17 Mart 2020 Salı

Sorun YAYILMAYI ENGELLEMEK değil, YAYILMA HIZINI YAVAŞLATMAKTIR - Türk Devletinin Oyununa Gelmeyin


Lütfen #coronavirüs YAYILMASINDAN ve bunu engellemekten söz edip Türk devletinin oyununa alet olmayın.
Devlet sanki sorun buymuş gibi koyup oyunun sonunda haklı çıkmayı ve gücünü ve egemenliğini pekiştirmeyi hesaplamaktadır.
Hastalığın yayılması engellenemez. Herkese bulaşacak. Ve normal koşullarda bu yayılma hızı 6 ay içinde nüfusun yüzde yetmişidir.
Peki bu engellenemeyecekse neden Avrupa ülkelerinde bunca sert tedbirlerin alınıyor?
Sorun YAYILMA HIZINI YAVAŞLATMAK!
Niçin yavaşlatmaya çalışıyorlar?
Çünkü normal hızdaki bir yayılmada, eldeki yoğun bakım ve suni solunum birimleri yetmez?
Çünkü hastalık zatürreye sebep oluyor ve hastalar solunum yetmezliğinden vs. boğularak ölüyorlar.
Suni solunum cihazları ile en azından müdahale edilip kritik dönemin aşılması sağlanabiliyor. Küçümsenmeyecek bir oran kurtarılabiliyor
Matematik olarak neden yetmeyeceği şöyle ifade edilebilir.
Hastalığın yayılışı aritmetik diziyle, örneğin 10, 20, 30, 40 diye değil, geometrik diziyle, yani 2, 4, 8, 16, 32, 64 şeklinde. Ya da toplama gibi değil, çarpma gibi.
Ya da meşhur satranç hikayesinde, satranç tahtasının her karesine öncesinin iki katı pirinç koymak gibi. O zaman 64 kare sonunda bütün yeryüzündeki pirinçler bile yetmez.

