22 Şubat 2018 Perşembe

Dünya Anadil Günü Vesilesiyle – Anadil’de Eğitim Hakkı, Resmi Dil, “Lingua Franca” ve Demokrasi Üzerine


Dün (21 Şubat) UNESCO tarafından 1999’da Dünya Anadil Günü olarak kabul edilmiş.
UNESCO’nun bu günü 90’ların sonunda kabul etmesi, çok dilliliği ve kültürlülüğü korumak ve teşvikle ilgili ve aslında günümüzün dile dayanan ulusal devletlerini yaşatmak için, onları esnetmenin, yani post modernizmin, uluslararası yani uluslara dayanan bir kurumun bir kararına yansımasından başka bir şey değildir.
Bugün dünyada demokrasi mücadelesi o kadar geriye gitmiş bulunuyor ve demokrasi programı o kadar unutulmuş bulunuyor ki, aslında dillere kaybolan türler gibi bin muameleden başka bir şey olmayan ve dile dayanan bir ulus ve ulusçulukla hiçbir sorunu olmayan ve aslında onu yaşatmaya yönelik olan bugün bile, demokrasi özlemlerinin kendini ifadesi için bir tutamak noktası haline geliyor.
Elbette Türkiye’nin ırkçılıkla tanımlanmış ve özellikle Kürt dilini inkar ve basıya dayanan sistemi karşısında böyle bir gün de Kürt hareketi için bir tutamak noktasıdır.

18 Şubat 2018 Pazar

Murat Belge’yi Savunmak ve Eleştirmek

Sosyalistlik ya da Marksistlik demek devlet, millet ve sermaye düşmanlığı demektir. Ama bu işin başıdır. Gerek şartıdır. Sosyalist ya da Marksist olabilmek için ikinci şart: önce “kendi” devletine, “kendi” milletine ve “kendi” burjuvazine veya egemen sınıflarına düşman olmaktır.
Genelkurmayın psikolojik savaş dairelerinde oluşturulmuş ulusalcı sosyalizm en büyük ideolojik dayanağını, millet ve devlet düşmanlığından arındırılmış bu sözde “Marksizm” ya da “sosyalizm”de buldu.
Genelkurmay’ın egemenliğini sürdürmek için gerekli ideolojik argümanları 68’lerin kimi taktik sloganlarında bulması, zaten kapıkullarının çocukları olan ve kapıkulu olmak üzere yetiştirilmiş, gençliklerinde sola bulaşmış orta sınıflarca Genelkurmay’ın anti-emperyalistleşmesi gibi görüldü.
Böylece hepsi birer devlet yalakası olurken kendilerinin değil, yalakalık yaptıkları devletin değiştiği düşüncesiyle gençlik ideallerine bağlı oldukları yönünde bir vicdan rahatlığı içinde bulundular.

17 Şubat 2018 Cumartesi

Demirtaş’ın Savunmasıyla İlgili Sorulara Cevaplar

Öncelikle Demirtaş’ın mahkemedeki savunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kişisel kanımca Demirtaş yerinde ve doğru bir savunma yapıyor.
İktidarın bütün hukuksuzluklarını, yalanlarını somut olarak ortaya döküyor. Hukuki temelde ama aslında siyasi bir savunma yapıyor. Hukuksuzluklar öyle ki, hukuku savunmak bile siyasi bir anlam kazanmış bulunuyor. Bu özgül durumu iyi kavramış somut bir savunma.
Ama müsaade ederseniz savunmanın zerinden yapılan manipülasyonlara ve spekülasyonlara karşı burada küçük bir ek yapmam gerekiyor.
Demirtaş savunmasında hem iktidara ve Erdoğan’a karşı yoğunlaştığı için, hem Öcalan ile ilişkiler aynı göz hizasından fikir alışverişi biçiminde olduğu için, kimi ifadelerinin pusuda bekleyen ulusalcılar tarafından nasıl kullanılabileceğini pek hesaplayamadığından. (Ki bu da normaldir, bir vurgunun kaymaması, bir fikir akışının bozulmaması için çoğu zaman zorunludur, yazı yazanlar bu gibi zorlukları bilir ve söyleyen arif değilse, dinleyen arif olsun ilkesine göre hareket ederler) konunun ayrıntısına girmediğinde, ulusalcıların istismarına açık ifadeler var ve maşallah onlar da, özellikle haber başlıklarında, istismar ve tahrif etmekten çekinmediler.

15 Şubat 2018 Perşembe

Demirtaş’ın Savunması İle İlgili Olarak Bir Gazetecinin Sorularına Cevaplar (Can Dündar'ın Attığı Twite)

Bana yöneltilen sorular şunlar:
“-Öcalan 2010 referandumunda neden “Evet deyin” haberi gönderdi?
-Haberi hangi bakan getirdi?
-BDP o yüzden mi boykota gitti?
-2014’te Öcalan neden Demirtaş’ı adaylıktan vazgeçirmeye çalıştı?
-Son çekilme kararı da bu yüzden mi”

Cevaplarım:
Önce soruların ardındaki mantığa ya da örtük varsayıma ilişkin kısa bir açıklama yapayım. Sorular sanki benim gerek Kürt hareketinin, gerek devletin iç ilişkilerini ve işleyişini bildiğim, herkesin sahip olmadığı bilgi ve enformasyona sahip olduğum yönünde bir izlenime dayanıyor gibi.
Ben aslında bu ilişkileri hiç bilmem ve pek merak de etmem. Benim yazılarımda yaptığım, kendi programatik, siyasi, stratejik amaçlarım açısından, yürüttüğüm politik mücadelede, toplumsal güçlerin, sınıfların, grupların eğilimlerine, nesnel çıkarlarına, karakterlerine, içindeki farklı stratejilere, bunların politik ifadelerine vs. bakarak birtakım analizler yapmaya durumu doğru değerlendirmeye ve bir yol bulmaya çalışmaktır.
Bu nedenle benim yukarıdaki sorulara cevap vermem çok zor ve bunların muhatabı olarak seçilmem gariptir.

14 Şubat 2018 Çarşamba

Sırrı Süreyya’nın Sözleri Örneğinde Bizim ve HDP’nin Stratejisinin Farkları

Şu habere bakalım:
HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, "Sayın Cumhurbaşkanına teşekkür etmek istiyorum. Kongremizi bugün grup toplantısında gösterdi. Utanmadan ana akım medya bu görüntüleri verecek. Değerli basın emekçilerini ayırıyorum. Bu ülkenin üçüncü büyük partisinin kongresinde bir tane canlı yayın aracı yoktu. Bu ülkede böyle bir kongre olmamış gibi davrandılar" dedi
Bu “teşekkürde” yanlış olan bir şey yok?  Sırrı Süreyya ironi yapmak için öyle demiştir” denemez.
Devletin başındakine elbette “sayın” diyecektir” denemez.
Bu bizim, yani bir demokratın, bir devrimcinin, politika yapma anlayışımızın tam da 180 derece zıddıdır.
Bir İslamcı-Türkçü faşist diktatöre karşı “ironi” ile mücadele edilemez.
Bir mücadelede politika diplomasiye kurban edilemez.
Diplomasi her zaman politikanın aracı olmalıdır, politika diplomasının değil. Maalesef burada Politika diplomasi diline kurban edilmektedir.

13 Şubat 2018 Salı

HDP Kongresi Ardından – Ne Yapmalı?

Elimizde fazla bir veri yok. Çok küçük belirtiler üzerinden bazı akıl yürütmelerle bir değerlendirme yapmayı deneyelim.
Bu değerlendirmeye biraz da “beyin fırtınası” ekleyelim.
Normal olarak insanlar kesin olarak bir sonuca ulaştıkları veya kesin olduğunu düşündükleri görüşleri açıkça ifade ederler. Ama herkesin aynı zamanda zihninden bin bir türlü, en akla gelmeyecek olasılıklar da geçer. Bunların ifade edilmemesi bunların kafada olmadığı anlamına gelmez. Bunlar genellikle çok özel dost meclislerinde veya arkadaş konuşmalarında ifade edilir.
Batı’da, özellikle burjuvazi, zihinden geçen şeylerin çok verimli de olabileceğini görmüş ve bu iş daha sistemli olarak yapmaya başlamıştır. Buna “beyin fırtınası” diyorlar. En iyi bilim adamları, en tecrübeli politikacılar, entelektüeller, düşünürler vs. bir araya geliyor ve kafalarından geçenleri açıkça, hiçbir sansüre uğratmadan ortaya döküp tartışıyorlar.
Şark kültürüne yabancıdır böyle açıklıklar.

12 Şubat 2018 Pazartesi

Demirtaş’ın Eş Başkanlıktan Tasfiyesinin Kroniği - Kim Kazandı?

“Önder Apo'nun Kürt sorununun çözümü konusunda da ön açıcı çözümlemeleri olmuştur. Bunları devlet, iktidar ve ulus çözümlemelerinden ayrı ele almak mümkün değildir. Özgürlükçü, demokrat ve bir sosyalist olarak Kürt sorununun çözümünü devlet olmada değil, demokratikleşmede görmüştür. 20. yüzyılda çekilen büyük acılar esas olarak, her ulusa bir devlet anlayışının, kapitalizmin ve onun siyasal formu olan ulus devlet anlayışı sonucu olduğunu ortaya koymuştur. Bu açıdan bölge ülkelerinde demokratik devrimi ve demokratikleşmeyi hedefleyen bir mücadele çizgisini Kürt halkının ve Özgürlük Hareketi'nin önüne koymuştur. Eğer inkar ve soykırım politikası yoksa, demokratik siyasal çözüm zihniyeti varsa çatışma içine girmeden sorunu çözebileceğini herkesin önüne koymuştur.”
HDP’nin dün yaptığı Kongre Demirtaş’ı başkanlıktan alma kongresiydi. (Bu kongrenin iktidarın baskılarına karşı bir direniş ve HDP’yi sahiplenme gösterisi yanını herkes yazdı yazıyor yazacak. Bunlar sorunun esas önemli yanı değildir. Önemli yanı tartışmadan kaçırmanın aracıdır.) Bu amaca ulaşıldı.

10 Şubat 2018 Cumartesi

HDP 3. Kongre Delegelerine Açık Mektup

Değeli HDP Üçüncü Olağan Kongre Delegeleri,
Bir örgütteki organların yetkileri ve temsil yetenekleri arasında her zaman bir doğrudan ilişki vardır ve olmalıdır.
Kongreler bir örgütün en yüksek organlarıdırlar. Onların üzerinde hiçbir organ yoktur.
Komisyonların kararları vs. sadece bir öneri olmaktan öze bir anlam taşımazlar.
Kongre delegeleri eşit ve bağımsız bireyler olarak Kongreyi oluştururlar. Onların önceki bağları da Kongre salonunda hukuken bitmiş olur.
Bu nedenle, sizler şu veya bu örgütün kontenjanından delege seçilmiş olabilirsiniz, ancak Kongre başladığı andan itibaren, bu kimlikleriniz hiçbir anlam taşımaz ve taşımamalıdır.
Sizler orada tamamen özgür bireyler olarak, düşüncelerinize, inançlarınıza, savunulan fikirlere, argümanlara bakarak karar verme hak ve göreviyle karşı karşıyasınız.
Bu nedenle bu mektup sizlere yöneliktir.

9 Şubat 2018 Cuma

Kandil’e Acil ve Açık Bir mektup

Konu HDP’nin bu hafta sonu toplanacak kongresi ve Selahattin Demirtaş’ın eş başkanlığa yeniden seçilip seçilmeyeceğidir.
Peki açık bir partinin alacağı kararlar hakkında Kandil’e açık ve acil bir mektup yazmak; Kandil’i muhatap almak yanlış bir davranış olmuyor mu?
Hayır, olmuyor ve olmaz.
Olmaz, çünkü Kandil (ve İmralı), HDP’nin ve üzerinde yükseldiği Kürt Özgürlük Hareketinin ne düşünüyor, ne diyor diye gözlerini diktiği yerdir.
Olmaz, çünkü Kandil’de bu hareketin kıvılcımını çakmış, savaşlarda pişmiş önderler ve bu hareketi oluşturan ulusal baskı altındaki bedel ödeyen geniş yığınların oğulları, kızları bulunmaktadır.
Bu bütün politik analizlerde ve davranışlarda göz önüne alınması gereken sosyolojik bir gerçektir.

