“Toplumda, "Legal" (resmî - kanunî) ve "alenî"
(açık, seçik) olduğu Anayasalara yazılmış Devletin, hemen bütün gerçek vurucu
güçleri "GİZLİ" çalışır ve işlerler. "Esrâar'ı Devlet"
denildi mi, bütün akan sular "Yeraltına" geçer. Hepsinin
"adları" açıktır : Gizli Polis, Gizli Emniyet, gizli casus, gizli
Dernek, Gizli kulüp, kapılarında "içeriye yasaktır!" yazılı daireler,
yapılar, alanlar, açıklanamaz "Buluşmalar", Toplantılar, Oturumlar,
"Örtülü ödenekler", maskeli formüller, iki yüzlü "Haberler"
bütün ilişkilere egemendir. Bütün o gizli kapaklı dünyanın topuna birden,
üzerine "Devlet Sırları" adıyla anılan "Meşruiyet" perdesi
indirilir.” (Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Halk
Savaşının Planları, 1970)
Fethullah Gülen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fethullah Gülen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
4 Nisan 2017 Salı
15 Eylül 2016 Perşembe
ABD Fethullah Güleni Türkiye’ye Vermemelidir
Evet, ABD Fethullah Gülen’i Türkiye’ye vermemelidir.
Bunu başta HDP olmak üzere bütün muhalefet partileri açıktan
bir talep ve tavır olarak ortaya koymalıdır.
Erdoğan’ın ABD’den Gülen’i talep etmesi karşısında tarafsız
bir bekle gör tavrı fiilen Erdoğan’ın diktatörlüğüne ve darbesine hizmet
etmektedir.
Maalesef şu ana kadar muhalefetin bütün tavrı bu oldu. Başta
HDP, hiçbiri bu konuda bir tavır
açıklamadı. Sanki bir maçın seyircileri gibi davranıyorlar. Bunun derhal
değişmesi gerekiyor.
Erdoğan’ın yasa, hak ve hukuk dışı darbe rejimine karşı açık
ve net bir duruş hayati önemdedir.
Erdoğan ancak böyle bir tavırla köşeye sıkıştırılıp onun
elinden hücum önceliği alınabilir.
Tabii bunun için Erdoğan rejiminin yasa ve hukuk dışı
olduğunun ön kabulü gerekir.
Muhalefet ya da muhalif olan herkes, başta HDP olmak üzere,
Erdoğan’ın meşru kabul edildiğine dair en küçük bir izlenim verecek her türlü
tavırdan kaçınmalıdır.
Erdoğan hiçbir şekilde muhatap
alınmamalı; eline geçirdiği yetkileri hak ve hukuku ortadan kaldırıp kendi
kişi diktatörlüğünü meşrulaştırmaya çalışan bir darbeci olarak tanımlanıp ona öyle
muamele edilmelidir. Politika bu ön
kabullerden hareketle yapılmalıdır. Ancak bu takdirde Türkiye’deki gerçek duruma uygun bir politik duruş
sergilenebilir. Gerçek durum budur çünkü. Böyle bir durum yokmuş gibi har
davranış, duruş ve politika olayların duvarına çarpacaktır ve çarpmaktadır.
Böyle yapılmadığı takdirde, eninde sonunda herkes bu noktaya yine gelecektir ama iyice köşeye
sıkışmış; savunulacak hiçbir alan
kalmamış, demoralize olunmuş bir
şekilde. O zaman ise artık çok geç
olacaktır.
Başta HDP olmak üzere muhalif olan herkes her yerde ve her
biçimde tavrıyla “alan savunması” ve “pres” uygulamalıdır.
Örneğin hükümetten hala müzakere
masasına dönmeyi talep etmek fiilen bu hükümeti ve Erdoğan’ı sanki meşru ve
demokratik bir yönetimmiş gibi ele almak anlamına gelmektedir.
Yapılması gereken, Erdoğan mahkemeye çıkmadıkça ve kendini tüm
delil, iddia ve savunmaların herkesin erişimine açık; tüm mahkeme safahatının canlı
olarak tümüyle yayınlanacağı bağımsız bir mahkeme huzurunda aklamadıkça,
Erdoğan’ın tanınmayacağı açıkça ilen etmektir.
Erdoğan orada durdukça, Türkiye’de barışın hayal olacağı;
savaşın sürmesinin gerçek nedeninin Erdoğan’ın suçları ve ihtirasları olduğunu
söylemek ve buna uygun tavırlar koymaktır.
*
Eğer bu satırların yazarını adam yerine koymuyorsanız,
düşmanınızdan öğreniniz. Bakın Erdoğan’a o tam da sizlere ve muhalefete karşı
böyle davranıyor. Tam da böyle
davrandığı için sizleri ve tüm muhalefeti hallaç pamuğu gibi atıyor.
Bugün izlenen politik çizginin yanlışlığının nasıl bir şey
olduğunu ve ne gibi sonuçlar doğuracağını görmek için örneğin 7 Haziran
sonrasında HDP’nin seçim hükümetine bakan verme politikasına bakılabilir.
HDP başlangıçta açık ve net bir tavırla, seçimlerin
sonuçlarını tanımayarak bir darbe yaptığını; böyle bir hükümete katılarak oyuna
ortak olmayacağını söyleyecek ve inisiyatifi ele alıp Erdoğan’ı ve CHP’yi baskı
altına alacak yerde hükümete katıldı ve birbiri ardınca aşağılamalara maruz
kaldı; sonunda başlangıçta durması gereken noktaya geldi ve hükümetten çekildi
ama bu artık köşeye sıkışmışlık içinde hiçbir etkisi olmayan, moral bozucu bir
yenilgiden başka bir şey değildi.
15 Temmuz darbesinden beri bu politikaların ve yeni
yenilgilerin tekrarından başka bir şey görmüyoruz. Örneğin Kılıçdaroğlu da
Yenikapı’ya gitti ve orada Erdoğan’ın kitlesi tarafından yuhalanıp aşağıladı.
Çıkmam dediği saraya çıktı.
HDP’nin bizim önerdiğimiz gibi sıkı bir tavrının olmaması da
CHP’nin böyle tuzaklara düşmesini kolaylaştırmaktadır. Çünkü solundan böyle bir
baskı yoktur.
Hâlbuki CHP’nin tabanı
hiçbir zaman olmadığı kadar, Erdoğan’a karşı açık ve radikal politikaların
özlemini duymaktadır ve böyle bir politik çizgiyi desteklemeye hazırdır.
Uzlaşmaz ve radikal bir tavır, CHP’nin tabanında bulacağı yankılar
üzerinden, CHP yönetimi ve dolayısıyla da Erdoğan’ın üzerinde bir baskı
oluşturur.
Erdoğan aslında yeteneksiz ve çapsız bir politikacıdır. Onun
böyle çok yetenekli gibi görünmesinin nedeni karşısındakilerin ondan da daha
kötü politikacılar olmasıdır.
*
ABD’nin Fethullah Gülen’i Türkiye’ye vermesine karşı çıkmak
ve bunu örneğin Erdoğan’ın da mahkemeye çıkıp yargılanması koşuluna bağlamak,
şu anlama gelir: Türkiye’de insan hakları, hukuk vs. geçersizdir; ABD
mahkemeleri Fethullah Gülen’i bir darbeden suçlu olarak görse bile, bunun Türkiye’deki
mahkemelerde hakka ve hukuka uygun olarak yargılanma olasılığı yoktur.
Bu da gerçek durumdur.
Politikalar gerçek durumdan hareket etmelidir.
Elbette Gülen’in, savunduğu programın Erdoğan’dan bir farkı
yoktur. Ama Fethullah Gülen yargılanacaksa Erdoğan da yargılanmalıdır.
HDP’nin böyle (veya daha iyi düşünülmüş ama esası böyle olan)
bir duruş sergilemesi; bir politika izlemesi gerekiyor.
HDP böyle bir politika izlemediği takdirde, böyle bir duruş
sergilemediği takdirde, sonunda yine bu noktaya varacaktır ama iki seçim
arasındaki hükümete katılma yanlışında olduğu gibi artık köşeye sıkışmış olarak
ve moral bozucu yenilgilerin ardından.
15 Eylül 2016 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)