Yanlış hatırlamıyorsam, aşağı yukarı şöyle
demiştim: “Türk sosyalistleri hayatiyetini yitirmiş bir ceset gibidir. Bu
bakımdan Kürt Özgürlük Hareketi, Türk sosyalistlerine pek fazla bel
bağlamamalı. Ama bundan Türk sosyalistleriyle bir araya gelmemeli gibi sonuç
çıkarmamalı. Özgürlük Hareketi, Türkiye’deki demokratik muhalefeti, Türk
sosyalistlerine havale etmeyi bırakmalı, bunu kendi örgütlemeye ve
birleştirmeye çalışmalı. Türk sosyalistleri bunu başlatmak için bir işlev
görebilir. Eskiden tulumbalar vardı su çekmek için. Ama su çekebilmek için, bu
tulumbalara bir kaç maşrapa su dökmeniz gerekirdi. Elinizde bir tulumba, kuyuda
su olsa da, pis de olsa bir maşrapa suyunuz yoksa, suya ulaşamaz onu yukarı
çekemezdiniz. İşte Özgürlük Hareketi sosyalistleri böyle, Türkiye’nin
demokratik güçlerine ulaşmak ve onları örgütlemek için, bir maşrapa su gibi
değerlendirmelidir. Sosyalistlerin bir hayatiyeti yoktur. Sadece fiziki olarak
güçsüz değiller; entelektüel olarak, teorik olarak da tükenmiş durumdalar.”
15-16 Ekim’de Ankara’da toplanan, “Kongre
Girişimi” kurdunun “Halkların Demokratik Kongresi” kelebeğine
dönüştüğü bir koza işlevi gören toplantı, özünde seçim akşamı ifade ettiğimiz
beklentinin bir gerçekleşmesiydi.