Akşener’in (İyi Parti’nin) amacını ve özelliklerini doğru tanımlamak Erdoğan’ı yenebilmek için doğru taktikler ve mücadele biçimleri belirlemenin olmazsa olmaz koşuludur.
Çünkü Akşener, sol bilinen medyanın ve orada bol bol konuşan liberal
aydınların göstermek istedikleri veya görmek istediklerinin aksine “ülkücüleri”
merkeze çekmek değil, ülkücülere merkezi yedeklemek istemektedir.
Amaçları MHP veya Bahçeli ile aynıdır. Sadece MHP’nin çizgisine, “Devlet Ciddiyetine” yakışan, daha akıllıca bir politika önermektedir.
Akşener şu an “Altılı Masa” içinde bulunmakla birlikte, Erdoğan-Ergenekon
ittifakının hedefleri ve politikasıyla ciddi bir şekilde çelişen hiçbir yanı
yoktur.
O, bugünkü politikaları daha “kitabına uygun”, “daha devlet
ciddiyetine yakışır” bir şekilde olmadığı bakımından eleştirmekte ve ben
partnerin olursam veya bu politikaları uygulama imkanı bulursam böyle yapacağım
demektedir özünde.
Tam da özdeki bu uygunluk nedeniyle Erdoğan’a sürekli bir
açık kapı bırakmakta, Erdoğan da elbette mesajı almaktadır.
Özetle Akşener, nesnel olarak, aslında iktidarın muhalefet
içindeki beşinci koludur.
Ayrıca tüm geçmişi de bunu kanıtlamaktadır.
Doksanlarda, özel savaş konseptinin en şahin
uygulayıcılarından biriydi. Bu günü kadar bu uygulamaları nedeniyle bir
özeleştiri bile yapmadığı gibi hala savunmaktadır.
Daha sonra içinde muhalefet başlattığında hiç bir temelden
eleştirisi yoktur MHP’nin politikasına.
Daha sonra ise son derece somut iki sabotajı vardır Erdoğan’ı
yenilmesini engelleyen.
Birisi 2018 başkanlık seçimlerinde, Gül ortak adaylığı kabul
etmişken ve anketlere göre Gül yüzde 60 oy oranıyla seçilebilecekken,
helikopterle gelen ziyaretçilerin baskısına rağmen ortak aday olmakta
direnebilmişken, Akşener adaylığını açıklayarak, Gül’ün çekilmesinin ve Erdoğan’ın
seçilmesinin esas sorumlusu olmuştur. Erdoğan Akşener sayesinde orada
kalmıştır. Şimdi Akşener’i liberalleşmiş gibi göstermek isteyenler bunu unutmuş
görünüyor.
Akşener’in yaptığı tıpkı, Baykal’ın 7 Haziran seçimlerinden
sonra Erdoğan’ı ziyareti veya Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlıkların
kaldırılmasına “Anayasaya aykırı ama evet” demesi gibi, kritik anda Genelkurmay
direktifiyle yapılan hamlelerden biridir.
Diğeri de, Altılı Masa’nın içinde sadece HDP’nin çağırılmasını
reddetmemekte, partnerlerinin de HDP ile ilişkisini engellemektedir.
Bu tavrın ne anlama geldiği açıktır. Kürt hareketinin, Türkiye’deki
tek demokratik hareketin tecridi, Erdoğan’ın yenilgisinden daha önemlidir.
Yani Ülkesini işgal etmiş Japonlar karşısında, savaşta
önceliği işgalci Japonlara karşı mücadeleye değil, Japonlara karşı en önde
mücadele eden komünistlerle mücadeleye veren Çan Kay Şek gibidir
Nasıl Çan Kay Şek aslında fiilen Japonların işbirlikçiliğini
yapıyor idiyse, Akşener de fiilen Erdoğan’ın muhalefet içindeki bir
işbirlikçisi, bir beşinci koludur.
(HDP ise Mao ve arkadaşları gibi davranacak, onu ve bu
politikasını tecrit edecek taktikler uygulayacağına, “Altılı Masa” benimle
görüşsün diye Akşener’in değirmenine su taşımaktadır.)
Akşener şu an muhalefetin yenilip yenilmeyeceğini
belirleyebilecek çok kritik bir pozisyonu ele geçirmiş bulunmaktadır. Yani Erdoğan’ın
yenilip yenilmemesini belirleyecek olan Akşener’dir.
Bu duruma geçenlerde Murat Sabuncu’yla yaptığı programda Levent
Gültekin de özel olarak dikkati çekiyordu: “Bana
göre Türkiye’nin kaderi şu anda Meral hanımın elinde” diyordu.
Yani Erdoğan-Ergenekon ittifakının hedef ve politikalarıyla hiçbir
sorunu olmayan, sadece “devlet ciddiyeti” isteyen, fiilen muhalefet içinde
iktidarın beşinci kolu olan Meral Akşener, HDP’nin ergen çocuk politikaları
sayesinde seçimlerin kaderini belirleyecek bir pozisyon elde edebilmiş
bulunuyor.
Akşener’in nasıl davranacağını da aslında Erdoğan-Ergenekon
ittifakı belirleyecek.
Eğer bu ittifakın içinde bir çatlak varsa veya Devlet (Ordu,
MIT, Jandarma vs.) ve Ergenekon artık Erdoğan’ın kendi amaçlarına hizmet edemeyeceği
gibi bir sonuca ulaşıp “at değiştirmek” ihtiyacı hissederlerse, Akşener,
Erdoğan’ın yenilgisine yol açabilecek esneklikler gösterebilir. Örneğin Kılıçdaroğlu’nu
aday olmamaya, kendi partisinden Mansur Yavaş’ı aday göstermeye ikna edebilir.
Bunu yapabilecek durumda.
O zaman ne olur?
HDP, yine hiç muhatap bile alınmadan, ergen çocuklar gibi, “beni
de muhatap alın” diyerek, “at pazarlığı” yapmayı politika sanarak kaşarlanmış
taşra politikacısı tavırlarıyla diğerlerinin arkasında saf tutmuş olacaktır.
Ama bu sefer, önceden, “Yavaş” hariç kimseye itirazımız yok dedikten sonra ona
oy verilmesini mike mike, (ya da terbiyeli Selo’nun tabiriyle “bağra taş
basarak”) isteyeceklerdir.
Zaten vermeseler ya da seslerini çıkartmasalar bile, Kürtlerin
ezici çoğunluğu HDP’yi dinlemeyecek ve verecektir.
Çünkü sıradan halk sağ duyusuyla Erdoğan’ın gitmesinin daha
öncelikli olduğunu bilir.
O zaman Erdoğan belki yenilecektir ama aynı zamanda HDP da
yenilmiş olacaktır. Peş paralık itibarı kalmamış olacaktır. Kendisi Yavaş’ı
önceden aday göstererek muhalefeti ve kendisini yenilgiden kurtarabilecek ve
oylarını ikiye katlayıp fiilen bir “Türkiye Partisi” olabilecekken, Akşener’in
sabotajını engelleyip onu kendi önerisini desteklemek sorunda bırakabilecekken,
bu sefer kendisi yenilmiş, muhatap alınmadan desteklemem dediğine oy vermek
zorunda kalmış olacaktır.
Yani Akşener, kurtarıcı, HDP onun hınk deyicisi olacaktır.
Bu ihtimal, HDP’nin ağır bir yenilgisine rağmen aynı zamanda Erdoğan’ın
yenilgisi olacağından ve Erdoğan’ın yenilgisi belki HDP’nin bu politikaları
terk edip o zafer atmosferinde yeniden reorganize olması için bir imkan
yaratabileceğinden, keşke bu olsa diyoruz.
Çünkü Erdoğan’ın yenilgisi tayin edicidir her şeye rağmen.
*
Bugün, Akşener’in “Devlet, Devlet” diyen seçim videolarından
birinde birkaç saniye Mansur Yavaş ile göründüğü için bütün medya, Akşener “Mansur
Yavaş” sinyali veriyor diye umuda kapıldı.
Bakalım ne olacak?
Yukarıda belirttiğimiz gibi, ittifakta çatlama varsa, bunun
Yavaş’ın adaylığını Altılı Masa’ya önerme gibi bir sonucu olabilir. Ama bu
yoksa, Yavaş’lı birkaç saniyelik video, başka hesapların veya pazarlıkta el
yükseltmenin aracıdır.
*
Çünkü aslında Meral Akşener, Mansur Yavaş’ın aday olmasını
istemiyor. Ama istediğinin sanılmasını istiyor. Muhtemelen o birkaç saniyelik
videoda bu ihtiyaca cevap veriyor.
Neden istemiyor?
Bir kere amaçları ve vurguları farklı.
Akşener hep devlet, devlet derken, Yavaş hep,
devlettekilerin, halkın görevlendirdikleri olduğundan, halkın vergileriyle
yaşadığından, ona herkese eşit davranarak hizmetle görevli olduklarından, halkın
ödediği vergilerinin hesabını sorması gerektiğinden dem vuruyor.
Bunlar MHP ve İyi Parti geleneğinde rastlanan vurgular
değildir. Bu tür konuşmalar devlete değil demokrasiye vurgu yapar ve öncelik
verirler.
Bilinir, demokrasinin özü ve kökeni, ta Magna Karta’dan beri,
hangi vergilerin ne kadar olacağına ve bu vergilerden elde edilen gelirlerin nereye,
nasıl harcanacağına vergileri verenlerin (yani yurttaşların) karar vermesidir.
Türkiye’de demokrasinin bu olduğuna dair bir bilinç yoktur.
Bugüne kadar böyle bir bilinç uyandırmaya hiçbir parti
kalkamamıştır. Bunun nedeni de Ordudan ve MİT’ten vs. korkudur.
Çünkü bu bilincin mantıki sonucu Meclisin ve halkın, devletin
tüm harcamalarını kontrol edebilmesidir. Yani devlet halktan değil, halk
devletten üstündür varsayımıdır.
Ne MİT, ne Ordu, ne Jandarma buna gelemez.
Onun için onların bir tek parolası vardır. Devlet her şeyin
üzerindedir. “Devlet ebed müebbed”.
Halbuki Yavaş, ülkücü hareketten gelmesine rağmen, hem
pratiğiyle, (örneğin ihalelerde kimseye ayrıcalık tanımamak için açık yapıyor. Tüm
harcamaların hesabını veriyor) hem de teorisiyle (siz de her zaman hesap sorun
diye, vergilerinin nesabını sormaya davet eden, devlet memurlarının vatandaşın
atadığı görevlilerden başka bir şey olmadığını söyleyen konuşmalar yapıyor)
devlete değil, halka öncelik veriyor. Kimseye siyasi görüşü, dili, dini
nedeniyle farklı muamele yapmıyor.
Aslında “ülkücü kökenli” bile olsa, klasik CHP’lilerden bile
fiilen çok daha demokrat ve adil davranışı öne geçirmiş oluyor.
Bu devletin ve de Akşener’in hiç hoşuna gitmeyecek bir
yaklaşımdır.
Bu öncelik ve vurgu farkları birbiriyle çelişir.
Ancak bu genellemelerden hareketle yaptığımız Akşener’in
Yavaş’ın adaylığını pek desteklemek istemeyeceği çıkarsamasını bir yana
bırakalım. Bizzat Akşenerín somut davranışına bakalım ve onu analiz edelim.
*
Mansur Yavaş, aslında hem CHP’den aday olmuşluğu hem de eski
ülkücü olması ve de bütün anketlerde Erdoğan karşısında en şanslı aday olması
nedeniyle, aslında üzerinde en kolay anlaşılabilecek ve Erdoğan karşısında zafer
kazanabilecek bir aday.
Bu durumda CHP ve İyi Partililer, Erdoğan’ın yenilmesini
olmazsa olmaz acil görev, yakalanacak ana halka olarak gören bir politikanın
izleyicisi olsalar, Kılıçdaroğlu ve Akşener’in veya bunlardan birinin ne
yapması gerekir?
Önce Mansur Yavaş’ın adaylığı için çalışması.
Garip bir şekilde Yavaş’ı hiç gündeme bile almıyorlar.
Böyle düşünseler ne yapmaları gerekir?
Önce bunun mutfakta hazırlanması gerekir.
Bakalım mutfakta ne gibi yemekler pişiriyorlar, somut olarak
ne yapıyorlar?
*
Örneğin geçenlerde Duvar’da şöyle bir haber vardı: “Yarkadaş: Akşener’in Mansur Yavaş’ı aday
yapmak istediği bir sır değil”.
Altındaki haberde şunlar yazıyor:
“Yarkadaş daha önce Akşener-Yavaş
görüşmesiyle ilgili şunları söylemişti: "İYİ Partililerden edindiğim
bilgiye göre Meral Hanım ve Mansur Yavaş geçtiğimiz günlerde dar bir grupla
oturup konuştular ve iddiaya göre Meral Hanım, Mansur Bey’e ‘Adaylık
düşünüyorsanız çıkın biz de sizi destekleyelim’ diyor. Mansur Bey, Meral
Hanım'ın bu sözlerinden sonra bir 10 saniye susuyor, herhangi bir cevap
vermiyor, herhangi bir yorum yapmıyor."”
*
(Şimdi, Yakardaş CHP’li ve kaşarlanmış bir politikacı olduğuna
göre, neden kendisi bu bilgiyi öyle bulutsuz gökte çakan şimşek gibi kamuoyuyla
paylaştı? diye de sormak gerekir. Muhtemelen Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için küçük
bir hamle olabilir. Belki Altılı Masa’nın veya CHP’nin kendi içindeki gerilim
veya çelişkilerle ilgilidir, bilmiyoruz. Muhtemelen öyledir. Bunları
bilmiyoruz. Biz somut olgudan hareket ederek değerlendirmeye devam edelim.
Tabii bu gzli görüşmenin Yakardaş’a sızması da ayrı bir sorun sızdı mı
sızdılıdı mı?)
Yukarıdaki haberde, Yakardaş’ın Meral Akşener’in Mansur Yavaş’ı
aday yapmak istemesinin kanıtı olarak anlattığı olay, bizce tam tersini kanıtlıyor.
Meral Akşener de yılların politikacısıdır. Eğer gerçekten
Mansur Yavaş’ı aday yapmak istese nasıl davranır veya davranması gerekir.
Önce, adaylık teklifini öyle çok dar bile olsa, bir grup
içinde yapmaz, yapmaması gerekir.
Kaldı ki öyle yapsa bile, soruyu öyle sormaması gerekir.
Eğer gerçekten ciddi ise, Mansur Yavaş’la, kamuoyunun gözünden
uzak, böyle sızıntı vermeyecek (kaldı ki bu sızıntı da amaçlı olabilir.Yavaş’a
adaylık teklif edildiği ama onun kabul etmediği şeklinde bir izlenim yaratılmak
için kasıtlı olarak da sızdırılmış olabilir Yakardaş gibilere) bir randevu
ayarlar, onunla başbaşa veya her iki taraftan da birer veya ikişer güvenilir
sırdaşın bulunduğu (bu gibi konuşmalarda şahit bulunması da önemlidir) bir
şekilde, ona örneğin şöyle diyebilirdi:
“Siz bütün anketlerin
gösterdiği gibi Erdoğan’a karşı kazanması garantili tek aday olarak
görünüyorsunuz. Erdoğan’ın oradan uzaklaştırılması en temel sorundur. Bu seçim hiçbir
şekilde reske edilmemelidir. Bu nedenle sizi önce sayın Kılıçdaroğlu’na sonra
da Altılı Masa’ya adayı olarak önermeyi düşünüyorum. Ve inanıyorum ki, hepsi
bunu kabul edeceklerdir. Ama size böyle bir niyetim olduğunu söylemeden, size
danışmadan bir girişimde bulunup sizi bir emri vaki karşısında bırakmamak için,
size şu şoruyu sormak itiyorum: Altılı Masa’nın sizi aday göstermeya karar
vermesi ve arkanızda durması halinde, bu görevi kabul eder misiniz?
Ve
benim şahsen tüm kalbimle sizden dileğim kabul etmenizdir.
Bu
konuşmamız da aramızda kalacaktır.”
Üslup sarfınazar edilirse gerçekten ciddi bir teklif ve
girişim böyle, bu temel fikirle olur.
Yani Yavaş’a “aday ol seni
destekleyelim” denmez, “biz seni aday
olarak düşünüyoruz, Altılı Masa olarak seni aday gösterirsek kabul eder misin?”
diye sorulur.
Sorunun böyle sorulması, karşısında muhtemelen Mansur Yavaş
da “Altılı Masa beni aday gösterirse ve
partim ve genel başkanım izin verirse kabul ederim” gibi bir şeyler
söylerdi.
Akşener de sonra da bu sondajın bilgisiyle Kılıçdaroğlu’na
da yine özel bir randevuyla gider.
“Sizin aday olmak
istediğinizi biliyorum. Elbette size de karşı değiliz, ama kazanmanız çok
riskli, sırtınızda hala CHP’nin geçmişinin yükünü taşıyorsunuz, Cumhuriyet
tarihinin en önemli seçimi arafesinde bulunuyoruz. Bunu riske atıp gelecek kuşakların
hayatını karartamayız. Bunun için bütün anketlerin gösterdiği gibi, tüm
kesimlerden oy alabilen ve Erdoğan’a karşı açık farkla kazanabilen Mansur
Yavaş’ı ortak adayımız olarak göstermeyi Altılı Masa’ya önerelim.” dese, Kılıçdaroğlu
bunu kabul etmekten başka bir şey yapamazdı.
İkisi birlikte Altılı Masa’ya önerince onlar da kabul
ederlerdi.
*
Ama Akşener böyle davranmadı ve davranmıyor.
Ne yapıyor?
Bazı şahitlerin önünde, Yavaş’a “siz aday olun, biz sizi destekleyelim” diyor.
Yavaş’ın da yılların politikacısı olarak, böyle bir
formülasyonla teklif yapıldığında, buna “evet” demeyeceğini bilimez mi?
Yani Akşener Yavaş’ın böyle bir formülasyonun anlamını bileceğini
bilir.
Hatta karşılıklı birbirlerinin gerçek anlamları bildiklerini
de bilirler.
Çocuk olsa bile bilir.
Dört yaşından itibaren küçük çocuklar bile 1) Kendisini
bilir, 2) Annesini bilir, 3) Annesinin kendisini bildiğini bilir, 4) Kendisinin
annnesinin kendisini bildiğini de bilir. 5) Annesinin bunu bildiğini de bilir.
Karşlıklı birbirine bakan aynalar gibi.
Demek ki, Akşener Yavaş’ın adaylığını gerçekte samimi olarak
istemiyor. İstermiş gibi yapıp, hem de olur da durum değişirse ve istemek
zorunda kalırsa, dönüş için bir kapıyı da açık bırakarak, aslında istemediğini
açığa vuruyor.
Tabii garantili olsun diye bu sızdırılarak kamuoyunun
duyması, böylece Akşener’in adaylık teklif ettiği ama Yavaş’ın kabul etmediği fikrinin
yerleşmesi sağlanıyor.
Peki Yakardaş bunu niye böyle pazarlıyor?
Akşener’e çalışmış olmuyor mu nesnel olarak?
Politika böyledir, söylenenler ve söyleyenler değil,
söyletenler ve söylenmeyenler önemlidir.
Aynı durum Kılçdaroğlu için de geçerlidir.
Kılıçdaroğlu eğer Yavaş veya İmamoğlu’nu aday göstermenin en
akıllıca olacağı kanaatinde olsaydı, bu yönde çoktan hareket geçmiş, Akşener’in
davranması gerektiği gibi davranıp adayı belirlemiş olurdu.
*
Peki Mansur Yavaş ne yapıyor?
“10 saniye susuyor,
herhangi bir cevap vermiyor, herhangi bir yorum yapmıyor”
Deniyor ki “Yavaş hiç
konuşmuyor”.
Konuşmuyor mu?
Susmak da konuşmaktır.
Ek Not: Bu yazıyı bitirdikten sonra tam yayınlamak üzereydim
ki şöyle bir haber düştü. “Meral Akşener
Mansur Yavaş'ın adını açıkladı! İYİ Partililer coştu!”. Açtım baktım. Mecis’teki
Olağan Çarşamba konuşmasıydı. Evet Yavaş’ın
adı geçince daha güçlü alkışlar vardı. Ama sadece o kadar. Buna rağmen bu
yazıyı değişirmek gereği görmüyorum. Bakalım zaman ne gösterecek?
18 Ocak 2023 Çarşamba
Blog: https://demirden-kapilar.blogspot.com/
Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/user/demiraltona
Podcast: https://soundcloud.com/demirden-kapilar
Kitaplarımızı İndirmek İçin:
https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg
https://disk.yandex.com.tr/d/2Vez45Mg7W7wzA
https://independent.academia.edu/DemirKucukaydin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder