobane’nin kenar mahallelerindeki savaşlarda belirlenmektedir.

15 Ekim 2014 Çarşamba

Suphi Nejat Ağırnaslı Söyleşisi ve Muhammed Cihad Ebrari'nin İŞİD, Hizbullah ve "Süreç" Üzerine Yazısı

Bugün Kobane bağlamında günlük gelişmeleri yorumlamaktan ve strateji ve program konusundaki deneyleri incelemeye devam etmektense iki yazıyı olduğu gibi aktararak bilgi kirlenmesine ve sloganlaşarak giderek anlam yitirmeye de dikkati çekmek istiyoruz.
*
Suphi Nejat Ağırnaslı, Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’tan gelen adıyla; Denizlerin Avukatı Niyazi Ağırnaslı’dan gelen soyadıyla; sosyalist ve sürgünlerde bu devletin baskısının acısını her zaman çekmiş bir ailenin çocuğu olmasıyl; Ermeni olmamasına rağmen, 1915’te İttihat Terakki tarafından asılan Ermeni Sosyalisti Matteos Sarkisyan’ın takma adı olan Paramaz adını almasıyla; bir Alevi olmamasına rağmen takma soyadı olarak Kızılbaş’ı seçmesiyle; Kürt Özgürlük Hareketi ile birlikte Kobane’deki savaşa katılmasıyla; sanki soyunun ve isimlerinin kendisine yüklediği ağır sorumluluğu bilerek ve seçerek doğrulamak istercesine, ölümüyle bir manifesto (bildiri) yayınladı.
Paramaz’ın  görüşlerini birinci elden, kendi dilinden okumak en iyisi olacaktır diye düşünerek kendisiyle yapılmış bir söyleşiyi aktarıyoruz. Söz Paramaz’ın.

13 Ekim 2014 Pazartesi

Kobane'de Hava Dönüyor Gibi - Hazreti Nuh’un ve Hasreti Muhammed’in Çözümleri

Dün akşama doğru, haftalardır ilk kez, biraz olsun ferahlatıcı, Kobane’de (IŞ)İD’in ilerleyişinin durdurulduğuna, hatta YPG’nin inisiyatifi ele alıp en azından karşı saldırıya geçtiğine dair haberler gelmeye başladı. Haberler birçok farklı kaynaklardan gelmesine rağmen ihtiyatı elden bırakmamak gerekiyordu.
Ancak bugün, haftalardır Kobane haberlerine, çok kötü öngörülerde bulunan başlıklar koyan Der Spiegel’de, “Hava Bombardımanının İŞİD’in İlerleyişini Durdurduğu Anlaşılıyor” başlığını görünce, durumun bir parça olsun soluk almaya imkân verdiği sonucunu çıkarmakta tereddüt etmedik. Der Spiegel’in haberine göre, bizzat Amerikan Savunma Bakanı,  Chuck Hagel de, “ihtiyatlı bir iyimserlikle” “gerçekten bazı ilerlemeler var” demiş. Ve Amerika’nın İŞİD’i geri püskürtmek için “havadan mümkün olan her şeyi” yapacağını söylemiş. Aynı ABD, daha birkaç gün önce, zaten Kobane’yi gözden çıkardığını ve Kobane’nin kendisinin bir önceliği olmadığını söylüyordu.

12 Ekim 2014 Pazar

Kobane Direnişi Hükümetin Tüm Hesaplarını Boş Çıkarabilir


Kobane savaşının ilk günlerinde (22 Eylül) yazdığımız “Kobane – Stalingrad” başlıklı yazıda, şehirleri ele geçirmeye yönelik savaşlarının zorluklarından söz ederek, Kobane’nin düşürülemeyeceğini yazıyorduk. Bunları yazarken, İnternet’e eskiden 100.000 olan Kobane’nin nüfusunun 400.000 olduğu şeklindeki İnternette her yerde rastladığımız verilere dayanıyorduk. 100.000’lik bir şehir epey büyük bir şehirdir. Böyle bir şehir iyi ve kararlı bir savunma yaparsa, ele geçirmek isteyen güçler için bu büyük kayıplar anlamına gelir. Gerçi Google Earth ve Map ile bu bilgiyi kontrol etmeyi de denemiş ve şehir bize biraz küçük görünmüştü, ama işini uzmanı olmadığımızdan, gözümüzün bizi yanıltabileceğini düşünerek bu bilgileri doğru kabul etmiş ve Kobane’nin fetih edilemeyeceğini yazmıştık.
Ancak savaş uzayıp canlı yayınlarda Kobane’yi daha yakından tanıdıkça şehrin nüfusunun önceleri 100.000 ve göçlerle de 400.000 olduğu konusundaki bilgilere iyice kuşkuyla yaklaşmaya başladık. Sonunda hatanın kaynağı anlaşıldı. Kobane Kantonu (ki geniş bir alanı ve köyleri de kapsıyordu, Türkiye’deki il ve il merkezi farkı gibi düşünelim) kastediliyormuş, şimdi kuşatma altında olan Kobane şehri değil.

