Sayın Levent Gültekin seçimlerden önce de muhtemelen bu
görüşmesi ve ve çıkardığı diğer bazı sonuçları başkalarıyla da özelden
paylaşmış olabilir. Ama somut olarak Kılıçdaroğlu ile kendisi arasındaki
konuşmadan bahsetmese de, çıkardığı sonuçları neredeyse tüm konuşmalarında
açıkça ifade ediyordu.
Kılıçdaroğlu ile diyaloğunu da muhtemelen özelden birçok kişiyle
paylaşmış olabileceğini düşünüyorum.
Burada önemli olan şudur. Gültekin’in anlattıkları sonradan seçim yenilgisi üzerine söylenen şeyler değildir, bunları seçimden önce de muhtemelen, kamuya açık olmasa bile en azından kimileriyle paylaşmış olabilir. Bu sonucu çıkarmamın nedeni. Bizzat benimle de hem de seçimlerden önce bu bilgileri paylaşmasıdır
Önce şunu belirteyim. Ben Levent Gültekin’i sadece
yazılarından tanırım. Gültekin’in ise önceden beni veya varlığımı dahi bildiğini
sanmıyorum.
İkincisi ben radikal görüşleri olan ve genellikle
alışılmamış görüşleri nedeniyle herhangi bir yerde yazı veya videoları paylaşılan,
yayına çıkarılan, hasılı tanınan bilinen biri değilimdir.
Esasında gerek liberaller, gerek demokratlar, gerek
sosyalistler, gerek Kürtler, gerek Aleviler beni anmamaya, yokmuşum gibi
davranmaya dikkat ederler. Dayandığım teorik öncüller ve programım onların
kafalarındaki yerleşik kavram ve kanaatlerle uyuşmaz. Bildiğim kadarıyla sadece eleştirel abazı İslamcılar benim görüşlerime biraz da
olsun değer verirler.
Yani benim gibi bir insanla bir bilgiyi paylaşmanın,
paylaşan kişiye (ve örneğin Levent Gültekin’e de) getirceği hiçbir getiri veya
çıkar olamaz.
Aksine benimle bir arada görünmek, insanlara var olan
ilişkiler ve sistem içinde ilişkilerini ve konumlarını tehlikeye atmaları gibi
bir sonuç doğurabilir. Bu gibi nedenlerle Levent Gültekin’in benim gibi kuş
uçmaz kervan geçmez, tanımadığı birisiyle böyle bir bilgiyi, hem de seçimlerden
aylarca önce paylaşması, onun doğru söylediğinin bir kanıtı veya kanıtlarından
biri olarak değerlendirilebilir.
Bu kısa açıklamalardan sonra şunu belirteyim. Levent
Gültekin, seçimlerden çok önce benimle bu görüşünü ve bu bilgiyi (Keza başka
bilgileri de) paylaşmıştı.
(Ayrıca ben de ortadaki özel bir konuşma olduğu ve bizzat
Levent Gültekin açıklamadığı sürece bana da susmak düşeceğinden, sadece çok
güvendiğin birkaç arkadaşla kendilerinde kalmasını isteyerek bu bilgiyi
paylaşmıştım.)
Şimdi Leven Gültekin’in benimle bugün tartışılan iddialarını
seçimlerden çok önce neden ve nasıl paylaştığını kısaca açıklayayım.
Bilenler bilir. Ben de, ama sayın Levent Gültekin’den farklı
olarak, hiçbir arka plan bilgiye dayanmadan, sadece var olan güçlerin
sosyolojik ve politik analizlerinden hareketle seçimlerde Kılıçdaroğlu’nun aday
gösterilmesinin bir yenilgi anlamına geleceğini, ortadaki seçimin bir seçim
değil, Erdoğan’la mı Erdoğan’sız mı diye bir Referandum olduğunu,
Referendum’u kazanmanın hayati önemde olduğunu, kaybedilirse, bunun muhalefet
için muharebenin kaybı, Kürtler ve demokratlar için bir savaşın kaybı anlamına
geleceğini, günün acil görevinin Erdogğan’ı yenmek olduğunu, bunu başarmak için
de en karşı kesimlerden bile oy alabilecek, karşı tarafın korkularını giderecek
bir aday seçilmesi gerektiğini söylüyor, bunun için de önceleri
belirlenebileceği bir biçimi öneriyor, biçimi önermek ve tartışmak olanağı
kalmayınca da Mahsur Yavaş’ın böyle bir işlevi yerine getirebileceğini, yani
Erdoğan’a hayır çıkmasını sağlayabileceğini savunuyordum.
Ayrıca herkesten farklı olarak, hiçbir demokratikleşme
umuduna falan kapılmamak gerektiğini, hiçbir değişim olmayacağını, Erdoğan’ın
yenilmesinin sistemde iç çatışmalar ve çelişkiler yaratarak ve bizlere moral
vererek bu anlamda sa aşı daha uygun koşullarda yürütmeyi sağlayabileceğini, bundan
başka bir şey beklememek gerektiğini belirtiyordum.
(Bu bağlamda yarısı video, yarısı da bloğumda yayınladığım
yazılardan oluşan kırka yakın (40) yayın yaptım. (Bu yayınları seçimlerden
sonra “Kassandra’nın Laneti (2023
Başkanlık Seçimleri’nde HDP’nin, Sosyalistlerin ve Demokratların İzlemesi
Gereken Yol Üzerine Doğrulukları Bir Hezimetle Kanıtlanmış Yazılar)” başlığıyla bir kitap olarak
derledim ve isteyenin indirmesi için de şu adrese https://disk.yandex.com.tr/d/0d7l3bnRYAkFTw
hem PDF hem de EPUB olarak koydum. İsteyen oradan indirebilir.)
Bu yazılarda savunduğum görüşlerdern biri de İyi Parti ve
Akşener’in aslında Kılıçdaroğlu’nun adaylığını istemez görünüp gerçekte istediğini,
Yavaş’ın adaylığını da ister görünüp aslında istemediğini, çünkü Akşener’in
iktidarın muhalefet içindeki beşinci kolu gibi davrandığından hareketle ve kimi
davranış ve sözlerini analiz ederek bu sonucu çıkarıyordum.
Ve HDP’nin Yavaş’ı “kırmızı çizgi” ilan etmesinin ve açık
veya örtülü olarak Kılıçdaroğlu’nun adaylığını detekleyeceğini açıklamasının
yanlışlığını söylüyor ve eleştiriyordum.
Bu konuyu somut olarak ele aldığım 18 Ocak 1923 tarihli yazı da “Akşener
ve Yavaş’ın Adaylığı (2)” başlığını taşıyordu. (Yazı şu adreste: https://demirden-kapilar.blogspot.com/2023/01/aksener-ve-yavasn-adaylg-2.html
)
İşte beni hiç tanımayan Levent Gültekin tesadüfen veya
kimbilir belki bir okuyucusunun verdiği bilgiyle, bu yazımı okumuş ve bana
Twitterden şu mesajı özelden iletti.
Benimle benzer sonuca kendisinin de belli arka plan
bilgilerle ulaştığını açıkladı. Bu bağlamda ilgili bölümleri (Yazım hatalarıyla
birlikte) aktarıyorum.
“Abi mwerhaba
Akşener yazını okudum
aylardır bunu
anlatmaya çalışıyorum ama kimsenin dikkatini çekmeyi başaramadım”
Bundan sonrasını kendisi açıklamadığı için aktarmıyorum. Önemli
olan ilk kez tanışıp mesajlaştığımızın görülmesidir.
Dana sonra yazılı sohbetin bir aşamasında bugünkü
iddialaranı bana aynen yazdı. Yani seçimlerden aylar önce de bu iddiasınını
dile getirdiğinin kanıtı olarak ilgili bölümü aktarıyorum.
yalvardım senin
üzerinden bir oyun kuruluyor bu oyuna gelme lütfen dedim
Kemal bey bana Levent
benim kendi adaylığımı engellemeye gücüm yetmez ne yazık ki yapabileceğim bir
şey yok dedi”
Bu uzun sohbetin açık
tartışma yürüyen bölümü dışındakileri aktarmıyorum. Levent beyin
söylediklerinin içten ve samimi olduğuna ilişkin bir delil olarak şu, yüzyüze
de bunları konuşmak önerisi de dikkate alınabilir.
“
İstanbuldaysanız uygun bir vakitte kahve içelim yüz yüze anlatayım söylediğim her şey bilgiye dayanıyor hiç biri kişisel yorum değil Kemal beyin de Meral hanımın da kontrol edildikleri ve kimler tarafından edildiğinin somut bilgilerini Kemal bey ile de paylaştım sessiz kaldı yorum yapmadı”
Ben de Almanya’da olduğumu, gelemediğimi belirttim.
Bu diyaloğun ilgili bölümlerinin resim olarak kopyalarını da
paylaşıyorum.
Veriler bunlar. Bunların nasıl değerlendirileceği okuyuculara
kalmış.
Özetle benim tartışmalar konusunda diyeceklerim bunlardan
ibarettir.
Bu veriler Gültekin’in yazdıklarının uydurma olmadığının bir
kanıtı olarak görülebilir. Benim şahsi kanım da bu yöndedir.
Çünkü aylar önceden, benim gibi biriyle bile, hiçbir şey
beklemeden, özelden paylaşmıştır.
*
Ama bu vesileyle Sayın Levent Gültekin’in olayları
etkileyebilmek için dayandğı veriler ve yöntem üzerine bir çift söz etmek
istiyorum.
Sayın Levent Gültekin’in dediklerinin uydurma değil gerçek
olaylar olduğunu düşünüyorum.
Ancak öyle olsa bile, politik mücadele veren insanlar
olarak, kişisel ilişkiler ve arka plan bilgilere dayanarak ve bunları delil
göstererek bir gidişi engellemek hem olanakszdır hem de yöntem olarak pek doğru
değildir.
Çünkü aynı sonuçlara, sosyolojik ve politik analiz
aracılığıyla da varılabilir.
Bu hem daha doğru hem de uzun vadede ezilenleri eğitici bir
özelliğe sahiptir.
Örneğin, Kılıçdaroğlu’nun ömrünü bir devlet memuru olarak geçirmişliği,
Dersimli bir Alevi olmasının ve dersimlilerin uğradıkları 38 katliamının yarattığı içe, derinlere işlemiş travmalardan,
CHP’nin yapısına Türk Devletinini yapısına ve devletin egemenliğini “Laik”- “Müslüman”
çelişkisi üzerinden sürdürmesine kadar onlarca veri aynı sonucu çıkarmaya yol
açabilir.
*
Ayrıca Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığımı ben de engelleyemem
sözü daha sosyolojik anlamıyla da ele alınabilir.
Yani CHP ve Devlet sınıfları içinde (her partide ve örgütte
de) öyle dengeler vardır ki, kendisi adaylığından vaz geçmek istese, var olan dengeler
çok daha kötü sonuçların oluşmasına da neden olur. CHP birden, eski kotlarına
dönebilir.
Muhtemelen Kılıçdaroğlu’nun bugün birçok eleştiriyi
görmezden gelerek orada kalmaya devam etmesinin bir ve muhtemel nedeni de bu
olabilir. Sanılanın aksine liderler istediklerini yapabilen insanlar değil, var
olan güçlerin dengeleri içinde izleyeceği politikalar için yol bulmaya çalışan çaresizlerdir.
Yani Kılıçdaroğlu Levent Gültekin’e söyledikleri, bir komplo
gibi değil de bir liderin sosyolojik çaresizliği ve kişisel dramı olarak da
yorumlanabilir. Kılıçdaroğlu da muhtemelen böyle bir bağlamda, bir dertleşmenin
samimiyeti içinde, o sözleri sarf etmiş olabilir.
Bu nedenle tartışmayı Levent Gültekin’in istemeden
tartışılmasına yol açtığı bağlamda değil de, daha sosyolojik ve politik bir
bağlama taşımak daha yararlı ve eğitici olur.
Böyle bir bağlamda tartışılması için kendi yazılarımı
önereyim.
Ve somut bir örnek vereyim bu bağlamda tartışmanın yanlışığını belirtmek için.
HDP Kılıçdaroğlu’na hayır deseydi Kılıçdaroğlu adaylığını
bir emivaki olarak dayatabilir miydi?
Hayır.
Bu durumda HDP’nin de bu komplonunu bir parçası oluğunu mu söylemek
gerekir?
Diyelim ki HDP içinde CHP ile ilişkili belli kesimler böyle bir komplonun
parçasıydı. Ama onlar nasıl o çizgiyi egemen kılabildiler? Hangi güçlerin çıkar
ve eğilimleri bunu mümkün kıldı?
Sorunu bu düzeye taşımak gerekir.
Böyle bir komplo olsa bile örneğin aynı olgu şöyle de
açıklanabilir.
Kürt Hareketi bir yandan Türkiyelileşmek istiyor, diğer
yandan Türklerden bize ne biz kendi devletimizi kuralım diyen güçlü bir tabanın
baskısı altında bulunuyor. Hareketin liderliği de bu güçlerin baskısı altında
bu iki uzlaşmaz politikayı uzlaştırarak bir yol bulmaya çalışıyor. Bunun için
Türk Liberalleri ve Kürt “ulusalcıları” ittifakıyla bir çözüm bulmaya ve varlığını
korumaya çalışıyor. Bu İttifak da Sancar ve Buldan’ın şahsında ifadesini
buluyor. Bu güçlerin ise, CHP’nin kıçına takılmaktan veya kendisine bazı
tavuzler vermeye razı bir güçle pazarlığa oturmaktan öte bir perspektifi
olamaz. Bir özne olarak göremez kendini, bir nesne olarak konumlandırır.
Dolayısıyla bir pazarlık ve taviz koparma politikasından ötesine geçemez. Bu
sosyolojik ve politik sınırlar, HDP’yi böyle çapsız liderlere ve ufuksuz bir
politikaya mahkum eder.
Örneğin bu da bir açıklama gibi görülebilir.
Özetle gerek sayın Gültekin, gerek onun destekçi ve
eleştirmenleri konuyu bütün derterin temelinde ulunan Türk devetiin yapısına
getirmelidirler.
Bu devletin merkezi ve bürokratik yapısı parçalanmadan,
tamamen farklı, hiçbir bürokratik ve merkezi yapısı kalmamış, ulusu bir dille (örneğin
Türkçe) bir dinle (örneğin Sünni İslam) bir tarihle (Türk ve İslam Tarihi),
kültürle (Anadolu İrfanı) tanımlamayan, böyle tanımlamaya karşı tanımlayan, dil,
din, tarih, kültür vs. gibi özellikleri politik ve devlete ilişkin alandan dışlayan,
kişilerin özel sorunu olarak gören, dil, din, kültür, tarih körü bir cumhuriyet
ve devlet için mücadelenin sorunlarına çekmek gerekiyor.
Ama sorunları bu düzeyde tartışabilmek içi sorunu böyle
koymak gerekir. Bu yok.
Soruyu doğru sormak çözümün yarısıdır. Yanlış sorulara doğru
cevaplar verilemez.
Kılıçdaroğlu’nun o sözleri söyleyip söylemediği, Gültekin’in
doğru söyleyep söylemediği, bunları aktarmasının doğru mu yanlış mı olduğu vs. vs.
bunlar yanlış sorulardır.
Soru çektiklerimizin temelini oluştuan bu Şark devltini
nasıl parçalayop onun yerine gerçekten demokratk, merkezi ve bürokratik olmayan
demokratik bir cihazın nasıl kurulabileceğidir.
Bu soruyu soran yok. Dolaysıylao bütün cevaplar yanlıştır.
Bütün tartışmalar boşunadır.
14 Temmuz 2023 Cuma
Demir Küçükaydın
Blog: https://demirden-kapilar.blogspot.com/
Youtube
Kanalı: https://www.youtube.com/user/demiraltona
Podcast: https://soundcloud.com/demirden-kapilar
Kitaplarımızı
İndirmek İçin:
https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder