Türkiye sosyalist ve devrimci hareketinde garip bir anlayış
var: hep kahramanlık ve fedakârlıklar üzerinden bir yarış, eylemlerin ve
mücadele biçimlerinin buna göre belirlenmesi.
Unutulan bir şey var: Bırakalım devrim gibi devasa
değişiklikleri bir yana, toplumdaki küçük iyileştirmeler, küçük demokratik hak
kazanımları veya küçük ekonomik ve sosyal kazanımlar için bile, en az on
binlerce, milyonlarca insanın eylemi veya ağırlığını belli bir tarafa koyması
gerekir.
Ama milyonlar korkaktır.
Milyonlar polisin saldırıları veya tutuklama tehditleri
altında sokağa çıkmaya cesaret edemez.
Çünkü örgütsüz insan korkak olur.
Ama örgütleme ve örgütlenmenin bizzat kendisi de devletin
esas saldırı noktası olduğundan, şöyle bir açmaz ortaya çıkar: İnsanlar
örgütsüz oldukları için korkarlar ve korktukları için de örgütlenemezler. Örgütsüzlük
ve korkaklık birbirini besler.