Recep tayyip Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Recep tayyip Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ağustos 2018 Cumartesi

Adil Medya'nın “Yeni Türkiye Soruşturması”na Cevaplar

Soruşturma her biri geleceğe yönelik tahminlere yönelik sorulardan oluşuyor. Toplumsal süreçlerde geleceğe yönelik her türlü tahmin veya öngörü büyük ölçüde yanılmaya yazgılıdır denebilir. Çünkü toplumsal süreçlerde, o süreçleri belirleyen girdilerin çokluğu ve değişkenliği hem de bunlar hakkındaki bilgimizin sınırlılığı ve olayların ardından edinilebileceği gerçeği böyle bir durum yaratır.
Bu durumu veri kabul ederek ancak genel eğilimler hakkında bir şeyler söylenebilir belki ama bu durumda bile bizim beklentilerimiz veya eğilimler hakkındaki görüşlerimiz de toplumsal birer olgu olduklarından, hakkında konuştuğumuz toplumsal süreçler üzerinde bir etkide bulunurlar ve onların gidiş yönünü değiştirebilirler.
Kanımca olayların gelişim yönünde tahminlere yönelik olmaktan ziyade verili duruma ve çıkış yollarına ilişkin önerilere ve görüşlere yönelik soruşturmalar daha yararlı ve verimli olabilir.
Politika ihtimaller ve olasılıklardan hareketle değil, verili durumdan, gerçeklerden hareketle yapılabilir ve yapılmalıdır.
Bu şerhler çerçevesinde sizin sorularınıza sadık kalarak şunları belirtebilirim.

7 Ocak 2018 Pazar

Münir Özkul’un Ardından Şabanların Sonuncusu Gider Receplerin Diktatörlüğü Gelirken

Münir Özkul’un gidişi aynı zamanda bir dönemin sembolünün gidişi, bir dönemin bitişi anlamına geliyor.
Geçenlerde bir programda Bekir Ağırdır, tamı tamına öyle olmayabilir ama anlamca, “Şabanlar Recep İvedikleşiyor” diyerek toplumun kültüründe, değerlerinde, psikolojisindeki değişmeyi ve çürümeyi bu çok bilinen iki imgeyle özetleyivermişti.
Bir resim bin sözden çok daha fazlasını anlatır derler, bir imge de bin kavramdan da daha çok şey anlatır bazen.
Belli tiplerin, müziklerin, sembollerin, giyinişlerin, sözcüklerin belli dönemlerde tutması, onların, toplumun derinliklerinde yaşanan değişmelerin yüzeye vuran izleridir.
Türkiye’de 1960’larda başlayan, 12 Mart döneminde kısa bir yenilgi yaşasa da, 1980’e kadar süren, aşağı yukarı yirmi yıllık bir devrimci kabarış, geniş ezilen kitlelerin bir politizasyonu ve radikalleşmesi yaşandı.

24 Mayıs 2017 Çarşamba

HDP’ye Açık Mektup – Erdoğan Gitmeden Barıştan Söz Etmek Erdoğan’a Hizmet Etmektir

Politik mücadelede, yakalanacak ana halkayı, vuruş yönünü, yani bir anlamda stratejiyi, doğru belirlemenin hayati önemi vardır.
Bugün Türkiye’de yakalanacak ana halka, Erdoğan’ın gasp ettiği Devlet başkanlığından uzaklaştırılmasıdır.
Bunu ana hedef olarak belirlemeyen her politika Erdoğan’ın gaspını ve suçlarını meşrulaştırır; demokrasi güçlerini dağıtır; Erdoğan’ın nasıl bir tehlike olduğunu gizlemiş olur, güçleri yanlış noktalara yığar.
2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beri, Erdoğan’ın diktatörlük amaçlarına ve bir tür faşist rejime gideceğine dikkati çekerek bıkmaksızın baş tehlikenin Erdoğan olduğunu, onu yenilgiye uğratmanın en acil ve temel sorun olduğunu yazdık[1].

3 Mayıs 2017 Çarşamba

“Kartaca Yıkılmalı” – Erdoğan Gitmeli

Raviyanı ahbar ve muhaddisanı ruzigar rivayet ederler ki”, Roma’lı, yaşlı senatör Cato, hangi konuda konuşursa konuşsun, her konuşmasını “körün değneğini bellediği gibi” daima, “bu vesileyle de şunu eklemeliyim ki Kartaca yıkılmalı” diye bitirirmiş. (Ceterum censeo Carthaginem esse delendam)
Kartaca, Fenikelilerin açtığı Akdeniz ticaret yollarının yine Fenike kökenli bir koloniden çıkmış mirasçısı idi.
Genç Roma ancak yaşlı Kartaca’nın Akdeniz ticaretindeki egemenliğine, Kartaca’yı taş üstünde taş bırakmamacasına yok ederek son verdikten sonra, Roma-Bizans-Osmanlı diye sürecek Akdeniz-Ortadoğu uygarlık alanının birliğini ve ticaret yollarının güvenliğini sağlayabilmiştir.
Hıristiyanlık da Akdeniz-Ortadoğu uygarlığının ekonomik temeldeki bu birliğinin üstyapıdaki bir yansımasından başka bir şey değildir özünde.

17 Nisan 2017 Pazartesi

#HAYIR, Mücadeleye Devam

Bu referandum üzerine birçok analizler yapılabilir ve çok şeyler söylenebilir.
Örneğin referandumda tarafların mücadelesinin eşit koşullarda olmadığından söz edilebilir.
Bu eşitsizliğe rağmen alınan sonucun bir başarı olduğu söylenebilir.
Ülkenin Kürtler, Laik ve Türk Batı, Sünni ve Türk İç Anadolu ve Karadeniz diye üç ülke veya üç ulusa bölündüğünden söz edilebilir.
“Birinci Cumhuriyet”in son bulduğundan söz edilebilir.
Bir tek kişinin keyfi egemenliğinin yasal bir zemin de elde ettiğinden; buna dayanan Erdoğan’ın Türk-İslam faşizmini iyice oturtmak ve tüm muhalefeti sindirmek için derhal saldırıya geçeceğinden söz edilebilir.
Ortadan ikiye bölünmüş bir toplumu yönetmenin zorluğundan söz edilebilir.

29 Mart 2017 Çarşamba

Erdoğan İtiraf Etti: İbre #HAYIR’dan Yana

Erdoğan dün Samsun’da “toplu açılış türeni görünümlü mitingte” (Diken) şu sözleri ediyor:
“Gençler, 16 Nisan’da ibreyi ‘evet’ten yana döndürmeye var mıyız?”
Daha sonra sözünün nereye gittiğini fark edince  “Sandıkları ‘Evet’le patlatmaya hazır mıyız?” diyerek düzeltmiş.
Bizim için burada önemli olan, bilinçsiz biçimde, kontrolsüz biçimde söylenen sözdür.
Unutmalar, güdük fiiller, dil sürçmeleri, rastlantısal ya da nedensiz değil; nedenleri olan olgulardır.
Erdoğan’ın bu ifadesi, kafasında, ibrenin #HAYIR’dan yana olduğu bilgisinin veya kabulünün bulunduğunu; dikkat etmeden konuştuğunda, kafasındaki bu kabulü farkına varmadan ele verdiğini göstermektedir.

24 Mart 2017 Cuma

Referandum ve Erdoğan Sonrası İçin Düşünmeye ve Hazırlığa Çağrı

Referandum sonrası için düşünmeye ve hazırlığa çağrıda bulunmak, suyu görmeden paçaları sıvama gibi görünebilir.
Çünkü kapitalizme geçişten beri; yani Greenwich Rasathanesi’nin üzerindeki fiktif meridyenin kabulünden ve bir “dünya saatine” geçişten beri; yani örneğin bu Şark despotluğunu, bu Nemrutlar, Firavunlardan kalma antik devleti ve onun egemenliğini sürdürebilmek için modernleştirme çabalarından dolayı, aydınlanmacı Monarklardan biri olarak tanımlanan Abdülhamit tarafından, şehirlerin meydanlarına saatler dikilmeye başladığından beri, hızlanan bir zaman içinde yaşıyoruz.
Bu nedenle dünyada her an, her şey ve bütün dengeler değişebilir.

17 Mart 2017 Cuma

Erdoğan’ın Kumarı, Ya Herro Ya Merro

Erdoğan şu sıralar hayatının kumarını oynuyor. Tüm söz ve davranışlarıyla bütün köprüleri atıyor, Kürtçeden Türkçeye geçmiş deyimle “ya herro ya merro” diyor.
Neden hayatının kumarı?
Erdoğan en küçük bir geri adım attığında, elindeki gücü biraz olsun kaybettiğinde hızla düşüşü başlar ve öylesine büyük suçlar işlemiş bulunuyor ki uluslararası bir mahkemede veya Yüce Divan’da sanık sandalyesine oturması kaçınılmazdır.
Bu nedenle ne yapıp edip bulunduğu yerde bulunmak, daha büyük bir güç ele geçirmek ve hep ileri gitmek zorundadır.
Erdoğan bulunduğu yerde kalabilmek için HER ŞEYİ yapmaya hazırdır.
Bu tespitten yola çıkmadıkça Türkiye’de doğru dürüst bir politika yapma olanağı yoktur.
Erdoğan’ın şimdiye kadar başarılı olmasının nedeni, karşısındakilerin kararsızlığından başka bir şey değildir.

13 Mart 2017 Pazartesi

Erdoğan’a Açık ve Adil Bir Teklif

Erdoğan Bey,
Aslında bu mektuba, “Sayın Erdoğan” diye başlamayı isterdim.
Ama bugün siz Türk devletinin başısınız.
İtikadımca insanların elinde güç ve yetki olduğunda onlara karşı olabildiğince o yetki ve gücün zorladığı hitaplardan azade olarak hitap etmek; onlara bir an gibi gelip geçici hayatta aslında bir hiç olduklarını hatırlatmak için, o kişiye konumundan soyutlayan ifadelerle hitap etmek gerektiğini düşünürüm.
Hiçbir gücünüz ve yetkiniz olmasaydı, size “Sayın Erdoğan” diye hitap edebilirdim. Ama şimdi çok büyük yetkileriniz ve gücünüz olduğu için, size sadece “Erdoğan Bey” diyebilirim.
Ayrıca böyle hitabımın sizin dayandığınız iddiasında olduğunuz İslam’a da uygun olduğunu düşünüyorum.

7 Mart 2017 Salı

Erdoğan’ın “Kardan Zarar” Hesabı ve Sivil Direniş Gereği

Referandumda #HAYIR çıkması durumunda, hukuken Erdoğan elindeki OHAL yetkilerini bulundurmaya devam edecek ve şu an var olan fiili başkanlık ve diktatörlük sistemi de olduğu gibi sürecektir.
Yani #HAYIR sonucu bile onun için “kardan zarar” gibidir.
Ancak #HAYIR aynı zamanda Erdoğan’ın bugünkü fiili diktatörlüğüne de #HAYIR anlamına gelecektir.
En azından Demokratlar, Liberaller, Kürtler, “Laik yaşam tarzındakiler”, Aleviler için.
Ancak “Türk milliyetçileri” ve “devletin bekasını” savunanlar için, yani Ulusalcılar (yani CHP’nin önemli bir bölümü) ve MHP’liler için, Erdoğan’ın bu yetkilerle yerinde kalması ciddi bir sorun oluşturmayacaktır.
Hatta bunlar Erdoğan’ın istifası talepleri karşısında, Erdoğan’ın yanında yer alabilirler veya tarafsız kalabilirler.

20 Şubat 2017 Pazartesi

Çok Önemli - Kılıçdaroğlu, Erdoğan ve Bahçeli’nin Gizli Buluşması

MardinNusaybinKuruköy - Xerabê Bava
Kuruköy, Kuruköy, Kuruköy, Kuruköy, Kuruköy (Xerabê Bava)
*
Böyle bir buluşma oldu mu, var mı, yok mu bilmem.
Zaten politika gizli sırları açığa çıkararak yapılmaz.
Gören göz için her şey apaçıktır.
Yukarıda isimleri sıralanan zevatın, bu memleketin Kürt yurttaşlarının yaşama hakkına, en temel haklarına yapılan saldırılar karşısında bir ölüm suskunluğuyla ittifak ettiklerini görmek için buluşup buluşmadıklarının önemi yoktur.
Aynı suskunlukta buluşuyorlar zaten.
*
Bir cinayet işleniyor sesiniz kısılmış, kimseye bir şey duyuramıyorsunuz.
“Yüreklerin kulakları sağır,
Bağır bağır bağırıyorum”
demiş şair.
Ne mutlu ona ki, bağırabiliyormuş. Bağıramıyoruz bile. Sesimiz kısılmış, ağımız bağlanmış.

19 Eylül 2016 Pazartesi

Yapı ve Politika: Cemaatlerin “Sızma” Hakkını Savunmak

Açın bakın en demokrat bilinenlerin eleştirilerine ve önerilerine, hepsi Politika’nın eleştirisine takılıyorlar ve yapıyı gündeme almayan politika eleştirisinin, bu yapının sürmesi varsayımına dayanan egemen gündeme ayaklarıyla oy vererek, zımnen ve fiilen var olan Yapı’yı savunmak anlamına geldiğini unutuyorlar.
Bir demokrat, bir devrimci ya da bir sosyalist ise Yapı’yı eleştirir, onun alternatiflerini oluşturmaya ve egemen kılmaya çalışır; tartışmayı yapı üzerine çekmeye; gündeme yapıyı getirmeye çalışır.
Bu çabalar günlük politikanın bataklıklarında debelenenlerce ve bir ömür yitirenlerce hor ve etkisiz görülebilir; ütopyacılık olarak değerlendirilebilir.
Ama uzun vadede kalıcı etkiler yaratacak olan; örneğin Gezi gibi, “yıldızın parladığı anlar”da yol açıcı olabilecek olan, her zaman böyle çabaların tortusudur.
Gezi’nin en büyük zaafı böyle bir “tortu”dan, “miras”tan, “hazırlık”tan yoksunluğu idi. O nedenle şimdi izi ve tozu kalmadı.

12 Şubat 2016 Cuma

Gravitasyon (Yerçekimi) Dalgaları ve Dünya Savaşı Olasılığı

Bundan birkaç ay önce, Genel Görecelik Kuramı’nın ilk kez açıklanışının yüzüncü yılını vesile ederek, genel olarak Teoriye ve özel olarak da Marksist Teoriye ve onun sorunlarına dikkati çekmek için yazdığımız “Fizik ve Marksizm (Genel Görecelik Kuramının Yüzüncü Yılı Vesilesiyle)” başlıklı yazıda, geçer ayak şunları yazıyorduk:
“Newton’un çekim kuramında, zaman ve uzay, içinde nesnelerin ve olayların yer aldığı onlardan bağımsız bir sahne gibidir.
Genel Görecelikte ise, uzay-zaman maddenin ayrılmaz bir bileşeni veya özelliği olur; onunla karşılıklı etkileşim içindedir. Kütle uzay-zamanı eğer, eğilmiş uzay zaman kütlenin hareketini karşı olarak etkiler. Bu çok derin, diyalektik ve devrimci bir kavrayıştır.
Genel Görecelik Kuramı, şu ana kadar bütün sınavları başarıyla geçti.
Ancak hala önünde ciddi imtihanlar bulunuyor. Ne var ki, her ne olursa olsun, ilerde daha yetkin bir kuram çıkarsa, bu tıpkı, Newton’un çekim kuramının, Genel Göreceliğin özel bir hali olarak geçerliliğini koruması gibi, o daha geniş kuramın bir özel hali olarak koruyacaktır muhtemelen. Karanlık Madde, Karanlak Enerji, Gravitasyon Dalgaları gibi henüz varlıkları deneyle kanıtlanamamış varsayımlar, önümüzdeki yıllarda fiziğin yoğunlaşacağı ve bu kuramın tekrar sınanacağı alanlar olacaktır.” (Fizik ve Marksizm)

9 Kasım 2015 Pazartesi

Seçim Sonuçları Analizlerinde Hiç Söz Edilmeyen Belirleyici Güç

Seçim sonuçlarının değerlendirmelerinde görülen temel metodolojik yanlış, onu var olun toplumsal güçlerin mücadelesinin bir fotoğrafı ve sadece biçimlerinden biri olarak ele almak yerine;  o mücadelenin kendisi gibi almaları ve dolayısıyla bütün analizlerini seçim mücadelesinin araçları; yani seçim çalışmaları, üzerinden yapmaları olmaktadır.
Yani örneğin HDP’nin seçim çalışması yapamaması; baskılar vs. bu sonuçların nedeni gibi koyulmaktadır. Elbet bunlar doğrudur. Ama aynı zamanda yanlıştır.
Çünkü bu baskılar; seçim çalışması yapamamanın vs. bizzat kendisi bir sonuçtur ve güçler ilişkisindeki değişimin sonuçlarının bir yansımasıdır.
Soruna böyle yaklaşmamanın sonucu, seçim sonuçlarını belirleyen en esaslı gücün, bu analizlere dâhil edilmemesine yol açmaktadır.
Nedir bu tayin edici güç?
 Bu güç Türk Ordusudur; “Devletçiliğimiz”dir, Genelkurmay’dır; “Sünüfu Devlet”tir; “Askeri Bürokratik Oligarşi”dir.
Dikkat edilirse, seçim sonuçları analizlerinde hiç kimse bu gücü, Orduyu veya Genelkurmayı, bu sonuçları açıklama öğesi olarak kullanmamaktadır.
Bu dolaylı olarak, aynı zamanda seçimlerin vatandaşların özgür iradeleriyle gerçekleştirdiği yalanının yayılmasına da ayrıca soldan bir katkı olur.

7 Kasım 2015 Cumartesi

Bu Yazı 17 Haziran’da Yazılmıştı (“HDP’nin Yapması gerekenler”)


Araçların, organların yapıları (anatomileri) ve işlevleri (görevleri, fonksiyonları) arasında zorunlu bir ilişki vardır. Bu toplumsal araçlarda, örgütlerde ve organlarda da böyledir.
Bu nedenle de Marks, binlerce yıldır ezen küçük bir azınlığın iktidarını korumak üzere geliştirilmiş devlet cihazını ezilenlerin kullanamayacağını, onu parçalaması gerektiğini yazmıştı.
Bugün var olun devlet cihazı ezilenler için kullanılamaz. Kullanmaya kalkanı o kullanır. Bırakalım devlet cihazını bir yana, HDP’nin ele geçirdiği belediyelerde bile, ömrünü dağlarda veya hapishanelerde geçirmiş nice savaşçının, kısa zamanda belediyeler tarafından ele geçirildiklerini; birer bürokrata dönüştüklerini görüyoruz.

17 Eylül 2015 Perşembe

Erdoğan Nasıl Durdurulabilir? Yurttaşlarca, Sessizce, Sabırla, Israrla ve Kâğıttan Turna Kuşlarıyla

Erdoğan’ı ancak yurttaşların sessizliği, sabrı, ısrarı, bir tek noktaya yoğunlaşması, kitleselliği ve kâğıttan yapılan turna kuşları durdurabilir.
Niçin, nasıl, nerede?
Erdoğan’ı durdurmanın seçim olduğunu ve sandıklarda onun cezalandırılacağını söylemek, çok tehlikeli bir biçimde Erdoğan’a zaman kazandırmaktadır.
Bunu söyleyenlerin anlamadığı, Erdoğan’ın geri dönüşünün olmadığı; daima ileri gitmek zorunda olduğudur. Yani Erdoğan, fiilen darbe yaparak yası dışı bir şekilde el koyduğu ve bunu açıkça söylediği bugünkü yetki ve konumundan geri adım atmayacak; aksine bunu daha ileri götürecektir. Buna mecburdur. Aksi takdirde mahkemelerde hesap vermesi, vermemek için de kaçması kaçınılmazdır.
Bu durumdaki bir kişi kaybedeceğini bildiği bir seçim yapmaz; kaybedeceğini görürse bir yolunu bulup seçimi erteler ve fiili duruma devam eder. Bütün bunları yapamayıp da yine de seçim yapılır

