Seçimler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Seçimler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mart 2023 Perşembe

HDP'nn Türk "sosyalisti" ortakları, eğer sosyalist iseler, sosyalist öğretiye göre nasıl davranmalı?

HDP'nn Türk "sosyalisti" ortakları, eğer sosyalist iseler, sosyalist öğretiye göre nasıl davranmaları gerekir?

Çok temel teorik bir ilke vardır: Teoride uzlaşmaz olmak, taviz vermemek, pazarlık yapmamak, ama pratikte ve taktiklerde tam aksine olabildiğince esnek olmak.

Türkiye’nin küçük burjuva ortamında ve onun ürünü sosyalistlerde ise tam tersi geçerlidir: Teoride esnektirler, teorik ve programatik saflığa önem vermezler, pratikte ise tavizsiz, keskin ve sekterdirler.

Yaptıklarının aksinin doğru olduğunu akılları almaz.

22 Ocak 2023 Pazar

Yöntem ve Kişi Sorunları Üzerine - Akşener’in Oyununu Engellemek ve Kılıçdaroğlu’nun İhtiraslarını Gemlemek Bakımından Yavaş’ın Adaylığı (4)

Akıllılar, önce kazanır, sonra formalite icabı savaşır; akılsızlar ise savaşarak kazanmaya çalışır” diyor ünlü komutan SUN TZU.

Erdoğan, padişahlığı ve hilafeti önce garantiledi, şimdi formalite seçimi yapıyor, muhalefet ise seçimi kazanmaya çalışıyor.

 Savaşın Önceden Kazanılması ve Şimdiden Yenilmiş Bir Muhalefet

İki gün kadar önce, muhalefetin adım adım yaklaştığı yenilgiyi çarpıcı bir şekilde ifade edebilecek, belki insanları sarsabilecek, düşündürebilecek, çarpıcı bir örnek, bir söz ne olabilir diye düşünür ve yine “büyük usta Sun Tzu’dan yine bir veciz formül mü aramalı?” diye aklımdan geçirirken, aşağı yukarı 45 yıl önce Niğde’de aynı hapishanede yattığımız, sonra da gerillalık ve gerillada komutanlık da yapmış bir eski bir hapishane arkadaşı tanıdığın, yukarıya epigraf olarak koyduğum twiti önüme düştü.

23 Kasım 2022 Çarşamba

Muhalefet ve HDP Erdoğan'ın Zaferine Giden Yolların Taşlarını Döşüyorlar

Muhalefet ve HDP Erdoğan'ın Zaferine Giden Yolların Taşlarını Döşüyorlar

Tekrar ve tekrar  özellikle HDP'nin yaptıklarını ve yapabileceklerini, Erdoğan'ın zaferini sadece ve sadece HDP'nin akıllıca hamlelerinin durdurabileceğini, bu akıllı hamlaların neler olabileceğini, Erdoğan'ın zaferinin diğer muhalefet için bir muharebenin kaybı ama HDP ve Demokratlar için bir savaşın kaybı anlamına geleceğini, günün en can alıcı sorununu demokrasi, Kürt sorununun çözümü, barış vs. değil, bizzat ve sadece Erdoğan'ın yenilgisi olduğunu tekrar göstermeye ve anlatmaya çalışıyoruz.

6 Kasım 2022 Pazar

Demirtaş'ın Anketi, Paradigma Değişimi, Program ve Taktik Olarak Oydaşma...

Bu videoda Demirtaş'ın anketinin kısa bir eleştirisi, daha sonra Günün Acil görevi ve klasik bize en yakın, en demokrat adayı gösterme veya destekleme paradigmasından, en geniş kesimlerin desteğini kazanarak Erdoğan'ın yenilmesini sağlayacak aday paradigmasına geçiş gereği, böyle bir adayın partiler arası pazarlıklarla belirlenemeyeceği, Oydaşma yönteminin en rasyonel çözüm olduğu, Ayrıca Demokrat ve Sosyalistlerin Oydaşmayı ülkede ve dünyada temel karar alma yöntemi olarak gündeme getirmesi gereği, aynı zamanda bu yöntemin tanıtılması için neler yapılabileceği ve bunun için yardım talebi.

27 Ekim 2022 Perşembe

Yanlış Sorulara Doğru Cevaplar Verilemez.

Bu videoda Seçimler konusunda Muhalefet, Sosyalistler ve HDP'nin tavrı eleştiriliyor. Onların doğru sorular sormadığı dolayısıyla doğru cevaplar veremediği gösterilmeye çalışılıyor. Yanlış Sorulara Doğru Cevaplar Verilemez: Günün Doğru Sorusu: "Erdoğan Karşısında Kim kesin Zafer kazanır?"dır. Buna bağlı ikinci soru: "bu aday en doğru ve sağlıklı biçimde nasıl belirlenebilir"dir.

20 Nisan 2018 Cuma

Seçimlerde Basit Aritmetikten Yüce Cebire ve HDP


Birçokları aritmetik ve matematiği aynı anlamda kullanırlar, Aritmetik esas olarak dört işleme dayanan basit matematiktir. Matematik ise çok daha geniş bir anlama sahiptir, tüm nicelikleri, sembolleri, sayıları kapsar.
Aritmetikte 2+2=4 eder, matematikte ise 2+2 bazen dört, bazen beş, bazen sıfır, bazen de eksi dört eder.
Politik mücadelede basit aritmetik değil, matematik, yani yüce cebir, gerekir.
Muhalefet saflarında şunu görüyoruz. Kaba bir hesapla anketlerin sonuçlarına veya önceki seçimlerde alınan oylara veya bunların bugüne nasıl yansıyacakları hesaplanıyor ve buradan da partilerin alabilecekleri oyların iktidar blokunun oylarından fazla olup olmadığına bakılıyor.
Yani sonuçlar bu basit aritmetikten, bu basit toplamadan çıkarılmaya dolayısıyla da seçim stratejileri böyle bir akıl yürütmeden çıkarılmaya çalışılıyor.

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Seçim Sonuçlarının Anlamı Üzerine

Seçimler geçti, sadece günlük basındaki yazarlar değil, neredeyse bütürn sosyalistler ve Marksistler de seçim sonuçlarının değerlendirilmesiyle meşguller. Bu değerlendirmeler okununca, görünen, herkesin kendi politik beklentilerine ve duruşuna göre seçim sonuçlarını yorumladığıdır. Bunda da anlaşılamayacak bir yan yoktur. Hepimiz nasıl aynı zamanda, aynı dünyada veya ülkede yaşıyor ama görüp yaşadığımız aynı olaylardan nasıl tamamen farklı sonuçlar çıkarıyorsak, seçim sonuçları karşısında da farklı olmaz. Aynı rakamlar herkes için farklı anlamlara sahiptir.
Peki, niçin öyledir? Esas soru budur.
Bu sorunun cevabı ise seçim sonuçlarında değil; toplumsal gerçekliğin derine inen analizlerinde ve o analizlerin dayandığı metodolojide bulunabilir.
Biz olayların görünen yüzüyle uğraşmıyoruz. Onu merak edenler, etrafı doldurmuş yüzlerce yazara bakabilirler.

8 Nisan 2014 Salı

Strateji, Seçimler, Çıkarsamalar ve HDP

Seçimlerden sonraki son yazımızı şu soruyla bitiriyorduk:
Önce olduğu gibi, seçimlerden sonra da sorun şudur:
Ulusun Türklük ve Müslümanlıkla tanımlanmasına son verecek; pahalı ve baskıcı, militarist ve merkezi bürokratik devlet cihazını parçalamayı ve tüm iktidarın seçilmiş organların elinde olduğu; isterse bir köyün bile ayrılabileceği demokratik bir cumhuriyeti kurmayı açıkça savunan bir hareket; bir parti nasıl oluşturulabilir?
Ve şimdiye kadar yapılan tecrübelerinin sonuçlarını (Kürt Hareketi’nin sınırlılıkları; Gezi’nin hazırlıksızlık, birikimsizlik, programsızlık ve örgütsüzlüğü; HDP ve Türk sol örgütlerinin bürokratik ve dogmatik yapısı) sıraladıktan sonra yapılacak ilk işin  “tüm düzeylerde, tüm kamuoyuna açık, herkesin katılacağı tüm yayınlarda ve organlarda açık olarak sürdürülecek bir tartışma” açmak olduğunu yazmıştık.

30 Mart 2014 Pazar

Hikmet Kıvılcımlı’nın Yarım Yüzyıl Önce Bugün İçin Yazdığı Bir Yazı: neden Böylesine Coşarlar?

Yarım Yüzyıl önce Hikmet Kıvılcımlı’nın Türkiye’nin Ekonomi ve Politikasına yönelik olarak 1965’teki seçimler vesilesiyle yaptığı analizi aktarıyoruz. Sanki bugün için yazılmış gibi.
Yarım yüzyılda hiçbir şeyin değişmediği çok daha iyi görülüyor.
Bugünkü Türkiye’nin ekonomi temeli ve politikasını anlamak için nefis bir yazı.
Ayrıca edebi olarak da tadına doyum olmaz bir yazı, ama bazı lezzetleri tadabilmek belli bir gayret gerektirir.
D.K.
31 Mart 2014 Pazartesi

Neden Böylesine Coşarlar?

Hikmet Kıvılcımlı
Seçim kampanyası açıldı. Türkiye’de hiçbir “İŞ” seçim kadar heyecan ve ter döktürmüyor. Çünkü seçim, yalnızca bir “SEÇİM” değil, aynı zamanda en büyük “İŞ”tir. Amerikalı “İş adamı”nın güttüğü anlamda bir “İŞ”, işverenin “İş Bankası”, İşçinin son yıllar Devlet zoruyla haraca bağlanışı demek olan sendikacı “Türk-İş” gibi

29 Mart 2014 Cumartesi

Kısa Kısa

Gezi’nin Söz, Slogan ve İmgelerini Kullanmalar Üzerine Kısa Bir not

Gezi Direnişi günlerinin bütün isim ve sıfatları; bütün slogan ve imgeleri, Gezi’nin ruhunu iğdiş edenlerin elinde bu iğdiş edişin bayraklarına dönmüş durumda.
Bütün devrimlerden sonra böyle olur zaten. Muaviye askerlerinin mızraklarına Kuran yaprakları astırmıştı; Stalin ve Stalinizm, Leninizm bayrağıyla Lenin’i ve Leninizm’i tasfiye etmişti. Napolyon Fransız Devriminin bayrağıyla devrimi boğmuş ve imparatorluğunu ilan etmişti.
Gezi de bundan kendini kurtaramazdı ve kurtaramadı. Birisi kendisini Gezi’nin kavramları üzerinden mi tanımlıyor? Kuşkuyla yaklaşmalı. Onun prestiji üzerinden Gezi’nin devrimci özüyle ilgisiz hatta karşı görüşleri savunuyordur.
Bu nedenle örneğin artık „Çapulcu“; „bu daha başlangıç mücadeleye devam“ gibi isimler ve sloganları daha baştan kuşkuyla karşılamakta yarar var. Zaten hepsi şimdiden ulusalcıların ya da utangaç ulusalcıların dilinden düşmez oldu.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Seçimler, Partiler Adaylar ve Gezi Hareketi

Gezi Hareketinin parklarda yapılan forumlarında sık sık, bir konuşmacının çıkıp, yaklaşan mahalli seçimlerde bir aday göstermesi gerektiğinden; hareketin bir parti olarak örgütlenmesinden veya belli bir partiyi desteklemesinden söz edildiği görülüyor.
Hatta kimileri adayları bile öneriyor. Örneğin Sırrı Süreyya Önder’in Gezi Hareketinin İstanbul Belediye Başkanı adayı olması en sık rastlanan önerilerden biri.
Bu vesileyle, Gezi Hareketinin Seçimler ve Adaylar konusuna nasıl yaklaşması gerektiği üzerinde biraz duralım.
Önce şunu unutmamak gerekiyor: Gezi Hareketi kendiliğinden ortaya çıkmış, çok farklı ideolojik, siyasi görüşlerden insanları ortak bazı tepkiler ve özlemler temelinde bir araya getirmiş bir harekettir. Elbette hareketin gidişi içinde birçok insanın şimdiye kadarki görüşlerinde köklü değişmeler de oldu ve oluyor. Ama bu ortak politik ve ideolojik bir noktaya gelindiği anlamına gelmez.

2 Nisan 2013 Salı

Yanlış Tartışma: Başkanlık ve Eyalet


Kürt Özgürlük Hareketi bir süredir yanlış bir tartışmayı canlandırmış ve o tartışmaya girmiş bulunuyor. Başkanlık ve Eyalet tartışmasını bugünkü egemenlerin koyuş biçimi içinde tartışıp, bu tartışmanın kendisini tartışma konusu yapmıyor. Dolayısıyla halkın demokratik eğitiminden fiilen kaçmış oluyor.
Bunun için açıklamaya alfabesinden başlamak gerekiyor.
Gerçek Radikal Demokrasi bu sorunu nasıl koyar?
Gerçek Radikal Demokrasinin temel ilkeleri nelerdir?
Birincisi, Türkiye, hiçbir şekilde demokratik bir ülke değildir. Türkiye’de demokrasinin zerresi yoktur. Türkiye’de bütün iktidar merkezi bürokratik bir aygıttadır ve yurttaşların garanti edilmiş hiçbir gerçek hakkı yoktur. Bugün hak gibi görülenler sadece bu yokluğun görülmesini engelleyen, bu ayıbı örten asma yapraklarıdır. Meclis’ten seçimlere kadar hepsi böyledir. Zaten devlet uygun gördüğünde bütün bunları geri alabilmektedir ve buna karşı aslında fiili hiçbir güç bulunmamaktadır.

20 Ekim 2011 Perşembe

Türk Sosyalistleri Kendi Cenazelerini Kaldırırken - Halkların Demokratik Kongresi Üzerine Notlar (1)

Roj TV’de seçim gecesi, gece yarısından sonra çıktığımız programda moderatör, seçimlerden sonra Bloğun ne olacağını ve sosyalistlerle bir birlik olup olmayacağını sormuştu.
Yanlış hatırlamıyorsam, aşağı yukarı şöyle demiştim: “Türk sosyalistleri hayatiyetini yitirmiş bir ceset gibidir. Bu bakımdan Kürt Özgürlük Hareketi, Türk sosyalistlerine pek fazla bel bağlamamalı. Ama bundan Türk sosyalistleriyle bir araya gelmemeli gibi sonuç çıkarmamalı. Özgürlük Hareketi, Türkiye’deki demokratik muhalefeti, Türk sosyalistlerine havale etmeyi bırakmalı, bunu kendi örgütlemeye ve birleştirmeye çalışmalı. Türk sosyalistleri bunu başlatmak için bir işlev görebilir. Eskiden tulumbalar vardı su çekmek için. Ama su çekebilmek için, bu tulumbalara bir kaç maşrapa su dökmeniz gerekirdi. Elinizde bir tulumba, kuyuda su olsa da, pis de olsa bir maşrapa suyunuz yoksa, suya ulaşamaz onu yukarı çekemezdiniz. İşte Özgürlük Hareketi sosyalistleri böyle, Türkiye’nin demokratik güçlerine ulaşmak ve onları örgütlemek için, bir maşrapa su gibi değerlendirmelidir. Sosyalistlerin bir hayatiyeti yoktur. Sadece fiziki olarak güçsüz değiller; entelektüel olarak, teorik olarak da tükenmiş durumdalar.
15-16 Ekim’de Ankara’da toplanan, “Kongre Girişimi” kurdunun “Halkların Demokratik Kongresi” kelebeğine dönüştüğü bir koza işlevi gören toplantı, özünde seçim akşamı ifade ettiğimiz beklentinin bir gerçekleşmesiydi.

11 Ekim 2011 Salı

Bir Dönemin ve Bir Kuşağın ve Bir Çevrenin Aynası Olarak Ziya Yılmaz

5 Ekim günü ““Kürt Sorunu”ndan Türk Sorununa – Kongre Girişimi İçin Bir Durum Değerlendirmesi” başlıklı yazıyı bir an önce bitirmeye çalışırken, bir ara yorulup küçük bir ara vermek için Facebook’a baktığımda, Sayın Sait Tabak’ın “ziya yılmazı -4- ekim akşamı,, maltepe-süreyyapaşa ğöğüs hastanesinde kaybettik. başımız sağolsun. siz niğde cezaevinde beraber yattınız sanırım. anılarınız çoktur. Selamlar” şeklindeki mesajı ile karşılaştım.
Mesaj yollanalı epey olmuştu. Cenazenin ne zaman kalkacağını yine mesaj olarak sordum. Hemen bir cevap görmeyince, herhalde çıktı diye düşündüm. Cenazenin ne zaman nereden kalkacağını bilseydi yazardı her halde diye düşüdüm.
Ziya Yılmaz ile yıllarca Niğde’de Cezaevinde yatmıştık. Özellikle Niğde’ye gittiğimiz ilk yıl, oldukça yakın olduğunuz bir dönem olmuştu. Her gün saatlerce konuşurduk. Konuşabileceğim tek kişiydi adeta. Sonra yavaş yavaş konuşmalarımız azalmış, teorik ve siyasi diyalogumuz bitmiş, karşılıklı saygılı ama bir merhaba veya gündelik yaşama ilişkin bazı konuşmaların ötesinde bir ilişkimiz kalmamıştı. Niğde’den ayrıldıktan sonra da bir daha görmedim. Uzaktan haberlerini alıyordum. Karadeniz’in öncülerinden, Türkiye sosyalist ve devrimci hareketinin tarihinde bir yeri olan bu hapishane arkadaşımı uğurlamayı çok isterdim. 

2 Ekim 2011 Pazar

Jiyan ve Köxüz Siteleri Birleşti

Jiyan ve Köxüz siteleri bugünden itibaren (1 Ekim 2011) Jiyan sitesinin adresinde (www.Jiyan.org) birleşmeye ve Jiyan-Köxüz adıyla devam etmeye karar vermiş bulunuyor.
Bu birleşmenin bütün demokratik ve ezilenlerden yana olanların güçlerini ve imkanlarını birleştirmeleri için bir örnek olmasını dileriz.
Köxüz sitesi, 2005 yılı baharından beri yayındaydı. Saldırılar ve teknik zorluklar ve gelişmeler nedeniyle çeşitli Köxüz adreslerinde yayınını sürdürmüştü. Ne var ki, son zamanlarda yasaklar, teknik olanaksızlıklar ve saldırılar nedeniyle kendini yenileyemez durumda gelmişti ve bu durumdan bir çıkış yolu arıyordu.
Jiyan’a katılma önerisinde bulundu ve Jiyan bir birleşmeyi kabul etti.
Bunun üzerine birleşmenin en kısa zamanda gerçekleşebilmesi için gerekli olan hazırlıklara başlandı. Birleşmenin ilan edileceği ve gerçekleşeceği gün olarak da 1.Ekim.2011 tarihi belirlendi.
Bu iki site de gerek biçim gerek içerikçe elbet bir çok farklılıklar barındırıyordu.
Bunların ilk akla gelenleri söyle sıralanabilir.
·         Jiyan daha dinamik ve canlı; Köxüz daha sakin ve ihtiyatlıydı.
·         Jiyan daha genç ve hareketli bir yazar ve okuyucu profiline; Köxüz daha yaşlı ve istikrarlı bir yazar ve okuyucu profiline sahipti.
·         Jiyan’ın okuyucusunun çoğunluğu şehirli ve aydın kesimlerdi; Köxüz’ün okuyucusunun önemli bir bölümü Kürtler ve bunların içinden de aydın gençlerdi.
·         Jiyan aktüaliteyi yakından izlemeye ve ona hemen bir tepki göstermeye büyük ağırlık veriyordu; Köxüz daha uzun vadeli ve genel olana dikkatini yönetmişti.
·         Jiyan’da haberler ve haber yorumlar daha büyük bir ağırlığı varken, Köxüz’de neredeyse hiçbir haber bulunmuyor ve olguların bilindiği varsayımından hareket ile onların anlaşılması ve yorumlanmasına ağırlık veriliyordu.
·         Jiyan’da haberler canlı ve bol resimlerle desteklenerek veriliyordu. Köxüz’de ise neredeyse resim bulunmuyordu.
Dikkatli bir analizle bu farklılıklar listesi elbette daha da uzatılabilir.

Kavrambaz'ın ilk yazısı - Kavrambaz Hakkında

Sevan Nişanyan, Taraf’ta yazdığı “Kelimebaz” ile Etimoloji veya Linguistik ile nasıl politika yapılabileceğinin dünyada belki de eşi benzeri bulunmayan nefis bir örneğini sunmuştu.
Sevan Nişanyan’ın bu ülkede yaşayan insanların şanssızlığı olan şansı vardı: Türkiye gibi, Türk Dil ve Tarih kurumlarıyla, birkaç yönden hafızasını yitirmiş veya yitirmeye zorlanmış bir ülkede yazıyordu.
Birinci şansı, bir Türk ulusu yaratabilmek için, Alman Emperyalizminin Hint yolunu açma hedefleri için yaratılmış Orta Asya ve oralardan gelen Türk ulusuna dair bir uydurulmuş bir resmi ve egemen Tarih anlatısını doğru kabul etmiş insanlara yazıyordu. Bu insanlar, eski uygarlıkları feth eden fatihlerin, hiçbir yerde, nüfusun yüzde beşinden veya onundan fazlasını oluşturmadığını; fatihleringenleri aynı kalsa bile; kültürel kotlarıyla feth ettikleri tarafından fethedildiklerini; yani Orta Asyadaki göçebelerin değil; kültürel ve genetik olarak binlerce yıldır bu topraklarda yaşamış insanların torunları olduklarını bilmiyorlardı. Yüzde doksanıyla genetik ve kültürel “soydaş”ları Azeriler, Özbekler veya Türkmenler değil, bugün düşman blledikleri Rum ve Ermenilerdi. Bu soydaşlık en sıradan, dolayısıyla en az değişen, en bildik kelimelerde en çarpıcı biçimlerde ortaya çıkıyordu.
Birinciye bağlı İkinci şansı, yüzyılın başlarında katliamlar ve sürgünlerle yok olmuş çoğu Hıristiyan halkların bu yok oluşunu unutmaya çalışmış ve hafıza kaybına uğramış insanlara yazıyordu.

26 Eylül 2011 Pazartesi

Blok Vekilleri Meclise Nasıl Dönmeli?

Blok vekillerinin meclise dönüp dönmeyeceği tartışılıyor. Bu tartışmalarda, BDP’lilerin de yüzünü çizdirmeyecek bir dönüş için, hükümetin de adım atması gerektiğinden söz ediliyor. Buna bağlı olarak da örneğin Erdoğan’ın “Biz terörle mücadele ederiz, siyasi irade ile de müzakere ederiz Siyasete gelenle konuşuruz ama gelmeyenle konuşmayız” şeklindeki sözleri, Hükümetin bir adımı olarak yorumlanıyor ve BDP’ye “bakın işte Hükümet “PKK’ile aranıza mesafe koymadan görüşmeyiz”den, bu koşulu kaldırarak sizlerin siyasi olarak muhatap alınacağınız noktasına gelmiş” diye yorumlanıyor ve “haydi ne duruyorsunuz, dönün” sonucu çıkarılıyor.
Meclis’e dönüşü desteklemeyenler de buna karşılık “ya dönerler ya da…” şeklindeki tehditler ve burun sürtmeye yönelik diğer beyanları öne çıkararak dönmenin doğru olmayacağını söylüyorlar.
Bizce sorunu bu biçimde tartışmak daha baştan yanlıştır ve Blok vekillleri ve BDP sorunun bu yanlış biçimde tartışılmasına bizzat kendisi yol açmıştır.
Şimdi bunun neden ve nasıl bir yanlış olduğunu ve bu temel yanlışa nasıl son verilebileceğini ele alalım.
Savaşın birinci kuralı, düşmanın istediği şartlarda savaşı kabul etmemektir[1].
Siz tavrınızı karşı tarafın tavrına bağlı olarak tanımladığınız anda, mücadelenin koşullarını belirleme hakkını bizzat kendi ellerinizle karşı tarafa vermiş olursunuz.