Şimdi aynı gün gazetelerde yer alan şu iki habere bakalım.
15 Mayıs tarihli Cumhuriyet gazetesi:
“Meral
Akşener'den şimdiye kadarki en net Demirtaş açıklaması” başlığı altında
haberde şu sözler yer alıyor:
“İYİ Parti genel
Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener bugün yabancı basınla buluşmasında
Demirtaş'ın tutukluluğu ile ilgili soru üzerine şunları kaydetti:
"Demirtaş henüz
bir sanık, hakkında bir hüküm verilmedi. Dolayısıyla diyelim ki seçimler bitti,
aradan üç ay geçti ve kendisi beraat etti. Peki o aradaki seçim kampanyasındaki
rekabet eşitsizliğini Türkiye nasıl izah edecek?"
Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) Demirtaş'ın
adaylığını resmen tescil ettiğini hatırlatan Akşener, "Biz hukukun herkes
için eşit, tarafsız ve objektif işlemesi gayreti içindeyiz. Siyasetçilerin,
aydınların, gazetecilerin tutuklu olarak yargılanmasının doğru olmadığını
düşünüyoruz. Aday gösterilmiş bir kişinin de kampanyasını rahatlıkla bizlerle
eşit koşullarda yapmasını isterim" dedi.”
*
Şimdi aynı gün yine Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan şu habere
bakalım.
“HDP Eş Başkanı Pervin
Buldan, 'Ben açık yüreklilikle, başta kendim olmak üzere Sayın Akşener’e hiçbir
Kürt’ün oy vermeyeceğini bugünden ifade etmek isterim' dedi.””
“"Akşener,
Kürtlerden oy alamayacağı yönündeki yorumların şehir efsanesi olduğunu söyledi.
Akşener Kürtlerden oy alabilir mi?" sorusuna, "Bu bir şehir efsanesi
değil, bu bir gerçek, bu bir realite. Akşener’in İçişleri Bakanlığı yaptığı
dönemde binlerce insan sokaklarda katledildi, kafalarına kurşunlar sıkıldı.
İnsanlar kaçırıldı, kaybedildi. O dönemde yaşanan cinayetler, katliamlar Kürt
halkının zihninde ve beyninde asla silinmeyecek bir gerçekliğe sahiptir. Sayın
Akşener’in bu anlamda Kürt halkından bir tane bile oy almayacağını kesinlikle
ifade etmek isterim. Akşener, bir oy alsın, çıkarsın önümüze 'Şu Kürt’ten oy
aldım' desin. Bu asla olmayacak" ifadelerini kullandı.”
*
Bu haberleri aynı gün aynı gazetenin sayfalarında okuyan bir
parça tecrübeli bir politikacı ya da sağ duyusunu ve aklını yitirmemiş sıradan
bir seçmen bile HDP eş başkanının iyi bir politikacı olmak için daha kırk fırın
ekmek yemesi gerekiyor diye düşünür.
Çünkü yan yana duran bu haberlerde hem kendini tecrit eden,
hem de Erdoğan’a karşı cepheyi zaafa uğratan maalesef ki HDP’nin sözcüsüdür.
Politika yapmayı bilen akıllı bir HDP sözcüsü ise bu durumda
nasıl davranabilirdi ve davranmalıydı?
Örneğin, Akşener’in dediklerinin şu yanını öne çıkarabilir
ve şöyle diyebilirdi.
“Akşener’in de Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde adayların eşit koşullarda yarışabilmesi için Demitaş’ın serbest
bırakılmasını istemesi iyi bir gelişmedir. Erdoğan diktasına karşı mücadeleyi
güçlendirir. Bunu selamlıyoruz. Bütün muhalefetin Adil, eşit, özgür ve hilesiz
bir seçim için bütün muhalefetin en azından Demirtaş’ın serbest bırakılması
için aynı noktada buluşması çok önemlidir. Bunu sözde bırakmamak daha ileri
götürmek seçimlerin adil ve hilesiz olması için büyük önem taşımaktadır. Tüm bu
partilere, adil, eşit, özgür ve hilesiz bir seçim için güçlerimizi
birleştirmeyi ve daha somut adımlar atmayı öneriyoruz.
Örneğin gelin hep
birlikteetüm seçmenlerin katılacağı seçim denetim girişimleri kuralım. Tüm partilerden
yurttaşlar devletten bağımsız olarak bunlara katılsınlar.
Örneğin gelin hep
birlikte saldırılara karşı ortaklaşa propaganda özgürlüğünü savunalım. Geçenlerde
İyi Parti standına saldırı yapılmıştı. Bizler her gün saldırı ve keyfi
muamelelere uğruyoruz. Seçimde propaganda özgürlüğünü ve emniyetini güçlerimizi
bir araya getirerek sağlamanın yollarını oluşturalım. Birimize yapılacak
saldırı ve baskıları ortaklaşa göğüsleyelim.
Örneğin gelin hep
birlikte seçimlerde elektronik hilelere karşı teknik olarak neler
yapılabileceğini görüşelim. Alternatif bir seçim denetleme ağı kuralım.
Seçimlerde bütün
partilerin medyayı eşit olarak kullanmaları gerekir. Erdoğan medyayı ele geçirmiş
durumda. Ama bizler en azından kendi aramızda kendi medya olanaklarımızı bir
araya getirerek ortaklaşa böyle bir platform sağlayabiliriz. Her birimiz kendi
medyamızda diğerlerine eşit propaganda ve görüşlerini ifade olanağı sağlayarak
adil bir medyanın nasıl olması gerektiğinin bir örneğini oluşturabiliriz.
Böylece Erdoğan’ın
seçimlerde hile yapabilme olanaklarını sınırlayabiliriz.”
Eğer HDP sözcüsü böyle veya buna benzer sözler etse ve vurguları
bu yönde olsaydı bugün çok başka bir yerde olurduk.
Böylece HDP, hem kendisinin Erdoğan’ı oradan uzaklaştırmak
için tüm güçleri bir araya getirmek gibi bir stratejiye bağlılığını göstermiş
olur, hem de Akşener’i A diyen B’yi de demelidir ki tutarlı olsun. Demirtaş’ın
eşit bir seçim için serbest bırakılmasını isteyen, hilelere karşı seçmenlerin ve
muhalif partilerin bir araya gelmesini de desteklemelidir demiş olurdu.
Bu çağrıya cevap gelmediği takdirde Akşenen’in (veya diğer
partilerin) aslında pek tutarlı olmadığını geniş kesimlere gösterme olanağı da
elde etmiş olurdu.
Bu sadece basit bir örnek.
Peki bizim değerli Pervin Buldan’ımız ne yapıyor?
Tamamen tersini, Akşener’in Kürtlerden oy alamayacağını
söylüyor.
Hem Kürt seçmenlerin geri yanlarına ve duygularına hitap
ediyor; hem de karşı tarafın böylesine bir açılım yapıp Demirtaş konusunda
nihayet söz etme gereğini duyduğu ve ister istemez olumlu bir hava yarattığı
bir ortamda, bir tür rövanşist ve intikamcı bir politika anlamına gelebilecek
sözler ediyor.
Baştan aşağı yanlış. Bir siyasetçinin görevi insanların geri
yanlarını okşamak, onlara hitap etmek değil, onlarla mücadeledir. Bizzat Öcalan’ın
hayatı bunun örnekleriyle doludur. Öcalan çok daha sor koşullarda İmralı’da
mahkemeye çıkarıldığında pek ala insanların geri yanlarına da hitap edebilirdi
kimi avukatlarının kendisinden beklediği ve zorlamaya kalktığı gibi. Ama o zor fakat
doğru olanı seçti. Zaman onun stratejisinin doğru olduğunu gösterdi. Suriye’nin
elinde rehin iken büyük bir gerilla hareketi örgütledi. Türkiye’nin elinde esir
iken büyük bir demokratik ve açık muhalefet örgütledi. HDP bizzat kendisi böyle
geri yanları okşamayan bir politikanın ürünü iken bugün kendisini yaratan
öncüllere aykırı davranmaktadır.
*
Kaldı ki, içinde bulunduğumuz somut durumda bu sözler ne
anlama geliyor? Ona bakalım bir de.
“Akşener Kürtlerden oy alamaz” sözü somutta ne anlama gelir?
Akşener ve Erdoğan’ın ikinci tura kalması durumunda Kürtler
oy vermeyerek Erdoğan’ı destekleyeceklerdir demektir.
Sizin dışınızdaki güçlerin mücadelesinde siz tarafsız
kalırsanız bu sizin fiilen güçlü tarafa hizmet etmeniz anlamına gelir. Koca bir
adam küçük bir çocuğu döverken tarafsızlık çocuğun dövülmesine destek olmaktır.
Türkiye’de insanlar Erdoğan’dan kurtulmak ve onu yemek için
bir fırsat ele geçirmişlerken, “biz ikinci tura Akşener kaldığı takdirde ona oy
vermeyeceğiz” anlamında sözler söylemek, somutta Erdoğan’ı Akşener karşısında
destekleyeceğiz demektir. çünkü matematik bilen herkes bilmektedir ki,
Kürtlerin oyu olmadan Erdoğan düşürülemez.
Eğer HDP bu kadar basit bir hesabı göremiyorsa, politik
olarak henüz bir çocuktur. Çocuk bile değildir, çocukluk hastalıklarını
aşamamış bir hastalıklı ergen demektir.
Buldan ve onu oraya seçen HDP, politikanın en
güvenilmezlerle bile geçici uzlaşmalar yapmak sanatı olduğunu bilmiyor
demektir.
Yok eğer bunlar “sol çocukluklar” değil de bilinçli bir
politikanın ifadesi ise, bu daha da büyük bir tehlikedir.
Bugünün en acil görevi, yakalanacak ana halkası Erdoğan’ın
bu seçimlerde yenilmesidir. Bütün taktikler, manevralar bu küçük kazanç üzerine
yoğunlaşmalıdır.
Bizler bunun hiç te demokrasi anlamına gelemeyeceğini, hiçbir
sahte hayale kapılmamak gerektiğin söylemeli ama aynı zamanda savaşta bizim
hareket alanımızı genişletecek, düşmana daha iyi direnmemizi sağlayacak küçük
de olsa bir tepeyi ele geçirmemizin önemini anlatmamız gerekir.
Yani Buldan’ın sözleri eğer bilinçli olarak ifade edilmiş ise
çok tehlikelidir. Erdoğan’a bir uzlaşma sinyali, bir masajdır. “Biz ikinci tura
kalırsa Akşener’e oy vermeyeceğiz ve senin kazanmanı sağlayabiliriz” mesajıdır.
Kürtler içinde, özellikle Kürt ulusalcısı çevrelerin, Barzani’ye
yakın olanların böyle bir eğilim içinde olduğu bir sır değildir. Bu eğilim
elbet HDP içinde de belli ölçüde vardır. Tabii hiçbir zaman kendisini açıkça
ifade etmemekte ama her taktik adımda bir şekilde başını ortaya çıkarmaktadır.
Buldan’ın sözleri bu eğilimin bir mesajı ise, bu son derece
tehlikeli sadece HDP’nin çizgisi ve destekçilerine karşı değil, Kürt Özgürlük Hareketinin
günlerdir her vesileyle vurguladığı genel eğilime de karşı demektir.
*
Kürt Özgürlük Hareketi ulusal baskı altındaki Kürtlerin tüm
farklı ve geniş kesimlerini kapsar.
Kütlerin içindeki dağdaki gerilladan şehirdeki burjuvaya; kadınlardan
gençlere, Alevilerden tutucu Müslümanlara kadar çok geniş bir yelpazeyi kapsar.
Bunların hepsi bir yandan ulusal baskıya karşı ortaklaşa direnirlerken diğer
yandan, kendi eğilimlerini bir şekilde yansıtmanın yollarını ararlar ve
bunların arasında aynı zamanda kendi eğilim, konum ve çıkarlarını gözeten bir
politikanın ağırlık kazanması için bir mücadele de vardır.
Mücadelenin önderliği radikal ve demokratik bir çizgi izler
ama bunu aynı zamanda tüm bu farklı çıkar ve konumların dengesini de gözeterek
yürütmek durumundadır. Bu da onun hareket kabiliyetini önemli ölçüde daraltır.
Türkiye’de güçlü ve radikal bir demokratik hareket olmadığı sürece de bu tek
bacağıyla yürüyüş aksayarak sürmek zorundadır.
Somutta dağdaki gerillalar bu hareketin en radikal ve
demokratik aynı zamanda en esnek denebilecek kesimidir.
Hem mücadelenin başlatıcısı hem de taşıyıcısı olduğu için
Gerilla’nın Kürt özgürlük hareketi içinde büyük bir ağırlığı vardır. O gerilla
komutanlarının yazıları, demeçleri Kürt kitleleri tarafından dikkatlice
izlenir.
*
Peki neler diyor Kürt Özgürlük Hareketi’nin önderleri bu
seçimlere ilişkin olarak.
İki örnek verelim.
Birisi dün Mustafa Karasu’nun.
Birisi dün Mustafa Karasu’nun.
Karasu, “Bu seçimde HDP’yi metropoller Başarılı Kılar”
başlıklı yazıda aynen şunları yazıyor:
“Bu seçim sürecinde
kullanılacak söylem ve dil önemlidir. Muhalif güçler bir birini eleştirebilir.
Zaten zihniyet ve siyasi anlayışları nedeniyle HDP ile bu muhalif güçler bir
seçim ittifakı kuramamışlardır. Bu da anlaşılır bir durumdur. Türkiye’de
Kürtlerden uzak durmak aşılması gereken en kötü siyasi hastalıktır. Bu
hastalığa karşı ideolojik ve siyasi mücadele gereklidir. Ancak
gelinen aşamada Türkiye’de herkes için zararlı olan bir AKP-MHP faşizmi ve
Erdoğan diktatörlüğü vardır. Eğer bu faşist iktidarın önü alınmazsa içerde
faşist baskı artacaktır. Savaş politikaları tırmanarak sürecektir. Bu açıdan bu
iktidarı durdurmak çok önemlidir. Bu başlı başına bir demokratik duruş ve
mücadeledir. Bu açıdan bu seçim sürecinde esas mücadele bu faşist iktidara
yönelik olmalıdır. Öncelik budur. Bunun yerine olumsuz her ne olursa olsun
diğer muhalif güçleri hedeflemek bir saptırma olur. Her dönemde hedeflenmesi
gereken öncelikli kesimler vardır. Bunu karıştırmak ve ortamı muğlaklaştırmak
yanlıştır. Demokrasi güçleri de, Kürt demokratik güçleri de buna dikkat
etmelidir.” (altını biz çizdik)
Şimdi bir bu sözlere bakalım bir de HDP’nin eş başkanlarının
sözlerine. Aslında bu sözler bir bakıma HDP’nin politikalarının sağ duyulu bir
eleştirisidir de.
Aynı şekilde birkaç gün önce Selahattin Erdem imzasıyla
yazan Duran kalkan da şunları yazmıştı, bu yazdıklarınım aynı zamanada PKK
yürütme kurulu toplantısından sonra yazdığını özellikle vurgulayarak.
“Aslında 24 Haziran
seçimi için oluşan ittifaklar uygundur ve Türkiye’deki partilerin gerçeğini yansıtmaktadır.
Bu durumda bazı HDP’lilerin ve yazarların CHP-SP-İyi Parti-DP ittifakını eleştirmeleri
doğru ve anlamlı değildir. Çünkü söz konusu eleştiriler, neden HDP’nin de bu ittifaka
dahil edilmediği noktası üzerinedir. Bizce ittifak değil, söz konusu eleştiri
ve talep yanlıştır. Birincisi, eğilim olarak HDP’nin söz konusu ittifaka
diğerleri gibi katılması mümkün değildir. Eğer öyle yaparsa, o zaman HDP
olmaktan çıkar ve onlardan birisi gibi olur. İkincisi ise, HDP’nin diğer
partiler gibi seçim barajını aşmak için benzer bir ittifaka ihtiyacı yoktur.
HDP daha önceki iki
seçimde söz konusu barajı aşmış bir partidir ve sonrasında oyları azalmamış,
tersine daha çok artmıştır. Bu nedenle HDP’yi baraj sorunlu görmek ve göstermek
hem yanlış, hem de HDP’ye hakarettir.
Demek ki CHP’nin
oluşturduğu dörtlü ittifaka HDP de diğer partiler gibi katılamaz. HDP’nin
kendisi bir ittifaktır
ve CHP’nin dörtlü ittifakıyla toplu ve ayrı bir ittifak yapabilir. Böyle bir
ittifak da, ikinci
turda AKP-MHP ittifakına karşı mutlaka yapılmalıdır. İkinci tura hangi aday kalırsa onun etrafında Tayyip Erdoğan’a karşı
birleşilmelidir. Gerçek antifaşistlik ve gerçek Tayyip karşıtlığı ancak bu
biçimde belli olur. Bunun dışındakiler ya gizli Tayyipçilik olarak ifade
edilebilir, ya da apolitik dar grupçuluk olarak tanımlanabilir. Demokratik
güçler, yani HDP ittifakı böyle bir duruma elbette düşmez ve de düşmemelidir” (Altını Biz çizdik)
Şimdi Pervin Buldan’ın sözleri ile, dağlarda onlarca yıldır
gerillalık yapan ve oradan görüşlerini dile getiren komutanların dediklerine
baktığımızda aslında gerçek ciddi politikanın nasıl yapılacağını ve politik
esnekliği gerillaların gösterdiğini görüyoruz.
*
Evet, şunu açıkça belirtelim.
Kılıçdaroğlu’nun akıllıca hamleleri, Karamollaoğlu’nun
izlediği çizgi ve hatta Akşener’in kendi açısından akılsızca gibi görünen ama
aslında fiilen muhalefetin en elverişli şekilde konumlanmasına hizmet eden hamleleri,
(Gülün ortak adaylığına ve HDP’nin sıfır baraj ittifakına katılmasına karşı
olma. Bu iki direniş aslında muhalefetin çok büyük iki yanlış yapmasını (Tek
ortak aday ve HDP ile ittifak) engelledi nesnel olarak.)
HDP’nin Demirtaş’ı aday göstermesi de büyük bir hata
yapmaktan onu kurtardı.
Bütün bunlar bir rüzgar yaratmış bulunuyor ve Erdoğan’ın
diktatörlüğünü yenme fırsatı ve umudu doğurmuş ulunuyor.
Bu noktadan sonra büyük yanlışlar yapılmazsa 24 Haziran’da hem
Erdoğan’ın ilk turda seçilmesi engellenebilir ve hem de Meclis’te AKP-MHP’nin
çoğunluğuna son verilebilir.
Bu durumda kartlar yeniden karılır ve ikinci turda da
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına son verilebilir.
Ama bunun için HDP’nin hiçbir şekilde kendisinin tecrit olmasına
yol açmayacak bir çizgi izlemesi ve bütün vuruş yönünü Erdoğan ve AKP-MHP
çoğunluğuna yönetmesi gerekiyor.
Ayrıca yazılarımızda önerdiğimiz seçmenlerin, ortaklaşa
girişim ve örgütlenmelerine, mücadele biçimlerine ağırlık vermesi gerekiyor.
Ne yazık ki, örneğin Demirtaş için açılmış bir imza
kampanyasına bile destek vermediler.
Diğer muhalefet partilerine saldırılar yapıldığında ortaklaşa
savunma hazırlayalım, seçim özgürlüğünü fiilen kendimiz gerçekleştirelim. Seçimlerde
hileye karşı kendimiz bir şeyler yapalım diye öneriler getirmediler.
Adil ve eşit bir seçim için en geniş kesimleri ve tüm muhalefeti bir araya getirecek, HDP’yi tecritten kurtaracak ve adli ve eşit bir seçim için ittifak hedefi üzerinden HDP’nin tecrit olmasını engelleyecek bir hat benimsemediler,
Adil ve eşit bir seçim için en geniş kesimleri ve tüm muhalefeti bir araya getirecek, HDP’yi tecritten kurtaracak ve adli ve eşit bir seçim için ittifak hedefi üzerinden HDP’nin tecrit olmasını engelleyecek bir hat benimsemediler,
Dileriz bundan sonra bu yanlışlara son verirler ve
vermezlerse bile yukarıda ele alınan Buldan’ın son demeci gibi büyük hatalar
yapmazlar.
17 Mayıs 2018 Perşembe
(Bu vesileyle tüm okurları Demirtaş’ın serbest bırakılması
için, “Adil, Özgür, Eşit ve Hilesiz Bir Seçim İçin
Demokrasi Gönüllüleri” tarafından açılmış bulunan, tüm yurttaşlara ve
seçmenlere yönelik imza kampanyasına katılmaya çağırıyoruz.
İmza kampanyası şu adreste bulunmaktadır:
Ancak sadece imza vermekle yetinmeyelim.
Bu kampanyayı paylaşalım.
Tüm tanıdıklarımızı bu kampanyayı imzalamaya
ve duyurmaya davet edelim.)
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder