Dün Meclis’te bağımsız milletvekili Aylin Nazlıaka’nın kendini
mikrofona kelepçelemesi çok önemli dersler sunuyor.
Birincisi, aslında CHP’li olan, hatta “ulusalcı” denebilecek
bir vekilin, artık bir şeyler yapma gereğini görerek kendini mikrofona
kelepçelemesi, “laik yaşam tazı”ndakilerin,
yani CHP’nin ve kısmen de MHP’nin tabanının, hızla gelen Erdoğan’ın
diktatörlüğü altındaki İslamcı-Türk faşizmine karşı, direnişe ve sokağa çıkmaya,
hâsılı her şeyi yapmaya hazır olduğunu göstermektedir.
Bunu zaten herkes günlük hayatında gözlemleyebilir. Örneğin
birkaç gün önce bir e-mail grubunda biri, canlı canlı şöyle bir gözlemeni paylaşmıştı:
“Şu anda Esenyurttan
Taksime taksiyle dönüyorum. Taksi şoförü MHP'li çok öfkeli. Toz şekerin, yağın
fiyatını söylüyor, bu nasıl iş ben ailemi nasıl besleyeyim diyor. Bir de bir
milyon dolara vatandaşlık satılmasına öfkeli.”
CHP’li tabanın öfkesi ise Aylin Nazlıaka ile Meclis
kürsüsüne kendini kelepçelemiş bulunuyor.
Çok alametler belirdi. Ama anlayana.
CHP yöneticileri ve Kılıçdaroğlu, Genelkurmay’ın “Beka sorunu” diyerek Suriye’de Kürtlerle
savaşı stratejik hedef olarak belirlemesine tabi olarak, Genelkurmay ve
Ergenekon’a cephe gerisinde destek verme görevini üstlenmiş bulunuyorlar ve
Erdoğan da “Beka Sorunu” diyerek İslamcı-Türkçü diktasını kuruyor.
Türk Ordusu, güya IŞİD’e saldırarak Kürtlere karşı savaşa hazırlanıyor,
IŞİD ile “kuşa bak” yapıyor. Erdoğan da “Beka Sorunu” diyerek, aslında
diktatörlüğünü oturtup, “beka sorunu” ile karşı karşıya dediği devleti kendisi tasfiye
ediyor ve “Kuşa bak” yapıyor.
IŞİD Ergenekon ve Genelkurmayın “kuşu”; Suriye ise Erdoğan’ın.
Genelkurmay ve CHP “Beka
Sorunu”nu ortaya çıkaran tehdidin Ankara’da Beştepe'de olduğun görmek
istemiyor.
Kendini kürsüye kelepçeleme direnişi, aslında tehdidin Suriye’de
değil, Ankara’da olduğunun bilinçsizce ilanıdır. Bahçeli’ye söylenen sözler,
Suriye’de ve Suriye hududunda YPG’ye karşı yığınak yapan Genelkurmay’a söylenmiştir.
Oralarda da elbet bir yankı bulacaktır. Ama bu yankının
demlenmeye ve bunun için de zamana ihtiyacı vardır. Erdoğan’ın acele etmesinin
bir nedeni de budur.
*
İkincisi, Aylin Nazlıaka’nın derinişi, Meclis’te, yangında
mal kaçırırcasına Anayasa Değişikliği yapılmasını engellemek için, birçok
yaratıcı yöntem kullanılabileceğini ve kullanmak gerektiğini göstermiştir.
HDP’li vekiller bu yangından mal kaçırırcasına Anayasa
değişikliğini nasıl geciktiririz üzerine düşündüklerinde, bunu bir mücadele
yöntemi, bir strateji olarak ele aldıklarında ve ciddiyetle asıldıklarında,
muhakkak ki çok yaratıcı yöntemler bulacaklar.
Sadece kendi güçleriyle bile Anayasa’nın Meclis’ten
geçmesini epeyce geciktirebilirler.
Yeter ki bunu bir strateji olarak benimsesinler ve bir görev
olarak önlerine koysunlar.
Onların böyle bir hareketinin çok önemli sonuçları olur.
Bir kere, Meclis’in dışındaki geniş kesimlere de ayrıca cesaret
verir, örnek olurlar.
Öte yandan, bir süre sonra CHP’lilerin de böyle bir direnişe
katılmalarına ve yavaşlatma olanaklarının daha da artmasına yol açarlar.
Böyle işin uzaması, böyle ölümüne bir direniş, bir süre sonra
bu iktidar içinde AKP ve MHP arasında ve bu partilerin de kendi içinde yeni çatlakların
oluşmasına da yol açar.
Bütün tecrübe göstermektedir ki, bu partilerde çatlaklar
ancak dışarıda ciddi direnişler olduğunda ortaya çıkmaktadır.
HDP “Cumhuriyet “Beka Sorunu” ile karşı
karşıyadır. Cumhuriyet’e karşı en büyük tehdit Beştepe’de ve Meclistedir.
Cumhuriyet’i savunuyoruz” diyerek hareket etmelidir.
Yani bir tür strateji değişimi yapmalıdır. Dilini,
vurgularını, davranışlarını, strateji ve taktiklerini buna göre değiştirmelidir.
Bu tür bir dile ve çağrıya CHP ve MHP’nin tabanı bigâne
kalamaz ve bu partilerin yönetimi üzerinde bir baskı oluşturur.
Böyle bir dil, böyle bir yaklaşım, buna uygun strateji ve
taktikler durdurabilir ancak Erdığan’ı. Ve en geniş cepheyi kurmayı sağlayıp,
CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun uyutma politikalarının başarısızlığını getirebilir.
İşçiler, genellikle, devletin mahkemeleri veya devletin
organları kendilerinin en temel grev hakkını yasakladığında, fiilen iş
yavaşlatma grevleri yaparlar. Buna yaparken akla hayale gelmeyecek
yaratıcılıklar gösterirler.
Şimdi aynısını, fabrikasyon Anayasa değişikliği yapan Meclis’te
HDP vekilleri yapmalıdır.
Mademki Erdoğan yangından mal kaçırırcasına Anayasayı
değiştirip diktatörlüğünü oturmak istiyor; o halde yapılacak iş, bu hızlı işleyişi
engellemek ve yavaşlatmaktır.
Somut olarak sadece bir vekilin kendini kelepçelemesinin
bile nasıl bir yavaşlamaya yol açtığını görelim.
Diken’in yazdığına göre şöyle olmuş:
“Meclis’te konuşma yapmak için kürsüye gelen bağımsız milletvekili Aylin Nazlıaka, MHP’lilere dönerek, “Sizleri Atatürk cumhuriyetine sahip çıkmaya çağırıyorum” dedi, teklife ‘Hayır’ oyu vermelerini istedi.
“Meclis’te konuşma yapmak için kürsüye gelen bağımsız milletvekili Aylin Nazlıaka, MHP’lilere dönerek, “Sizleri Atatürk cumhuriyetine sahip çıkmaya çağırıyorum” dedi, teklife ‘Hayır’ oyu vermelerini istedi.
Nazlıaka, daha sonra
kendisini kürsüdeki mikrofona kelepçeledi. Bunun üzerine Meclis Başkanvekili
Ayşenur Bahçekapılı birleşime 10 dakika ara verdi.
Nazlıaka’nın eylemini
sürdürmesi üzerine, Bahçekapılı bu sefer birleşime 45 dakika ara verdi.
CHP’liler Nazlıaka’yı ikna etmeye çalıştı.
Bazı AKP’li vekillerin
Nazlıaka’ya yönelmesi üzerine AKP’li grup başkanvekili Mustafa Elitaş araya
girdi ve vekilleri uzaklaştırdı. HDP’li kadın vekiller de Nazlıaka’nın
etrafında çember oluşturdu.
Nazlıaka, Genel
Kurul’dan çıkan MHP lideri Bahçeli’nin arkasından “Bırakın milletvekilleri serbestçe oy kullansın” diye bağırdı.
Halk TV yayınına
katılan CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, Nazlıaka’nın kelepçesinin,
AKP’li kadın vekiller tarafından çıkarıldığını söyledi. CNN Türk’ten Ünal Kaya,
mikrofonun da söküldüğünü bildirdi”
Yani esas hedefi zaman kazanmak olmasa bile, fiilen en az
bir saatlik bir gecikmeye yol açabildi.
Kim bilir daha neler yapılabilir?
Örneğin birkaç gün önce, tr724
sitesinde bir yazar, yangından mal kaçırırcasına anayasanın değiştirilmesine
karşı pek ala yasal çerçevede direnerek oylamanın en az üç ay
geciktirebileceğini yazıyordu:
“Meclis’te oylamayı
‘daha uzun düşünerek’ barışçı bir şekilde uzatıp, halkın değişiklik paketinin
anti demokratik içeriğini daha çok anlaması için gayret sarf edebilirler.
Gizli oyunu açıktan
kullanıp anayasayı ihlal eden iktidar vekillerinin aksine, her bir muhalif
vekil yasal hakkını kullanıp en az 1 saat oy kabininde düşünerek gizli oyunu
kullansa, 18 maddenin ikinci tur oylaması en az 3 ay sürer.
Muhalefet, engel
olamadığı bir süreçte, erken seçime gitmeyi doğru bir tercih olarak görmüyorsa,
en azından sistem ve rejim değişikliğinin bir oldu-bittiyle gerçekleşmesini,
yasal ve barışçıl yollardan engelleyebilir.
Kamuoyu bu süreçte
doğru bilgilendirilirse, tek kişinin otoriter yönetime karşı yaygın şekilde
bilinçlendirilir ve pakete karşı desteği kazanılır.
Yangından mal
kaçırırcasına bir sistem değişikliği gerçekleştirilmesi engellenmiş olur ve
çoğunluğun baskıcı dayatmacılığı yerine, iktidar da uzlaşmayı tercih etmek
zorunda kalır.”
*
Bu sadece yollardan biridir, muhtemelen daha ne yollar
vardır.
O halde, HDP’li vekiller bu yangından mal kaçırırcasına
Anayasa değişikliği yapılmasına engel olmak için mümkün olan her yolu
denemelidirler. AKP’liler nasıl deniyorsa öyle. Onlara onların dilinden konuşmak
gerekir.
Örneğin, her HDP’li vekilin 1 saat oy yerinde düşünmesi ve durması
önemli bir yavaşlama sağlar.
Bu kesinlikle ve derhal CHP ve MHP’nin tabanından sempatiyle
karşılanacaktır.
Bir süre sonra en azından CHP’den de bazı vekillerinin benzer davranışları başlayabilir ve zaman daha da uzatılabilir hale gelir.
Ayrıca söyle şeyler de düşünülebilir. Her HDP’li vekil bir saat düşünüp oyunu belirledikten sonra, tıpkı AKP’liler gibi ve onlardan daha açık olarak, oyunu açık etmeli, herkese göstermeli ve herkese gösterdiğine dair tutanak tutulmasını sağlamalıdır. Böylece AKP’nin silahı kendisine karşı bir silaha dönüştürülebilir. Böylece Gizli oy şartının yerine getirilmediği tutanağa geçirilmiş olur.
Bir süre sonra en azından CHP’den de bazı vekillerinin benzer davranışları başlayabilir ve zaman daha da uzatılabilir hale gelir.
Ayrıca söyle şeyler de düşünülebilir. Her HDP’li vekil bir saat düşünüp oyunu belirledikten sonra, tıpkı AKP’liler gibi ve onlardan daha açık olarak, oyunu açık etmeli, herkese göstermeli ve herkese gösterdiğine dair tutanak tutulmasını sağlamalıdır. Böylece AKP’nin silahı kendisine karşı bir silaha dönüştürülebilir. Böylece Gizli oy şartının yerine getirilmediği tutanağa geçirilmiş olur.
Bu gibi “dernekçilik hilelerini” en iyi bilen ekip aslında
CHP’de vardır.
HDP böyle direnişe başladığında, CHP, bir süre sonra,
tabanını kaybetmemek için, uzlaşmacı görünmemek için, ister istemez direniş
saflarına geçmeye başladığında, hem güçleri; hem de “dernekçilik” bilgileriyle
çok daha fazlasını yapabilirler.
Ama esas önemli olan, bunun bizlere zaman kazandırması, toplumun
böyle bir ölümüne bir dirençle karşılaşan bir değişiklik hakkında daha duyarlı
hale gelmesi; kafasındaki soruların ve tereddütlerin artması ve nihayet
vekiller bile mecliste böyle ölümüne direniyorlarsa bizler de bir şeyler
yapmalıyız ve de yapabiliriz diyerek mücadele azmi kazanması ve direnç
kapasitesi geliştirmesidir.
O halde HDP şu durum tespitinden yola çıkmalıdır.
Cumhuriyet’in “Beka Sorunu” vardır.
Tehdit sınırların dışında değil, Ankara’nın göbeğinde, Beştepe’dedir.
Böyle bir dille konuşmaya başlamalıdır artık HDP.
Ergenekon’un, faşistlerin savaş diline karşı mazlum Kürtlerin
barış dilini kullanmayı bırakmalı; Cumhuriyet’i yıkmak üzere olan Erdoğan’a
karşı savaş dilini kullanmaya başlamalıdır.
Birinci Büyük Millet Meclisi’nde vekiller “Beka Sorunu”
karşısında, kalpaklarına Orak çekiç veya kızım yıldız takıp. Birbirlerine “Yoldaş”
diye hitap ediyorlar ve “Şeytan da oluruz Bolşevik” te diyorlardı.
HDP’liler de aynı kararlılıkla hareket etmelidirler. Erdoğan
şimdiye kadar karşısındakilerin kararsızlıkları sayesinde bunca mevzii ele
geçirebildi.
Erdoğan faşist bir diktatörlük kuracak Bunda açık olmak
gerekiyor.
Faşist diktatörlükler Askeri diktatörlüklerden bin kat daha
tehlikelidirler. Çünkü Askeri diktatörlüklerin kitle desteği olmaz. Kitlenin
içinde yaşayabileceğiniz gözenekler her zaman bulunur. Ama faşist bir
diktatörlük geldiğinde, birkaç nesil sonra bile tutunacak hiçbir şey kalmaz.
Franko gibi bir yarı faşist yarı askeri bir diktatörlük bile,
Franko ölüp gitmeden çözülmedi. O çözülme için bile Avrupa’nın muazzam desteği
gerekti. Savaş Hitler'i yok etmeseydi, Nazi rejimi hala sürüyor olurdu Almanya’da.
İran’da mollalar, şimdi Erdoğan’ın örgütlediği Osmanlı Ocakları gibi lümpen çeteleri
olan, Hizbullah ve Devrim Muhafizları'yla
sistemlerini oturttular ve nesiller geçti ama hala yerlerinde duruyorlar.
Şu birkaç ay, ölüm kalım aylarıdır.
Ölüm kalım savaşlarında, ölüm kalım savaşlarının dili
kullanılmalıdır.
20 Ocak 2017 Cuma
Demir Küçükaydın
@demiraltona
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder