Rojava etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rojava etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Kasım 2019 Cumartesi

Dünya Kobani Günü Vesilesiyle Akıntıya Karşı Öneriler ve Öngörüler



Dün 1 Kasım, Dünya Kobani Günü idi.
Bu vesileyle Kobani savaşı sırasında yazdığımız yazıları derleyerek bugüne bir katkıda bulunalım diye düşündük.
Aslında Kobani üzerine, Kobani Rojava’da Nusra ve IŞİD’e karşı savaş ve zaferin bir sembolü olarak alınırsa, henüz Kobani adının pek bilinmediği zamanlarda, Kobani savaşından bir yıl önce, El Nusra’nın başlattığı ilk saldırı ve PKK’nin bu saldırılara karşı seferberlik ilan ettiği dönemlerde yazmaya başladık denebilir.
Aşağıda göreleceği gibi İkinci Düny Savaşı’nda savaşın dönüm noktası olan Stalingrad ile paralellikler kurarak, burada kazanılacak zaferlerin ikinci dünya savaşındakine benzer sonuçlara yol açabileceğini yazıyor ve şöyle diyorduk:
Rojava’da ortaya çıkan Kürt yönetimine karşı El Kaide kökenli hareketlerin bir imha saldırısına hazırlandıkları; buna karşılık da PKK’nın adeta bir topyekûn seferberlik ilan ettiği; sonucu bütün Suriye ve Ortadoğu’yu etkileyecek savaşın arifesindeyiz.

5 Ağustos 2019 Pazartesi

Ulusların, Avrupa’nın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Sonuna Doğru


Dünya Ulusları, Avrupa ve Türkiye özünde aynı karakterde krizler içindeler. Kendilerini yok ederek krizden çıkabilirler, ama kendilerini yok etmeyi aşmayı başaramadıkları takdirde bu sefer acılı bir şekilde yine yok olacaklardır.
Kısaca tek tek ele alalım.
Dünya’da toplumun temeli, altyapısı yani ekonomik ilişkiler çoktan ulusal sınırları parçalamış, bir tek dünya ekonomisi yaratmış bulunuyor.
Ama üstyapı, dünya ticaretinin esas olarak üst sınıflar ve lüks mallarla sınırlı olduğu, klasik antik uygarlıklar ve imparatorluklardan bile daha küçük ve sınırlı uluslara ve ulusal devletlere bölünmüş bulunuyor. Bu durum insanlığı boğuyor. İki dünya savaşı tam da bu nedenle çıkmıştı. Ki o zamanlar globalleşmenin çapı henüz bugün vardığı noktadan çok uzaklardaydı.

6 Şubat 2018 Salı

Hava Dönüyor – Afrin’den İlhamla Erdoğan-Ergenekon Diktatörlüğüne Karşı Demokrasi Savaşının Yükselişi

Biz “Afrin’de Türk Ordusu Yenilecek Erdoğan Gidecek (İlker Başbuğ’un Söyledikleri Işığında Afrin Saldırısının Akıbeti)”, “Savaşa Karşı Zaman ve Ağ (Net) Yoldaşlar” ve “Davut Golyat’a Karşı – Türk Ordusu Niçin Yenilecek?” gibi yazılarımızda Erdoğan-Ergenekon diktatörlüğünün ve Türk ordusunun yenileceğini yazdığımızda alaylı bakış ve sözlerle karşılanıyor ve yazılarımız sanki moral vermek için yazılmış gibi yorumlanıyordu. Biz ise 200 yıllık modern işçi hareketi ve mücadelelerin, binlerce yıllık esilenlerin mücadelelerinin tarihinin dersyeri ışığında bunları yazıyorduk.
Ve şimdi olayların gelişimi giderek öngörüleri doğruluyor.
Erdoğan-Ergenekon diktatörlüğünün Afrin’e saldırısı başladığında “yüze sıfır yenik olarak savaşa başladık” diye yazmıştık.
ABD, Rusya, Avrupa Devletleri, Suriye ve İran hepsi susarak veya görmezden gelerek bu NATO’nun ikinci büyük ordusunun, kendisi için hiçbir tehdit oluşturmayan küçük bir kasaba boyutlarındaki Afrin’e saldırmasına onay ve destek vermeleri söz konusuydu.

31 Mayıs 2017 Çarşamba

“Boynuna O Kırmızı Fuları Bağlama Çocuk (…) Vurulursun” Gezi’den ve Rojava’ya

Gezi kuşağının en iyileri Rojava’ya gidiyorlar ve orada ölüyorlar.
Nejat’ta’tan, Kader’e; Ulaş’tan, “kırmızı fularlı” Deniz’e.
Çoğunun adını bile hatırlayamıyoruz.
Çoğu çocuğum ya da torunum olacak yaşlarda.
Bazılarını görmüşlüğüm ve tanımışlığım da var.
Marks bir yerde hiçbir herhangi bir dönemin onun kendisi hakkındaki yargılarıyla yargılanamayacağını söyler.
Gezi’nin en iyilerinin Rojava’daki ölümlerinin sembolik anlamı üzerine düşünelim “kırmızı fularlı kız”ı hiç olmazsa böyle uğurlayalım.
*
Gezi kuşağı bir teorik mirastan yoksundu.
Çocukluğunu Doğu Avrupa’nın çoküşünde, Türkiye’de özel savaş rejiminde yaşamıştı.
Bir teorik miras bir yana, teorinin bile kategorik olarak hor görüldüğü; komplo teorileine dayanan enayiler teorisyenliğinin teori sanıldığı; dine ve dile dayanan milliyetçiliklerin Orta Asya’dan Balkanlar’a; Baltık’tan Afrika’ya tüm dünyayı kapladığı bir dönemde dünyayı algılamaya başlamışlardı. Bu bakımdan çok şanssızdılar.

24 Mart 2017 Cuma

Referandum ve Erdoğan Sonrası İçin Düşünmeye ve Hazırlığa Çağrı

Referandum sonrası için düşünmeye ve hazırlığa çağrıda bulunmak, suyu görmeden paçaları sıvama gibi görünebilir.
Çünkü kapitalizme geçişten beri; yani Greenwich Rasathanesi’nin üzerindeki fiktif meridyenin kabulünden ve bir “dünya saatine” geçişten beri; yani örneğin bu Şark despotluğunu, bu Nemrutlar, Firavunlardan kalma antik devleti ve onun egemenliğini sürdürebilmek için modernleştirme çabalarından dolayı, aydınlanmacı Monarklardan biri olarak tanımlanan Abdülhamit tarafından, şehirlerin meydanlarına saatler dikilmeye başladığından beri, hızlanan bir zaman içinde yaşıyoruz.
Bu nedenle dünyada her an, her şey ve bütün dengeler değişebilir.

17 Mart 2017 Cuma

Erdoğan’ın Kumarı, Ya Herro Ya Merro

Erdoğan şu sıralar hayatının kumarını oynuyor. Tüm söz ve davranışlarıyla bütün köprüleri atıyor, Kürtçeden Türkçeye geçmiş deyimle “ya herro ya merro” diyor.
Neden hayatının kumarı?
Erdoğan en küçük bir geri adım attığında, elindeki gücü biraz olsun kaybettiğinde hızla düşüşü başlar ve öylesine büyük suçlar işlemiş bulunuyor ki uluslararası bir mahkemede veya Yüce Divan’da sanık sandalyesine oturması kaçınılmazdır.
Bu nedenle ne yapıp edip bulunduğu yerde bulunmak, daha büyük bir güç ele geçirmek ve hep ileri gitmek zorundadır.
Erdoğan bulunduğu yerde kalabilmek için HER ŞEYİ yapmaya hazırdır.
Bu tespitten yola çıkmadıkça Türkiye’de doğru dürüst bir politika yapma olanağı yoktur.
Erdoğan’ın şimdiye kadar başarılı olmasının nedeni, karşısındakilerin kararsızlığından başka bir şey değildir.

10 Mart 2017 Cuma

Erdoğan Putin’e Ne Verecek? Suriye’de Yeni Strateji

Erdoğan Putin ile görüşmeye giderken oradaki görüşmelerin ve Erdoğan’ın yeni stratejisinin ne olabileceği üzerine bir öngörüde bulunulabilir.
Bugünkü yazısını Murat yetkin şu sözlerle bitiriyordu:
“Önümüzdeki birkaç gün, Türkiye’nin Suriye siyasetinin durumu ve geleceği bakımından ve ayrıca PKK ile mücadelenin alacağı şekil bakımından belirleyici olabilir.”
Biz eldeki verilerin nasıl bir doğrultu gösterdiğine bakalım.
Kısaca şöyle toparlayabiliriz:
Rojava’da 2013’teki gelişmeler Erdoğan’ı ve Türk devletini Kürtlerle Barış stratejisine zorlamıştı; Bu stratejinin Kürt hareketinin güçlenmesini engellemediğini görünce, 2015’te Rojava’yı kuşat ve ez stratejisine geçtiler.
Şimdi bu ikisi de iflas edince, Suriye rejimi ile barış, Rojava’yı durdur stratejisine doğru geri adım atacaklar.

6 Mart 2017 Pazartesi

Erdoğan’ın “Beka Sorunu” – Neyin Karşılığında Ne Verebilir?

Son yazımızın sonunda şu sözlere yer veriyorduk:
Her sonu gelen sistem, sınıf ve güç, kendi sonunu dünyanın sonu olarak görür ve kendisiyle birlikte her şeyi yok etmek için sonradan intihar anlamına geldiği söylenecek bir hamle yapar.
Ve bu hamle genellikle onun sonunu hızlandırmaktan başka bir işlev de görmez.
İşte şimdi böyle bir kritik kavşağa gelmiş bulunuyoruz.
Ne yapacağını bilmiyoruz.
Ancak her türlü çılgınlığı yapacaklarından emin olabiliriz.
Erdoğan’ın neler yapabileceğine geçmişe bakarak, kategorik bir cevap verilebilir belki.
Kategorik cevabımız şudur: büyük güçlerden birine (ABD ya da Rusya) bir şeyler verme karşılığında, Kürtlere ve Rojava’ya saldırı hakkı?
Sorun Erdoğan’ın bu olanağı bulup bulamayacağında toplanıyor. Yoksa akla gelebilecek her şeyi vermeye hazırdır.
Geçmiş hep böyle olduğunu gösteriyor.

3 Mart 2017 Cuma

Erdoğan’ın Menbiç Provokasyonu – Bir Sıçrarsın Çekirge, İki Sıçrarsın Çekirge

Birkaç gün önce Barzani’nin Ankara ziyareti üzerine “#HAYIR’sız Gelişmeler - Kötü Kokular Geliyor” başlıklı yazıda sözünü ettiğimiz kötü kokular gelmeye başladı ve Barzani Peşmergelerini Şengal’e yollayıp oranın öz savunma güçlerine (Şengal Direniş Birlikleri) karşı baskı yapmaya, çatışma çıkarmaya çalıştı.
Herhalde gereken cevabı almış olmalılar ki, “Peşmerge Güçleri Şengal Basın Sözcüsü Xelil Şivan, çatışmaların sona erdiğini belirterek, çatışmaların bir daha yaşanmaması için Peşmerge bakanlığı ile YBŞ arasında görüşmelerin sürdüğünü” söylemiş Sputnik’e verdiği demecinde.
Şimdi de Menbiç ve Almanya provokasyonları başladı.  Kılıçdaroğlu’nun Almanya konusunda Erdoğan’ın yanında saf tutmasını not edip, Almanya’yı şimdilik bir tarafa bırakalım. Menbiç’e bakalım.

14 Şubat 2017 Salı

#HAYIR’ın Kaderi ve Suriye

Olaylara kurbağa perspektifinden de kartal veya kuş perspektifinden de bakılabilir. Olayların genel gidiş yönü hakkında belli bir fikir sahibi olabilmek için, olabildiğince uzaktan ve yukarıdan bakıp olabildiğince geniş bir alanı görmek hayati önemdedir. Yani diğer bir deyişle, ağaçlardan ormanı göremez durumda olmamak gerekir.
Yukarıdan ve uzaktan bakış zaman ve mekân (temporal ve lokal) boyutlarda olur.
Biri (lokal), dünya çapında bakmakla olur.
Diğeri (temporal), toplum tarihinin binlerce yılından bakmakla olur.
Bu nedenle tarih ve tarihin genel eğilim ve yasalarını bilmek stratejik bir bakış açısı için hayati önemdedir.

23 Ocak 2017 Pazartesi

PKK’ya Açık ve Acil bir Çağrı

Hiç lafı uzatmadan damardan girelim.
PKK derhal, TAK veya benzerlerinin yapacağı şiddet hareketlerinin, Erdoğan’a; kurmak istediği İslamcı-faşist dikta rejimine ve Türk devletindeki faşist, ırkçı ve de Ergenekoncu güçlere hizmet edeceğini; yapılacak böyle hareketleri tasvip etmeyeceğini; kendisiyle hiçbir bağı olmayacağını; bu tür eylemlerin doğrudan Erdoğan’ın ve şu an Erdoğan’la ittifak halinde bulunan Türk devletinin içindeki en inkârcı, ırkçı faşist ve kanun dışı güçlerin provokasyonları olarak değerlendirilmesi gerektiğini açıkça ilan etmelidir.
Ve bunu hiç geciktirmeden yapmalıdır.
PKK böyle bir açıklama yaptığı takdirde, Türkiye’deki demokratik güçlerin; gelen faşist dikta rejimine hayır diyenlerin ve demek isteyenlerin, önümüzdeki iki ay içinde verecekleri ölüm kalım mücadelesinde, en azından olumsuz bir işlev görmekten kendini korumuş olur.

30 Aralık 2016 Cuma

“Yaklaşan Felaket ve Kurtulma Çareleri” (1) Demokratik ya da Devrimci Yükseliş ve Bitişi

Yaklaşan Felaket ve Kurtulma Çareleri”, Ekim Devrimi öncesi günlerde, ama Ekim Devrimi’nin olacağının henüz bilinmediği zamanlarda, Lenin’in yazdığı, programatik ve metodolojik olarak çok önemli makalelerden birinin adıdır.
Programatik ve metodolojik olarak getirdiği çok önemli bir yenilik vardır. Can alıcı acil bir sorundan hareketle bir ikili iktidara (“diyarşi”) dönüşebilecek somut talepleri ve teklifleri ortaya koyması[1].
Ne var ki, Lenin’in bunu yazdığı dönemdeki koşullar ve sorunlar ile bugün Türkiye’deki koşullar ve sorunlar arasında en küçük bir benzerlik bulunmuyor[2].
Lenin’in “Yaklaşan Felaket” olarak söz ettiği, açlık ve ekonomik yıkım tehlikesidir[3]. Üst sınıfların kışkırttığı bu tehlikenin devrimi ve dolayısıyla demokratik kazanımları götürmesi, yani çarlığın geri dönmesi tehlikesi vardır. Yani ekonomik bir yıkımın politik bir yıkıma da, devrimin yıkımına da yol açması tehlikesi bulunmaktadır. Lenin’in yazısındaki öneriler, halkın inisiyatifi, örgütlenmesi, kontrolüne dayanan kamulaştırmalar ve merkezileştirmeler ile hem bu açlık ve ekonomik yıkımı önlemeye; hem de bu dönüşüm içinde halkın örgütlenmesini, bir tür ikili iktidar oluşturmasını sağlamaya yöneliktir.

7 Kasım 2015 Cumartesi

Bu Yazı 17 Haziran’da Yazılmıştı (“HDP’nin Yapması gerekenler”)


Araçların, organların yapıları (anatomileri) ve işlevleri (görevleri, fonksiyonları) arasında zorunlu bir ilişki vardır. Bu toplumsal araçlarda, örgütlerde ve organlarda da böyledir.
Bu nedenle de Marks, binlerce yıldır ezen küçük bir azınlığın iktidarını korumak üzere geliştirilmiş devlet cihazını ezilenlerin kullanamayacağını, onu parçalaması gerektiğini yazmıştı.
Bugün var olun devlet cihazı ezilenler için kullanılamaz. Kullanmaya kalkanı o kullanır. Bırakalım devlet cihazını bir yana, HDP’nin ele geçirdiği belediyelerde bile, ömrünü dağlarda veya hapishanelerde geçirmiş nice savaşçının, kısa zamanda belediyeler tarafından ele geçirildiklerini; birer bürokrata dönüştüklerini görüyoruz.

5 Kasım 2014 Çarşamba

Rojava’yı İşgal İçin Halep Bahanesi

Bu hükümet ve Erdoğan, bir punduna getirip Rojava’yı işgal etme hevesinden ve niyetinden vazgeçmiş değil.
Önceleri Kobani düşsün diye bekliyor, Kobani düşünce de, kamuoyunda oluşacak infial ve tepkiyi ve bunun oluşturacağı baskıyı kullanarak, IŞİD tehlikesini bahane ederek fiilen Rojava kantonlarını “Güvenli Bölge” adı altında işgal etmeyi; böylece Koalisyon’un desteğini almayı planlıyordu.
Kobani’nin direnişi ve sokaklara çıkan yığınlar bu oyunu bozdu.
Bunun üzerine ikinci savunma hattına çekildi.
Ve sonunda Barzani’nin aracılığıyla silah yardımına göz yummak zorunda kaldı.
Artık Kobani’de savaşanlar yeni gelen silahlarla IŞİD karşısında üstünlük kurarken ve muhtemelen bir süre sonra IŞİD Kobani’den çekilecekken Kobani’nin düşmesi artık zayıf ve uzak bir ihtimal.

23 Ekim 2014 Perşembe

Kobane Düştü

Kobane’nin askeri olarak IŞİD’in eline geçmesi, yani “düşmesi” olasılığı artık neredeyse sıfırdır. Düşse de artık düşen Kobane olmayacaktır.
Çünkü Kobane Dohuk’ta düştü. Dohuk’ta düşen sadece Kobane de değildir. Tüm Rojava düştü.
Dün Duhok’tan kötü kokular geliyor diye yazmıştık. Bugün onların gerçek olduğu ortaya çıktı.
*
Kobane’yi Kobane, Rojava’yı Rojava yapan “Toplumsal Sözleşme”si idi. Demokratik bir ulusu ve ulusçuluğu savunması idi.
Girişindeki ilk paragraf şöyle diyordu:
(…) Bizler demokratik özerk bölgelerin halkları; Kürtler, Araplar, Süryaniler (Asuri, Keldani ve Arami), Türkmenler ve Çeçenler olarak bu sözleşmeyi kabul ediyoruz. Demokratik Özerk Bölge Yönetimleri; ulus-devleti, askeri ve dini devlet anlayışını, aynı zamanda merkezi yönetimi ve iktidarı kabul etmez. (…)

21 Ekim 2014 Salı

Dünden Bugüne Gelişmeler, İhtiyat ve Gelecek

Kobane direnişi etrafındaki gelişmeler birden bire baş döndürücü bir hız kazandı. Kobane, sadece IŞİD’e karşı değil; şimdiden Türk Devleti ve Hükümetine karşı da bir zafer kazanmış bulunuyor. Bu zafer elbette Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve Kobane’de direnen savaşçıların bir zaferidir.
Bu zaferde kritik nokta ve kırılma, Türkiye’deki “Serihildan”dı. Kobane’deki direnişle Kitlelerin hareketi birleşince, bütün hesaplar altüst oldu. Tarih boyunca bütün hesapları zaten ezilenlerin kitlesel hareketleri ve kahramanca direnişleri alt üst eder.
Ancak bir muharebeyi kazanmak savaşı kazanmak değildir. Savaş yitirilebilir. Türkiye’nin hamlesi, yeni bir savunma ve saldırı mevziine çekilmesinden başka bir şey değildir.
Sevinmek için çok erken.

13 Ekim 2014 Pazartesi

Kobane'de Hava Dönüyor Gibi - Hazreti Nuh’un ve Hasreti Muhammed’in Çözümleri

Dün akşama doğru, haftalardır ilk kez, biraz olsun ferahlatıcı, Kobane’de (IŞ)İD’in ilerleyişinin durdurulduğuna, hatta YPG’nin inisiyatifi ele alıp en azından karşı saldırıya geçtiğine dair haberler gelmeye başladı. Haberler birçok farklı kaynaklardan gelmesine rağmen ihtiyatı elden bırakmamak gerekiyordu.
Ancak bugün, haftalardır Kobane haberlerine, çok kötü öngörülerde bulunan başlıklar koyan Der Spiegel’de, “Hava Bombardımanının İŞİD’in İlerleyişini Durdurduğu Anlaşılıyor” başlığını görünce, durumun bir parça olsun soluk almaya imkân verdiği sonucunu çıkarmakta tereddüt etmedik. Der Spiegel’in haberine göre, bizzat Amerikan Savunma Bakanı,  Chuck Hagel de, “ihtiyatlı bir iyimserlikle” “gerçekten bazı ilerlemeler var” demiş. Ve Amerika’nın İŞİD’i geri püskürtmek için “havadan mümkün olan her şeyi” yapacağını söylemiş. Aynı ABD, daha birkaç gün önce, zaten Kobane’yi gözden çıkardığını ve Kobane’nin kendisinin bir önceliği olmadığını söylüyordu.

2 Ekim 2014 Perşembe

Kobane Kuşatmasını Parçalamak İçin Acil Olarak Yapılabilir Şeyler

Şu an Kobane kuşatma altında ve eğer İŞİD büyük askeri gücüyle Kobane'yi ele geçirirse hem orada bir katliam yaşanır hem de Ortadoğu’daki Demokratik güçler ciddi bir yenilgi ve moral bozukluğu yaşar. Hem de “barış süreci” biter. Çünkü aslında Özgürlük Hareketi’nin düşmanı olan hükümet kendi elini güçlü görür. Egemenler ancak güçsüz olduklarında taviz verirler. Barış sürecini de başlatan özgürlük hareketinin her alanda kaydettiği ilerlemeler ve Suriye’de elde edilen mevziler olmuştu.
Bu nedenle Kobane’nin direnişi ve oradaki kuşatmanın kaldırılması bugün en acil ve hayati sorundur.
*
Kobane’dekiler kahramanca direniyor; moralleri yerinde örgütlülüklerini her an geliştiriyorlar; korkup girenlerden tekrar cesaret bulup dönenler oluyor.
Ancak Kobane’ye desteğin tüm olanakları zorladığını ve başarılı olduğunu söylemek güç.

1 Ekim 2014 Çarşamba

Hudut Kapısından Tezkereye

Dün gece Kobane’nin hemen önündeki Mürşitpınar Hudut Kapısında kimse kalmadığını; Türk devletinin memur ve askerlerinin çektiğini; orada HDP milletvekili ve birkaç kişinin fiilen hududu kontrol ettiğini öğrendikten sonra, bir devletin en kritik hudut noktasındaki memurlarını çekmesinin hiçbir şekilde hayra alamet olamayacağını düşünerek İnternet üzerinden Facebook ve Twitter aracılığıyla bu gelişmeye dikkati çekmeye çalıştık.
İşin ilginci bizim gibi ayrıntılara meraklı, çünkü “şeytan ayrıntıda gizlenir” ve “eylem ayrıntılarla ilgilenmeyi öngörür” (Hegel), Ümit Kıvanç’ın “Sınır kapısında ne oluyor? –Geceyarısı Esrarı” yazısında aktardıkları dışında konu ne Kürt medyasında ne de başka önemine uygun bir şekilde hiç söz konusu edilmedi.
İnsan “acaba böyle bir şey olmadı mı?” diye soruyor?
Biliniyor, “Körfez Savaşı hiç olmadı”ydı (Jean Baudrillard).

27 Eylül 2014 Cumartesi

Hükümetin Caniyane Planı: Önce Kobane’yi Katlettirmek Sonra Rojava’yı İşgal Etmektir

Bu hükümetin esas düşmanı İŞ(İD) değil; Kuzey Suriye veya Batı Kürdistan’da (Rojava) oluşmuş küçük demokrasi adacıklarıdır. Cizre, Kobane ve Afrin.
Gerek Türk devleti, gerek bugünkü hükümet “fıtratı” gereği demokrasiyi kendi varlığı için en büyük tehdit olarak görmektedir. Türklük ve Müslümanlık varken ne demek, Süryanice, Arapça ve Kürtçeyi resmi dil olarak tanıyıp da üstüne üstlük herkese ana dilinde de eğitim hakkını uygulamak? Müslümanlık varken, ne demek Ezidiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar. Aleviler karşısında hiç birine imtiyaz tanımamak; gerçek bir laik yönetim kurmak? Merkezi bir devlet varken ne demek özerk bölgeler ve İsviçre demokrasisi gibi kantonlar kurmak? Kanton sözü bile tehlikeli ve bölücüdür.
Hükümet’i Özgürlük Hareketi ile görüşmeye Suriye’deki gelişmeler de zorlamıştı. Kürtler fiilen özerk bölgeler ilan etmişlerdi.