Önce bir anekdot.
Saraybosna’nın kuşatıldığı, eski Yugoslavya’nın parça parça olduğu
yıllarda, Hamburg’a da epeyce bir eski Yugoslavyalı savaştan kaçarak mülteci
olarak gelmişti. Bunlardan bazılarının çalıştığımız taksiye müşteri olarak bindikleri
olurdu.
Bir gün yine genç birisi bindi, kırık Almancasından,
tipinden ve aksanından eski Yugoslavya’dan geldiği anlaşılıyordu. Zaten gitmek
istediği yer de, limandaki gemiden yapılmış mülteci yurtlarıydı ve orayı dolduranların
ezici çoğunluğu eski Yugoslavya’daki savaştan kaçanlardı.
Genç müşteriye, nereli olduğunu sordum. Saraybosna dedi.
Peki, nesin diye sordum?
Hırvat mı (Batı Roma ile uygarlığa geçmiş, Katolik Güney
Slavı mı?), Sırp mı (Doğu Roma, yani Bizans ile uygarlığa geçmiş, Ortodoks Güney
Slavı mı?), Boşnak mı? (Ne doğu ne Batı Roma’nın uygarlaştıramadığı (Bogomil)
Osmanlı ile uygarlığa geçmiş Müslüman (Bektaşi) Güney Slavı mı?)
Genç “Saraybosnalıyım” dedi.