Gelecek Tarih’te kurulur.
Bugün genişçe bir kesimin alayla bakıp, izlemediği “Kuruluş”, “Diriliş” gibi dizilerde, aslında Erdoğan diktatörlüğünün gelecekte
yazacağı ve okullarda mecburen okutacağı tarih kitaplarının ilk denemeleri
yapılıyor diyebiliriz.
Erdoğan’ın diktası kurulduğunda çocuğunuzun nasıl bir
Erdoğan portresini okulda tarih ve diğer kitaplarda okuyacağını merak
ediyorsanız, Atatürk’ten bir analoji yapılabilir.
Okullarda okutulan resmi Atatürk’ü herkes yeterince biliyor;
bu nedenle onu değil, bilinmeyen ve unutulmuş gerçek Atatürk’ün kısaca bilinmesinde
yarar var.
Bu nedenle uzatmamak için, gerçek Atatürk’ü anlatan Sevan Nişanyan’ın
bir yazısını aşağıda aktaracağız.
Böylece gerçek ile okunan Atatürkler arasındaki uçurum,
bugün bildiğimiz gerçek Erdoğan ile yarın okullarda okutulacak Erdoğan
arasındaki uçurumun nasıl bir şey olacağı hakkında bir fikir verir.
Yarın nasıl bir Erdoğan Portresi okunacağını yazmayacağız. Bunu
okuyucunun ferasetine bırakıyoruz.
Çünkü üç bilinenden dördüncü bilinmeyeni hesaplamak çok kolaydır.
Bilinenler: (1) Resmi Atatürk; (2) Aşağıda açıklanan gerçek
Atatürk; (3) Bugünkü Erdoğan. Bilinmeyen: (1) Yarınki resmi Erdoğan.
Çocuğunuzun okulda okuyacağı Erdoğan’ı bulmak okuyucuya
kalıyor.
Yine de bir iki ipucu vereli.
1)
Dört işlemi bilmeyenler, “Kuruluş”, “Diriliş”
gibi dizi filmlere baksınlar. Orada geleceğin ipuçlarını görebilirler.
2)
Benzeri hikâyeler bütün tarihte vardır. Gerçek İncil
ile resmi İncil’in İsa’sı; gerçek İslam ve Muhammet ile bugün öğrenilen Emevi İslam’ı
ve Muhammet’i; gerçek Rus Devrimi ile Stalin’in yazdığı Rus Devrimi gibi
onlarca yüzlerce örnek ortada durmaktadır.
Bu vesileyle Sevan Nişanyan’ı da bulunduğu unutulmuşluk
kuyusunun içinde unutmadığımızı da belirtmiş olalım.
Nişanyan’ın tam beş yıl önce 13 Ocak 2012’de yazdığı “Terminatör” başlıklı yazısı şu adreste
bulunuyor.
Ama biz aşağıya da olduğu gibi aktarıyoruz:
Söz Nişanyan’da
Terminatör
Facebook profilimde gırgırına yazdığım bir cümle var. Gencin
biri ona takmış, bana sitem etmiş:
"Merhaba Sevan
bey, ben sizin henüz kitaplarını okumadım ama bazı programlarda fikirlerinizi
dinledim... Facebook sayfanızda Atatürk'ün insan öldürdüğünü ima etmişssiniz.
Lütfen sizden rica ediyorum beni aydınlatırmısınız Atatürk nerede insan öldürmüştür?
Ha bizim namusumuzu,özgürlüğümüzü
savunduğu savaşlarda insan öldürdüğünü söylüyorsanız o savaşta olmayı ben şeref
kabul ediyorum onuda bilmenizi isterim . . . !"
Dayanamadım, etraflıca cevap yazdım.
Dayı gazete mi okumuyorsun? Sırf Dersim’de 13.000 kişiyi
köpek gibi itlaf ettirdi, hem silahlarını toplatıp liderlerini bertaraf
ettirdikten sonra. İsyan misyan ettikleri yoktu, korkudan paniğe kapılmış taş
devri aşiretleri idiler. Devlet başkanının alkol ve iktidar hastalığıyla
zıvanadan çıkmış fantezisinin eseri bir manasız katliamdı. “Almanlar yapıyorsa
bizim neyimiz eksik”ten öte bir mantığı yoktu. Başbakan İnönü’yü “olmaz artık
bu kadar” dediği için görevden aldı, yerine emirlerine daha kolay boyun eğecek
bir yalaka getirdi. Av operasyonunu baştan sona bizzat idare etti.
1930’da Zilan vadisinde katledilen köylülerin sayısı
belirsizdir. Devlet Başkanının şahsi emriyle kadın, yaşlı, çoluk çocuk belki
10.000 Kürt öldürüldü. Daha geri git: 1925’te bütün Kürdistan’da kaç bin kişi
idam edildi, kaç on bin kişi dağda bayırda katledildi belli değildir. Koskoca
Genç kasabası Gazi Hazretlerinin emriyle taş üstüne taş bırakmamacasına
yokedildi. [Şimdi adı Genç olan kasaba değil, eski il merkezi; yerinde yeller
eser.] 1930’da Menemen kasabasının da havadan bombalanarak yokedilmesini
emretti; gene İsmet’in tavassutuyla vaz geçirdiler.
1925’te Devlet Başkanının kaprisi doğrultusunda şapka
giymeyi reddetti diye memlekette onlarca kişi çarşı meydanlarında asıldı.
Şapkaya karşı gösteri oldu diye Rize şehrini denizden topa tuttular.
Hasbelkader kendini Devlet Başkanı ilan ettirmiş generalin teki “herkes
kafasına külah takacak” yahut “sakallar traş edilecek” diye emretse sen olsan
ne yapardın? Seni bilmem ama ben inadına sakal uzatırdım gibi geliyor bana.
Milli Mücadele’nin ilk günlerinde yanında duran hemen
herkesi 1925-26’da iktidarını pekiştirdikten sonra idam ettirdi, bilir misin?
Milli Mücadelenin başlıca finansörü olan Cavit, Sivas Kongresine İttihat ve
Terakki örgütünün desteğini getiren Vasıf asıldı; Milli Mücadelenin İstanbul
ayağını örgütleyen Kara Kemal saklandığı kümeste kendini öldürdü. Liseden beri
en yakın arkadaşı ve Ankara’daki ilk günlerinde oda arkadaşı olan Albay Arif
Beyin idam kararını imzaladığı gece parti verip sabaha kadar dansetti; herkesi
de zorla dans ettirdi. Rauf’u, Halide Edip’i ve Adnan Adıvar’ı da astıracaktı;
vaktinde haber alıp kaçtılar. Karabekir’in idamı için emir verdi; gene İsmet’in
araya girmesiyle, ordu ayaklanır diyerek vaz geçirdiler. Karabekir kimdi?
Vahdettin’in ve İngilizlerin adamı diye bilinen Mustafa Kemal’i Erzurum
Kongresinde Milli Mücadele ekibine kabul ettiren ve liderliğe gelmesini
sağlayan kişiydi. Onu da yoketmek istedi; beceremedi.
1923’te Meclis’te kendisini diktatörlükle suçlayan Ali Şükrü
Beyi Çankaya bahçesinde şahsi muhafız alayının başı olan Topal Osman’a
öldürttü. Çok fazla tepki alınca bu sefer Topal Osman’ı öldürttü. Bundan iki ay
önce aynı yerde, 3 yıllık sevgilisi ve muhtemelen gayrımeşru çocuğunun anası
olan Fikriye’yi kafasının arkasından vurarak öldürdüler. Tetiği bizzat
kendisinin çektiği rivayet edilir, ama kesin kanıtı yoktur.
Bundan bir süre sonra karısının kuzeni ve Halit Ziya
Uşaklıgil’in oğlu olan Vedat intihar etti veya ettirildi. Onun da hikâyesi
çoktur, ama başka zaman anlatılması daha doğru olur.
Milli Mücadele sırasında bizzat Başkomutana bağlı ve onun
emriyle iş yapan İstiklal Mahkemeleri 9000 civarında insanı sorgusuz sualsiz
idam etti. Bunların ezici çoğunluğu 7 yıl süren savaşta sefil olmuş, ocağı
batmış, İttihatçı manyaklığından takati tükenmiş zavallı Anadolu köylüleriydi.
“Milli Mücadele” adı verilen Yunan Harbinde şehit olan asker sayısı, İstiklal
Mahkemelerince idam edilenlerden azdır, farkında mısın? [Genelkurmay
kayıtlarına göre Yunan ve Ermeni Harplerinde şehit asker sayısı 9177.]