11 Ekim 2014 Cumartesi

Kobane, Che, Kıvılcımlı

İki gün önce, sadece Öcalan’a karşı Komplo’nun değil, aynı zamanda Che’nin (9 Ekim 1967) öldürülüşünün bir yıl dönümüydü.
Bu yıl dönümünde, epey önce, Che’nin Motosiklet Günlükleri kitabının uyarlamasından yapılmış film vesilesiyle yazdığım bir yazıyı tekrar yayınlamak ve bunun girişinde de Simurg imgesi ile anlatılanın da aslında o yazıda anlatılan olduğuna değinmek ve karınca kaderince yeni kuşaklara binlerce yıllık doğu uygarlıklarının ve devrimci geçmişin kimi kazanımlarını aktarma çabasına bir şekilde devam etmeyi düşünmüştüm.
Ancak Kobane’deki kuşatma koşullarında böyle bir yazı yazmak anlamsızdı. O nedenle bu fikrimden vazgeçip, Öcalan’ın kaçırıldığı dönemde ve sonrasında bu döneme ilişkin yazdığım yazıların bir derlemesini tekrar yayınlamakla yetindim.

10 Ekim 2014 Cuma

Taşları Bağlayıp İtleri Sokağa Salmak

Bu memlekette yaşayan herkes bilir ki, adına “Seferberlik Tetkik Kurulu” veya “Özel Savaş Dairesi” veya “Jitem” veya “Ergenekon” denen “Devrin Devlet”in avadanlığı bir oluşum vardır ve istediği an Türkiye’nin her yerinde, kimi zaman bozkurt işaretiyle, kimi zaman tekbir sesleriyle, ama her zaman örgütlü ve yedekte tuttuğu milislerini, şu birkaç gün içinde olduğu gibi, sokağa çıkarabilir. Hedef aldığı demokratik veya ezilen kesimlerin “can ve mal güvenliğini” bir anda yok edebilir.
Bir caminin bombalandığı veya bir Atatürk heykelinin yıkıldığı veya birkaç polisin kurşunlandığı rivayetleri, söylentileri (veya bizzat yine bunlarca yapılması) bir vesile olur.
Birden bire “dini” veya “milli hisleri” kabaran (Nedense hiç “demokratik hisleri” kabarmaz. Çünkü bu devletin ve itlerinin böyle hisleri yoktur) bindirilmiş kıtalar sokakları doldururlar.
Yine bakın, mesaj verilip karşı taraf geri adım atmaya zorlandıktan veya istenene ulaşıldıktan sonra, her şey tıpkı başladığı gibi bıçakla kesilmişçesine durulur.

9 Ekim 2014 Perşembe

Komplo Üzerine Yazılar



Sunuş

15 Şubat 1999’da Öcalan Kenya’da Amerikalılar tarafından Türk İstihbarat görevlilerine teslim edildi. Bundan bir kaç ay önce de Suriye’yi terk etmek zorunda kalmış ve sonu esaretle bitecek Odysseus başlamıştı.
Biz o dönemde, bütün önemli dönüm noktalarında neredeyse günü gününe, hatta bazen bir kaç saat sonra gelişmeleri değerlendirmiş ve yorumlar yapmıştık.
Ancak o zamanlar bütün bu değerlendirme ve yorumlar o sıralar çok daha sınırlı kullanılan ve çok az sayıda kişi tarafından ziyaret edilen bazı internet forumlarında yayınlanabilmişti. Çoğu bilinmeden öyle kaldı ve unutuldu gitti.
İşte bu günü gününe yazılmış yazılar elinizdeki derlemenin Birinci Bölümünü oluşturuyor.
Daha sonraki dönemde, “Bir Dönemin Eşiğinde” başlığı altında, İmralı sürecini ve oradaki politika değişikliklerini bir seri yazıda inceledik. Bu yazıları da öncelikle sayfamızda yayınladık.
Ama bununla da kalmadık ve bu yazıları o dönemde yazdığımız Özgür Politika ve onun Türkiye’de çıkan Gündem’e yolladıksa da hiç birinde basılmadı. Sadece Gecekondu semtlerinde çalışan küçük bir sosyalist grup bunları alıp Son Kavga adlı dergisinde yayınladı. Ve çoğu kez olduğu gibi bu dergi de daha sonra çıkmaz oldu.

8 Ekim 2014 Çarşamba

Tarihin Dersleri ve Kobane

Bu başlıklı yazıya dün şu cümlelerle başlanmıştı:
“Çetin Altan, 1960’da 28 Nisan olaylarından sonra bir tek cümleden ibaret bir yazı yazmıştı: “Bugün canım yazı yazmak istemiyor”.
Evet, bugün canım yazı yazmak istemiyor.
Aklım ve yüreğim Kobane’de.
Oradaki savaşan gencecik insanlar teker teker ölürlerken, kendilerini feda ederlerken; bir toplu katliam yaşamaları söz konusuyken yazı yazmanın bir anlamı yok.
Kendilerinden kat kat üstün güçlere kahramanca direndiler ve hala direniyorlar.
Dün gece bile sokak savaşlarında (İŞ) İslam Devleti birliklerine pusular kurarak büyük kayıplar verdirdiler.
Son savaşçı vuruluncaya kadar da böyle yapmaya devam edecekler.
Tıpkı onlar gibi davranmak gerekiyor.
Bulunduğumuz cephede, korkudan ödümüz patlasa bile; aklımız ve yüreğimiz başka yerlerde olsa bile, siperi terk etmemek gerekiyor.
Cesaret korkmamak değildir; yürekteki korkuya rağmen siperdeki yerini terk etmemektir.

4 Ekim 2014 Cumartesi

Hükümet’in Yeni Taktiği Kobane'yi Rehin Tutup Şantaj Yapmak

Bayram gelmiş neyime
Kan damlar yüreğime
Tarihe ve bugünkü olaylara sınıf kavramı olmadan baktığınızda onları açıklayamazsınız.
Bu hükümet neden Kobane’nin düşmesini ister?
Neden Rojava’daki kantonların varlığından rahatsızdır?
Neden kara gücü yok diye tutturan; Barzani için uçakları harekete geçirip İŞİD’i hareketsiz bırakan “koalisyon”, İŞİD’e karşı Kobane’de destanlar yaratan bu kara gücüne en küçük bir destek vermez
Bunu Kürtlük, Türklük, Araplık ile açıklamak olanaksızdır.
Neden belli gücün veya belli bir grup insanın hedefi ve çıkarları şundadır da başka gücün veya belli bir grup insanın hedefi ve çıkarları bundadır?
Bu soruyu sorup da nedenlerin nedenlerine girdiğinizde, karşınıza iktisadi bakımdan konum ve çıkarları farklı insan grupları, yani sınıflar, zümreler, tabakalar (bunların hepsine birden de sınıflar denebiliyor) çıkar?

2 Ekim 2014 Perşembe

Kobane Kuşatmasını Parçalamak İçin Acil Olarak Yapılabilir Şeyler

Şu an Kobane kuşatma altında ve eğer İŞİD büyük askeri gücüyle Kobane'yi ele geçirirse hem orada bir katliam yaşanır hem de Ortadoğu’daki Demokratik güçler ciddi bir yenilgi ve moral bozukluğu yaşar. Hem de “barış süreci” biter. Çünkü aslında Özgürlük Hareketi’nin düşmanı olan hükümet kendi elini güçlü görür. Egemenler ancak güçsüz olduklarında taviz verirler. Barış sürecini de başlatan özgürlük hareketinin her alanda kaydettiği ilerlemeler ve Suriye’de elde edilen mevziler olmuştu.
Bu nedenle Kobane’nin direnişi ve oradaki kuşatmanın kaldırılması bugün en acil ve hayati sorundur.
*
Kobane’dekiler kahramanca direniyor; moralleri yerinde örgütlülüklerini her an geliştiriyorlar; korkup girenlerden tekrar cesaret bulup dönenler oluyor.
Ancak Kobane’ye desteğin tüm olanakları zorladığını ve başarılı olduğunu söylemek güç.

1 Ekim 2014 Çarşamba

Hudut Kapısından Tezkereye

Dün gece Kobane’nin hemen önündeki Mürşitpınar Hudut Kapısında kimse kalmadığını; Türk devletinin memur ve askerlerinin çektiğini; orada HDP milletvekili ve birkaç kişinin fiilen hududu kontrol ettiğini öğrendikten sonra, bir devletin en kritik hudut noktasındaki memurlarını çekmesinin hiçbir şekilde hayra alamet olamayacağını düşünerek İnternet üzerinden Facebook ve Twitter aracılığıyla bu gelişmeye dikkati çekmeye çalıştık.
İşin ilginci bizim gibi ayrıntılara meraklı, çünkü “şeytan ayrıntıda gizlenir” ve “eylem ayrıntılarla ilgilenmeyi öngörür” (Hegel), Ümit Kıvanç’ın “Sınır kapısında ne oluyor? –Geceyarısı Esrarı” yazısında aktardıkları dışında konu ne Kürt medyasında ne de başka önemine uygun bir şekilde hiç söz konusu edilmedi.
İnsan “acaba böyle bir şey olmadı mı?” diye soruyor?
Biliniyor, “Körfez Savaşı hiç olmadı”ydı (Jean Baudrillard).