14 Eylül 2015 Pazartesi

Olacağı Bilinen Bir Cinayetin Kroniği

Fantastik-Gerçekçi Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez’in Türkçeye “Kırmızı Pazartesi” adıyla çevrilmiş bir romanı vardır. Romanın orijinal adı “Cronica de Una Muerte Anunciada”dır;  “Olacağı Bilinen Bir Cinayetin Kroniği” ya da “İlan edilmiş (Açıklanmış) Bir Cinayetin Kroniği” diye çevrilebilir belki[1].
Roman, köydeki herkesin olacağını bildiği ve kimse tarafından olması istenmediği halde, nasıl olup da bir cinayetin engellenemediğini anlatır. Roman, birilerinin ölümü engellemek için bir şeyler yapacağını beklemenin nasıl bir kadere dönüştüğünün hikâyesidir.
Klasik trajedide, kahramanın kaderini engellemek için çabaları kaderin gerçekleşmesinin aracı olur. Bu Romandaki hikâyede ise, birilerinin bir şeyler yapacağını bekleyerek çaba göstermemesinin kendisi kaderin gerçekleşmesinin aracı olur.

11 Eylül 2015 Cuma

HDP’yi Niçin Savunmalıyız? Nasıl Savunabiliriz?

HDP’yi niçin savunmalıyız?
Çünkü Erdoğan yaptığı fiili darbeyi oturtmak ve Türk-İslam faşisti kişi diktatörlüğünü kurmak için, önündeki en büyük engel olarak, HDP’yi görmekte; onu aynı zamanda toplumdaki en zayıf ve tecrit edilebilir halka olarak gördüğü için de, bu halkayı parçalayarak, diktasının önündeki en büyük engeli kaldırmayı hedeflemektedir.
Erdoğan kendi açısından doğru ve akıllıca bir hedef tanımı yapmış bulunmaktadır.
Gerçekten de, HDP’yi tecrit edip ezebildiği takdirde, önünde ona doğru dürüst direnebilecek hiçbir güç kalmayacaktır. Çünkü bu yenilginin ortaya çıkaracağı moral bozukluğu ve derin bölünme, CHP’nin (hatta MHP’nin de) direnişini güçleştirecek; buna karşılık Erdoğan zaferinin kendisine bahşedeceği ve zafer arabasına bağlayacağı yeni güçlerle, yeni saldırılara girişmek için de daha büyük bir güç ve cesaret bulacaktır.

10 Eylül 2015 Perşembe

#Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa

Erdoğan’ın şimdiki bütün stratejisi, kendisinin yolsuzluklarına, darbesine, keyfiliğine, yasaları ayaklar altına almasına; kendi geleceği için milyonlarca insanın geleceğini karartmasına yönelik olarak, giderek büyüyen tepkiyi, HDP’ye kanalize etmeye yöneliktir.
Binlerce yıllık tecrübeden süzülmüş Çin savaş sanatı kitapları buna: “merdiveni alıp götürmek için bakışları dama çevirtmek” derler.
Erdoğan’ın elinde, neredeyse basının tamamı olmasına rağmen; devletin mali ve istihbari kaynakları, örtülü ödenekleri MİT’i, polisi, ordusu olmasına rağmen; örtülü ödenekten paralarla örgütlediği MİT destekli serseri çeteleri olmasına rağmen, şu ana kadar yine de amacına ulaşamamıştır.
Halkın hala ifade gücü bulabilen sağduyusu, bunu engellemiştir.

9 Eylül 2015 Çarşamba

Neler Yapmalı?

Neler yapmalı?” derken “bizler neler yapmalıyız?” diye soruyoruz.
Bizler” derken, “açık açık, çırılçıplak; polisin, hâkimlerin, savcıların keyfiliği; onlar yetmezse çetelerin tehdidi ve saldırıları altında; bütün antidemokratik ve özgürlük düşmanı karakterlerine rağmen, kanunlar çerçevesinde demokrasi ve hak mücadelesi veren insanlar neler yapmalıyız?” diye soruyoruz.
Bu konuda en acil olarak yapılması gerekenleri bu yazıda ele alalım.
*
Bunun için önce karşımızdaki güçlere, konumlanışlarına, mücadele ve örgüt biçimlerine bakalım.
Erdoğan bir darbeyle fiilen devlet cihazını ele geçirmiş bulunuyor.
Daha önce yaptığı yasal değişiklikler ve atamalarla zaten bağımsızlığını koruyacak hiçbir dayanağı kalmamış yargıyı ele geçirmişti.
Tek zayıf noktası seçimler sonunda azınlığa düştüğü yasama idi.