Ferdinand Hodlers’in “Hayat Yorgunları” isimli resmi
ve Kıvılcım gazetesi davası sanıklarının ilk ve tek toplu resmiyle
yaptığımız kolajın hikayesini bir yıldan az bir süre önce ölen Selim Ergunalp’in
ardından yazdığım Selim’i
Uğurlarken başlıklı yazıda kısaca anlatmıştım. O resimden iki kişi
kalmıştık. Vedat Orakçıoğlu ve ben. Resimde iki uçta oturanlar.
Dün Vedat Orakçıoğlu’nun öldüğü haberi geldi. Şimdi o
resimden son kalan olarak Vedat’ın anısına bir şeyler yazma görevi bana kaldı.
Bu, bir annenin ölen çocuklarını gömmesi gibi.
Bir anlamda “politik çocuklarımdı” hepsi. En azından
hepsinin önce “Doktorcu” sonra da bir kısmının (Selim ve Vedat’ın) “Troçkist”
olmasına vesile olmuştum. Benimle ilişkilerinden sonra hayatları olağan bir
akışı bırakarak başka bir yöne akmaya başlamıştı. Dolayısıyla bir sorumluluğum
vardı hep.
Aslında önce benim ölmem gerekirdi. Resimdekilerin içinde en
sağlıksız, en sık ve ağır hastalanan bendim. Ama hepsi benden önce gittiler.
Bana da arkalarından yazmak düştü.