8 Şubat 2018 Perşembe

HDP Kongresi Gelirken Ölümcül Bir Yanlışı Önlemek İçin Son Uyarılar

Önce yazarının isminin olmadığı, kaynağı somut olarak belirtilmemiş, Öznesi belli olmayan cümlelerle ifade edilmiş, verilişi bile bir manipülasyon olan HDP, Sezai Temelli isminde uzlaştıbaşlıklı şu haberi okuyalım:
“Mutabakat komisyonu kararını verdi. HDP kongreye Sezai Temelli ve Pervin Buldan'ın eş başkan adaylığı ile gidiyor.
DİYARBAKIR- Halkların Demokratik Partisi (HDP), 11 Şubat'ta gerçekleştireceği 3'üncü büyük olağan kongresinin hazırlıklarını yaparken, eş genel başkan adaylarını belirlemek üzere kurulan 5 kişilik mutabakat komisyonunun çalışmalarında da sona gelindi. HDP kongreye TBMM Başkanvekili Pervin Buldan ve HDP'nin Eş Genel Başkan yardımcısı Sezai Temelli'nin eş genel başkan adaylığı ile gidiyor.

7 Şubat 2018 Çarşamba

HDP Kongresi ve Demirtaş’ın Tekrar Başkan Seçilmesi İçin Kampanya İmzacıları

Bilindiği gibi Kongre’de Selahattin Demirtaş’ın tekrar başkan seçilmesi için bir imza kampanyası başlatmıştık. Birkaç gün sonra HDP Kongresi toplanacak. Bu nedenle imzacılar listesini ve kongreye hitaben yazılmış karar tasarısını artık HDP’ye iletmek ve tekrar kamuoyuyla paylaşmak gerekiyor.
Kampanya 11 Ocak 2018’de, yani 11 Şubat’ta toplanacak HDP Kongresi’nden tam bir ay önce başladı. (Bunun yanı sıra, birbirinden bağımsız ve neredeyse eş zamanlı olarak, daha önce haklarında bilgi verdiğimiz başka kampanyalar da başlamıştı.)
Kampanya’nın muhatabı HDP kongresi idi ve istek şöyle ifade edilmişti:
“(11 Şubat 2018) HDP KONGRESİ
Değerli HDP üyeleri ve Kongre Delegeleri,
Selahattin Demirtaş'ın tekrar başkan seçilmesi bir personel veya örgüt sorunu değil, bir politika, yani strateji ve taktik sorunudur.
Hapiste olan ve sembolik bir anlam kazanmış Demirtaş'ın yerine başkasının seçilmesi, telafi edilmesi çok güç ve yanlış bir politik karar ve adım olacaktır.

6 Şubat 2018 Salı

Hava Dönüyor – Afrin’den İlhamla Erdoğan-Ergenekon Diktatörlüğüne Karşı Demokrasi Savaşının Yükselişi

Biz “Afrin’de Türk Ordusu Yenilecek Erdoğan Gidecek (İlker Başbuğ’un Söyledikleri Işığında Afrin Saldırısının Akıbeti)”, “Savaşa Karşı Zaman ve Ağ (Net) Yoldaşlar” ve “Davut Golyat’a Karşı – Türk Ordusu Niçin Yenilecek?” gibi yazılarımızda Erdoğan-Ergenekon diktatörlüğünün ve Türk ordusunun yenileceğini yazdığımızda alaylı bakış ve sözlerle karşılanıyor ve yazılarımız sanki moral vermek için yazılmış gibi yorumlanıyordu. Biz ise 200 yıllık modern işçi hareketi ve mücadelelerin, binlerce yıllık esilenlerin mücadelelerinin tarihinin dersyeri ışığında bunları yazıyorduk.
Ve şimdi olayların gelişimi giderek öngörüleri doğruluyor.
Erdoğan-Ergenekon diktatörlüğünün Afrin’e saldırısı başladığında “yüze sıfır yenik olarak savaşa başladık” diye yazmıştık.
ABD, Rusya, Avrupa Devletleri, Suriye ve İran hepsi susarak veya görmezden gelerek bu NATO’nun ikinci büyük ordusunun, kendisi için hiçbir tehdit oluşturmayan küçük bir kasaba boyutlarındaki Afrin’e saldırmasına onay ve destek vermeleri söz konusuydu.

5 Şubat 2018 Pazartesi

“Türkler” Niçin Müslüman Olmadı ve Olamazdı ama Müslümanlar Niçin ve Nasıl Türk Oldu?

Okullarda okutulan ve herkesin kabul ettiği tarihe göre, Türkler 7-11 yüzyıllar arasında Müslüman olmuşlardır.
En Marksist bilinenler bile bu saçma hikayeyi kabul edip öyle kitaplar yazmışlardır.
Örneğin Hikmet Kıvılcımlı, “Dinin Türk Toplumuna Etkileri” diye bir kitap yazmıştır ve kitaptaki bölümlerden birinin başlığı da “Türkler ne zaman ve nasıl Müslüman oldular”dır.
Bir başkası da Erdoğan Aydın. “Türklerin Müslümanlaştırılmasının Resmi Olmayan Tarihi – Nasıl Müslüman Olduk?”diye bir kitap yazmış.
*
Sorunu adlandırmadan başlayalım.
İslam uygarlığı, İran’ı (Pers Uygarlığını) fetih ettikten sonra, Kafkaslardan Çin hududuna kadar olan Orta Asya denen bölgede genellikle göçebe aşiretler halinde yaşayanlar, eskisi altında oldukları uygarlığın diniyle dinlenmişler ve Müslümanlığa geçmişlerdir. Bu süreç örneğin Germenlerin Batı Roma ya da Slavların Doğu Roma etkisiyle onların diniyle dinlenmelerine ve uygarlığa geçmelerine benzer.

2 Şubat 2018 Cuma

HDP Kongresi Gelirken Özgürlük Hareketine Açık Mektup

Bu açık mektup ciddi sonuçları olacak bir hatayı engellemek için son bir uyarıdır. Ciddiye alınacağını da pek sanmıyoruz ama kayda geçmesi gerekir. Yeni bir şey de söylemeyeceğiz, yılladır söylediklerimizi kısaca özetlemekle yetineceğiz.
Bir hastalığı tedavi için önce doğru teşhis gerekir. Yani nedenler kaldırılmadan sonuçlar ortadan kaldırılamaz.
HDP’nin çok ciddi sorunları olduğu ortadadır. HDP başarısız bir politika izlemektedir.
Bunların temelinde sosyolojik denebilecek, yani onun dayandığı toplumsal güçlerin konum, çıkar ve karakterlerinden kaynaklanan ve ancak uzun vadeli çözülebilecek olanlar vardır. Bu ayrı bir bahistir ve uzun vadeli tedbirlerle (ama önce bu sorunların neler olduğu da açıkça ortaya koyularak ve bunun için mekanizmalar yaratarak) çözülebilir. Bu nedenle bunlara girmiyoruz.

1 Şubat 2018 Perşembe

Erdoğan-Ergenekon Diktatörlüğü Afrin ve Eurovizyon

Bugün Diken’de “Alanson, Sertab’ın birinciliğini ABD’nin Irak işgaline bağladı: Avrupalı sırtımızı sıvazladı” başlığı altında şöyle bir haber vardı:
“Alanson, Sertab Erener’in 2003’teki Eurovision birinciliği içinse “Avrupa ülkeleri politiktir, birbirlerini tutarlar. Evet Sertab çok güzel bir şov sundu. Fakat o sene biz Amerika’nın Irak’a girmesine müsaade etmedik. Avrupalı sırtımızı sıvazladı, aferin dediği bir seneye rast geldi Sertab’ın birinciliği” diye konuştu.”
Evet aynen böyle oldu. O zamanlar, 2003 yılı 27 Mayıs tarihli “Eurovizyon, Modernleşme ve Demokratikleşme yazımızda liberallerin AKP’den demokratikleşme beklediği ve ulusalcıların da aslında Genelkurmay’ın şimdi Afrin’de ne yapıyorsa aynı amaçla el altından destekleyerek Irak tezkeresine hayır çıkarmasını antiemperyalist bir şahlanış gibi gördüğü günlerde ikisinin de özünde aynı olduğunu söylüyorduk ama her iki tarafın da sahte hayalleri yaymasına karşı çıkan bu yaklaşım yok sayılıyordu ve hala da yok sayılıyor.