IŞİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
IŞİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Şubat 2018 Salı

Hava Dönüyor – Afrin’den İlhamla Erdoğan-Ergenekon Diktatörlüğüne Karşı Demokrasi Savaşının Yükselişi

Biz “Afrin’de Türk Ordusu Yenilecek Erdoğan Gidecek (İlker Başbuğ’un Söyledikleri Işığında Afrin Saldırısının Akıbeti)”, “Savaşa Karşı Zaman ve Ağ (Net) Yoldaşlar” ve “Davut Golyat’a Karşı – Türk Ordusu Niçin Yenilecek?” gibi yazılarımızda Erdoğan-Ergenekon diktatörlüğünün ve Türk ordusunun yenileceğini yazdığımızda alaylı bakış ve sözlerle karşılanıyor ve yazılarımız sanki moral vermek için yazılmış gibi yorumlanıyordu. Biz ise 200 yıllık modern işçi hareketi ve mücadelelerin, binlerce yıllık esilenlerin mücadelelerinin tarihinin dersyeri ışığında bunları yazıyorduk.
Ve şimdi olayların gelişimi giderek öngörüleri doğruluyor.
Erdoğan-Ergenekon diktatörlüğünün Afrin’e saldırısı başladığında “yüze sıfır yenik olarak savaşa başladık” diye yazmıştık.
ABD, Rusya, Avrupa Devletleri, Suriye ve İran hepsi susarak veya görmezden gelerek bu NATO’nun ikinci büyük ordusunun, kendisi için hiçbir tehdit oluşturmayan küçük bir kasaba boyutlarındaki Afrin’e saldırmasına onay ve destek vermeleri söz konusuydu.

3 Mart 2017 Cuma

Erdoğan’ın Menbiç Provokasyonu – Bir Sıçrarsın Çekirge, İki Sıçrarsın Çekirge

Birkaç gün önce Barzani’nin Ankara ziyareti üzerine “#HAYIR’sız Gelişmeler - Kötü Kokular Geliyor” başlıklı yazıda sözünü ettiğimiz kötü kokular gelmeye başladı ve Barzani Peşmergelerini Şengal’e yollayıp oranın öz savunma güçlerine (Şengal Direniş Birlikleri) karşı baskı yapmaya, çatışma çıkarmaya çalıştı.
Herhalde gereken cevabı almış olmalılar ki, “Peşmerge Güçleri Şengal Basın Sözcüsü Xelil Şivan, çatışmaların sona erdiğini belirterek, çatışmaların bir daha yaşanmaması için Peşmerge bakanlığı ile YBŞ arasında görüşmelerin sürdüğünü” söylemiş Sputnik’e verdiği demecinde.
Şimdi de Menbiç ve Almanya provokasyonları başladı.  Kılıçdaroğlu’nun Almanya konusunda Erdoğan’ın yanında saf tutmasını not edip, Almanya’yı şimdilik bir tarafa bırakalım. Menbiç’e bakalım.

2 Ocak 2017 Pazartesi

Reina Katliamının Düşündürdükleri: Artık Gâvur ve Kâfir olmak Tek Demokratik ve Politik Eylemdir.

Yaklaşan Felaket ve Kurtulma Çareleri” başlıklı yazı serisinde bugün strateji; strateji değişimleri gibi konulara kısaca değindikten sonra, felaketi önlemek için strateji değişiminin hayati önemine ve somut olarak nasıl bir strateji değişikliği yapmak gerektiği konusunu ele alacaktık.
Ancak yılbaşı gecesi yapılan Reina katliamını ele almadan da geçmek olmazdı. Çünkü bu aynı zamanda Strateji konusuyla da yakından bağlantılıydı. Bu nedenle tekrar kaldığımız yere dönmek üzere kısaca bir yan yola da uğrayalım
*
IŞİD bütün o arkaik görünüşünün aksine son derece modern ve modernist bir harekettir. Aslında bu ulusçuluğun da tipik bir özelliğidir. Bütün gerici uluslar ve ulusçuluklar köklerini tek tanrılı dinlerin bile öncesine, ta neolitik devrim öncesi topluluklara kadar götürürler ama aslında son derece modernist ve modern hareketlerdir. Arkaiklik, gelenekçilik modern hareketlerin bir özelliğidir.
Dile ya da kültüre dayanan ulusçuluk karşısında ırka dayanan ulusçuluk nasıl bir faşizme denk düşerse; IŞİD gibi hareketlerin dine dayanan ulusçuluğu da, ırkçılık benzeri ama bunun dinci versiyonu bir faşizmdir.

24 Temmuz 2015 Cuma

Suruç’tan Sonra

Aşağıdaki yazıyı dün sabah yazmaya başlamıştık. Ancak bitirememiş ve bugün bitirmeyi düşünüyorduk.
Ancak dün öğleden sonra çok önemli bir değişim oldu. Dün itibariyle Türk devletinin askeri birliklerinin IŞİD mevzilerini bombalaması ve bugün sabaha karşı savaş uçaklarının, hududu geçmeden IŞİD mevzilerini bombalaması Ortadoğu’da güçlerin yer alışında köklü bir değişim anlamına geliyor.
Elbet bu değişim ne Türk hükümetinin ve Erdoğan’ın ne de Amerika’nın veya diğer aktörlerin hedeflerinin değiştiği anlamına gelmiyor; ama o değişmeyen hedeflere yönelik konumlanışlarının değişmesi anlamına geliyor.

8 Ocak 2015 Perşembe

Paris, Kobane, İstanbul

Paris, gelişmiş zengin ülkelerdir, Avrupa’dır, Amerika’dır.
Kobane, Kürt Özgürlük Hareketidir ve Ortadoğu’dur.
İstanbul, Türkiye’nin gizli başkenti; ekonomi ve kültürün merkezi, ama her şeyden önce Ortadoğu’daki en büyük ve yoğun işçi sınıfının bulunduğu şehirdir.
Ve şehirler modern toplumun sinir merkezleri, düğümleridir.
Nasıl bir ülkeye piyade girmeden o ülke ele geçirilmiş sayılmazsa; kırlara ve dağlara egemen olmak yetmez; büyük şehirler feth edilmediği sürece zafer kazanılmış olamaz. Büyük şehre girmek, hatta onu ele geçirmek bile onu feth etmek değildir. Şehirler kendilerini feth edenleri feth ederler. Osmanlı ya da Fatih İstanbul’u değil; İstanbul Osmanlı’yı ya da Fatih’i feth etti. Bir tarihte Amerika’ya karşı zafer kazanan Vietkong ve Kuzey Vietnam’ın Saygon’u aslında hiçbir zaman feth edemediğini okumuştum. Sonunda Saygon Vietnam’ı feth etti.

31 Ekim 2014 Cuma

29 Ekim 2014 - Bir Kırılma Noktasında Geleceğe İlişkin Projeksiyonlar

Aslında askeri olmaktan ziyade politik ve sembolik anlamı dolayısıyla önemli olan, Peşmergelerin Türkiye toprakları üzerinden, tezahürat nedeniyle,  “6 saatlik yolu 16 saatte alarak” Suruç’a gelişleri bir dönüm noktası veya “kırılma noktası”dır.
Dönüm veya kırılma noktalarında, var olan güçler ve hedefleri üzerine bir “durum değerlendirmesi” yapmak gerekir.
Bu dönüm noktasını mümkün kılan, her şeyden önce PKK’nın Ortadoğu’da bir güç olarak aniden öne fırlamasıydı. Elbette bu öne fırlama, uzun yıllar süren bir birikim ve mücadelenin ürünüydü.
Örneğin PKK’nın ideolojisinde ve pratiğinde tüm dillerden insanların eşitliği vurguları olmasaydı; PKK gerçekten dinler ve inançlar karşısında tarafsız olmasaydı, IŞİD’in Ezidilere, Türkmenlere ve diğer illerden dinlerden insanlara yönelik saldırıları karşısında böyle aktif ve uyanık bir çaba göstermesi, böylesine az güçlerle böylesine büyük başarılara imza atması beklenemezdi.

21 Ekim 2014 Salı

Dünden Bugüne Gelişmeler, İhtiyat ve Gelecek

Kobane direnişi etrafındaki gelişmeler birden bire baş döndürücü bir hız kazandı. Kobane, sadece IŞİD’e karşı değil; şimdiden Türk Devleti ve Hükümetine karşı da bir zafer kazanmış bulunuyor. Bu zafer elbette Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve Kobane’de direnen savaşçıların bir zaferidir.
Bu zaferde kritik nokta ve kırılma, Türkiye’deki “Serihildan”dı. Kobane’deki direnişle Kitlelerin hareketi birleşince, bütün hesaplar altüst oldu. Tarih boyunca bütün hesapları zaten ezilenlerin kitlesel hareketleri ve kahramanca direnişleri alt üst eder.
Ancak bir muharebeyi kazanmak savaşı kazanmak değildir. Savaş yitirilebilir. Türkiye’nin hamlesi, yeni bir savunma ve saldırı mevziine çekilmesinden başka bir şey değildir.
Sevinmek için çok erken.

20 Ekim 2014 Pazartesi

ABD’nin Kobane’ye Silah Yardımı, Ortadoğu’da Bir devrimci Kabarış Olasılığı ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin Geleceği Üzerine

Kürt hareketinin olası evrimi ve neler yapması gerektiği üzerine yazmaya devam ediyoruz ama önce Kobane.
ABD’nin “Türkiye-Suriye sınırındaki Kobani’ye ‘Irak’taki Kürtlerden temin edilen‘ silah, mühimmat ve tıbbi yardımın bu sabaha karşı havadan indirildiğini” duyurması müthiş önemli bir gelişmedir.
Kobane’ye (ABD açıklaması YPG’ye demiyor, hala bu ifadeyi kullanmıyor.) Hercules uçaklarıyla yapılan bu yardım, az ve sembolik olsaydı bile müthiş önemliydi.
Kaldı ki Kobane’deki savaşın dengesini bile değiştirebilecek düzeyde, ciddi bir yardım olduğu varsayılabilir. Çünkü “YPG’nin sözcülerinden Polat Can, ‘Kobani’ye büyük miktarda silah ve mühimmatın ulaştığını‘ açıkladı. Can, açıklamayı Twitter’dan yaptı.” (Diken).
Böylece yardımın önemi katmerlenmektedir.

16 Ekim 2014 Perşembe

Türkiye’de Demokrasi Mücadelesinin Kaderi Kobane’de; Kobane’nin Kaderi Türkiye’de Çiziliyor

Aslında Kobane, gerek askeri gerek politik bakımdan, hiç de öyle önemli bir stratejik yer değildir. Politik bakımdan değildir, nihayetinde orta boy bir kasabadır. Askeri bakımdan değildir çünkü ne yolların bir düğüm noktasıdır; ne coğrafi olarak belli bir bölgeye egemen bir konumu; ne doğal veya başka zenginlikleri vardır.
Ancak savaşın akışı içinde güçlerin yığılışı öylesine bir evrim gösterir ki, insan, coğrafya ya da diğer bakımlardan hiçbir önemi olmayan; hiç bilinmeyen ve önemsiz yerde karşılıklı olarak güçler yığılır güçlerin böyle bir yığılışı birden bire savaşın sonucu üzerinde hayati bir önem kazanır. O isimsiz yer, birden bire tüm projektörlerin üzerine odaklandığı nokta olur. Sonra tekrar bilinmezliğe ve unutulmuşluğa geri döner; varlığını sahnenin karanlık köşelerinde sürdürmeye devam eder.
Stalingrad da öyleydi. Aslında stratejik bakımdan yüzlerce kilometrelik nehir boyunda büyücek bir şehirden başka bir yer değildi. Ancak savaşın akışı içinde, tayin edici bir önem kazandı ve Stalingrad yenilgisinden sonra Nazi savaş makinesi hiçbir zaman kendini toparlayamadı.
Kobane de benzer bir durumdadır. Türkiye ve Ortadoğu’daki demokrasi mücadelesinin dolayısıyla geleceğinin izleyeceği yol, Kobane’nin kenar mahallelerindeki savaşlarda belirlenmektedir.

8 Ekim 2014 Çarşamba

Tarihin Dersleri ve Kobane

Bu başlıklı yazıya dün şu cümlelerle başlanmıştı:
“Çetin Altan, 1960’da 28 Nisan olaylarından sonra bir tek cümleden ibaret bir yazı yazmıştı: “Bugün canım yazı yazmak istemiyor”.
Evet, bugün canım yazı yazmak istemiyor.
Aklım ve yüreğim Kobane’de.
Oradaki savaşan gencecik insanlar teker teker ölürlerken, kendilerini feda ederlerken; bir toplu katliam yaşamaları söz konusuyken yazı yazmanın bir anlamı yok.
Kendilerinden kat kat üstün güçlere kahramanca direndiler ve hala direniyorlar.
Dün gece bile sokak savaşlarında (İŞ) İslam Devleti birliklerine pusular kurarak büyük kayıplar verdirdiler.
Son savaşçı vuruluncaya kadar da böyle yapmaya devam edecekler.
Tıpkı onlar gibi davranmak gerekiyor.
Bulunduğumuz cephede, korkudan ödümüz patlasa bile; aklımız ve yüreğimiz başka yerlerde olsa bile, siperi terk etmemek gerekiyor.
Cesaret korkmamak değildir; yürekteki korkuya rağmen siperdeki yerini terk etmemektir.