Aşağıda Wikipedia’nın Suriyede’ki güçlerin hakim olduğu
alanları, savaş noktalarını detaylı olarak açıklayan bir haritası yer alıyor. Yıllardır
Suriye’deki savaşa ilişkin en güvenli bilgilerin alınabileceği tarafsız bir
kaynaktır. İnternet adresi şöyledir:
İşte bu haritada ne görüyoruz?
Saldırının başlamasından beri bir hafta geçmiş olmasına
rağmen, NATO’nun ikinci büyük ordusu olan Türk ordusu ve onun mayın eşeği olan cihatçı
çeteler (Türkiye’nin sözüm ona laik ulusalcılarını bu cihatçılarla aynı safta
dövüşmek hiç rahatsız etmiyor) sadece üç
dört noktada derinliği birkaç kilometreyi aşamayan birkaç küçük cebi ele
geçirebilmiş bulunuyor.
Haritada görüldüğü gibi, Türk basınının yansıttığının aksine
ortada bir askeri başarı değil, bir fiyasko bulunmaktadır.
Düşünün ki, Afrin şehri ve civarı eni boyu 30-40 kilometreyi
aşmayan, nüfusu 700.000 ila 1.000.000 milyon arasında, Türkiye’nin orta boy bir
kasabasından daha büyük bir yer değildir.
Buna rağmen NATO’nun yarım milyonluk ikinci büyük ordusu tüm
uçakları, tankları, zırhlıları, topları, helikopterleri, mayın eşekleri olarak
kullandığı cihatçılara rağmen neredeyse hiçbir askeri başarı bile kazanabilmiş
değildir. Bütün propaganda boştur.
Şimdi bu fiyaskonun bizzat Türk kaynaklarınca nasıl itiraf
edildiğini görelim.
(Biz alıntılarda olduğu gibi aktarıyoruz ama okuyucu “terör
örgütü” galan gibi bütün sıfatları atıp öyle veya tarafsız bir üslupla ifade
edilmiş gibi okumalı. Örneğin “Afrin’de
keskin Nişancı Tuzağı” şöyle de ifade edilebilir tarafsız bir gözle “Afrin’de YPG’li keskin nişancılar Türk Ordu
birliklerine ve ÖSO denen cihadistlere karşı çok etkili oluyor”.)
*
Hürriyet Gazetesi: “Afrin’de
keskin nişancı tuzağı! Terör örgütü Esad'a sığındı...”
“Terör örgütü
PKK/PYD-YPG’nin, Türkiye’nin başlattığı harekâttan sonra silahlı üyelerini
sivillerin arasına çektiği, boşalttığı alanlara ise EYP, mayın ve bubi
tuzaklarıyla döşediği belirlendi.
Terör örgütünden
temizlenen köy ve bölgelerde TSK patlayıcıları temizliyor. Afrin’de
kontrolü sağlanan bölgelerde güvenli noktalar oluşturuluyor. Terör örgütü
mensuplarının TSK’nın ilerleyişi karşısında geri çekilerek sivillerin arasına
karıştığı, onları canlı kalkan olarak kullandığı belirlendi. Teröristlerin,
sivil yerleşim yerlerinde hendekler açıp, barikatlar kurduğu, sivillerin
yaşadığı binalara keskin nişancılar yerleştirdikleri öğrenildi.”
Yani Afrin halkı ve onun savaşçıları Afrin’i savunmak için
her türlü savunma tedbirini almışlar mayınlar döşemişler, tuzaklar kurmuşlar,
keskin nişancılarını kritik noktalara yerleştirmişler. Bunu savaşan bir gücün
yapmasından daha olağan ne olabilir?
Bunlar çok başarılı bir şekilde kullanılıyor ve ilerleme
engelleniyor ki böyle haberler yapılmak zorunda kalınıyor.
Aynı gerçeğin bir başka itirafı, Milliyet gazetesi:
Altındaki haber şöyle:
“Terör örgütü PKK/PYD-YPG'nin Afrin'de
betonerme tünelleri
ve onunla bağlantılı kaçış hendekleri ele geçirildi. Bir terör örgütünün tek başına
planlayıp yapamayacağı nitelikteki tünel ve hendekler, örgütün bir üst akıl
tarafından yönlendirildiğini de ortaya koydu. Düzenli bir ordunun yapabileceği
nitelikte olduğu görülen tüneller, topraktan değil inşaat demirleriyle
güçlendirilmiş betonarmeden oluşuyor. Havadan yapılan bombalamalara karşı
yapıldığı düşünülen betonerme tünellerin içinde, tüfekle ateş edebilmek için
duvarda mazgallar da bulunuyor. Tünellerle bağlantılı olarak da kepçeyle açılmış
olduğu düşünülen, 2 metre derinliğinde ve 1 metre genişliğinde hendekler de
mevcut. Bu hendeklerin aldığı pozisyonun ise, karşıdan yapılacak saldırılara
karşı başarılı şekilde kurgulandığına dikkat çekiliyor. PYD-YPG'ye binlerce TIR
silah yardımı yapan ABD'nin, mevziler için örgüte yardımcı olduğu şüphesi
akıllara geliyor.”
Buna herhangi bir yorum ve açıklamaya bile gerek yok.
Farkına varmadan YPG’nin kalitesini teslim ediyor. Ama bunun ardında tipik bir
Türk ırkçılığı da var. Kürtler bu işlerden anlamaz, olsa olsa ABD vermiş veya
yapmıştır gibilerden.
*
Bu itiraf ta “mayın eşekleri”nin komutanlarından birine ait.
BBC Türkçe’den
“İngiltere'de
yayımlanan Times gazetesi, Türkiye'nin Afrin'e yönelik olarak başlattığı Zeytin
Dalı Harekâtı'na katılan Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO)komutanlarından Ahmed
Osman ile konuştu. (…)
Osman, "Kötü hava
koşulları nedeniyle savaşçılar kolay hareket edemiyorlar. PKK'lı teröristler
mevzilerini güçlendirmeye devam ediyor. Keskin nişancıları ve yüksek
teknolojili silahları var. Cephe hattına çok sayıda mayın döşemiş
durumdalar" dedi.”
Toparlarsak bütün bu farklı kaynaklarda yapılan itiraflar ve
haritalar gösteriyor ki, bir hafta geçmiş olmasına rağmen, ortada Türk
ordusunun yığdığı güçlerle kıyaslanabilir en küçük bir başarısı bile yoktur.
Saplanıp kalmış durumdalar. Havaya, (sanki YPG’liler o havadan
etkilenmiyormuş gibi) mayınlara, keskin nişancılara, tünellere bahane
buluyorlar.
*
Elbette Gerilla suda balık gibidir halkın içinde. Afrin
halkının zaten çoğunluğu Kürt’tür ve savaşanlar bizzat kendi çocuklarıdır.
Zaten Türkiye’nin yenilgisine ve hezimetine yol açacak olan da budur.
Türk Ordusu Afrin’e saldırınca halkın kaçacağını sanıyordu. Kimse
yerini terk etmedi ve sadece sınıra yakın köylerde yaşayanların bir kısmı da
bizzat Afrin’e veya daha iç yerleşim bölgelerine geçtiler.
Türkiye’nin, Afrin’den kaçacaklar için hazırladığını
söylediği kampları bomboş duruyor. Bizzat Türk Kızılayı itiraf ediyor:
Tüm yerleşim birimlerine Türk uçakları bomba yağdırmasına
rağmen kimsenin gelmediğini Amerika’nın Sesi’ne söyle itiraf ediyorlar:
“Türk Kızılayı Başkanı
Kerem Kınık, Suriye’nin Afrin bölgesinden gelecek olası bir mülteci akınına
hazırlandıklarını kaydetti. (…)
Kınık, sivillerin
henüz kamplara ulaşamadığını çünkü, Afrin’de gerilimin artması nedeniyle YPG
güçlerinin bulundukları yerden hareket etmelerine izin vermediğini kaydetti.
Ancak Kınık olası bir göç hareketi halinde Türk Kızılayı’nın beklentilerinin
üzerinde mülteciye barınak sağlamaya alışık olduğunu bildirdi.”
Yani kimsenin yerini terk etmediğinin bizzat her zaman Türk
MİT’inin ve Türk Kontr Gerillası oylan Seferberlik Tetkik Kurulu ve
muadillerinin kontrolünde olmuş Türk Kızılayı itiraf ediyor.
*
Aslında Türk devleti ve Erdoğan da başarılı olamadıklarını
davranışlarıyla itiraf ediyorlar. Örneğin oeraslon bölgesine yasak koyuldu
haber çıkmasın diye. Muhtemele birliklerin modali bozuk, yaralı ve ölüler
geliyor, muhtemelen ÖSO’cularla Türk ordu birlikleri arasında gerilimler
yaşanıyor vs..
Keza Erdoğan’ın da cephe boyuna gidip takım elbisesinin
üstüne kamuflaj elbilesi giyerek pozlar vermesi de moral vermeye yönelik bir
davranış.
Aslında Erdoğan da başarısızlığı itiraf ediyor. Sadece söylenenlerin
satır aralarını okumak ve doğru çıkarsamalar yapmakla bile bu anlaşılabilir.
Bugün Haber Türk’te yer alan bir haber:
“Zeytin Dalı
operasyonu açık bir ikaz, fiili bir örnek olmuştur. Güya bize karşı yıllardır
hazırlanmış, 90 santimlik beton kaplı sığınakları birer birer imha ederek
kararlı ve güvenli bir şekilde ilerliyoruz. (…)
Eğer biz devlet olarak
sahip olduğumuz askeri gücü hoyratça kullanmaya kalksak, tanklarımızla,
toplarımızla, uçaklarımızla, helikopterlerimizle önümüze gelen her şeyi dümdüz
edip geçsek, bu operasyon birkaç günlük iştir. Ama biz en az kendi
askerlerimizin emniyeti kadar karşımızdaki güçlerin kalkan olarak kullanmaktan
çekinmediği masum sivillerin can ve mal güvenliğini de hesaba katıyoruz.”
Yani o “birkaç günlük
iş”te aslında korkunç kayıplar vereceklerini ve aslında halkın ve
gerillanın direnişiyle karşılaşacaklarını bildikleri için, ABD’nin Vietnam’daki
pasifikasyon yöntemini, yani adım adım ilerleyerek, temizliyerek ilerleme
yöntemini izliyorlar ama bu da hiç de istedikleri gibi gitmiyor ki, “mağrurane
ricat diyoruz” dercesine “kararlı ve
güvenli ilerliyoruz” diyor.
Savaş cephesi böyle, peki iç cephede durum ne?
Savaş cephesi böyle, peki iç cephede durum ne?
*
Bütün yasak ve tehdit, baskı ve gözaltılara, halkın geniş ölçüde
şovenizmin zafer arabasına binmişliğine rağmen istenen sonuç elde edilemediğinden
yine aynı konuşmasında örneğin doktorlara da saldırıyor:
“Türk Tabipler Birliği
gibi bir kesim savaşa hayır diye kampanya yürütmek istiyor. Bu terörist
sevicilerin bugüne kadar barışa evet dediklerini duymadık.”
*
İç cephede istedikleri tek sesliliği sağlayamadılar ve dünya
kamuoyunda da ilk baştaki görmedim, duymadım bilmiyorum havasının yok olasından
da rahatsızlar ve bunu da itiraf ediyorlar:
“Avrupa Parlamentosu'nda
hareketi istila olarak göstermek isteyenlere söylüyorum. Gidin önce, Libya'da,
Ruanda'da, Mali'de arayın. Hiçbir zaman Türk milleti, müstevli olarak hareket
etmemiştir.”
Görüldüğü gibi herkese saldırıyor.
Kendi kendisini tecrit ediyor. ABD, Avrupa parlamentosu,
doktorlar. Şimdilim tek saldırmadığı Ruslar. Ama aslında ABD ve Rusla
arasındaki Suriye Yaltası denebilecek anlaşmaya göre Rusya’nın etki alanına
bırakılmış Fırat’ın batısındaki Afrin’e saydırıor.
Çok garip bir durum. Rusa’nın etki alanındaki Afrin’e saldırırken,
sözlerle ABD’ye saldırıyor. Rusya aptal mı? Değil. Aslında Rusya bir Türk ABD çatışmasına
oynuyor ve aslında Türkiye giderek bu noktaya doğru gidiyor.
Bu durumdan çıkmak için el yükseltmeyi deniyorlar. Membiç’i
de almaktan, ta Irak sınırına kadar tüm bölgeyi işgal etmekten söz ediyorlar.
Yani ABD’ye seninle de savaşırız. Bırak şu YPG’yi bizimle
ittifak yap sana asker olalım diyorlar.
Yine aynı konuşmasından:
“Biz Amerika ile
beraber bu işleri yürütelim istiyoruz. Münbiç'i (…) teröristlerden
arındıracağız. Irak sınırına kadar hiçbir terörist bırakmayana dek mücadele
sürecek.”
Aklınca ot ve sopa ile ABD’yi yola getirecek.
Ama böyle davranınca da şimdilik bu ABD’yi yapılan aşk
ilanlarını aranın iyice açılması için görmezden gelen Rusya’nın karşı
tedbirleri alacağını göremiyor.
Diyelim ki ABD YPG’den vaz geçti ve Türkiye ile Afrin’e saldırmakta
anlaştı.
O zaman da Rusya hem hava sahasını Türkiye ve ABD’ye kapar
hem de YPG’ye daha etkili silahlar verir.
Ortadoğu büyük güçlerin çatışma alanı oluğundan, küçük
güçlere de her zaman bir hareket alanı doğar.
Yani Erdoğan debelendikçe batıyor ve batmaya devam
edecektir.
*
Türkiye’nin saldırısının bir fiyasko olduğunun bir itirafı
da yine Sağlık Bakanı’ndan geliyor:
“Sağlık Bakanı Ahmet
Demircan, Zeytin Dalı Harekatı'nda yaralanan, Gülhane Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde tedavi gören askerleri ziyaret etti. Sonrasında basın açıklaması
yapan Demircan, "Yaralılarımızı ziyaret ettik morallerinin iyi olduğunu
gördük. Gerekli tedavileri yapılıyor. Hayati tehlikesi olan yaralımız şu an
için yok. Türkiye'ye bugüne kadar gelen yaralı sayısı 130. Bu 130 yaralının 11
tanesi burada. Bu yaralılardan 82'si taburcu edildi. 14 tane kayıp var bölgede.
Bunlardan 3 tanesi bizim askerimiz, 11 tanesi ÖSO mensubu”
Bu açıklamaya kadar ne kayıplardan ne de yaralılardan söz
ediliyordu.
Birden bire 130 yaralı ve 14 kayıptan söz ediliyor. Tabii bunlar
resmi rakamlar olduğundan bunları kaçla çarpmak gerektiğini bilmiyoruz.
Sadece bu deil. Muhtemelen ölenler çok ama açıktan yalan
söyler durumda olmamak için kelime oyunu da yapıyorlar.
Kayıplardan söz ediliyor ama çok ilginç hiç “şehit”ten söz
yok. Yani bunlar hakikaten kayıp yani ölü değil. Ama sanki ölü sayısı gibi
veriliyor.
Peki kaç “şehit” var? Bu konuda susuyor. Kelime oyunuyla ölü
sayısını gizlemeye çalışıyor.
*
Bunlar sadece bu sabah gördüğümüz haberlerden topladıklarımız.
Görüldüğü gibi, Türkiye iyice batağa saplanmış bulunuyor.
Aslında Erdoğan’ın esip gürlemeleri tam anlamıyla birer çırpınıştır.
Bir süre sonra Suriye İdlp’te Türkiye’nin Afrin kuşatmasına
çektiği cihatçılardan boşalan yerleri iyice kontrole alıp eli rahatlayınca ve
YPG’ye tehditleri tutmayınca ister istemez hava savunmasını hareket geçirmek,
YPG’nin hatırlattığı gibi devlet olarak kendi sınırlarını korumak ve YPG’ye
desteğini arttırmak zoruna kalacaktır.
Bir süre sonra dünya kamuoyu Türkiye’nin saldırısına karşı
hükümetlerine baskıyı arttıracak ve Türkiye’nin hareket alanı daha da
daralacaktır.
İçerde de şimdi aldıkları gazla gidenler iş uzadıkça ve
bekledikleri zafer haberleri gelmedikçe bugün taptıklarını yakacak hale gelmeye
başlayacaklardır.
Hele bir de Türkiye iyice saldırganlaşıp, Rusya’nın da
Türkiye’yi NATO’dan çıkarma veya en azından çatlağı derinleştirme stratejisine
uygun olarak Membiç’e saldırırsa o zaman bu Erdoğan-Ergenekon İslamcı-Türkçü
faşist diktatörlüğün sonu gelmiş olacaktır.
Ve buradan da bu binlerce yıllık merkezi ve bürokratik
cihazı parçalayıp yerine demokratik bir cihaz; halkın üzerinde yükselmeyen, onun
hizmetinde ve kontrolünde olacak hiçbir dile, dine, ırka, soya, tarihe
dayanmayan bir Demokratik ulus ve devlet kurulabilir.
Bunun için koşullar uygundur. Demokratik muhalefet,
milliyetçiliğe karşı demokratlığı bir değer olarak yükseltmelidir. Açıkça
milliyetçiliğe karşı demokratlığı savunmalıdır. Bunu açıkça yaparsa değerlerde
ve ideolojide bir üstünlük kurabilir.
Devlete ve dille, dinle vs. ile tanımlanmış uluslara ve ulusçulara açık bir düşmanlık demokrat olmanın temel koşuludur.
Devlete ve dille, dinle vs. ile tanımlanmış uluslara ve ulusçulara açık bir düşmanlık demokrat olmanın temel koşuludur.
26 Ocak 2018 Cuma
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:
1 yorum:
Hendek Operasyonları sırasında bile 240 küsür kayıp verildi. TSK'nın meskun mahal muharebesi
konusunda çokta deneyimli olmadığı açık. Söz konusu operasyonlardan birinin geçtiği Nusaybin, İstanbul Çatalca'dan hallice büyük. Burda neredeyse Hatay büyüklüğünde kocaman bi şehir söz konusu. Çatışmalar henüz merkez denebilecek noktalara sıçramadı bile. Zorlu bir operasyon olacağı zaten açık, kayıplar fazla olacak. Tartışmaya açık değil. Fakat "başarısız" olacağına inanmakta aptallıktır. Sahadaki Türk askeri varlığı bile henüz çok sınırlı, bi kaç gün öncesine kadar 1 yıldır sevkiyatı yapılan tanklar daha sınırı geçmemişti bile. Senin tabirinle, "ÖSO" denen anti mayın eşşekleri öncü. Dolayısıyla "X sayıda asker, Y sayıda tank ama hala bişey yapamıyorlar keh keh" tadında söylemler "barış kelebeklerinin" ıslak rüyalarını süsleyebilir ancak. O milyon adamın,tankların,uçakların hepsinin Afrin'de olduğunumu sanıyodun cidden ? İktidarın gazı yüksek olabilir, ama operasyonları yöneten komutanların o kadarda değildir emin ol. 500 tankla 4 koldan yıldırım taaruzuna geçmeyi onlarda akıl ediyodur, çok kayıp verip hızlı sonuç almaktansa yavaş ilerleyip kayıbı minimize etmek istedikleri bariz.
Yorum Gönder