26 Ocak 2018 Cuma

Türk Haber Kaynakları Afrin’deki Fiyaskoyu İtiraf Ediyorlar

Aşağıda Wikipedia’nın Suriyede’ki güçlerin hakim olduğu alanları, savaş noktalarını detaylı olarak açıklayan bir haritası yer alıyor. Yıllardır Suriye’deki savaşa ilişkin en güvenli bilgilerin alınabileceği tarafsız bir kaynaktır. İnternet adresi şöyledir:
İşte bu haritada ne görüyoruz?
Saldırının başlamasından beri bir hafta geçmiş olmasına rağmen, NATO’nun ikinci büyük ordusu olan Türk ordusu ve onun mayın eşeği olan cihatçı çeteler (Türkiye’nin sözüm ona laik ulusalcılarını bu cihatçılarla aynı safta dövüşmek hiç rahatsız etmiyor)  sadece üç dört noktada derinliği birkaç kilometreyi aşamayan birkaç küçük cebi ele geçirebilmiş bulunuyor.
Haritada görüldüğü gibi, Türk basınının yansıttığının aksine ortada bir askeri başarı değil, bir fiyasko bulunmaktadır.
Düşünün ki, Afrin şehri ve civarı eni boyu 30-40 kilometreyi aşmayan, nüfusu 700.000 ila 1.000.000 milyon arasında, Türkiye’nin orta boy bir kasabasından daha büyük bir yer değildir.
Buna rağmen NATO’nun yarım milyonluk ikinci büyük ordusu tüm uçakları, tankları, zırhlıları, topları, helikopterleri, mayın eşekleri olarak kullandığı cihatçılara rağmen neredeyse hiçbir askeri başarı bile kazanabilmiş değildir. Bütün propaganda boştur.

Şimdi bu fiyaskonun bizzat Türk kaynaklarınca nasıl itiraf edildiğini görelim.
(Biz alıntılarda olduğu gibi aktarıyoruz ama okuyucu “terör örgütü” galan gibi bütün sıfatları atıp öyle veya tarafsız bir üslupla ifade edilmiş gibi okumalı. Örneğin “Afrin’de keskin Nişancı Tuzağı” şöyle de ifade edilebilir tarafsız bir gözle “Afrin’de YPG’li keskin nişancılar Türk Ordu birliklerine ve ÖSO denen cihadistlere karşı çok etkili oluyor”.)
*
“Terör örgütü PKK/PYD-YPG’nin, Türkiye’nin başlattığı harekâttan sonra silahlı üyelerini sivillerin arasına çektiği, boşalttığı alanlara ise EYP, mayın ve bubi tuzaklarıyla döşediği belirlendi.
Terör örgütünden temizlenen köy ve bölgelerde TSK patlayıcıları temizliyor. Afrin’de kontrolü sağlanan bölgelerde güvenli noktalar oluşturuluyor. Terör örgütü mensuplarının TSK’nın ilerleyişi karşısında geri çekilerek sivillerin arasına karıştığı, onları canlı kalkan olarak kullandığı belirlendi. Teröristlerin, sivil yerleşim yerlerinde hendekler açıp, barikatlar kurduğu, sivillerin yaşadığı binalara keskin nişancılar yerleştirdikleri öğrenildi.”
Yani Afrin halkı ve onun savaşçıları Afrin’i savunmak için her türlü savunma tedbirini almışlar mayınlar döşemişler, tuzaklar kurmuşlar, keskin nişancılarını kritik noktalara yerleştirmişler. Bunu savaşan bir gücün yapmasından daha olağan ne olabilir?
Bunlar çok başarılı bir şekilde kullanılıyor ve ilerleme engelleniyor ki böyle haberler yapılmak zorunda kalınıyor.
Aynı gerçeğin bir başka itirafı, Milliyet gazetesi:
Altındaki haber şöyle:
“Terör örgütü PKK/PYD-YPG'nin Afrin'de betonerme tünelleri ve onunla bağlantılı kaçış hendekleri ele geçirildi. Bir terör örgütünün tek başına planlayıp yapamayacağı nitelikteki tünel ve hendekler, örgütün bir üst akıl tarafından yönlendirildiğini de ortaya koydu. Düzenli bir ordunun yapabileceği nitelikte olduğu görülen tüneller, topraktan değil inşaat demirleriyle güçlendirilmiş betonarmeden oluşuyor. Havadan yapılan bombalamalara karşı yapıldığı düşünülen betonerme tünellerin içinde, tüfekle ateş edebilmek için duvarda mazgallar da bulunuyor. Tünellerle bağlantılı olarak da kepçeyle açılmış olduğu düşünülen, 2 metre derinliğinde ve 1 metre genişliğinde hendekler de mevcut. Bu hendeklerin aldığı pozisyonun ise, karşıdan yapılacak saldırılara karşı başarılı şekilde kurgulandığına dikkat çekiliyor. PYD-YPG'ye binlerce TIR silah yardımı yapan ABD'nin, mevziler için örgüte yardımcı olduğu şüphesi akıllara geliyor.”
Buna herhangi bir yorum ve açıklamaya bile gerek yok. Farkına varmadan YPG’nin kalitesini teslim ediyor. Ama bunun ardında tipik bir Türk ırkçılığı da var. Kürtler bu işlerden anlamaz, olsa olsa ABD vermiş veya yapmıştır gibilerden.
*
Bu itiraf ta “mayın eşekleri”nin komutanlarından birine ait. BBC Türkçe’den
“İngiltere'de yayımlanan Times gazetesi, Türkiye'nin Afrin'e yönelik olarak başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı'na katılan Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO)komutanlarından Ahmed Osman ile konuştu. (…)
Osman, "Kötü hava koşulları nedeniyle savaşçılar kolay hareket edemiyorlar. PKK'lı teröristler mevzilerini güçlendirmeye devam ediyor. Keskin nişancıları ve yüksek teknolojili silahları var. Cephe hattına çok sayıda mayın döşemiş durumdalar" dedi.”
Toparlarsak bütün bu farklı kaynaklarda yapılan itiraflar ve haritalar gösteriyor ki, bir hafta geçmiş olmasına rağmen, ortada Türk ordusunun yığdığı güçlerle kıyaslanabilir en küçük bir başarısı bile yoktur.
Saplanıp kalmış durumdalar. Havaya, (sanki YPG’liler o havadan etkilenmiyormuş gibi) mayınlara, keskin nişancılara, tünellere bahane buluyorlar.
*
Elbette Gerilla suda balık gibidir halkın içinde. Afrin halkının zaten çoğunluğu Kürt’tür ve savaşanlar bizzat kendi çocuklarıdır. Zaten Türkiye’nin yenilgisine ve hezimetine yol açacak olan da budur.
Türk Ordusu Afrin’e saldırınca halkın kaçacağını sanıyordu. Kimse yerini terk etmedi ve sadece sınıra yakın köylerde yaşayanların bir kısmı da bizzat Afrin’e veya daha iç yerleşim bölgelerine geçtiler.
Türkiye’nin, Afrin’den kaçacaklar için hazırladığını söylediği kampları bomboş duruyor. Bizzat Türk Kızılayı itiraf ediyor:
Tüm yerleşim birimlerine Türk uçakları bomba yağdırmasına rağmen kimsenin gelmediğini Amerika’nın Sesi’ne söyle itiraf ediyorlar:
“Türk Kızılayı Başkanı Kerem Kınık, Suriye’nin Afrin bölgesinden gelecek olası bir mülteci akınına hazırlandıklarını kaydetti. (…)
Kınık, sivillerin henüz kamplara ulaşamadığını çünkü, Afrin’de gerilimin artması nedeniyle YPG güçlerinin bulundukları yerden hareket etmelerine izin vermediğini kaydetti. Ancak Kınık olası bir göç hareketi halinde Türk Kızılayı’nın beklentilerinin üzerinde mülteciye barınak sağlamaya alışık olduğunu bildirdi.”
Yani kimsenin yerini terk etmediğinin bizzat her zaman Türk MİT’inin ve Türk Kontr Gerillası oylan Seferberlik Tetkik Kurulu ve muadillerinin kontrolünde olmuş Türk Kızılayı itiraf ediyor.
*

Aslında Türk devleti ve Erdoğan da başarılı olamadıklarını davranışlarıyla itiraf ediyorlar. Örneğin oeraslon bölgesine yasak koyuldu haber çıkmasın diye. Muhtemele birliklerin modali bozuk, yaralı ve ölüler geliyor, muhtemelen ÖSO’cularla Türk ordu birlikleri arasında gerilimler yaşanıyor vs..
Keza Erdoğan’ın da cephe boyuna gidip takım elbisesinin üstüne kamuflaj elbilesi giyerek pozlar vermesi de moral vermeye yönelik bir davranış.
Aslında Erdoğan da başarısızlığı itiraf ediyor. Sadece söylenenlerin satır aralarını okumak ve doğru çıkarsamalar yapmakla bile bu anlaşılabilir.
Bugün Haber Türk’te yer alan bir haber:
“Zeytin Dalı operasyonu açık bir ikaz, fiili bir örnek olmuştur. Güya bize karşı yıllardır hazırlanmış, 90 santimlik beton kaplı sığınakları birer birer imha ederek kararlı ve güvenli bir şekilde ilerliyoruz. (…)
Eğer biz devlet olarak sahip olduğumuz askeri gücü hoyratça kullanmaya kalksak, tanklarımızla, toplarımızla, uçaklarımızla, helikopterlerimizle önümüze gelen her şeyi dümdüz edip geçsek, bu operasyon birkaç günlük iştir. Ama biz en az kendi askerlerimizin emniyeti kadar karşımızdaki güçlerin kalkan olarak kullanmaktan çekinmediği masum sivillerin can ve mal güvenliğini de hesaba katıyoruz.”
Yani o “birkaç günlük iş”te aslında korkunç kayıplar vereceklerini ve aslında halkın ve gerillanın direnişiyle karşılaşacaklarını bildikleri için, ABD’nin Vietnam’daki pasifikasyon yöntemini, yani adım adım ilerleyerek, temizliyerek ilerleme yöntemini izliyorlar ama bu da hiç de istedikleri gibi gitmiyor ki, “mağrurane ricat diyoruz” dercesine “kararlı ve güvenli ilerliyoruz” diyor.
Savaş cephesi böyle, peki iç cephede durum ne?
*


Bütün yasak ve tehdit, baskı ve gözaltılara, halkın geniş ölçüde şovenizmin zafer arabasına binmişliğine rağmen istenen sonuç elde edilemediğinden yine aynı konuşmasında örneğin doktorlara da saldırıyor:
“Türk Tabipler Birliği gibi bir kesim savaşa hayır diye kampanya yürütmek istiyor. Bu terörist sevicilerin bugüne kadar barışa evet dediklerini duymadık.”
*
İç cephede istedikleri tek sesliliği sağlayamadılar ve dünya kamuoyunda da ilk baştaki görmedim, duymadım bilmiyorum havasının yok olasından da rahatsızlar ve bunu da itiraf ediyorlar:
“Avrupa Parlamentosu'nda hareketi istila olarak göstermek isteyenlere söylüyorum. Gidin önce, Libya'da, Ruanda'da, Mali'de arayın. Hiçbir zaman Türk milleti, müstevli olarak hareket etmemiştir.”
Görüldüğü gibi herkese saldırıyor.
Kendi kendisini tecrit ediyor. ABD, Avrupa parlamentosu, doktorlar. Şimdilim tek saldırmadığı Ruslar. Ama aslında ABD ve Rusla arasındaki Suriye Yaltası denebilecek anlaşmaya göre Rusya’nın etki alanına bırakılmış Fırat’ın batısındaki Afrin’e saydırıor.
Çok garip bir durum. Rusa’nın etki alanındaki Afrin’e saldırırken, sözlerle ABD’ye saldırıyor. Rusya aptal mı? Değil. Aslında Rusya bir Türk ABD çatışmasına oynuyor ve aslında Türkiye giderek bu noktaya doğru gidiyor.
Bu durumdan çıkmak için el yükseltmeyi deniyorlar. Membiç’i de almaktan, ta Irak sınırına kadar tüm bölgeyi işgal etmekten söz ediyorlar.
Yani ABD’ye seninle de savaşırız. Bırak şu YPG’yi bizimle ittifak yap sana asker olalım diyorlar.
Yine aynı konuşmasından:
Biz Amerika ile beraber bu işleri yürütelim istiyoruz. Münbiç'i (…) teröristlerden arındıracağız. Irak sınırına kadar hiçbir terörist bırakmayana dek mücadele sürecek.
Aklınca ot ve sopa ile ABD’yi yola getirecek.
Ama böyle davranınca da şimdilik bu ABD’yi yapılan aşk ilanlarını aranın iyice açılması için görmezden gelen Rusya’nın karşı tedbirleri alacağını göremiyor.
Diyelim ki ABD YPG’den vaz geçti ve Türkiye ile Afrin’e saldırmakta anlaştı.
O zaman da Rusya hem hava sahasını Türkiye ve ABD’ye kapar hem de YPG’ye daha etkili silahlar verir.
Ortadoğu büyük güçlerin çatışma alanı oluğundan, küçük güçlere de her zaman bir hareket alanı doğar.
Yani Erdoğan debelendikçe batıyor ve batmaya devam edecektir.
*
Türkiye’nin saldırısının bir fiyasko olduğunun bir itirafı da yine Sağlık Bakanı’ndan geliyor:
“Sağlık Bakanı Ahmet Demircan, Zeytin Dalı Harekatı'nda yaralanan, Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi gören askerleri ziyaret etti. Sonrasında basın açıklaması yapan Demircan, "Yaralılarımızı ziyaret ettik morallerinin iyi olduğunu gördük. Gerekli tedavileri yapılıyor. Hayati tehlikesi olan yaralımız şu an için yok. Türkiye'ye bugüne kadar gelen yaralı sayısı 130. Bu 130 yaralının 11 tanesi burada. Bu yaralılardan 82'si taburcu edildi. 14 tane kayıp var bölgede. Bunlardan 3 tanesi bizim askerimiz, 11 tanesi ÖSO mensubu”
Bu açıklamaya kadar ne kayıplardan ne de yaralılardan söz ediliyordu.
Birden bire 130 yaralı ve 14 kayıptan söz ediliyor. Tabii bunlar resmi rakamlar olduğundan bunları kaçla çarpmak gerektiğini bilmiyoruz.
Sadece bu deil. Muhtemelen ölenler çok ama açıktan yalan söyler durumda olmamak için kelime oyunu da yapıyorlar.
Kayıplardan söz ediliyor ama çok ilginç hiç “şehit”ten söz yok. Yani bunlar hakikaten kayıp yani ölü değil. Ama sanki ölü sayısı gibi veriliyor.
Peki kaç “şehit” var? Bu konuda susuyor. Kelime oyunuyla ölü sayısını gizlemeye çalışıyor.
*
Bunlar sadece bu sabah gördüğümüz haberlerden topladıklarımız.
Görüldüğü gibi, Türkiye iyice batağa saplanmış bulunuyor.
Aslında Erdoğan’ın esip gürlemeleri tam anlamıyla birer çırpınıştır.
Bir süre sonra Suriye İdlp’te Türkiye’nin Afrin kuşatmasına çektiği cihatçılardan boşalan yerleri iyice kontrole alıp eli rahatlayınca ve YPG’ye tehditleri tutmayınca ister istemez hava savunmasını hareket geçirmek, YPG’nin hatırlattığı gibi devlet olarak kendi sınırlarını korumak ve YPG’ye desteğini arttırmak zoruna kalacaktır.
Bir süre sonra dünya kamuoyu Türkiye’nin saldırısına karşı hükümetlerine baskıyı arttıracak ve Türkiye’nin hareket alanı daha da daralacaktır.
İçerde de şimdi aldıkları gazla gidenler iş uzadıkça ve bekledikleri zafer haberleri gelmedikçe bugün taptıklarını yakacak hale gelmeye başlayacaklardır.
Hele bir de Türkiye iyice saldırganlaşıp, Rusya’nın da Türkiye’yi NATO’dan çıkarma veya en azından çatlağı derinleştirme stratejisine uygun olarak Membiç’e saldırırsa o zaman bu Erdoğan-Ergenekon İslamcı-Türkçü faşist diktatörlüğün sonu gelmiş olacaktır.
Ve buradan da bu binlerce yıllık merkezi ve bürokratik cihazı parçalayıp yerine demokratik bir cihaz; halkın üzerinde yükselmeyen, onun hizmetinde ve kontrolünde olacak hiçbir dile, dine, ırka, soya, tarihe dayanmayan bir Demokratik ulus ve devlet kurulabilir.
Bunun için koşullar uygundur. Demokratik muhalefet, milliyetçiliğe karşı demokratlığı bir değer olarak yükseltmelidir. Açıkça milliyetçiliğe karşı demokratlığı savunmalıdır. Bunu açıkça yaparsa değerlerde ve ideolojide bir üstünlük kurabilir.
Devlete ve dille, dinle vs. ile tanımlanmış uluslara ve ulusçulara açık bir düşmanlık demokrat olmanın temel koşuludur.
26 Ocak 2018 Cuma
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hendek Operasyonları sırasında bile 240 küsür kayıp verildi. TSK'nın meskun mahal muharebesi
konusunda çokta deneyimli olmadığı açık. Söz konusu operasyonlardan birinin geçtiği Nusaybin, İstanbul Çatalca'dan hallice büyük. Burda neredeyse Hatay büyüklüğünde kocaman bi şehir söz konusu. Çatışmalar henüz merkez denebilecek noktalara sıçramadı bile. Zorlu bir operasyon olacağı zaten açık, kayıplar fazla olacak. Tartışmaya açık değil. Fakat "başarısız" olacağına inanmakta aptallıktır. Sahadaki Türk askeri varlığı bile henüz çok sınırlı, bi kaç gün öncesine kadar 1 yıldır sevkiyatı yapılan tanklar daha sınırı geçmemişti bile. Senin tabirinle, "ÖSO" denen anti mayın eşşekleri öncü. Dolayısıyla "X sayıda asker, Y sayıda tank ama hala bişey yapamıyorlar keh keh" tadında söylemler "barış kelebeklerinin" ıslak rüyalarını süsleyebilir ancak. O milyon adamın,tankların,uçakların hepsinin Afrin'de olduğunumu sanıyodun cidden ? İktidarın gazı yüksek olabilir, ama operasyonları yöneten komutanların o kadarda değildir emin ol. 500 tankla 4 koldan yıldırım taaruzuna geçmeyi onlarda akıl ediyodur, çok kayıp verip hızlı sonuç almaktansa yavaş ilerleyip kayıbı minimize etmek istedikleri bariz.