Ya da meşhur “Moor Yasası”ndaki, işlemcilerin kapasitesinin her iki yılda bir iki kata çıkması gibi. Koronavirüste bu iki yılda değil, muhtemelen iki ya da üç günde.
Bu nedenle, kısa bir süre sonra, yoğun bakıma alınacakların sayısı, yoğun bakım olanaklarını kat kat aşacaktır.
Bu ne anlama gelir?
Bu, bu uygarlığın kimi temel kabul ve varsayımlarını terk etmek zorunda kalması anlamına gelir.
Çünkü o zaman doktorlar kimin yoğun bakıma alınacağına, kimin solunum cihazına bağlanacağına, kimin bağlanmayacağına, yani kimin öleceğine karar vermek, seçim yapmak zorunda kalacak.
Ve giderek artan bir büyük bölüm ölüme terk edilecek. Ve bunların büyük bir bölümü yaşlılar olacak.
Ya da örneğin doktorlar bu kararı vermeyi kabul etmezse, uyacakları nesnel kriterler isterse, hükümetler örneğin 80 yaş üzeri evinde kalsın hastaneye gelmesin, hastanedeyse, yoğun bakıma bağlanmasın gibi kararlar alacak veya almak zorunda kalacak.
Yani 80 yaş üzerini ölüme terk edecek. Yani toplum onlara “biz sağlıklı ve genç olanların yaşaması için sizi feda ediyoruz” demiş olacak. (Tabii işin bir de zenginlikle ilgili bölümü de var. Zenginler özel hastanelerde bakılırken, fakirler bundan yoksun kalacak. Bu nedenle tüm özel hastanelerin kamulaştırılması acilen gerekiyor.)
Yani gençleri ve daha umutvar olanları yaşatmak için daha yaşlılar, hastalar, umutsuzlar feda edilecek. Bunun için kararnameler çıkarılacak vs..
Bir zamanların olanaksızlıklar nedeniyle, üretici güçlerin geriliği nedeniyle, güçsüz ve yaşlıları ölüme terk eden göçebe kavimleri veya avcı-toplayıcı kabileleri gibi davranılmış olacak.
Yani modern uygarlık, aslında bunca zenginlik ve bolluk içindeyken, son derece irrasyonel olarak örgütlendiği ve yapılandığı için, avcı ve toplayıcılar topluluklarının, göçebe kavimlerin o zamanın zorlukları ve kıtlığıyla anlaşılabilecek olan hukukuna geri dönmüş olacak.
Ve kendini birden NAZİ’lerle aynı şeyleri yaparken bulacak.
Gidiş bu yönedir. İtalya’da şimdiden olan budur.
Ve bu bir kere olunca yaşlıları, güçsüzleri, hastalıkları fedanın yolu açılacak.
İşte henüz bunlar norm olmadığı için, Avrupa’daki hükümetler, hastalığın YAYILMASINI ZAMANA YAYARAK, kimin yaşayacağına karar verme durumuna düşmeden, olabildiğince çok hastayı ve gereken herkesi yoğun bakımda bakabilmek için, teması olabildiğince azaltarak, yayılmayı yavaşlatmaya çalışıyor.
Olayın özü budur. Hastalığın yayılmasını engellemek değil, yavaşlatmak, yoğun bakım kapasitesinin sınırını aşmamasını sağlamak.
Günün sonunda elbette ölenler ölmüş olacak, yaşam normal akışına devam edecektir.
*
İşte Türk devleti aslında tam da bu son noktayı dikkate almakta ve buradan bir yara almadan gücünü ve egemenliğini pekiştirerek çıkmayı hesaplamaktadır.
Nasıl mı?
Bunun ipucunu Bahçeli veriyor.
"Geçmişte daha müşkül anlarda bile yeise ve yılgınlığa kapılmayan Türk milletinin bu virüs kuşatmasını da yaracağına inanıyorum. Bu süreçte karamsarlık aşılayanlara, kötümserlik yayanlara, provokasyonlara yeltenenlere, fırsatçılık, stokçuluk ve karaborsacılık yapanlara azami derecede dikkat ve uyanıklık mühim bir sorumluluktur. Mikrobun kırılması için Sağlık Bakanlığı'nın tavsiye ve tembihlerine aynen riayet etmek insan ve toplum sağlığı açısından mecburiyettir."
Dikkat edin, “bu hızla yayıldığında şu kadar insana yoğun bakım gerekecek, elimizde şu kadar var bir noktada iş kapasiteyi aşacak. Kimilerini ölüme terk edeceğiz, bunu asgaride tutmak için şunu yapıyoruz” gibi dürüst bir açıklama, yurttaşı aydınlatma, gerçekler yok. Hamaset ve örneğin bu yazı gibi görüşleri açıklayanlara “karamsarlık aşılayanlara, kötümserlik yayanlara, provokasyonlara yeltenenlere” tehdit var.
Günün sonunda ölümler gizlenip, az gösterilip, tepkiler bastırıldıktan sonra, ölümler kişisel veya ailevi dramlar olarak kalıp unutulduktan sonra ve ölenle ölünmeyeceğinden hayat devam edeceği için, elbette “sürü bağışıklığı” ile günün sonunda “Türk milletinin bu virüs kuşatmasını da yarmış” olacaktır. (Aslında tüm milletler yarmış olacaktır.) Ölen ölür kalan sağlar bizimdir.
Bir insanlık dramını bile Türk milletinin üstünlüğü sorunu olarak koymak tam da bu devletin aklıdır. Bu akıl çürütmektedir tüm toplumu. Bahçeli bu “Devlet Aklı”nı ifade etmektedir.
Bu devletin hesabı budur. Yani hastalık hızlı da yayılsa, yavaş da yayılsa, sonunda nüfusun daha sağlıklı ve genç olan yüzde doksan dokuzu yaşamaya devam edecek ve “Türk milleti bu virüs kuşatmasını da (yaşlıları feda ederek, söz konusu vatansa gerisi teferruattır diyerek) yarmış” olacaktır.
Ezeli ve Ebedi Türk devleti ve milleti zaferlerine yeni bir zafer ekleyecektir.
Bu sinik hesabın bilincinde olun. Bu gerçeği insanlara anlatın. Aksi takdirde her ölüm bir aile dramı olarak kalır ve bu “ezeli ve ebedi” keyfi, merkezi devletin, bu Şark despotluğunun devamına hizmet eder.
Bu nedenle, sorunun yayılmayı engellemek değil, yayılma hızını yavaşlatmak olduğunu, bunun içimizden bazılarını ölüme terk etmemek için olduğunu, devletin bunu yapmayacağını, aslında fiilen İngiltere’de savunulan “Sürü bağışıklığı” stratejisini uyguladığını, bu nedenle her şeyi gizlediğini ver türlü gerçeğin ve eleştirinin ifadesini “süreçte karamsarlık aşılama”, “kötümserlik yayma”, “provokasyon” olarak kriminalize ettiğini görün, anlayın ve anlatın.
Gerçekleri gizleyerek eleştirileri ve gerçekleri ifade edenleri kriminalize ederek bu felaketten karlı bir şekilde çıkmayı planlıyor bu devlet.
Bu devletin kendisi kriminal bir vakadır.
Bu devleti yıkmak, tüm toplumun kanını emen bu urdan kurtulmak, halkın üzerinde yükselmeyecek, ona hizmet edecek bir cihaz örgütlemek için Koronavirüs salgını bir imkan yaratabilir.
Her demokrat olaya böyle bakmalıdır.
17 Mart 2020 Salı
Demir Küçükaydın

1 yorum:

Münir dedi ki...

Sayın,Demir KÜÇÜKAYDIN
Bugün 19 Mart 2020 tarihi itibariyle,Çin'de vak'a sayısı sıfıra indi.
Bu gerçeğe göre teziniz iflas etmiştir.
Saygılarımla
Münir KEBİR