Marks, 19 yüzyılın
iyimserliği içinde, “devrimler tarihin
lokomotifleridir” diye yazmıştı. Tarihe ilerleyen bir süreç gibi baktığınızda
elbet devrimler bu ilerlemenin lokomotifleri gibi görünebilir.
Aslında Marks’ın bu sözü
kendi kavrayışıyla da çelişiyordu. Çünkü ilerleme nesnel ve sosyolojik bir
kavram değil; değer yüklü bir kavramdır. Tarih ilerlemez ya da gerilemez;
sadece bir proses, gidiş, süreçtir.
Dünyayı bin nesneler yığını
değil, bir süreçler karmaşası olarak görmenin kendi yöntemlerinin (diyalektik
yöntem) özü olduğunu söyleyen bizzat Marks ve Engels’in kendileriydi.
Yani özü itibariyle, Marks’ın
bu sözü, bilimsel veya sosyolojik olmaktan ziyade politik bir anlama sahipti ve
kültürel olarak rahminden çıktığı Aydınlanmaya bir göbek bağı, geçmişin bir
kalıntısı olarak görülebilirdi.