Dünya Harbinin son günlerinde Filistin’de iki adet orduyu
[merak ediyorsan 7. ve 8. ordular] bütün mevcuduyla İngilizlere esir verdi;
beceriksizlik mi yoksa danışıklı döğüş mü, henüz aydınlığa kavuşmuş konu
değildir. Kalan bir avuç askeriyle ricat ederken Halep’te Araplar ayaklanıp
gösteri yaptı diye kentin ana caddesinde mitralyöz kurup sivil halkın üstüne
ateş açtırdı. Kaç kişinin öldüğü belli değildir.
Çanakkale’de ve Bitlis Cephesinde hadi diyelim ki savaş
vardı; aldığı emirleri yerine getirdi; onlar cinayet sayılmaz. Ya Libya’ya ne
diyeceksin? Osmanlı hükümetinin müdahale etmeme kararına rağmen, İttihat ve
Terakki’nin gizli teşkilatının emriyle tebdil-i kıyafet edip 1912’de Libya’ya
çıktılar; sözde İtalyanlara karşı direniş örgütlediler. İtalyanlara karşı tek
kurşun atamadılar gerçi, ama arada yüzlerce gariban Arabı direnişe karşı çıktı
yahut İtalyanlarla yaşamaktan memnun oldu diye katlettiler.
*
Aklında bulunsun: cinayet işine gireceksen büyük gireceksin.
On kişi öldürsen Karındeşen Jak diye namın çıkar. Yüzbin kişi öldürsen vatan
kurtaran kahraman olursun, ilkokul sınıflarına fotoğrafını asarlar.
Misal: 33 sivil Kürdü öldürdü diye General Mustafa
Muğlalı’yı katil ilan ettiler. Adamcağız hapislerde öldü; Van’da bir kıytırık
kışlaya verdikleri adını zorla kaldırttılar. Ötekisi Zilan Vadisinde 44 tane
köyü yakıp ahalisini topyekün kılıçtan geçirdi. Kışlayı bırak, memleketin her
kasabasında caddesi, meydanı, heykeli, okulu, stadyumu var.
*
Tahmin ediyorum ki gençsin. Koyun güdücülerin
propagandasından kendini kurtarmaya çalış; ilkokul kitaplarında okuduğun her
şeye kanma. “O savaşlarda olmayı şeref kabul ediyorum” gibi afili cümlelere de
boş ver, kendini gülünç duruma düşürmekten başka şeye yaramaz.
Selamlar,
Sevan
*********
Birkaç gün sonra düzeltme gereği duydum:
Geçen günkü "Terminatör" yazımda
"Karabekir’in idamı için emir verdi; gene İsmet’in araya girmesiyle, ordu
ayaklanır diyerek vaz geçirdiler," diye bir cümle kullandım. Bu konuları
iyi bilen bir dostum uyardı, hikâyenin aslını anlattı. Meğer daha ilginçmiş.
15 Haziran 1926'da "İzmir Suikasti" adı verilen
tuhaf komplo ortaya çıkarılır. 26 Haziran'da Ankara'da İstiklal Mahkemesi
kurulur. Milli Mücadele'nin örgütleyicisi ve ilk yöneticileri olan kadronun
neredeyse TÜMÜ tutuklanır. Bir hafta kadar süren duruşmalarda ondördü idama
mahkûm edilir. Sıra Karabekir'e gelince Başbakan İsmet Paşa bir telgrafla
Gazi'ye başvurur, Milli Mücadele'nin iki numaralı kahramanını idam etmenin
birtakım sıkıntılar doğuracağını belirterek şefaat önerir. Bunun üzerine
mahkeme başkanı Kel Ali [Çetinkaya] İnönü'nün de tutuklanmasını emreder. Gazi
bu kararı uygulatmaz.
Duruşma günü elli kadar subay siyah sivil takım elbiseyle
(ve şüphesiz silahlı olarak) mahkeme salonunda yer alır. Mahkeme heyeti gelince
ayağa kalkarlar. "Otur" emrine rağmen oturmazlar, mutlak sessizlik
içinde ayakta durmaya devam ederler. Karabekir onlara dönüp "oturun
çocuklarım" deyince otururlar. Mahkeme heyetinde bet beniz atar. Beraat
kararı verilir.
Filmi yapılacak sahne, değil mi?
İdam edilenler kimlerdir? Cavit Bey: İttihat ve Terakki'nin
kudretli maliye bakanı; Alman ittifakına ve Enver'e muhalefetiyle ünlü; Mustafa
Kemal'i lider olarak ilk öneren kişi; 1918 Kasım'ında Mustafa Kemal'in Fethi
[Okyar] ile birlikte kurduğu gazetenin finansörü; 1918-19'da memleketin her
vilayetinde kurulan Müdafaa-yı Hukuk örgütlerinin, her kent ve kasabada aynı anda
yayına geçen Millici yayın organlarının ve Kuvayı Milliye çetelerinin tediye
veznesi. Kara Kemal: Milli Mücadelenin
İstanbul ayağını örgütleyen kişi; 1918-1920 döneminde İstanbul kadrolarının
Anadolu'ya geçmesini örgütleyen teşkilatın lideri. Doktor Nazım: Ermeni
tehcirinin başlıca iki mimarından biri ve tek hayatta kalanı. Sonradan
"Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti" adını alan Teşkilat-ı Mahsusa'nın
liderlerinden biri. Albay Arif: Mustafa Kemal'in ilk gençlikten beri en yakın
arkadaşı; Ankara'ya gelişini örgütleyen ve İstasyon binasında bir süre onunla
aynı odayı paylaşan kişi. Halis Turgut ve Rüştü Paşa: Milli Mücadele'nin Sivas
ve Erzurum ayaklarını örgütleyen, iki kongrenin yapılabilmesini sağlayan
kişiler.İsmail Canbulat: Milli Mücadele'nin iç terör örgütünün liderlerinden
biri.
Asıl idamı öngörülen örgüt başı Rauf Bey'dir [Orbay];
zamanında haber alıp yurt dışına kaçar. Rauf, Mustafa Kemal olmasa Milli
Mücadele'nin lideri olması düşünülen "ikinci adam"dır. Gazi'den iki
ay önce Anadolu'ya "ayak basıp" Milli Mücadelenin Ege ayağını
örgütlemiştir. Misak-ı Milli'yi ilan eden meclis grubunun lideri ve Ankara
rejiminin ilk başvekilidir. Milli Mücadelenin başlangıç manifestosu olan Amasya
Bildirgesindeki yedi imzadan ikincisi onundur. [Atatürk meşhur Nutuk'unda
bildirgenin taslağını kaleme alan memurla yaverin adlarını anar, ama
imzalayanları "diğer bazı kişiler" diyerek geçiştirir. Internette
Kemal şakşakçılarının kaleme aldığı doksan bin anlatıda da o isimler
"diğer bazı kişiler" olarak kalır.]
1938'de İnönü'nün affıyla memlekete döner; ölünceye dek polis gözetimi
altında yaşar.
Amasya bildirgesinde imzası olan yedi askeri liderden beşi
(Rauf, Karabekir, Refet, Cafer Tayyar ve Ali Fuat [Cebesoy]) idam istemiyle
yargılanır, fakat bir şekilde paçayı kurtarırlar. Altıncısı (Mersinli Cemal)
Nutuk'ta Gazi'nin alay ve hakaretlerine maruz kalır. Milli Mücadele'nin en
tanınmış ideologu Adnan Adıvar ile "star" ismi Halide Edip, yurt
dışına kaçarak kurtulurlar. Her ikisi de, 1920'de Damat Ferit hükümetinin idam
hükmü verdiği isimler arasındadır.
*
Şöyle bağlayalım. Sovyetler Birliğinde 1920 ve 30'larda
Stalin'in yaptığı "temizlikler" hakkında bugün tonla literatür var.
Bizde ise Kemal Tahir'den bu yana kimse bu konulara girmeye cesaret edemedi.
Sizce vakti gelmemiş midir?
Sevan Nişanyan
(Benim notum: bu yazıyı, birileri Gül, Arınç ve benzerlerine
iletirse iyi olur. Kendilerini bekleyen akıbeti daha somut olarak görüp belki
çok geç olmadan açık bir karşı duruş sergilerler. Ama sergileyemeyeceklerdir. “Fıtratları
gereği”, (sınıfsal konumları, ideolojik şekillenmeleri gereği) kendi kuyularını
kazmaya devam edeceklerdir.)
13 Ocak 2017 #hayır
Demir Küçükaydın
@demiraltona
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder