Gerçi ona hiç girip bakmadım ama, oyunlar için grafik yapan grafikçi bir tanıdığım, bazan ilham almak için bu yapay zekadan yararlandığını ama yakında yapay zekanın yaptığı işi elinden alabileceğini söylemişti.
20 Aralık 2022 Salı
Yapay Zeka ile Bir Sohbet
17 Aralık 2022 Cumartesi
Spor, Futbol ve Politika Üzerine Yazılar
Marksizmin Yeniden İnşası - Birinci Kitap - Uluslar ve Ulusçuluk Teorisine Giriş
3 Aralık 2022 Cumartesi
21. Yüzyılda Milliyetçilik ve Kimlikler başlığıyla yapılan sunumun daha geniş videosu...
10 Ekim 2022 Pazartesi
Fizikteki Doğru ve Birbiriyle Çelişen Teoriler ve Bunun Marksizmdeki Benzeri Yapı ve Özne Çelişkis
31 Temmuz 2022 Pazar
Bir Ulusçuluk ve Ulus Teorisi Bulunmamasının Ardında Bulunan Mantıksal Yanlış: Kendine Referans (Paradokslar, Antinomiler, Kendine Referanslar, Sonsuz Döngüler, Aksiyomatik Sistemler ve Marksizm) (Marksizm’in Yeniden İnşası – 08)
“Epigraflara inanmayınız”
20. Yüzyılın Sonlarında
O. Cotton tarafından
Epigraflar üzerine yapılmış
bir derlemenin epigrafı.
Daha önce gördüğümüz gibi, şu olguyu hatırlayalım.
Marksizm’in bir Uluslar
ve Ulusçuluk Teorisi yok, bunu bütün ciddi Marksistler kabul ediyor.
Bundan başka, uluslar ve ulusçuluk üzerine yazmış tüm ciddi
araştırmacılar, sosyologlar, antropologlar, sosyal bilimciler vs. Marksist
olmayan bir uluslar ve ulusçuluk teorisi de bulunmadığını genellikle kabul
ediyorlar.
Hatta uluslar ve ulusçuluk üzerine yazan sosyal bilimcilerin
çok önemli bir kısmı, açıkça veya fiilen ve utangaçça Ulusların ve Ulusçuluğun bir teorisinin olamayacağını, bir tanımının
yapılamayacağını öne sürüyorlar. Yani ulusların ve ulusçuluğun bir
teorisinin ortaya koyulamayacağına veya tanımının yapılamayacağına dair bir teori ortaya atıyorlar. (İşte bir
paradoks: teori olamayacağına dair bir teori)
Keza “mucizevi yıl”ın (1983) üçlüleri (Hobsbawm, Gellner, Anderson), ulusların ve ulusçuluğun ne olduğunun ulusçulardan öğrenilemeyeceğini veya ulusçuların ulusun ve ulusçuluğun ne olduğunu anlayamayacaklarını söylüyorlar. (İşte bir başka paradoks: Ulusçular ulusçuluğun ne olduğunu anlayamazlar dolayısıyla onlardan ulusçuluğun ne olduğu öğrenilemez)
31 Mayıs 2022 Salı
Ulusçuluk ve Ulusçuların Ulusçuluk Tanımları (Marksizm’in Yeniden İnşası – 07)
(“Marksizmin Yeniden İnşası” başlığıyla süren bu yazı serisine, bir süre önce geçirdiğimiz Covid 19 ve sonrasında devam eden, “Long Covid” veya “Post Covid” nedeniyle uzunca bir ara vermek zorunda kaldık. Bu nedenle önce kısa bir hatırlatma yapalım.)
Önce “Mucizevi Yıl”
dediğimiz 1983’te “uluslar olduğu için
ulusçular değil, ulusçular olduğu için ulusların var olduğu” önermesiyle özetlenebilecek,
uluslar ve ulusçuluk ilişkisini ters yüz eden bir “Kopernik Devrimi” veya Marx ve Hegel ilişkisi analojisiyle “ayakları üzerine dikme” gerçekleştiğini
ele aldık.
Sonra genellikle Marksistlerce “başı üzerine ters çevirme” veya idealizme geri dönüşmüş gibi karşılanan bu önermenin düşünce varlık veya altyapı üstyapı ilişkisini değil, hangi kategoriden bir toplumsal olgu karşısında olduğumuz sorunuyla ilgili olduğunu, Müslümanlar ve İslamiyet ilişkisi analojisiyle, yani İslam olduğu için Müslümanlar değil, Müslümanlar var olduğu için İslamın var olduğu örneğiyle gösterdik.
14 Mart 2022 Pazartesi
Gericinin Gericisi Ulusçular Olarak Marksistler ve Marksizm (Marksizm’in Yeniden İnşası – 06)
Ulusçuluğun, “ulusal birimle” “politik birimin”, yani ulusla devletin ilişkisi, bunların birbiriyle çakışması, yani her ulusun bir devleti olması her devletin de bir ulusa dayanması anlamına geldiğini, bunun tüm ulusçulukların ortak özelliği olduğunu, ulusçuluğun özünü verdiğini, özel olarak vurgulamıştık.
Ve “ulusal birim”in,
yani ulusun nasıl tanımlandığının kategorik olarak ulusçuluğun özüyle, ilgisi olmadığını; bu nedenle konu kategorik ve genel olarak ulusçuluk olduğunda,
ulusun ya da “ulusal birimin” nasıl
tanımlandığının hiçbir önemi olmadığını belirtmiştik.
Ulusun ya da “ulusal
birim”in nasıl tanımlandığı ulusçuluğun ve ulusların farklarıyla
ilgilidir.
Örneğin ulus bir dille, kültürle, tarihle, soyla, dinle hatta ırkla tanımlanmış olabilir, ama böyle tanımlanmalara karşı da tanımlanabilir, örneğin bir toprak parçasında yaşayanlarla, yani devlet, din, dil, tarih körü olabilir, yani bunların hiçbir politik anlamının olmadığı bir ulusçuluk da olabilir. Bu farklı ulusçulukların hepsi hepsi ulusçuluktur. Yeter ki, herhangi bir şekilde tanımlanmış ulusun bir devletle çakışması gerektiği, her ulusun bir devleti olması gerektiği ilkesi geçerli olsun veya savunulsun.
11 Şubat 2022 Cuma
Ulusçuluk-Uluslar İlişkisi ve Marksistler (Marksizmin Yeniden İnşası – 04)
Üçüncü yazıda “Mucizevi Yıl” dediğimiz 1983’deki uluslar ve ulusçuluk ilişkisini ters yüz eden “Kopernik Devrimi”nden söz etmiş ve bu devrimi yapanların bile ulusun bir tanımını yapamadıklarını göstermiş ve sadece bir çıtlatma olarak, ilerde ayrıntısıyla ele almak üzere, kendi tanımımızı, uluslar ve ulusçuluğun bir Din olduğunu, yani din kategorisinden bir olgu olduğunu belirtmiş ve son bölümde, bu dördüncü yazıda Marksistlerin bu devrimi neden ve niçin kavrayamadıkları veya suskunlukla geçridikleri konusuna girelim demiştik.
Önce Marksizmin bir ulus ve ulusçuluk teorisi olmadığına dair önde gelen Marksistlerin saptamalarını ve bu saptamayı yapan Marksistlerin de böyle bir teori veya Ulus tanımı ortaya koyamadıklarını görelim. (Çünkü gelen kimi yankılardan bunun da pek bilinmediğini fark ettik. En azından Türkiyeli Marksistler bakımından.)
7 Şubat 2022 Pazartesi
Uluslar ve Ulusçuluğun Marksist Teorisi Sorunlar, Yapılanlar, Yapılamayanlar ve Yapılması Gerekenler (1) (Marksizmin Yeniden İnşası – 03)
Mucizevi Yıl (“Annus Mirabilis”) kavramı önce, Newton’un Londra’daki Veba salgınından kaçarak, esas memleketine döndüğü ve orada Gravitasyon (yerçekimi) ve Optik (ışık) yasalarını formüle ederek Klasik Mekaniği veya Fiziği kurduğu, 1665-1666 yılları için kullanılmıştır.
Ancak bugün bu kavram genellikle ve yaygın olarak Albert Einstein’in her biri bir Nobel almaya layık, fizikte bir devrim anlamına gelen dört denemesini (Kuantum fiziğinin temellerini atan ışığın fotoelektrik etkisi, Atom teorisini kanıtlayan Brown Hareketleri, Işık hızının sabitliği nedeniyle zaman ve uzayın değişmesi, yani Özel Görecelik Kuramı ve nihayet yirminci yüzyılın ikonu haline gelmiş, E=mc2 formülüyle ifade edilen, Maddenin yoğunlaşmış Enerji olması ve birbirine dönüşebilirliği) yayınladığı 1905 yılı için kullanılmaktadır.
8 Aralık 2021 Çarşamba
Demirtaş’ın Yazısının Düşündürdükleri (Türk Milliyetçileri ve Kürdistan Solu veya Alışılmış İfadesiyle: “Türk Solcuları ve Kürt Hareketi”)
Bugün Selahattin Demirtaş’ın Yeni Yaşam’da yayınlanan “Aynı Halaya Durmak İçin” yazısını okurken içim acıdı.
Hele son cümlesi: “HDP’nin,
bizlerin solun neresinde durduğunu merak edenler önyargı ve kronik üsttenci
bakıştan arınarak bulundukları yerin soluna bakarlarsa bizi orada
göreceklerdir. Bu sol için kaygılanacak değil, gurur duyulacak bir durumdur”
diye yazıyordu. Birçok yayın organı da bu cümlenin en vurucu yanını öne
çıkarmıştı. Örneğin Duvar: “Demirtaş: ‘Bulunduğunuz yerin soluna bakarsanız bizi görürsünüz”ü
başa almıştı. Artı Gerçek: “Selahattin
Demirtaş’tan TKP’ye sol yanıtı” başlığından sonra haberin başında yine aynı
sözleri öne çıkarmıştı.
“Bunda içi acıtacak ne var? Demirtaş TKP ve benzerlerine
isim vermeden de olsa hak ettikleri cevabı vermiş” denecektir.
Ve bunu diyenlere de içim acıyacak.
Neden?
29 Kasım 2021 Pazartesi
Sosyalistler Niçin “Sınıf” Değil de “Kimlik Politikası” Yapmalıdırlar? (Erken Seçim, Demirtaş’ın Soruları, A. D. Topuz’un “Alevilik, kimlik ve eşitlik” Yazısı Üzerine)
Aslında bu yazıda kısaca erken seçim konusunu ele alıp, erken seçimin, sadece iktidarın değil, muhalefetin de çıkarına olmadığı; ama erken seçim istermiş gibi yapmanın muhalefet partilerinin (ve de iktidarın) çeşitli derecelerde çıkarına olduğu; bunun söz ve davranışlarda nasıl ifadesini bulduğu; gerçekten böyle niyeti olan bir partinin veya hareketin nasıl, hangi parolalar ve mücadele biçimleriyle hareket edeceği veya etmesi gerektiği konusunu ele alacaktım.
Ancak bu analizden şu an kendi davranışımın ne olması gerektiğini düşününce, nasıl olsa olayların gelişimini etkileme gücüm olmadığı ve olayları yorumlamakla yetinmenin gazetecilerin işi olduğundan hareketle, bu konuyu değil de örneğin, olası bir seçime ilişkin olarak, Demirtaş’ın “Türkiyeli solculara basit sorular sorup, soruları(n)a basit yanıtlar”[i] istediği soruları ve cevaplarım üzerine yazayım bari, böylece Demirtaş’ın mektubunun tartışılmasına ve „gündem olmasına“ da bir katkım olabilir diye düşündüm.