30 Nisan 2019 Salı

1 Mayıs Nasıl Demokrasi Mücadelesinin Bir Aracı Olarak Değerlendirilmeyip Bir Ayine Dönüştürülür?


(Aşağıdaki yazıyı iki yıl önce 1 Mayıs vesilesiyle yazmıştık. Bu yıl Erdoğan-Ergenekon diktası İstanbul seçimlerini yenilemenin hesaplarını yaparlar, Kılıçdaroğlu "bizi sokağa çıkmaya çağırıyorlar" derken 1 Mayıs, kitlesel ve sivil bir direnişe çevrilebilir ve bütün hesaplar bozulabilirdi. Aşağıda iki yıl öncesi için yaptığımız öneri bugün için de geçerlidir. bu kadar basit mücadeleleri bile beceremeyen demokratlar, kendilerini ölüme atarak bu gibi başarısızlıkları çok daha zor yollarla (Stratejilerinin yanlışlığı ayrı konu) başarıya çevirmeye çalışıyorlar. Kürt hareketinin kitleselliğinden gelen bir aklı, bir basireti vardı. Türk sosyalistleri ve liberal aydınları o hareketi de kendilerine benzetmiş bulunuyorlar. İki yıl önce yapılmış bu öneri bugün hala geçerlidir. 30. Nisan. 2019)
Türk sosyalistlerinin temel sorunu anmalara, rozetlere, ritüellere çok düşkün olmalarıdır.
Pek bilinmez veya artık bilinmek istenmemektedir ama 1960’ların sonundaki yükselişi yaşayan devrimci gençler, yani DÖB’lüler (Devrimci Öğrenci Birliği) ve Dev-Genç’lilerin hiç öyle ritüelleri yoktu. Çünkü gerçek, canlı, dinamik bir hareketin örgütsel ifadesiydiler.
Kırk yılda bir anma falan yapılır, o da aktüel politik mücadele için bir mesaj vermeye, bunun için vesile yaratmaya yönelik olurdu.
Bizim ve özellikle de bizim Deniz’in (mare nostrum) dilimizden düşmeyen “vaktimiz yok ölenlerin matemini tutmaya, akın var güneşe akın, güneşi zapt edeceğiz güneşin zaptı yakın” şiarıydı.
Bir örgüt canlı bir hareketle bağını, dinamizmini, yaratıcılığını yitirip bürokratlaşmaya, taşlaşmaya başladığında rozet sloganlar, bayraklar, semboller, ritüeller, anmalar önem kazanmaya başlar.