Aşağıdaki yazı 24 Mart’ta yazılmıştı. Amacı öncelikle hızla
yaklaşan felaketin çapına ve somut olarak da acil olarak yapılması gerekenlere
dikkati çekerek, solun politik inisiyatifi ele alıp, topluma yol gösterici
olmasına yardımcı olmaktı.
Ne yazık ki yazı çok az insan tarafından paylaşıldı ve hiç
duyulmadı, okunmadı.
Şimdi İnan Doğan
isimli bir PhD (doktor) benzeri bir hesabı yapmış. O bizden farklı olarak:
a) Arada geçen zamanda öğrenilmiş yeni verilere dayanıyor,
b) Biz bu kadar hasta
var o zaman şu kadar zaman önce başlamıştır gibi geriye doğru bir extropalasyon
yapmamıştık (kasıtlı yapmadık, abartıyorsun denmemesi için, yazıda da
belirtmiştik.)
c) Biz haftada bir ikiye katlanma ele almıştık. (Aslında iki
üç günde birdi ama yine abartıyorsun denmemesi için)
Sonuç korkunçtu. Ama bu korkunç noktaya yaz başında
varılıyordu. Çünkü geriden değil ileriden başlatmıştık ve haftada bir ikiye
katlıyorduk.
Ama yazı içinde aynı zamanda gerçek durumun bu tahmin
olmadığını da belirtiyor ve şunları yazıyorduk:
“Hükümet rakamları gizlediği, küçük gösterdiği, gereken tedbirleri hala almadığı, günü kurtarma politikası izlediği için, başlangıcı geç bir tarihte gösterdiği için şu an çok büyük sayıda insana hastalık bulaşmış olmalıdır.
“Hükümet rakamları gizlediği, küçük gösterdiği, gereken tedbirleri hala almadığı, günü kurtarma politikası izlediği için, başlangıcı geç bir tarihte gösterdiği için şu an çok büyük sayıda insana hastalık bulaşmış olmalıdır.
Bir iki hafta içinde patlama olacak ve kapasite sınırı
yukarıdaki hesaptan çok daha önce muhtemelen birkaç hafta içinde aşılacaktır.
Ama en azından durdurularak öleceklerin sayısı düşürülebilir.”
Şimdi İnan Doğan bizim genel gözlemden çıkan genel
tahminimizi kesinlikle doğrulayan bir hesap yapmış bulunuyor.
İnan Doğan’ın hesabı daha gerçekçi (tıpkı tahminimizdeki
gibi) ama o ölçüde de felaketin çok daha yakın ve çok daha korkunç olduğunu
gösteriyor.
Bizim bütün o yazdıklarımızı unutun. Yazımızın bu
versiyonunda kendi yazdıklarımızı siliyor ve İnan Doğan’ın hesaplarını doğru
kabul ediyoruz.
Buna göre 15 gün sonra ölüm sayısı 5000’i aşacak, o andan
itibaren pratik olarak hiç kimseye yoğun bakım yapılamayacak.
Bu nedenle kendi tahminlerimiz ve hesaplarımız çıkarılmış
olarak, İnan Doğan’ın hesabının hem yazılı hem de videoya alınmış biçimini
paylaşıyoruz. Videonun linki şöyle:
https://www.youtube.com/watch?time_continue=17&v=8Ydx59c0C_g&feature=emb_logo
https://www.youtube.com/watch?time_continue=17&v=8Ydx59c0C_g&feature=emb_logo
Aşağıya yazılı metninin Google tarafından çevrilmiş Türkçe versiyonunu
da koyuyoruz.
Önce İnan Doğan’ın “Bugün
Türkiye'de En Az 500.000 Koronavirüs Enfeksiyonu Var” başlıklı yazısı:
“COVID-19 küresel bir pandemiye dönüştü çünkü bu yeni koronavirüs tespit edilmeden haftalar sürebilir. Tüm koronavirüs enfeksiyonlarının% 20-50'sinin asemptomatik olduğunu gösteren birkaç veri noktası vardır. Hemen hemen tüm ülkeler, virüsün yayılmasını önlemek için proaktif bir şekilde çalışmak yerine yalnızca virüse tepki göstermektedir. Türkiye bu ülkelerden biri. Yeni koronavirüs hiç bir yerden çıkmış gibi. Sadece 11 gün önce Türkiye'de sadece 2 koronavirüs ölümü yaşandı. Ölüm bilançosu sadece 11 günde% 4500 ila 92'ye fırladı. Bu, Türkiye'nin virüsün yayılmasını önlemesi için artık çok geç olduğu anlamına geliyor.
“COVID-19 küresel bir pandemiye dönüştü çünkü bu yeni koronavirüs tespit edilmeden haftalar sürebilir. Tüm koronavirüs enfeksiyonlarının% 20-50'sinin asemptomatik olduğunu gösteren birkaç veri noktası vardır. Hemen hemen tüm ülkeler, virüsün yayılmasını önlemek için proaktif bir şekilde çalışmak yerine yalnızca virüse tepki göstermektedir. Türkiye bu ülkelerden biri. Yeni koronavirüs hiç bir yerden çıkmış gibi. Sadece 11 gün önce Türkiye'de sadece 2 koronavirüs ölümü yaşandı. Ölüm bilançosu sadece 11 günde% 4500 ila 92'ye fırladı. Bu, Türkiye'nin virüsün yayılmasını önlemesi için artık çok geç olduğu anlamına geliyor.
20 Mart'ta bir makale yayınladım ve 20 Mart'ta ABD'de 2
milyon insanın koronavirüsü olduğunu hesapladım. Geliştirdiğim model,
Amerikan'daki ölüm ücretinin 26 Mart'a kadar 800 ve 15 Nisan'a kadar 20 bini
geçeceğini tahmin ediyor. 26 Mart sabahı, Amerika'daki koronavirüs ölümlerinin
sayısı 1042 idi. Başka bir deyişle, geliştirdiğim model aslında çok muhafazakar
tahminler üretti (yani gerçek ölüm ve enfeksiyon sayısı tahmin ettiğimizden
daha fazla).
Bu yazıda, Türkiye'deki enfeksiyon sayısını
modelleyeceğim ve önümüzdeki 3 hafta içinde görmeyi beklediğimiz asgari ölüm
sayısı hakkında konservatif tahminler yapacağım.
Aşağıdaki videoda (video Türkçedir, böylece Türk halkı
tahminlerimizi anlayabilir ve ailelerini korumak için harekete geçebilir),
COVID-19 için% 1 enfeksiyon ölüm oranını nasıl tahmin ettiğimizi açıklarım.
Gerçek IFR% 0.5 ve% 1.5 aralığındadır, bu nedenle% 1, modelimizde kullanmak
için nispeten makul bir tahmindir.
% 1 enfeksiyon ölüm oranının ana etkisi şu şekildedir:
100 kişiye bugün yeni koronavirüs bulaşmışsa, bunlardan sadece 1 tanesi bu
virüsle mücadelesini kaybedecek ve geri kalan 99 kişi bu sıkıntıdan
kurtulacaktır.
Bir kişiye virüs bulaştıktan yaklaşık 5-6 gün sonra
semptomlar (ateş, öksürük, yorgunluk, vb.) Göstermeye başlar. Muhtemelen
enfekte kişilerin neredeyse yarısı herhangi bir belirti göstermez. Bu nedenle,
bu insanların bu virüsün bu kadar hızlı yayılmasında önemli bir rol oynadığı
düşünülmektedir. Hastalar 5-6 gün boyunca semptomlar gösterdikten sonra,
bazıları daha şiddetli hale gelir ve hastaneye yatırılmalıdır. Hastanede kalış
süresi ortalama 14 gündür ve sonra vaka çözülür (iyileşme veya ölüm).
Toplamda, hastanın virüse yakalandıktan sonra hayatını
kaybetmesi yaklaşık 24 gün sürer.
Bu önemli bir rakam.
Bugün Türkiye'de koronavirüs nedeniyle en az 92 kişi
hayatını kaybetti. Bu insanlara bugün bu virüs bulaşmadı, dün de virüs
bulaşmadı. Bu insanlara en az 24 gün önce bu koronavirüs bulaştı.
Diğer bir deyişle, 3 Mart veya daha önce 92 kişiye bu
virüs bulaşmış ve bu virüsle ortalama 24 gün savaştıktan sonra hayatını
kaybetmiştir. Ayrıca, koronavirüsü alan her 100 kişiden sadece birinin hayatını
kaybettiğini biliyoruz.
Bu, 3 Mart'ta Türkiye'de BUGÜN her ölüm için 100
koronavirüs enfeksiyonu olduğu anlamına geliyor. Yani, 3 Mart'ta Türkiye'de
yeni koronavirüs ile enfekte olmuş toplam 9200 kişi vardı. Bu 9200 rakamını
nasıl hesapladığımızı anlarsanız, modelimizin geri kalanını anlamak nispeten
kolaydır.
ABD, İtalya ve diğer ülkelerde enfeksiyon ve ölüm sayısı,
sosyal mesafe önlemleri uygulamaya başlamadan önce her 3 günde bir iki katına
çıktı. Türkiye'deki rakamlar da benzer bir büyüme oranına işaret ediyor.
Enfekte olanların% 1'inin yaklaşık 24 gün sonra öldüğünü biliyoruz. Bu nedenle,
hayatını kaybedenlerin sayısındaki artış oranına bakarak enfeksiyon sayısındaki
artış oranını hesaplayabiliriz.
Örneğin, Türkiye'de 24 Mart'ta ölü sayısı 44 idi. Bu sayı
3 günde iki katına çıktı ve 92'ye ulaştı (artış oranı% 100'den biraz fazla).
21 Mart'ta Türkiye'deki ölüm sayısı 21 idi. Bu sayı 3
günde tekrar iki katına çıkarak 44'e ulaştı (yine, artış oranı% 100'den biraz
fazla ama biz her 3 günde bir iki katına çıkacağını varsayacağız.
hesaplamalar).
Şimdi gerçek enfeksiyon sayısını tahmin etmeye
başlayabilir ve önümüzdeki 3 hafta boyunca ölüm oranını tahmin edebiliriz.
3 Mart'ta Türkiye'de yaklaşık 9200 enfeksiyon olduğunu
zaten hesaplamıştık. Basitlik için bu sayıyı 10000'e yuvarlayalım (bu
sadeleştirmeyi düzeltmek için nihai tahmini% 8 azaltabiliriz).
Enfeksiyon sayısı her 3 günde bir ikiye katlandığından, 9
Mart'ta 20000'e, 12 Mart'ta 40000'e, 12 Mart'ta 80000'e, 15 Mart'ta 160000'e,
18 Mart'ta 320000'e ve 21 Mart'ta 640000'e iki katına çıkacağını biliyoruz. Bu,
21 Mart'ta Türkiye'de en az 500.000 enfeksiyonlu insan olduğu anlamına geliyor.
Türkiye bu hafta belirli önlemler almaya başladı, bu nedenle muhafazakar
kalacağız ve 21 Mart'tan bu yana enfeksiyon sayısının aynı kaldığını
varsayacağız.
Bu rakamın acil sonucu, Türkiye'deki her 150 kişiden
yaklaşık 1'inin bugün koronavirüs ile enfekte olmasıdır. Enfekte olmuş
insanların yarısı muhtemelen herhangi bir belirti göstermez. Diğer yarısı
önümüzdeki günlerde semptom göstermeye başlayacak. Muhtemelen bir hafta içinde
Türk hastanelerinde yoğun bakım yatakları kalmayacak. Nisan ayı ortasına kadar,
Türkiye'de ölüm sayısı 5000'i aşacak (500 bin kişinin yüzde biri 5.000
kişidir).
Unutmayın, bunlar çok muhafazakar tahminlerdir. Gerçek
rakam bunlardan% 100-200 daha yüksek olabilir. Erdoğan hükümeti için tek makul tepkinin
virüsün yayılmasını durdurmak için ülke çapında kilitlenmeler uygulamak
olduğunu umuyoruz. Bunun ciddi ekonomik sonuçları olacaktır ve bu nedenle
iShares MSCI Türkiye ETF'nin (NASDAQ: TUR) Nisan ayı sonuna kadar en az% 10
düşmesini bekliyoruz. Şahsen bu ETF'de küçük bir pozisyonum var ama bu,
korunaklı bir pozisyon.
Açıklama: Uzun TUR. Bu makale aslen Insider Monkey'de
yayınlanmaktadır.”
*
Makale burada bitiyor.
Aşağıda kendi tahmin ve hesaplarımızı sildik. İnan doğan’ın
hesaplarına dayanarak aynı somut önerileri alta alacağız ama aynı zamanda bu önerilerin
de bazılarını güncelleştireceğiz veya daha doğru olarak ifade etmeyi
deneyeceğiz.
Hesaplar sonucunda çok daha ileri bir tarihte ortaya çıkacak
durumla ilgili olarak şunları yazıyorduk:
“Peki bu ne demek?
“Peki bu ne demek?
Bu şu demek: bu insanlar acılar içinde hastane koridorlarında,
yollarda, hastaneye alınmayıp evlere yollanmışlar ve gözden uzak ölsünler diye
evlere yollanmışsa evlerde, hepsi acılar içinde, nefes alamadan boğularak
ölecekler.”
Ve koyu harflerle iyice vurgulamak için şunları yazıyorduk:
Yaklaşan felaket budur.
Hükümet bunu bilmekte ve kendi iktidar ve kar hırsı için
bunu gizlemektedir.
Bunu bilen nice insan hükümetin korkusundan ifade
edememektedir.
Sorunun böylesine korkunç olduğunu bilmesine rağmen
muhalefet susarak ve hiçbir somut öneri getirmeyerek iflasını ilan etmektedir.
Bunu gizlemek, tüm toplumu bu felakete karşı harekete
geçirmemek bir cinayettir.
Bu cinayet teşebbüsü karşısında öz savunma en temel insan
hakkıdır.
Bu sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada böyledir
neredeyse.
Uygarlık bir çöküşün arifesinde bulunuyor.
Oyun bitti!
Hiçbir şeye eski kavramlarla çözüm bulunamaz. Herkes hala
oyunun bittiğinin farkında değil.
Bugünkü iktidarlar, henüz öldüklerini anlamış değiller.
*
Bu felaketi önlemek mümkün mü?
Aşağıda önereceğimiz tedbirler alınırsa, en azından ölecek
insanların çok büyük bir bölümü kurtarmak ve toplumsal genel bir çöküşü ve
kaosu önlemek mümkün olabilir.
Hükümet rakamları gizlediği, küçük gösterdiği, gereken
tedbirleri hala almadığı, günü kurtarma politikası izlediği için, başlangıcı
geç bir tarihte gösterdiği için şu an çok büyük sayıda insana hastalık bulaşmış
olmalıdır.
Bir iki hafta içinde patlama olacak ve kapasite sınırı
yukarıdaki hesaptan çok daha önce muhtemelen birkaç hafta içinde aşılacaktır.
Ama en azından durdurularak öleceklerin sayısı düşürülebilir.
Burada temel sorunu açıkça koymak gerekmektedir.
Toplum bu insanların böyle ölmemesi, kurban
verilmemesi için, en büyük fedakarlıkları yapmaya, dayanışmaya hazır mıdır?
Eğer hazır değiliz, ölen ölür kalan sağlar bizimdir,
ölenle ölünmüyor deniyorsa, bu toplumsalın sonu olur.
İnsanı hayvandan ayıran parçanın bütüne tabi olması kadar da
bütünün en küçük bir parçasını savunmak için her türlü fedakarlığı yapmaya
hazır olması ve yapmasıdır.
Diğer bir deyişle “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için”
mi?
Yoksa korkunç bir bencillik içinde “ölen ölür kalan
sağlar bizim” mi?
Bu ikilemle herkes yüzleşmek ve bir karar vermek zorundadır.
Biz çürümenin ve bencilliğin “ölen ölür kalan sağlar
bizimdir” noktasına gelmediğini düşünerek, olabildiğince çok insanı yaşatmak ve
bunun için en acil tedbirleri olarak şunları öneriyoruz:
İlk elde derhal yapılması gereken tek şey vardır: hastalığın
yayılma hızında ani bir düşüş sağlamak ve yavaşlatmak.
Bunun derhal atılması gereken ilk adımı genel ve
mutlak sokağa çıkma yasağıdır.
Derhal genel istisnasız bir sokağa çıkma yasağı
koyulmalıdır.
Bu acil birinci adım.
Ancak bununla iş bitmemektedir.
İlk elde evine hapsolmuş insanların iaşe ve ibadesini yani temel
ihtiyaçlarını sağlamak gerekmektedir.
İkinci olarak bu sokağa çıkma yasağı çok uzun bir dönemi
kapsamak zorundadır.
(Bu aynı zamanda bir aşı bulunursa onun geliştirilmesi,
kontrolü ve uygulanmasına kadar geçecek bir zamandır.)
O halde bu dönem boyunca sokağa çıkma yasağı ile yoğun bakım
gerektirecek hasta sayısını 30.000 altında tutmak, ve ihtiyaç duyacak herkese
bu olanağı sağlamak gerekmektedir.
Yani aslında sadece Türkiye değil, bütün neredeyse bütün
uluslar böyle uzun sürelerde aynı şekilde davranmak zorundadırlar.
Bu Arjantin devlet başkanının dediği gibi “Ekonomi mi
insanlık mı” seçimidir.
İnsanlığı seçenlerin yapacağı ve yapması gerekendir.
Tüm ekonomi, hisse senetleri, faizler, gelirler falan hepsi
hiçbir anlamı olmayan nesnelere dönüşecektir.
Toplum en temel yaşama ve dayanışma, ayakta kalma üzerinde
yeniden örgütlenmek zorunda kalacaktır veya yok olacak ve bir “Mad Max” dünyası
ortaya çıkacaktır.
Kesin sokağa çıkma yasağı ilk adımdır dedik.
Bir gereklilikten söz ettik ama bunun nasıl uygulanacağına
gelmedik.
Oraya da geleceğiz ama öncelikle yapılması gerekenler
hakkında bir fikir oluşması, dolayısıyla durumun ne olduğunun kavranması
gerekiyor. Hükümet sokağa çıkma yasağı ilan ederse eski refleksleriyle bunu
toplumun habersiz ve dağınık kalması, tepkilerin kendine yönelmemesi için ilan
edecektir.
Biz başka, içine girdiğimiz dönemin kavramlarıyla
düşünmeliyiz.
Böyle bir sokağa çıkma yasağında toplumun en temel
ihtiyaçların karşılayacak bir tek örgütlü güç vardır. Devlet cihazı ve onun da
en örgütle kesimleri sırasıyla Ordu, Polis, ve diğer devlet memurları.
Ordu insanları öldürmek ve ulusu korumak için örgütlenmiştir.
Düşmanların içeride solcular, bölücüler ve diğer ülkeler olduğu düşünülerek
örgütlenmiş ve mevzilenmiştir.
Artık bunların hiçbir anlamı yoktur.
Ordu bir pandemiyi yavaşlatmak yani artık insanları öldürmek
için değil, yaşatmak için, ülkelere, yurttaşların bir kesimine karşı değil, bir
virüsün yayılma hızına karşı mevzilenmeli ve örgütlenmeli, yeni bir görev
tanımı yapmalıdır. İnsanları öldürmek değil yaşatmak.
Sadece Ordunun hiçbir devlet organının görevi artık eskisi
gibi süremez.
Başta ordu olmak üzere, tüm polis, bekçi teşkilatları,
diyanet memurları ve diğer memurlar evlerine kapatılmış insanların temel
ihtiyaçlarını gidermekle görevlenmelidir.
Devletin temel işlevi ve amacı bu olmalıdır.
Bunun için başka ülkelerdeki, hudutlardaki tüm birlikler bu
ihtiyaca göre mevzilenmeli ve bu göreve göre yeniden örgütlenmelidir.
Eğer bu baskıcı ve keyfi devlet halkı terörüyle yıllardır
örgütsüz bırakmasaydı, halk kendi öz örgütlenmeleri ile belki bunları
örgütleyebilirdi. Ama şu an, bir kaosu engelleyebilecek ve pandeminin yayılma
hızını yavaşlatabilmek için gerekli önlemlerin alınmasını sağlayıp
uygulayabilecek biricik örgütlü güç devlet ve ordudur. Dolayısıyla bu gücün
yeni koşullarda yeniden görevinin belirmesi ve yapılanması gerekmektedir.
Sokağa çıkma yasağı anından itibaren, tüm ekonomik
faaliyetler, borçlar, alacaklar, kiralar vs. bütün ödemeler vs. hepsi
dondurulur. Yani zaman durdurulur. (Aslında eski zamana, hisse
senetlerine vs. bir daha dönmek mümkün olmayacaktır ama şimdilik insanlar bunu
kabul edinceye kadar böyle olmak zorundadır.)
Devlet her yurttaşa eşit olmak üzere temel ihtiyaçlarını
karşılayacak bir para, yani eldeki kullanım değerlerinden başkalarıyla eşit
olarak kendi payına düşeni alabilmesi için, verir.
Diyelim ki, her tek yurttaşa 1000 veya 1500 Lira. Mutlak bir
eşitlik.
Param var istemiyorum diyen almayabilir elbette.
Ama parası olanların da ancak her yurttaş kadar, yani 1500
Lire harcama hakkı olur.
Yani tüm yurttaşların eşitlenmesi, elde var olan ürünlerin
tüm yurttaşlara eşit olarak dağıtılması temel hedef olur. Bu başlangıçta tamamen
bu döneme bir uygulama olmalıdır ve olmak zorundadır.
Sonra “Normal”e dönüldüğünde, tabii insanlar “normale”
dönmek isterlerse, tüm faaliyet yine belli bir anda aniden, durdurulduğu gibi
belli bir andan itibaren kaldığı yerden devam eder.
Ama oralara daha çok var ve gelinip gelinemeyeceği de belli
değil henüz.
Bunlar ilk elde yapılması en acil tedbirlerdir. Önce yangını
söndürmek gerekmektedir.
Elbette böyle sonsuza kadar evlerde oturulamaz.
Üretim, dağıtım, bölüşüm işlerinin örgütlenmesi gerekir.
Bu dönem boyunca her şey devletleştirilmiş kabul edilmelidir.
Başka bir çare yoktur. Eldeki kaynakların temel ihtiyaçlar temelinde nüfusa
eşit olarak dağılımı bir tür komünizm gibidir. Ama yoksulluk temelinde bir
komünizmdir. Bunun literatürdeki adı: “Askeri Komünizm”dir
Komünizmin en ilkel ve kötü ve de zorunlu biçimini dünyaya
bu komünizm düşmanı devletler getirmek zorunda kalacaklardır. Tarihin ince
alayı budur.
Daha sonrasının ayrıntısı, önce kesin tedbirlerle yayılma
hızı düşürüldükten, kaos ve planlanmış bu katliam engellendikten sonra daha iyi
planlanabilir, yurttaşların örgütleri ve inisiyatifi hareket geçirilebilir.
Örneğin ilk elde tüm hastanelerin yönetimi sağlık
personelinin kontrolüne verilir.
Medyanın tamamı sivil toplum örgütlerinin kontrolüne
verilir.
Örneğin kimi kanallar tamamen evde eğitime ayrılır vs.
Bunlardan sonra ne yapılacağına halk tartışarak karar
vermeli ve bunum koşulları oluşturulmalıdır.
Ama ilk olarak acilen
yapılması gerekenler yukardakilerdir.
*
Peki bunları kim yapacak?
Erdoğan ve Hükümet yapmadı ve yapmamak için her şeyi
yapacaktır. Ayrıca yaparsa da yol açacağı ve hazırladığı katliamı gizlemek,
tepkileri bastırmak için bazılarını yapacaktır. Örneğin olağanüstü hal ve
sokağa çıkma yasağı gibi.
Ama biz yapmazsak bir darbeyle ordu iktidara gelir o yapar. Bu
nedenle bunları engellemek için muhalefetin, demokratların yapması ve yapabilmesi
için neler yapmak gerekmektedir biraz da ona bakalım.
Ama ister Erdoğan ister ordu yapsın, biz yapmadığımız
sürece, toplum öyle bir durumda ki, geriye dönüş olamayacağından bu da ayağına
dolaşacaktır büyük bir ihtimalle ve daha büyük bir kaosa yol açacaktır.
Milyonun üzerinde insanın öleceği çok açık olmasına rağmen bu konuda hiçbir aydınlatma yapmadan, her şeyi gizleyerek, yalan söyleyerek, doğru bilgi sızdıranları korkutarak bilerek ve isteyerek bir cinayet girişimi vardır ortada.
Milyonun üzerinde insanın öleceği çok açık olmasına rağmen bu konuda hiçbir aydınlatma yapmadan, her şeyi gizleyerek, yalan söyleyerek, doğru bilgi sızdıranları korkutarak bilerek ve isteyerek bir cinayet girişimi vardır ortada.
Erdoğan ve hükümet suçludur.
Bu cinayet teşebbüsüne karşı nefsi müdafaa her
yurttaşın hakkı ve görevidir.
Şimdi buradan bütün muhalefet partilerine ve eğer iktidar
partisi milletvekilleri içinde de vicdan sahibi ve biraz cesareti olan insan
kalmışsa hepsine sesleniyorum.
Meclisi derhal toplayınız ve milletin planlanan ve
bir virüs salgını aracılığıyla yürütülecek, özellikle de toplumdaki yaşlı ve
hastaları öldürecek kitle katilamına (soykırıma) karşı yurttaşların öz
savunması için, Erdoğan’ı azlettiğinizi, mahkemeye çıkaracağınızı açıklayıp
yukarıda kısaca yazılmış kararları alıp tüm toplumu, tüm devlet cihazını
sizi üst yönetim organı olarak tanımaya çağırınız.
Mecliste olmazsa başka bir yerde. Daha da olmazsa muhalefet
partileri liderleri bir araya gelip böyle bir çağrı yapabilir.
Tutuklarlar mı, imkan olmaz mı. Ne yaparlarsa yapsınlar. Bu muhakkak
yapılması gerekendir. İsterlerse bir WhatsApp grubu ile bile muhalefet parti
liderleri toplanabilirler ve böyle bir çağrıyı binlerce üye ve
sempatizanlarıyla tüm topluma yayabilirler.
Katliamı ve Kaosu engellemek için ilk olarak böyle bir adım
bile atılabilir.
Bunu yaptığınızda milyonlarca insan yanınızda olacaktır.
Böylece büyük bir dağılmaya, kargaşaya neden olmadan
barışçıl bir biçimde yeni bir yönetime geçilme imkanı yaratılabilir.
Şu an kaybedilen her saniye boğularak ölecek insanların
sayısını tahmin edilemeyecek bir hızla arttırmaktadır.
Ve bundan sonra Meclis sürekli toplantı halinde bulunarak Meclis
olarak tüm ülkeyi yönetmeli ve en kısa zamanda gereğinde elektronik imkanlardan
yararlanarak yeni bir kurucu meclis toplamalıdır. (Ama daha bunları tartışmaya
zaman var. Şimdi tartışma değil hızlı davranma zamanı.)
Eğer bunu yapmazsanız ölecek milyonlarca insanın ölümünün
suçlusu siz de olacaksınız.
İşin kötüsü, bunlar derhal yapılmadığı takdirde, yakınlarının
hastane koridorlarında, her yerde binlerle boğularak öldüğünü görecek ve
aynısının başına gelebileceğini görecek milyonlarca insan, ne yapacağını
bilmeden isyan edecek, tam bir kaosa ve karmaşaya düşecek bu sefer çok daha korkunç
bir “Mad Max” dünyası ortaya çıkacaktır.
Eski dünya bitti.
Oraya bir daha dönüş yok.
Bunun en az zararla, en barışçıl biçimde gerçekleşmesi için elimizden geleni ardımıza koymayalım.
Bunun en az zararla, en barışçıl biçimde gerçekleşmesi için elimizden geleni ardımıza koymayalım.
Ben ki bu devletin ve var olan partilerin düşmanı bir
devrimciyim.
Ama bu devletin ordusunu, polisini bu acil durumda tek
örgütlü güç olduğu için, daha korkuncunu engellemek için bir araç olarak
kullanmayı denemeyi önerebiliyorum.
Ben ki, var olan partilerin ve meclisin hiçbir işe
yaramadığını ve iktidarın suç ortağı olduğunu biliyorum.
Ama yine onları en azından daha az sancılı bir geçişin aracı
olmaya çağırıyorum.
Peki neden böyle yapıyorum?
İnançlarımı değiştirmiş değilim, tam da onların gereği
olarak bunları öneriyorum.
Çünkü artık içine girdiğimiz dünyanın kavram ve sorunlarıyla
düşünmeye çalışıyorum.
24 Mart 2020 Salı
Demir Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder