7 Haziran Seçimleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7 Haziran Seçimleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Şubat 2018 Perşembe

Demirtaş’ın Savunması İle İlgili Olarak Bir Gazetecinin Sorularına Cevaplar (Can Dündar'ın Attığı Twite)

Bana yöneltilen sorular şunlar:
“-Öcalan 2010 referandumunda neden “Evet deyin” haberi gönderdi?
-Haberi hangi bakan getirdi?
-BDP o yüzden mi boykota gitti?
-2014’te Öcalan neden Demirtaş’ı adaylıktan vazgeçirmeye çalıştı?
-Son çekilme kararı da bu yüzden mi”

Cevaplarım:
Önce soruların ardındaki mantığa ya da örtük varsayıma ilişkin kısa bir açıklama yapayım. Sorular sanki benim gerek Kürt hareketinin, gerek devletin iç ilişkilerini ve işleyişini bildiğim, herkesin sahip olmadığı bilgi ve enformasyona sahip olduğum yönünde bir izlenime dayanıyor gibi.
Ben aslında bu ilişkileri hiç bilmem ve pek merak de etmem. Benim yazılarımda yaptığım, kendi programatik, siyasi, stratejik amaçlarım açısından, yürüttüğüm politik mücadelede, toplumsal güçlerin, sınıfların, grupların eğilimlerine, nesnel çıkarlarına, karakterlerine, içindeki farklı stratejilere, bunların politik ifadelerine vs. bakarak birtakım analizler yapmaya durumu doğru değerlendirmeye ve bir yol bulmaya çalışmaktır.
Bu nedenle benim yukarıdaki sorulara cevap vermem çok zor ve bunların muhatabı olarak seçilmem gariptir.

10 Nisan 2017 Pazartesi

Erdoğan Referandumu Kaybetmişti – 7 Haziran Seçim Değil bir Referandumdu

Facebook zaman zaman aynı gün ama önceki yıllardan birinde ne yaptığını hatırlatıyor. Bugün de 2015 yılının 10 Nisan günü yazdığımız yazıyı hatırlattı.
Ne kadar çabuk unutmuşuz bunu. Hepimiz hala “7 Haziran seçimleri”nden söz ediyoruz.
Halbuki 7 Haziran Erdoğan’ın diktatörlük projesine karşı bir referandumdu.
Ve o bu referandumu kaybetmişti; biz kazanmıştık.
O halde bu referandumun sonucunu da 7 Haziran ile kıyaslama içinde tahmin etmek hiç de mantık dışı olmaz.
Bu referandumda Erdoğan’ın diktatörlük projesine daha büyük bir oranda #HAYIR çıkması sürpriz olmamalıdır.

1 Nisan 2017 Cumartesi

İki Yıl Önce Bugün İçin de Yazılmış bir Yazı

Zaman zaman aynı tarihte çok önceki yıllarda yazılmış yazılara bakarım. Bu, unutulmuş olayları hatırlamayı; olaylara daha geniş bir açıdan bakmayı; öngörüler ve değerlendirmelerin isabetli olap olmadığı bakımından özdenetimi de sağlıyor.
Bugün de daha önceki yıllarda bu gün ne konularda yazmışım diye baktım.
İki yıl önce, tam da bu günlerde, 7 Haziran saçimleri arifesinde “HDP’ye Oy Ver, Barajı Yık, Diktatörü Durdur, Barışı Sürdür Girişimi” kurulmuş.
O zaman bu girişimde neden yar aldığıma dair bir yazı yazmışım.
Yazıyı okuyunca “HDP’ye Oy Ver” yerine “Referandum’da #HAYIR Ver” sözcükleri geçirildiği takdirde, söylenenlerin aynen bu gün de geçerli olduğunu gördüm.

9 Kasım 2015 Pazartesi

Seçim Sonuçları Analizlerinde Hiç Söz Edilmeyen Belirleyici Güç

Seçim sonuçlarının değerlendirmelerinde görülen temel metodolojik yanlış, onu var olun toplumsal güçlerin mücadelesinin bir fotoğrafı ve sadece biçimlerinden biri olarak ele almak yerine;  o mücadelenin kendisi gibi almaları ve dolayısıyla bütün analizlerini seçim mücadelesinin araçları; yani seçim çalışmaları, üzerinden yapmaları olmaktadır.
Yani örneğin HDP’nin seçim çalışması yapamaması; baskılar vs. bu sonuçların nedeni gibi koyulmaktadır. Elbet bunlar doğrudur. Ama aynı zamanda yanlıştır.
Çünkü bu baskılar; seçim çalışması yapamamanın vs. bizzat kendisi bir sonuçtur ve güçler ilişkisindeki değişimin sonuçlarının bir yansımasıdır.
Soruna böyle yaklaşmamanın sonucu, seçim sonuçlarını belirleyen en esaslı gücün, bu analizlere dâhil edilmemesine yol açmaktadır.
Nedir bu tayin edici güç?
 Bu güç Türk Ordusudur; “Devletçiliğimiz”dir, Genelkurmay’dır; “Sünüfu Devlet”tir; “Askeri Bürokratik Oligarşi”dir.
Dikkat edilirse, seçim sonuçları analizlerinde hiç kimse bu gücü, Orduyu veya Genelkurmayı, bu sonuçları açıklama öğesi olarak kullanmamaktadır.
Bu dolaylı olarak, aynı zamanda seçimlerin vatandaşların özgür iradeleriyle gerçekleştirdiği yalanının yayılmasına da ayrıca soldan bir katkı olur.

7 Kasım 2015 Cumartesi

Bu Yazı 17 Haziran’da Yazılmıştı (“HDP’nin Yapması gerekenler”)


Araçların, organların yapıları (anatomileri) ve işlevleri (görevleri, fonksiyonları) arasında zorunlu bir ilişki vardır. Bu toplumsal araçlarda, örgütlerde ve organlarda da böyledir.
Bu nedenle de Marks, binlerce yıldır ezen küçük bir azınlığın iktidarını korumak üzere geliştirilmiş devlet cihazını ezilenlerin kullanamayacağını, onu parçalaması gerektiğini yazmıştı.
Bugün var olun devlet cihazı ezilenler için kullanılamaz. Kullanmaya kalkanı o kullanır. Bırakalım devlet cihazını bir yana, HDP’nin ele geçirdiği belediyelerde bile, ömrünü dağlarda veya hapishanelerde geçirmiş nice savaşçının, kısa zamanda belediyeler tarafından ele geçirildiklerini; birer bürokrata dönüştüklerini görüyoruz.

2 Kasım 2015 Pazartesi

Seçim Sonuçları ve Metodoloji

Seçimler üzerine değerlendirmeler yapılırken çok temel bir metodolojik yanlış yapılıyor. Seçimler bir savaş, bir mücadele içindeki güçlerin o sıradaki güç ve konumlanışlarının anlık bir fotoğrafı olarak değerlendirilmiyor; seçimlerin kendisi bizzat savaşın kendisi olarak görülüyor.
Buna bağlı olarak da seçim analizleri savaşan temel toplamsal güçlerin çıkar, konumlanış, strateji ve taktiklerine göre değil; alınan oylara, kayıplara ve kazançlara göre yapılıyor.
Sonra da bu temel yanlışa bağlı olarak bu kayıp ve kazançların hangi baskılar, hangi seçim taktikleri, hangi aday seçimleri vs. ortaya çıktığına ilişkin açıklamalar yapılıyor. Örneğin AK Parti’nin baskıları terörünün seçim sonuçları üzerindeki etkilerinden hareketle sonuçlar açıklanıyor.

7 Ekim 2015 Çarşamba

Erdoğan Nasıl Gitmez, Nasıl Gider, Nasıl Gitmeli?

Halkın dediği gibi, “bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış, elbet Erdoğan’a da kalmaz”. Elbet bir gün gidecektir.
Bir Çin atasözü, “bir nehrin kenarında uzun zaman durursanız, bütün düşmanlarınızın cenazelerinin önünüzden birer birer geçtiğini görürsünüz” der. Elbet bir gün Erdoğan’ın cenazesi de yeterince uzun yaşayanların önünden geçecektir.
Son zamanlarda neredeyse bütün yazarların ve Facebook yorumcularının, korkularını bastırmak için, karanlıkta ıslık çalarca tekrarladıkları gibi sonunda “demokrasi kazanacaktır.”
Elbet Erdoğan gidecektir ve bu günler de geçecektir.
Ama yine halkın dediği gibi “elbet geçer ama deler de geçer”.

22 Eylül 2015 Salı

“Milliyetçilik Yabancı Bir İdeolojidir” O halde “Milli ve Yerli Vekiller” Nasıl Olmalı?

Kendilerini milliyetçi olarak tanımlayan ırkçılar, başkalarını yabancı veya dış güçlerin ajanı olmakla suçlarlar. Örneğin en son Erdoğan, “1 Kasım'da 550 tane yerli ve milli milletvekili istiyorum” dedi.
Ancak bu suçlamayı yapanların kendilerini tanımladığı milliyetçilik denen şey; yani milli ve yerli olma iddiasının kendisi bizzat bir yabancı icadıdır; “yabancı bir ideoloji”dir. Fransa’dan, Almanya’dan gelmiştir. Eskilerin deyişiyle Frenk imalatıdır.
Bu durumda kendilerini milliyetçi olarak tanımlayanların, başkalarını “milli” ve “yerli” olmamakla suçlamaları; sürekli kıçı görünen keçinin, zıplarken kuyruğu kalkan koyuna “kıçı göründü” diye sataşmasına benzer.
Ya da başka bir deyişle: “Dinime küfreden bari Müslüman olsa.”
Erdoğan’ın ifadesinin gerçek karşılığı şudur: milliyetçileri seçmeyin.
Çünkü milliyetçiliğin kendisi “milli” ve “yerli” değildir.

10 Eylül 2015 Perşembe

#Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa

Erdoğan’ın şimdiki bütün stratejisi, kendisinin yolsuzluklarına, darbesine, keyfiliğine, yasaları ayaklar altına almasına; kendi geleceği için milyonlarca insanın geleceğini karartmasına yönelik olarak, giderek büyüyen tepkiyi, HDP’ye kanalize etmeye yöneliktir.
Binlerce yıllık tecrübeden süzülmüş Çin savaş sanatı kitapları buna: “merdiveni alıp götürmek için bakışları dama çevirtmek” derler.
Erdoğan’ın elinde, neredeyse basının tamamı olmasına rağmen; devletin mali ve istihbari kaynakları, örtülü ödenekleri MİT’i, polisi, ordusu olmasına rağmen; örtülü ödenekten paralarla örgütlediği MİT destekli serseri çeteleri olmasına rağmen, şu ana kadar yine de amacına ulaşamamıştır.
Halkın hala ifade gücü bulabilen sağduyusu, bunu engellemiştir.

18 Ağustos 2015 Salı

HDP ve CHP’ye Çağrı: Erdoğan Nasıl Durdurulabilir?

Dünkü yazımızda, İsyanın temel kuralı “hücum, hücum, hücumdur” diye yazmış; isyanla oynamanın tehlikelerinden söz etmiştik.
Bu devlete ve sisteme isyan etmesi gerekenler savaş ve politika sanatının bu kuralına ve derslerine aldırış etmeden oyun oynuyorlar
Ama Erdoğan, devletin başında, başında olduğu devletin anayasasına ve yapısına fiilen isyan etmiş olarak, darbe yaptığını açıkça söyleyerek; tam da bu kuralı uyguluyor ve kendi açısından başarıdan başarıya koşuyor.
Ona başarıyı, karşısındakilerin kararsızlığı ve korkaklığı hediye ediyor.
Erdoğan son derece dar görüşlü, yeteneksiz ve kifayetsiz bir politikacıdır.
Tek bir özelliği vardır.
Karşısındakileri kararsız durumda bırakacak taktik hamleler yapmak ve son derece kararlı olarak sürekli saldırmak.
Erdoğan bugün hala bulunduğu yerde duruyorsa bunun en büyük suçluları kararlı bir mücadele yürütmeyen HDP ve CHP’dir.

19 Haziran 2015 Cuma

HDP’ye Oy Ver – Barajı Yık – Diktatörü Durdur – Barışı Sürdür Girişimi’nin Son Toplantısı Hakkında

Değerli Arkadaşlar,
Geçen hafta 13. Haziran Cumartesi günü, kısa Adıyla HDP’ye Oy Ver Barajı Yık Girişimi olarak son kez toplandık.
Toplantıya İstanbul’un yanı sıra İzmir, Bursa, Çorlu, Paris’ten arkadaşlar da katıldılar.
 Toplantıda çalışmaların bir değerlendirmesini yaptık ve bundan sonra ne yapmak gerektiğini görüştük.
Çalışmalarımızın kesin bir açıklık ve demokrasiye dayanmasının güzel bir örnek ve deneyim oluşturduğu vurgulandı.
Kendimizi medyada iyi duyuramadığımız dolayısıyla popüler olamadığımız belirtildi.

8 Haziran 2015 Pazartesi

Demokratların Gündemi

Türkler Hükümet ne olacak; kim kuracak; erken seçim olacak mı tarzındaki kendi gündemlerini tartışacaklar.
Demokratların gündemi ise bu başarının önümüze ne gibi yeri görevler koyduğu; bunun için neler yapmamız gerektiği gibi sorular olmalıdır.
Kendi gündemimizi bütün toplumun tartışmasını sağlayabildiğimizde, kazanmışız demektir.
*
Önce biraz geriden başlayalım. Olayların hızlı akışı içinde kısa zamanda nerelerden nerelere geldiğimizi unutmayalım ve genel eğilimleri gözden kaçırmayalım.
29 Mart 2013 tarihinde, yazdığımız yazının başlığı: “Ortadoğu Devrimi 21 Mart 2013’te Başladı” idi. O günden bu güne gelişen olaylar, bu öngörüyü doğruladı denebilir.
Gerçekten devrimci kabarış dönemi yaşamaya başladık.

2 Haziran 2015 Salı

Seçimler Üzerine Başka Bir Akıl Yürütme ve Öngörü

Seçime beş gün var. Şimdiden bir öngörüde bulunmak anlamsız görülebilir. Ama biz aynı zamanda deneysel sosyoloji yapıyoruz. Bu nedenle hata yapmaktan korkmadan öngörülerimizi paylaşalım ki nerelerde yanlış yaptığımız daha iyi görülebilsin.
Kişisel kanımız HDP’nin yüzde on barajını aşacağıdır.
Bu kanıya istatistiklerle ya da sokaktaki gözlemlerimizle ulaşmış değiliz. Aslında onların fazla bir anlamı olduğunu da pek düşünmüyoruz. Bizim sosyolojiden anladığımız anketler değildir. Amerikan sosyolojisi, sosyolojiyi bir araştırma teknikleri sorununa indirger. Biz ise, Marksizm’den başka sosyoloji tanımıyoruz. Toplumsal güçlerin konum ve çıkarlarıyla açıklamaya çalışırız toplumdaki değişmeleri.
Bu nedenle, bu sonuca güçlerin çıkarlarından ve konumlanışlarından hareketle varıyoruz. Zaten seçimler genellikle güçlerin konumlanışlarının sandığa yansımasıdır; güçlerin konumlanışları seçimlerin sonucu değil.

31 Mayıs 2015 Pazar

Gezi’nin Nedenleri ve Yapısı Üzerine Marksist Bir Açıklama

Gezi üzerine yazına baktığımızda, ortada övgüden başka bir şey görülmemektedir. Halbuki Gezi’nin övülmeye değil eleştirilmeye ihtiyacı var.
Gezi esnasında yazdığımız yazılar olayların dumanı tüterken yapılmış eleştirilerdir aynı zamanda.
Gezi esnasında yazdığımız yazıların ana temalarından biri Gezi’nin Kürt hareketi ile buluşması üzerinde yoğunlaşıyordu. Gezi’ye dönüyor, Kürt hareketini kazanması ve etkilemesi gerektiğini; Kürt hareketine dönüyor Gezi’yi nasıl kazanabileceğini, nasıl etkileyebileceğini anlatmaya çalışıyorduk.
Bu seçimlerde bu buluşma ilk kez sınırlı da olsa gerçekleşecek gibi görünüyor. Bu buluşmayı engellemeye yönelik olarak kurulmuş bulunan “Birleşik Haziran Hareketi” amacına ulaşamadı ve içinden çok geniş bir kesim, HDP’yi destekleme ve oy verme eğilimi gösterdi. Keza Gezi’nin en ileri, en iyi unsurları; HDP’yi destekliyor.
Benzer şekilde Gezi, Kürt Hareketi’nin de “ilkel milliyetçilere” bağımlılığını ve mahkûmiyetini zayıflattı ve Kürt Hareketinin en ileri unsurları “Türkiyelileşme” projesini güçlendirdi.
Bu ittifak, henüz geniş kesimlere yayılmamış bu haliyle bile ilk zaferini, muhtemelen önümüzdeki 7 Haziran seçim/referandumunda elde edecektir. Gezi’nin ikinci yılında geç gelmiş bir başarısının arifesinde bulunduğumuz söylenebilir.

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Erdoğan Neden Kaybedecek?

Topu topu iki yıl geçti Öcalan’ın Diyarbakır’da Newroz alanında mesajının okunmasından ve “Barış Süreci”nin başlamasından beri. O tarihlerde yazdığımız bir seri yazıya “Ortadoğu Devrimi Başladı”  diye bir başlık koymuştuk.
Bugün geriye bakınca ağır ağır gelişen bir devrim süreci daha iyi görülüyor. “Ortadoğu Devrimi”nden dünyanın anladığı, “Arap Baharı”. Bu, dünyanın henüz göremediği bir devrim süreci.
Biz o yazıyı yazdığımızdan beri iki büyük alt üstlük oldu. Yazımızın mürekkebi kurumadan, Türkiye’deki Aleviler ve Laik şehirliler Erdoğan’a karşı Gezi Ayaklanmasını gerçekleştirdiler. Bir yıl sonra Kürtler Kobani için ayaklandılar ve ardından Kobani Zaferi kazanıldı.
Bu iki ayaklanma da hem dünyanın hem de bu ayaklanmaların aktörlerinin dünyayı kavrayışında derin değişikliklere yol açtı.
Ama bu iki ayaklanma da, henüz birbiriyle senkronize değildi ve birbirinden kopuk hatta belli bir ölçüde birbirine karşı şerbetli (bağışıklıklı) kalmıştı.
Şimdi 7 Haziran seçimlerinde bu iki ayaklanma, bu sefer bir arada ve senkronize olarak seçim sandığı aracılığıyla bir üçüncü “ayaklanma”ya hazırlanıyor.

28 Mayıs 2015 Perşembe

HDP’ye Barajı Ancak Erdoğan Aşırtabilir

Kişisel kanım, HDP’nin şu an yüzde onu aştığı yönündedir.
Kürtlerin oyları ve yüzde biri zor bulan, liberal, sosyalist, demokrat denebileceklerin oyları bunlara ek olarak çok cüzi miktarda CHP’lilerden gelecek stratejik oylar; AKP’lilerden gelebilecek Erdoğan’a ders verme oyları veya sandığa gitmemeler vs., hepsi bir arada HDP’nin yüzde onu aşmasını sağlamaktadır.
Ancak HDP yüzde 10’u aşmakla yüzde 10’u aşamaz. Karayılan’ın da dediği gibi, gerçek Baraj yüzde 12 civarındadır. En az yüzde 12’lik bir oy AK Parti hükümetinin hilelerle örtemeyeceği bir şekilde, HDP’nin barajı aşmasını sağlayabilir.
Soru şudur: HDP yüzde 12’yi aşabilecek midir?
Ve biraz düşünülürse şöyle bir denklemin ortaya çıktığı görülür. HDP’nin yüzde 12’yi ancak büyük bir kıta kayması ile aşabilir. Ama bu kıta kayması gerçekleşirse, HDP yüzde 12’nin çok üstüne çıkar.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Birleşik Haziran Hareketi’nde Yer Alıp HDP’ye Oy İsteyenlere Son Çağrı

Bu Seçimlerin Özgüllüğünü Kavramanın Önemi

Bu seçimin, Türkiye ve Ortadoğu tarihindeki bütün seçimlerden farklı kılan özelliğini ve önemini görememek ve doğru tanımlayamamak, kişiyi ya da örgütü, hiç yan yana görünmek bile istemeyeceği güçlerle aynı saflara itebilir.
Bu seçimde, tam da baraj ve HDP’nin yüzde on barajının aşmasının veya aşmamasının başkanlık sistemine geçilip geçilemeyeceğini belirleyecek olması ve de HDP’nin baraj sınırında olması, bu seçimlere başka hiçbir seçimde olmayan son derece özgül, plebisit (referandum) karakteri veriyor.
Bunun sonucunda da oyların gerçek ağırlıkları ve oy isteme ve verme nedenleri değişiyor.

26 Mayıs 2015 Salı

HDP’ye oy vermek, CHP’yi AKP karşısında güçlendirecektir



(Bugün sözü T24 blokçusu Erdem Yörük'e bırakıyoruz. Tam da baraj nedeniyle ortaya çıkan matematiksel gerçek şudur ki CHP'lilerin AK Parti karşısında CHP'yi güçlendirmek için HDP'ye oy vermeleri gerekmektedir. Bu yazıyı yaygınlaştırınız ve mümkünse CHP'lu dostlarınızla paylaşınız. Bir tek oyun bile çok büyük önem kazandığı bu noktada belki bir kaç kişinin düşünmesine yol açar. D.K.)

22 Mayıs 2015 Cuma

AK Partililer AK Parti’ye Niçin Oy Vermemelidir?

Bir partinin üye ve taraftarlarından üyesi ya da taraftarı oldukları partiye oy vermemelerini istemek ilk bakışta pek mantıklı görünmeyebilir, ancak aşağıdaki satırlar okunursa bunun üzerine düşünmek gereken bir öneri olduğu görülecektir. Ayrıca bu öneriyi AK Partililere yaptığımıza göre onların sağduyularına ve iyi niyetlerine bir güven olarak görülmelidir.
Tabii sözümüz, belli bir menfaat karşılığı olmadan AK Partiyi seven ve oy verenlere; yani ona oy veren ve destekleyen büyük çoğunluğa.
*
AK Partililer AK Parti'ye oy vermemelidir, çünkü AK Parti’ye verilen olar artık AK Partiye verilmemektedir, çünkü Erdoğan AK Parti’yi tasfiye etmiş bulunuyor. Eski AK Parti ile Bugünkü AK Parti aynı parti değildir.
Bir şeyin isminin aynı olması cisminin aynı olduğu anlamına gelmez. Taze bir Armut da çürük bir armut da dışarıdan farksız görünür. Ama armut içinden çürür. Aynı görünse de ikisi aynı şey değildir.

21 Mayıs 2015 Perşembe

İmdat Freni ve Lokomotif

Marks, 19 yüzyılın iyimserliği içinde, “devrimler tarihin lokomotifleridir” diye yazmıştı. Tarihe ilerleyen bir süreç gibi baktığınızda elbet devrimler bu ilerlemenin lokomotifleri gibi görünebilir.
Aslında Marks’ın bu sözü kendi kavrayışıyla da çelişiyordu. Çünkü ilerleme nesnel ve sosyolojik bir kavram değil; değer yüklü bir kavramdır. Tarih ilerlemez ya da gerilemez; sadece bir proses, gidiş, süreçtir.
Dünyayı bin nesneler yığını değil, bir süreçler karmaşası olarak görmenin kendi yöntemlerinin (diyalektik yöntem) özü olduğunu söyleyen bizzat Marks ve Engels’in kendileriydi.
Yani özü itibariyle, Marks’ın bu sözü, bilimsel veya sosyolojik olmaktan ziyade politik bir anlama sahipti ve kültürel olarak rahminden çıktığı Aydınlanmaya bir göbek bağı, geçmişin bir kalıntısı olarak görülebilirdi.