Demokratik Cumhuriyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Demokratik Cumhuriyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Kasım 2019 Cumartesi

Dünya Kobani Günü Vesilesiyle Akıntıya Karşı Öneriler ve Öngörüler



Dün 1 Kasım, Dünya Kobani Günü idi.
Bu vesileyle Kobani savaşı sırasında yazdığımız yazıları derleyerek bugüne bir katkıda bulunalım diye düşündük.
Aslında Kobani üzerine, Kobani Rojava’da Nusra ve IŞİD’e karşı savaş ve zaferin bir sembolü olarak alınırsa, henüz Kobani adının pek bilinmediği zamanlarda, Kobani savaşından bir yıl önce, El Nusra’nın başlattığı ilk saldırı ve PKK’nin bu saldırılara karşı seferberlik ilan ettiği dönemlerde yazmaya başladık denebilir.
Aşağıda göreleceği gibi İkinci Düny Savaşı’nda savaşın dönüm noktası olan Stalingrad ile paralellikler kurarak, burada kazanılacak zaferlerin ikinci dünya savaşındakine benzer sonuçlara yol açabileceğini yazıyor ve şöyle diyorduk:
Rojava’da ortaya çıkan Kürt yönetimine karşı El Kaide kökenli hareketlerin bir imha saldırısına hazırlandıkları; buna karşılık da PKK’nın adeta bir topyekûn seferberlik ilan ettiği; sonucu bütün Suriye ve Ortadoğu’yu etkileyecek savaşın arifesindeyiz.

1 Mayıs 2018 Salı

Gezi'den 1 Mayıs'a, 1 Mayıs'tan Gezi'ye (2014 Yılından Gezi ve 1 Mayıs Bildirisi Üzerine Bir değerlendirme)


Bazı forumlar 1 Mayıs için aşağıdaki bildiriyi yayınlamış bulunuyorlar. Öncelikle bu metni eleştirimizin bir nesnesi ve hem de bir ibret belgesi olarak aşağıya aktarıyoruz:
GEZİ’DEN 1 MAYIS’A HER YER TAKSİM HER YER DİRENİŞ
Bizler Gezi direnişinin devamı olan forumlar olarak, forumlara katılan işçiler, emekçiler, üniversiteliler, liseliler, kadınlar, LGBT’ler olarak, tüm ezilenler olarak 1 Mayıs’ta Taksim Meydan’ında olacağız!
Haziran ayaklanmasında Taksim’e giren ve Gezi Parkı’na inşaat yaptırtmayanlar,
AKP’nin sıfırlanamayan paraları ortalığa saçıldığında, yolsuzlukların, adaletsizliklerin, hırsızlıkların karşısında sokaklarda, meydanlarda omuz omuza verip hükümeti istifaya çağıranlar, forumlarında gerçek demokrasiyle mücadeleyi, direnişi sürdürenler olarak herkesi 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmaya çağırıyoruz…
1 Mayıs’ta hepimiz birer Ali İsmail, Mehmet, Medeni, Ahmet, Ethem, Abdullah, Hasan Ferit ve Berkin olup tüm meydanları birleştiren o sloganı hep birlikte daha güçlü haykıracağız:
“Her Yer Taksim Her Yer Direniş!”.

24 Mart 2017 Cuma

Referandum ve Erdoğan Sonrası İçin Düşünmeye ve Hazırlığa Çağrı

Referandum sonrası için düşünmeye ve hazırlığa çağrıda bulunmak, suyu görmeden paçaları sıvama gibi görünebilir.
Çünkü kapitalizme geçişten beri; yani Greenwich Rasathanesi’nin üzerindeki fiktif meridyenin kabulünden ve bir “dünya saatine” geçişten beri; yani örneğin bu Şark despotluğunu, bu Nemrutlar, Firavunlardan kalma antik devleti ve onun egemenliğini sürdürebilmek için modernleştirme çabalarından dolayı, aydınlanmacı Monarklardan biri olarak tanımlanan Abdülhamit tarafından, şehirlerin meydanlarına saatler dikilmeye başladığından beri, hızlanan bir zaman içinde yaşıyoruz.
Bu nedenle dünyada her an, her şey ve bütün dengeler değişebilir.

26 Şubat 2017 Pazar

Dinlemek İçin - #HAYIR için Mücadele ve Kürt Özgürlük Hareketine Bir Program ve Strateji Değişikliği Önerisi

(Dinlemek için Okunmuş yazılar. İndirilerek veya online dinlenebilir. Okumak için zamanı olmayanlar için bir çözüm.)
"Stratejinin önemini gösterebilmek için, toplumsal mücadeleler tarihinde son derece önemli ve tayin edici olmuş iki dramatik stratejik değişikliğe kısaca değinelim.
Biri Ekim devrimi öncesinde, Lenin’in Sen Petersburg’ta Finlandiya istasyonuna indiğinde yaptığı strateji değişikliğidir.
Diğeri Abdullah Öcalan’ın CIA-MOSSAD tarafından Türk devletine teslim edildiğinde, İmralı’da yaptığı strateji değişikliğidir.
Her ikisi de olağanüstü zor koşullarda, hatta dayandıkları ve hatta büyük ölçüde kendileri tarafından oluşturulmuş örgütlerin alışılmış ezberlerine karşı ortaya koyulmuştur."

17 Şubat 2017 Cuma

#HAYIR Meclislerinden #HAYIR’lı Haberler

#HAYIR için mücadelede her örgütlü yapının kendine has yoğurt yiyişi ile kendi çalışmaları var. Bu nedenle, #HAYIR cephesindeki örgütlerin çalışmalarını burada zikretmeye gerek görmüyoruz.
 Bizi esas ilgilendiren ve heyecanlandıran ise, örgütlerde yer almayanların; yer alsalar bile #HAYIR meclislerinin kuruluş ve örgütlenme çalışmaları içinde bir yurttaş, bir birey olarak yer alanların başlattıkları #HAYIR girişimleri.
Örgütlerin kurdukları meclislerin ve girişimlerin ufuk açıcı olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü onların temel özelliği, örgütü bir kesimin denetiminde ve kontrolünde örgütsüz ve atomlarına ayrılmış bireylerin “çelik çekirdeğin etrafındaki bir demokratik kitle örgütü” gibi görülmeleri ve fiilen öyle örgütlenmeleridir.

23 Ocak 2017 Pazartesi

PKK’ya Açık ve Acil bir Çağrı

Hiç lafı uzatmadan damardan girelim.
PKK derhal, TAK veya benzerlerinin yapacağı şiddet hareketlerinin, Erdoğan’a; kurmak istediği İslamcı-faşist dikta rejimine ve Türk devletindeki faşist, ırkçı ve de Ergenekoncu güçlere hizmet edeceğini; yapılacak böyle hareketleri tasvip etmeyeceğini; kendisiyle hiçbir bağı olmayacağını; bu tür eylemlerin doğrudan Erdoğan’ın ve şu an Erdoğan’la ittifak halinde bulunan Türk devletinin içindeki en inkârcı, ırkçı faşist ve kanun dışı güçlerin provokasyonları olarak değerlendirilmesi gerektiğini açıkça ilan etmelidir.
Ve bunu hiç geciktirmeden yapmalıdır.
PKK böyle bir açıklama yaptığı takdirde, Türkiye’deki demokratik güçlerin; gelen faşist dikta rejimine hayır diyenlerin ve demek isteyenlerin, önümüzdeki iki ay içinde verecekleri ölüm kalım mücadelesinde, en azından olumsuz bir işlev görmekten kendini korumuş olur.

31 Ekim 2016 Pazartesi

Okulların Ayrılmasının Yanlışlığı ve Anti Demokratik Karakteri Üzerine



Bu videoda Anadilde Eğitim Hakkı ile Okulların Ayrılmasının yanlışlığı ele alınıyor.
Önce sanki bu sorunların Türkiye’deki Erdoğan Diktatörlüğünü ve Ortadoğu’nun kanamasını durdurmakla ilgisi yokmuş gibi görünmesi ama aslında bunlar için tek yol olduğu; çünkü stratejik ve programatik olarak doğru bir hat olmadan hiçbir başarı kazanılamayacağı vurgulanarak acil bir sorun olduğu anlatılmaya çalışılıyor.
Bundan sonra konuya geçmeden önce bazı çok karıştırılan kavramlar kısaca açıklanıyor.
1)   Anadilde eğitim hakkı” ile “ana dili öğrenme hakkı”nın farkı, birincisinin demokratik, ikincisinin anti demokratik niteliği;
2)   Resmi Dil” ile “Ortak Konuşma Dili” (“Lingua France”)  farkı. Birincisinin karşı devrimci ve anti demokratik karakteri ile ikincisinin demokratik karakteri;
3)   Okulların Birliği” veya ayrılığı kavramlarının mekânsal değil; içeriksel karakteri;
4)   Aydınlanmanın demokratik amaçlardan kaynaklanan, standart tek dil çabalarıyla; gerici bir dile dayanan ulusçuluğun bir dili baskı aracı ve politik olanı (Devleti, ulusu) tanımlama aracı olarak kullanmasının farkı birincisinin demokratik; ikincisinin gerici karakteri.
Bundan sonra kısaca 19. Yüzyılda ve yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde işçi demokrasisinin neden ve hangi gerekçelerle “Okulların ayrılması”na karşı çıktığı; faşit, ırkçı ve gericilerin bunu desteklediğine Lenin’den alıntılarla değiniliyor.
Bu talebin anti demokratik ve karşı devrimci niteliği kısaca açıklanıyor.
Bundan sonra Rojova’da aslında okulların ayrılmasının uygulandığı gösteriliyor. Rojava’nın ve onu destekleyenlerin demokratik özlemleriyle, bu gerçekleşen programın çeliştiği; bunun mücadeleyi zorlaştırdığı gösterilmeye çalışılıyor.
Bu konudaki videoyu isterseniz. Youtube’daki kanalımızdan izleyebilirsiniz. Adresi Şöyledir:
Ayrıca indirmek veya online dinlemek için ses (mp3) dosyası olarak da Soundcloud’ta bulunuyor. Adresi şöyle:
İyi seyirler veya dinlemeler.
Demir Küçükaydın
http://demirden-kapilar.blogspot.de/

10 Ekim 2016 Pazartesi

“Türkiye Nereye Gidiyor?” ve Ne yapmalı?

Başlıktaki konu Mesele’nin Ekim sayısının tartışma konusu olarak belirlenmiş. Bu konuda bir yazı yazmam istendi. 20.000 vuruşu aşmaması gerektiği söylendi. On bin vuruşu aşmamayı deneyelim.
Birinci vuruş: Türkiye diye bir “şey” yoktur.
Bir toprak parçasının resmi adı olabilir ama bu coğrafyanın konusudur, politik veya sosyolojik bir analizin konusu değildir.
Türkiye adı, Frenklerin Osmanlı Devletine ve onun sınırı içinde bulunan topraklara verdiği isimdi. Osmanlı Devleti kendini Roma’nın bir varisi ve devamı olarak görüyor ve o nedenle kendini “Devlet-i Ali” olarak adlandırıyordu.
Osmanlı’nın çöküşü sürecinde, Balkan Savaşı’ndan sonra, Osmanlı “Devlet Sınıfları” Müslüman ahaliden bir ulus yaratırken, bu ulusu, Frenklerin devlete ve ülkeye verdiği isimle tanımladı.

25 Ağustos 2015 Salı

HDP’yi Reorganize Etmek

Erdoğan’ın tek adam diktatörlüğüne giden darbe rejimine karşı savaşın en kritik ve tayin edici alanı olan HDP’yi savunmak, HDP’li olsun olmasın, demokrat olsun olmasın herkesin görevidir.
Bir demokrat ve sosyalist için, HDP’yi savunmanın en etkili ve radikal yolu ise, HDP’ye üye olarak saldırılar karşısında siperde yerini almak; HDP’ye gelecek saldırıların hedefi olmaktır.
Ama bir görev daha bulunuyor: HDP’yi reorganize etmek.
Çünkü HDP aynı zamanda bu mücadelenin bir öznesidir. Bu öznenin etkili ve başarılı olması için baştan aşağı yenilenmesi ve yeniden organize olması gerekmektedir.
Şimdi birçokları, yıllardır yaptıkları gibi, şöyle diyecektir: “Şimdi reorganize olmaktan söz etmenin; nasıl reorganize olunacağını tartışmanın, bunun için kongreler yapmanın zamanı mı? Hele şu seçimi atlatalım ondan sonra.”

27 Kasım 2014 Perşembe

“Çok Kültürlülük” – Neden Yanlıştır ve Niçin Mümkün Değildir? (2)

Dünkü yazıda Kültür kavramının sosyolojik bir tanımını yapmaya çalıştık. Ancak bu anlamıyla kültür günümüzün politik tartışmalarında hiçbir şekilde konu edilmemektedir.
Bugünün dünyası ve Türkiye’sinde Kültür’den veya çok kültürlülükten söz edildiğinde, başka bir “şey” kastediliyor. Bu kastedilen nedir? Önce onu görelim.
Diyelim ki, bir vatandaş çıktı, “benim kültürümde devlet yok, o halde ben devlete vergi vermeyeceğim, askerlik yapmayacağım, devletin okullarına gitmeyeceğim, onun bürokratik işlemlerini yapmayacağım” dedi.
(Teorik olarak öyle bir şey mümkün aslında, çünkü Alevilerin bir kısmı Aleviliğin bir Kültür olduğunu söylüyor. Alevi Kültürü incelendiğinde onların devleti, vergiyi, yazıyı tanımadığı, yani kültürlerinde devlet olmadığı, dolayısıyla vergi, yazı, devletin mahkemeleri, askerlik vs. olmadığı görülür. Kendi içinde tutarlı ve Aleviliğin Kültür olduğunu söyleyen bir Alevinin çıkıp, “madem çok kültürlüyüz, O halde benim kültürümde bunlar olmadığından benim de kendi kültürüme göre yaşamam kabul edilsin” diyebilir.)

7 Kasım 2014 Cuma

Sosyalist ve Demokratların Temel Sorunu

Ciddi devrimciler karşı tarafı suçlamazlar. Kendi hataları üzerine yoğunlaşıp kendi cephelerindeki yanlışlarla mücadeleyi başa koyarlar. Siz hiç Lenin’in, Marks’ın veya başka büyük bir devrimcinin karşı tarafı iknaya yönelik, onları eleştiren veya değiştirmeye çalışan bir yazısını gördünüz mü? Göremezsiniz. Çünkü onlar zaten karşıdadır, ortadaki bir savaştır ve onlar kendi görevlerini; çıkar ve konumlarına uygun olanı yapmaktadırlar. Onlara karşı eleştiri silahı kullanılmaz, onların siyahlarının eleştirisi yapılır. Eleştiri silahı bizim taraftakilere karşı kullanılacak bir silahtır. Güçleri değil; yanlışları, fikirleri ortadan kaldıran bir silahtır eleştiri. Bu nedenle “fıtratı gereği” eleştiri düşmana karşı kullanılamaz.
Bizler, yani sosyalistler, demokratlar görevimizi yapıyor muyuz? Esas soru budur?
Gerçekten doğru bir programı savunuyoruz muyuz? Gerçekten doğru bir stratejimiz var mı? Doğru, taktikler, örgüt ve mücadele biçimlerine sahip miyiz? Parola ve bayraklarımız doğru mudur? Zinciri sürükleyecek doğru bir ana halkayı yakalayabiliyor muyuz?

26 Ekim 2014 Pazar

Politik Azınlıklar ve Matematik Azınlıklar

Ulus sorununda ve kavramında “azınlık” kavramının iki farklı kullanımının ve anlamının ayrılmaması her zaman büyük kafa karışıklığına ve demokrasi mücadelesinin zayıflamasına yol açar: Azınlığın politik ve matematik anlamlarının farkı.
Bu fark sadece iki farklı alana has bir fark değildir; aynı zamanda farklı ulus kavrayışlarına da karşılık düşer. Aynı zamanda bu mücadelenin de bir aracıdır.
Politik bir azınlığı yok etmenin yolu politik çoğunluğu yok etmekten geçer.
Ama matematik bir azınlık yok edilemez, adı üstünde sayısal bir azınlıktır. Bunun yolu azınlığı bir takim niceliklerle (kotalar, hasılanın bir bölümünü aktarmalar vs.) eşitlemekten geçer.
Örneğin bir ulus, bir dille (Örneğin Türk, Kürt ve Arap ulusları) bir dinle (İran veya İsrail) bir kültürle (Avrupa) vs. tanımlanmışsa, o tanımlanan dilden, dinden, kültürden olmayanlar politik olarak “azınlık” olurlar. Tanımlanan dil, din veya kültürün nüfusun çoğunluğunu oluşturması bile şart değildir. Ama genellikle, hatta kural olarak, resmi olarak tanımlanmış dil, din veya kültür vs. aynı zamanda çoğunluğun veya nüfus içindeki en büyük grubun dili, dini, kültürü ile özdeştir.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

“Sol İçi Şiddet” Kavramının Anti-Demokratik Karakteri Üzerine

HDP’ye yönelik “Cephe” kökenli saldırı ve buna bağlı çatışmalarla ilgili olarak kullanılan kavram “Sol içi şiddet”.
Ne var ki bu kavramı kullanmanın anlamı ve mantıki sonuçları üzerine hiç düşünülmüş değil.
“Sol içi şiddet” sola ait bir kavram değildir ve anti demokratik bir kavramdır.
Neden ve nasıl?
Demokrasi insanların biçimsel veya hukuki eşitliği demektir. Yani fikrinizin içeriği, diliniz, dininiz, “ırkınız”, soyunuz, sopunuz, kültürünüz diğer insanlarla eşit haklı olmanızı engellemez veya engellememelidir demektir.
Sosyalizm bunun var olduğu bir düzeni var sayar. Sosyalizm bu biçimsel ve hukuki eşitliğe maddi hayat şartlarında bir eşitliği katma çabası ve hedefinden başka bir şey değildir. Ama biçimsel (hukuki) eşitlik olmadan gerçek (İktisadi) eşitlik olamaz; ikincisi olmadan da birincisi uzun vadede sürdürülemez.

26 Haziran 2014 Perşembe

Demokrasi ve Doğru Kararlar

Pek anlaşılmayan bir konu doğru bir politika ile demokratik karar mekanizmaları arasında doğrudan bir ilişki kurulamayacağıdır. Dolayısıyla demokratik olarak örgütlenmiş bir örgüt veya bir kongre doğru kararlar alır; anti demokratik olarak örgütlenmiş bir örgüt veya bir kongre de yanlış kararlar alır diye bir çıkarsama da yapılamaz.
Demokrasi neden doğru kararları garantilemez?
Çünkü insanların kısa vadeli çıkarlarıyla, uzun vadeli çıkarları; genelin çıkarıyla parçanın veya zümrenin çıkarı her zaman özdeş, uyumlu ve çelişkisiz değildir. Tarihin çok istisnai dönemleri dışında bunlar arasında genellikle hep çok derin ve sert çelişkiler vardır.
Komünist demek, işçi sınıfının ve insanlığın, tarihsel ve genel çıkarını savunan demektir. Stratejisini ve günlük taktiklerini bile bu amaç bağlamında belirleyen demektir.
İnsanlar ise genellikle kısa vadeli ve kendi bireysel ve/veya zümresel çıkarlarına göre davranırlar.

6 Mayıs 2014 Salı

Radikal Demokratik Bir Hareketi Yaratabilmenin Yol ve Yordamlarını Tartışabilmeyi Örgütlemek İçin Bir Çağrı

Bundan bir ay kadar önce (9 Nisan 2014) “Radikal Demokratik Bir Hareketin Oluşabilmesinin Sorunları ve Bir Öneri” başlıklı bir yazı yazmış ve yazının sonunda “bugün Radikal Demokratik bir hareket veya partinin oluşumu için ne yapmak gerekir, hangi ana halkayı yakalamak gerekir, nasıl bir strateji izlemek gerekir?konusunu en azından tartışmaya hazır olanların parmak kaldırması gerekiyor.” diye yazarak bir çağrı yapmıştık.
Çok değil ama küçük de olsa bir başlangıç yapabilecek kadar parmak kalktı. Bir ay da sanırız yeterli bir süredir.
Çarşamba günü ilk toplantıyı yaparak bir ilk adımı atmayı deneyeceğiz.
Ortadoğu ve Türkiye’de Radikal Demokratik hedefleri savunacak bir parti veya bir hareket olmadan; geniş ezilen kitleler bu hedefler için birleşmeden hiçbir şey olmaz diye düşünüyorsanız aşağıda tekrar ifade edilecek Radikal Demokrat hedeflerle anlaşıyorsanız bu çağrıya ilgisiz kalmayınız.

1 Nisan 2014 Salı

Seçim Sonuçları ve Somut Öneriler

Seçim sonuçları demokratik özlemlere dayanan ama demokratik bir programdan yoksun demokratik olmayan bir muhalefet ve sosyal kazanımlara dayanan ama sosyal olmayan bir iktidar tablosu çizmiş bulunuyor.
Bu tablo aynen Gezi’de de görülüyordu.
Demokrasi her şeyden önce Ulusun ya da Devletin ya da Politik olanın sınırları ve tanımıyla ilgilidir.
Demokrasi her şeyden önce eşit yurttaşları ve onların haklarını varsayar.
Ama yurttaşlık, yani ulus, yani politik olan, yani devlet, Türklükle ve Sünni Müslümanlık ile tanımlanmışsa, orada demokrasiden söz edilemez; çünkü artık eşit yurttaşlardan süz edilemez.
Türk olmayan veya kendini öyle görmeyenlerden alınan vergilerle Türkçe eğitim zorunlu olarak sürdürülüyorsa. Hele bu dille sınırlı kalmayıp, ırkçı bir tarih anlayışıyla da destekleniyor ve her alanda fiili olarak uygulanıyorsa, orada demokrasiden söz edilemez.

24 Aralık 2013 Salı

Anlaşılmayan Temel Konu: Yapı

Türkiye’nin Sosyalistinin de, Liberalinin de, İslamcısının da, Demokratının da anlamadığı temel sorun şudur: insanların dürüst olacağı veya olması gerektiği varsayımı üzerinden herhangi bir toplumsal yapı oluşturmaya kalkmak yanlıştır. Yapıyı değiştirme, köklü temel değişiklikler yapma; sonuçlarla değil nedenlerle mücadele gibi bir derdi olmayanlar; aksine bunu tehlike olarak görenler, tartışmayı ve gündemi ahlak ve namusa çekerler; insanları, partileri, örgütleri vs. dürüst ve ahlaklı olmadıkları açısından eleştirirler.
Marksizm ise, insanların düşüncesini belirleyen varlıklarıdır der. Yani yapıyı değiştirmeden, insanlara ahlaklı ve dürüst olmayı vaaz etmek hiçbir sonuç almaz ve yenilgiye mahkûmdur der.
Bütün dinler ve uygarlıklar tarihi Marksizm'in bu önermesinin bir doğrulanmasından başka bir şey değildir. Ne Hıristiyanlığın ne de İslam’ın insanları ahlaklı ve adil olmaya çağıran özü, insanların adaletsiz, ahlaksız ve namussuz olmalarını engellememiştir.