18 Ocak 2023 Çarşamba

Akşener ve Yavaş’ın Adaylığı (2)

Akşener’in (İyi Parti’nin) amacını ve özelliklerini doğru tanımlamak Erdoğan’ı yenebilmek için doğru taktikler ve mücadele biçimleri belirlemenin olmazsa olmaz koşuludur.

Çünkü Akşener, sol bilinen medyanın ve orada bol bol konuşan liberal aydınların göstermek istedikleri veya görmek istediklerinin aksine “ülkücüleri” merkeze çekmek değil, ülkücülere merkezi yedeklemek istemektedir.

Amaçları MHP veya Bahçeli ile aynıdır. Sadece MHP’nin çizgisine, “Devlet Ciddiyetine” yakışan, daha akıllıca bir politika önermektedir.

Akşener şu an “Altılı Masa” içinde bulunmakla birlikte, Erdoğan-Ergenekon ittifakının hedefleri ve politikasıyla ciddi bir şekilde çelişen hiçbir yanı yoktur.

O, bugünkü politikaları daha “kitabına uygun”, “daha devlet ciddiyetine yakışır” bir şekilde olmadığı bakımından eleştirmekte ve ben partnerin olursam veya bu politikaları uygulama imkanı bulursam böyle yapacağım demektedir özünde.

Tam da özdeki bu uygunluk nedeniyle Erdoğan’a sürekli bir açık kapı bırakmakta, Erdoğan da elbette mesajı almaktadır.

Özetle Akşener, nesnel olarak, aslında iktidarın muhalefet içindeki beşinci koludur.

Ayrıca tüm geçmişi de bunu kanıtlamaktadır.

Doksanlarda, özel savaş konseptinin en şahin uygulayıcılarından biriydi. Bu günü kadar bu uygulamaları nedeniyle bir özeleştiri bile yapmadığı gibi hala savunmaktadır.

Daha sonra içinde muhalefet başlattığında hiç bir temelden eleştirisi yoktur MHP’nin politikasına.

Daha sonra ise son derece somut iki sabotajı vardır Erdoğan’ı yenilmesini engelleyen.

Birisi 2018 başkanlık seçimlerinde, Gül ortak adaylığı kabul etmişken ve anketlere göre Gül yüzde 60 oy oranıyla seçilebilecekken, helikopterle gelen ziyaretçilerin baskısına rağmen ortak aday olmakta direnebilmişken, Akşener adaylığını açıklayarak, Gül’ün çekilmesinin ve Erdoğan’ın seçilmesinin esas sorumlusu olmuştur. Erdoğan Akşener sayesinde orada kalmıştır. Şimdi Akşener’i liberalleşmiş gibi göstermek isteyenler bunu unutmuş görünüyor.

Akşener’in yaptığı tıpkı, Baykal’ın 7 Haziran seçimlerinden sonra Erdoğan’ı ziyareti veya Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlıkların kaldırılmasına “Anayasaya aykırı ama evet” demesi gibi, kritik anda Genelkurmay direktifiyle yapılan hamlelerden biridir.

Diğeri de, Altılı Masa’nın içinde sadece HDP’nin çağırılmasını reddetmemekte, partnerlerinin de HDP ile ilişkisini engellemektedir.

Bu tavrın ne anlama geldiği açıktır. Kürt hareketinin, Türkiye’deki tek demokratik hareketin tecridi, Erdoğan’ın yenilgisinden daha önemlidir.

Yani Ülkesini işgal etmiş Japonlar karşısında, savaşta önceliği işgalci Japonlara karşı mücadeleye değil, Japonlara karşı en önde mücadele eden komünistlerle mücadeleye veren Çan Kay Şek gibidir

Nasıl Çan Kay Şek aslında fiilen Japonların işbirlikçiliğini yapıyor idiyse, Akşener de fiilen Erdoğan’ın muhalefet içindeki bir işbirlikçisi, bir beşinci koludur.

(HDP ise Mao ve arkadaşları gibi davranacak, onu ve bu politikasını tecrit edecek taktikler uygulayacağına, “Altılı Masa” benimle görüşsün diye Akşener’in değirmenine su taşımaktadır.)

Akşener şu an muhalefetin yenilip yenilmeyeceğini belirleyebilecek çok kritik bir pozisyonu ele geçirmiş bulunmaktadır. Yani Erdoğan’ın yenilip yenilmemesini belirleyecek olan Akşener’dir.

Bu duruma geçenlerde Murat Sabuncu’yla yaptığı programda Levent Gültekin de özel olarak dikkati çekiyordu: “Bana göre Türkiye’nin kaderi şu anda Meral hanımın elinde” diyordu.

Yani Erdoğan-Ergenekon ittifakının hedef ve politikalarıyla hiçbir sorunu olmayan, sadece “devlet ciddiyeti” isteyen, fiilen muhalefet içinde iktidarın beşinci kolu olan Meral Akşener, HDP’nin ergen çocuk politikaları sayesinde seçimlerin kaderini belirleyecek bir pozisyon elde edebilmiş bulunuyor.

Akşener’in nasıl davranacağını da aslında Erdoğan-Ergenekon ittifakı belirleyecek.

Eğer bu ittifakın içinde bir çatlak varsa veya Devlet (Ordu, MIT, Jandarma vs.) ve Ergenekon artık Erdoğan’ın kendi amaçlarına hizmet edemeyeceği gibi bir sonuca ulaşıp “at değiştirmek” ihtiyacı hissederlerse, Akşener, Erdoğan’ın yenilgisine yol açabilecek esneklikler gösterebilir. Örneğin Kılıçdaroğlu’nu aday olmamaya, kendi partisinden Mansur Yavaş’ı aday göstermeye ikna edebilir.

Bunu yapabilecek durumda.

O zaman ne olur?

HDP, yine hiç muhatap bile alınmadan, ergen çocuklar gibi, “beni de muhatap alın” diyerek, “at pazarlığı” yapmayı politika sanarak kaşarlanmış taşra politikacısı tavırlarıyla diğerlerinin arkasında saf tutmuş olacaktır. Ama bu sefer, önceden, “Yavaş” hariç kimseye itirazımız yok dedikten sonra ona oy verilmesini mike mike, (ya da terbiyeli Selo’nun tabiriyle “bağra taş basarak”) isteyeceklerdir.

Zaten vermeseler ya da seslerini çıkartmasalar bile, Kürtlerin ezici çoğunluğu HDP’yi dinlemeyecek ve verecektir.

Çünkü sıradan halk sağ duyusuyla Erdoğan’ın gitmesinin daha öncelikli olduğunu bilir.

O zaman Erdoğan belki yenilecektir ama aynı zamanda HDP da yenilmiş olacaktır. Peş paralık itibarı kalmamış olacaktır. Kendisi Yavaş’ı önceden aday göstererek muhalefeti ve kendisini yenilgiden kurtarabilecek ve oylarını ikiye katlayıp fiilen bir “Türkiye Partisi” olabilecekken, Akşener’in sabotajını engelleyip onu kendi önerisini desteklemek sorunda bırakabilecekken, bu sefer kendisi yenilmiş, muhatap alınmadan desteklemem dediğine oy vermek zorunda kalmış olacaktır.

Yani Akşener, kurtarıcı, HDP onun hınk deyicisi olacaktır.

Bu ihtimal, HDP’nin ağır bir yenilgisine rağmen aynı zamanda Erdoğan’ın yenilgisi olacağından ve Erdoğan’ın yenilgisi belki HDP’nin bu politikaları terk edip o zafer atmosferinde yeniden reorganize olması için bir imkan yaratabileceğinden, keşke bu olsa diyoruz.

Çünkü Erdoğan’ın yenilgisi tayin edicidir her şeye rağmen.

*

Bugün, Akşener’in “Devlet, Devlet” diyen seçim videolarından birinde birkaç saniye Mansur Yavaş ile göründüğü için bütün medya, Akşener “Mansur Yavaş” sinyali veriyor diye umuda kapıldı.

Bakalım ne olacak?

Yukarıda belirttiğimiz gibi, ittifakta çatlama varsa, bunun Yavaş’ın adaylığını Altılı Masa’ya önerme gibi bir sonucu olabilir. Ama bu yoksa, Yavaş’lı birkaç saniyelik video, başka hesapların veya pazarlıkta el yükseltmenin aracıdır.

*

Çünkü aslında Meral Akşener, Mansur Yavaş’ın aday olmasını istemiyor. Ama istediğinin sanılmasını istiyor. Muhtemelen o birkaç saniyelik videoda bu ihtiyaca cevap veriyor.

Neden istemiyor?

Bir kere amaçları ve vurguları farklı.

Akşener hep devlet, devlet derken, Yavaş hep, devlettekilerin, halkın görevlendirdikleri olduğundan, halkın vergileriyle yaşadığından, ona herkese eşit davranarak hizmetle görevli olduklarından, halkın ödediği vergilerinin hesabını sorması gerektiğinden dem vuruyor.

Bunlar MHP ve İyi Parti geleneğinde rastlanan vurgular değildir. Bu tür konuşmalar devlete değil demokrasiye vurgu yapar ve öncelik verirler.

Bilinir, demokrasinin özü ve kökeni, ta Magna Karta’dan beri, hangi vergilerin ne kadar olacağına ve bu vergilerden elde edilen gelirlerin nereye, nasıl harcanacağına vergileri verenlerin (yani yurttaşların) karar vermesidir.

Türkiye’de demokrasinin bu olduğuna dair bir bilinç yoktur.

Bugüne kadar böyle bir bilinç uyandırmaya hiçbir parti kalkamamıştır. Bunun nedeni de Ordudan ve MİT’ten vs. korkudur.

Çünkü bu bilincin mantıki sonucu Meclisin ve halkın, devletin tüm harcamalarını kontrol edebilmesidir. Yani devlet halktan değil, halk devletten üstündür varsayımıdır.

Ne MİT, ne Ordu, ne Jandarma buna gelemez.

Onun için onların bir tek parolası vardır. Devlet her şeyin üzerindedir. “Devlet ebed müebbed”.

Halbuki Yavaş, ülkücü hareketten gelmesine rağmen, hem pratiğiyle, (örneğin ihalelerde kimseye ayrıcalık tanımamak için açık yapıyor. Tüm harcamaların hesabını veriyor) hem de teorisiyle (siz de her zaman hesap sorun diye, vergilerinin nesabını sormaya davet eden, devlet memurlarının vatandaşın atadığı görevlilerden başka bir şey olmadığını söyleyen konuşmalar yapıyor) devlete değil, halka öncelik veriyor. Kimseye siyasi görüşü, dili, dini nedeniyle farklı muamele yapmıyor.

Aslında “ülkücü kökenli” bile olsa, klasik CHP’lilerden bile fiilen çok daha demokrat ve adil davranışı öne geçirmiş oluyor.

Bu devletin ve de Akşener’in hiç hoşuna gitmeyecek bir yaklaşımdır.

Bu öncelik ve vurgu farkları birbiriyle çelişir.

Ancak bu genellemelerden hareketle yaptığımız Akşener’in Yavaş’ın adaylığını pek desteklemek istemeyeceği çıkarsamasını bir yana bırakalım. Bizzat Akşenerín somut davranışına bakalım ve onu analiz edelim.

*

Mansur Yavaş, aslında hem CHP’den aday olmuşluğu hem de eski ülkücü olması ve de bütün anketlerde Erdoğan karşısında en şanslı aday olması nedeniyle, aslında üzerinde en kolay anlaşılabilecek ve Erdoğan karşısında zafer kazanabilecek bir aday.

Bu durumda CHP ve İyi Partililer, Erdoğan’ın yenilmesini olmazsa olmaz acil görev, yakalanacak ana halka olarak gören bir politikanın izleyicisi olsalar, Kılıçdaroğlu ve Akşener’in veya bunlardan birinin ne yapması gerekir?

Önce Mansur Yavaş’ın adaylığı için çalışması.

Garip bir şekilde Yavaş’ı hiç gündeme bile almıyorlar.

Böyle düşünseler ne yapmaları gerekir?

Önce bunun mutfakta hazırlanması gerekir.

Bakalım mutfakta ne gibi yemekler pişiriyorlar, somut olarak ne yapıyorlar?

*

Örneğin geçenlerde Duvar’da şöyle bir haber vardı: “Yarkadaş: Akşener’in Mansur Yavaş’ı aday yapmak istediği bir sır değil”.

Altındaki haberde şunlar yazıyor:
Yarkadaş daha önce Akşener-Yavaş görüşmesiyle ilgili şunları söylemişti: "İYİ Partililerden edindiğim bilgiye göre Meral Hanım ve Mansur Yavaş geçtiğimiz günlerde dar bir grupla oturup konuştular ve iddiaya göre Meral Hanım, Mansur Bey’e ‘Adaylık düşünüyorsanız çıkın biz de sizi destekleyelim’ diyor. Mansur Bey, Meral Hanım'ın bu sözlerinden sonra bir 10 saniye susuyor, herhangi bir cevap vermiyor, herhangi bir yorum yapmıyor."

*

(Şimdi, Yakardaş CHP’li ve kaşarlanmış bir politikacı olduğuna göre, neden kendisi bu bilgiyi öyle bulutsuz gökte çakan şimşek gibi kamuoyuyla paylaştı? diye de sormak gerekir. Muhtemelen Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için küçük bir hamle olabilir. Belki Altılı Masa’nın veya CHP’nin kendi içindeki gerilim veya çelişkilerle ilgilidir, bilmiyoruz. Muhtemelen öyledir. Bunları bilmiyoruz. Biz somut olgudan hareket ederek değerlendirmeye devam edelim. Tabii bu gzli görüşmenin Yakardaş’a sızması da ayrı bir sorun sızdı mı sızdılıdı mı?)

Yukarıdaki haberde, Yakardaş’ın Meral Akşener’in Mansur Yavaş’ı aday yapmak istemesinin kanıtı olarak anlattığı olay, bizce tam tersini kanıtlıyor.

Meral Akşener de yılların politikacısıdır. Eğer gerçekten Mansur Yavaş’ı aday yapmak istese nasıl davranır veya davranması gerekir.

Önce, adaylık teklifini öyle çok dar bile olsa, bir grup içinde yapmaz, yapmaması gerekir.

Kaldı ki öyle yapsa bile, soruyu öyle sormaması gerekir.

Eğer gerçekten ciddi ise, Mansur Yavaş’la, kamuoyunun gözünden uzak, böyle sızıntı vermeyecek (kaldı ki bu sızıntı da amaçlı olabilir.Yavaş’a adaylık teklif edildiği ama onun kabul etmediği şeklinde bir izlenim yaratılmak için kasıtlı olarak da sızdırılmış olabilir Yakardaş gibilere) bir randevu ayarlar, onunla başbaşa veya her iki taraftan da birer veya ikişer güvenilir sırdaşın bulunduğu (bu gibi konuşmalarda şahit bulunması da önemlidir) bir şekilde, ona örneğin şöyle diyebilirdi:

Siz bütün anketlerin gösterdiği gibi Erdoğan’a karşı kazanması garantili tek aday olarak görünüyorsunuz. Erdoğan’ın oradan uzaklaştırılması en temel sorundur. Bu seçim hiçbir şekilde reske edilmemelidir. Bu nedenle sizi önce sayın Kılıçdaroğlu’na sonra da Altılı Masa’ya adayı olarak önermeyi düşünüyorum. Ve inanıyorum ki, hepsi bunu kabul edeceklerdir. Ama size böyle bir niyetim olduğunu söylemeden, size danışmadan bir girişimde bulunup sizi bir emri vaki karşısında bırakmamak için, size şu şoruyu sormak itiyorum: Altılı Masa’nın sizi aday göstermeya karar vermesi ve arkanızda durması halinde, bu görevi kabul eder misiniz?

Ve benim şahsen tüm kalbimle sizden dileğim kabul etmenizdir.

Bu konuşmamız da aramızda kalacaktır.

Üslup sarfınazar edilirse gerçekten ciddi bir teklif ve girişim böyle, bu temel fikirle olur.

Yani Yavaş’a “aday ol seni destekleyelim” denmez, “biz seni aday olarak düşünüyoruz, Altılı Masa olarak seni aday gösterirsek kabul eder misin?” diye sorulur.

Sorunun böyle sorulması, karşısında muhtemelen Mansur Yavaş da “Altılı Masa beni aday gösterirse ve partim ve genel başkanım izin verirse kabul ederim” gibi bir şeyler söylerdi.

Akşener de sonra da bu sondajın bilgisiyle Kılıçdaroğlu’na da yine özel bir randevuyla gider.

Sizin aday olmak istediğinizi biliyorum. Elbette size de karşı değiliz, ama kazanmanız çok riskli, sırtınızda hala CHP’nin geçmişinin yükünü taşıyorsunuz, Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimi arafesinde bulunuyoruz. Bunu riske atıp gelecek kuşakların hayatını karartamayız. Bunun için bütün anketlerin gösterdiği gibi, tüm kesimlerden oy alabilen ve Erdoğan’a karşı açık farkla kazanabilen Mansur Yavaş’ı ortak adayımız olarak göstermeyi Altılı Masa’ya önerelim.” dese, Kılıçdaroğlu bunu kabul etmekten başka bir şey yapamazdı.

İkisi birlikte Altılı Masa’ya önerince onlar da kabul ederlerdi.

*

Ama Akşener böyle davranmadı ve davranmıyor.

Ne yapıyor?

Bazı şahitlerin önünde, Yavaş’a “siz aday olun, biz sizi destekleyelim” diyor.

Yavaş’ın da yılların politikacısı olarak, böyle bir formülasyonla teklif yapıldığında, buna “evet” demeyeceğini bilimez mi?

Yani Akşener Yavaş’ın böyle bir formülasyonun anlamını bileceğini bilir.

Hatta karşılıklı birbirlerinin gerçek anlamları bildiklerini de bilirler.

Çocuk olsa bile bilir.

Dört yaşından itibaren küçük çocuklar bile 1) Kendisini bilir, 2) Annesini bilir, 3) Annesinin kendisini bildiğini bilir, 4) Kendisinin annnesinin kendisini bildiğini de bilir. 5) Annesinin bunu bildiğini de bilir. Karşlıklı birbirine bakan aynalar gibi.

Demek ki, Akşener Yavaş’ın adaylığını gerçekte samimi olarak istemiyor. İstermiş gibi yapıp, hem de olur da durum değişirse ve istemek zorunda kalırsa, dönüş için bir kapıyı da açık bırakarak, aslında istemediğini açığa vuruyor.

Tabii garantili olsun diye bu sızdırılarak kamuoyunun duyması, böylece Akşener’in adaylık teklif ettiği ama Yavaş’ın kabul etmediği fikrinin yerleşmesi sağlanıyor.

Peki Yakardaş bunu niye böyle pazarlıyor?

Akşener’e çalışmış olmuyor mu nesnel olarak?

Politika böyledir, söylenenler ve söyleyenler değil, söyletenler ve söylenmeyenler önemlidir.

Aynı durum Kılçdaroğlu için de geçerlidir.

Kılıçdaroğlu eğer Yavaş veya İmamoğlu’nu aday göstermenin en akıllıca olacağı kanaatinde olsaydı, bu yönde çoktan hareket geçmiş, Akşener’in davranması gerektiği gibi davranıp adayı belirlemiş olurdu.

*

Peki Mansur Yavaş ne yapıyor?

10 saniye susuyor, herhangi bir cevap vermiyor, herhangi bir yorum yapmıyor”

Deniyor ki “Yavaş hiç konuşmuyor”.

Konuşmuyor mu?
Susmak da konuşmaktır.

Ek Not: Bu yazıyı bitirdikten sonra tam yayınlamak üzereydim ki şöyle bir haber düştü. “Meral Akşener Mansur Yavaş'ın adını açıkladı! İYİ Partililer coştu!”. Açtım baktım. Mecis’teki Olağan Çarşamba  konuşmasıydı. Evet Yavaş’ın adı geçince daha güçlü alkışlar vardı. Ama sadece o kadar. Buna rağmen bu yazıyı değişirmek gereği görmüyorum. Bakalım zaman ne gösterecek?

18 Ocak 2023 Çarşamba

Demir Küçükaydın

demiraltona@gmail.com

Blog: https://demirden-kapilar.blogspot.com/

Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/user/demiraltona

Podcast: https://soundcloud.com/demirden-kapilar

Kitaplarımızı İndirmek İçin:

https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg

https://disk.yandex.com.tr/d/2Vez45Mg7W7wzA

https://independent.academia.edu/DemirKucukaydin


Hiç yorum yok: