18 Temmuz 2014 Cuma

Radikal Demokratlara veya Gerçekten Demokratlara Çağrı

Demokrat ya da Demokrasi sözcüğünün başına “gerçekten” ya da “radikal” gibi bir sıfatı koymak gerekiyor. Çünkü her şey gibi kavramlar da zamanla eskiyor ve esas anlamını yitiriyor.
Demokrasi kavramı bugün artık, tamamıyla politik alana ilişkin, yani devlete, yönetime ilişkin bir anlam kazanmış bulunuyor; ayrıca bu sınırlama içinde de liberal veya parlamenter bir rejim anlamına geliyor.
Hâlbuki demokrasi özünde, toplumun yapısıyla ilgili; o yapı bağlamında da toplumun kimleri kapsayacağına, kimlerin ilişkilerini düzenleyeceğine ve nasıl düzenleyeceğine ilişkin bir kavramdır. Yani demokrasi aslında bir dindir.
Bu bağlamda örneğin bir “Türk Demokrasisi” olamaz. Bir topluluk veya daha somut olarak da bir ulus Türklükle (veya Fransızlıkla veya Kürtlükle) tanımlanmışsa devletin işleyişi ne kadar “demokratik” olursa olsun, bu demokrasi tıpkı eski Yunan kentlerindeki demokrasi gibi; köle sahiplerinin ya da partricilerin demokrasisi gibi; Türklerin Demokrasisi olur. Türklerin Demokrasisi ise Türk olmayanların eşit haklardan yoksunluğu anlamına gelir. Dolayısıyla demokrasinin özündeki biçimsel eşitlik fikrini ve idealini yok eder ve onunla çelişir. “Türk Demokrasisi” “Köşeli Daire” gibi bir saçmalık veya oksimorondur.

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Türkiye’de İslam ve Sol

Bayram Koca’nın derlediği “Türkiye’de İslam ve Sol” başlıklı kitap bu günlerde, Vivo Yayınevi tarafından, yayınlanmış bulunuyor. Kitaba çeşitli görüşlerden yirmi kadar yazar katkıda bulunmuş. Biz de “Marksizm, Dine Bakış ve Türk Solu”  başlıklı bir yazıyla katkıda bulunduk. Kitabın yayınlanması vesilesiyle, yazımızın vuruş ve sayfa sınırlamalarından arınmış daha geniş bir versiyonunu okuyucuya sunuyoruz.
Küçük bir kitap boyutundaki bu versiyonu pdf olarak şu adresten de indirmek mümkündür:
14 Temmuz 2014 Pazartesi
Demir Küçükaydın

8 Temmuz 2014 Salı

Niçin Almanya Şampiyon Olabilir?

Futbol her zaman çok bilinmeyenli bir denklemdir. Bu nedenle bir tahmin yapılamaz. Ama “normal koşullarda” yani rastlantıların “şans”ın pek işe karışmadığı koşullarda Almanya’nın şampiyon olması kimseyi şaşırtmamalıdır.
Şöyle diyelim. Yazı turayı on defa atarsanız onunda da yazı ya da tura çıkma olasılığı epey yüksektir. Ama yüzlerce, binlerce kere atarsanız, ortalamanın yüze elli civarında oynadığını görürsünüz. Bunu şampiyonaya uygularsak, eğer finale kalan takımlar defalarca karşılaşsa, yani şans faktörünün etkisi minimuma inse, muhtemelen en çok kez şampiyonluğu Almanya’nın kazandığı görülürdü.
Neden böyle olurdu? Çünkü Almanya son on yılda, futbolunu yeniden organize etti ve bu şampiyonaya öyle hazırlandı.
2006’da Almanya’da yapılan dünya şampiyonasında Almanya ancak üçüncü olabilmişti ev sahibi olmasına rağmen.

4 Temmuz 2014 Cuma

“Cumhurbaşkanlığı Seçimi” Değil “Plebisiter Bir Diktatörlük İçin Plebisit”

Türkiye’de yaşayan insanların önündeki seçimin neyin seçimi olduğunu doğru tanımlamanın doğru bir strateji ve taktikler bakımından hayati önemi bulunmaktadır.
Ezilenler tavırlarını, strateji ve taktiklerini belirlerken, hukuki tanımlar ve anlamlar üzerinden değil; gerçek sosyolojik ve politik tanımlar ve anlamlar üzerinden akıl yürütürler ve de yürütmelidirler.
Örneğin, PKK’nın adı hukuken “Terör Örgütü”; Öcalan’ın adı “Terörist Başı”dır. Bu kavramlara göre politikanızı belirlemeye kalkarsanız, devletin polisinin ordusunun kafasıyla düşünmeye başlayıp; onun bir parçası olursunuz.
Kaldı ki, bu tanımları ortaya atıp bunları kullanmayı zorunlu kılanlar, kendi aralarında, kapı arkalarında, bu kavramlarla iş görmezler. Onlar “Terör Örgütü” dediklerinin, Kürtlerin üzerindeki baskıya karşı kitlesel bir isyan ve direniş olduğunu bilirler; Öcalan’ın bir “Terörist Başı” değil, çok akıllı bir politikacı; bu hareketin ve örgütün kurucusu ve önderi olduğunu bilirler.

30 Haziran 2014 Pazartesi

Ak Şemsettin’in Rüyası, İşçi Hareketi, Gezi ve Kürt Hareketi

Ak Şemsettin’in Rüyası, İşçi Hareketi, Kürt Ulusal Hareketi ve Gezi arasında ne gibi bir ilişki olabilir? “Bahçelerde maydanoz gel bize bazı bazı” veya “Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı”
Evet ilk bakışta böyledir. Ama bizler olayların görünen yüzü ile değil; derindeki ilişkileriyle ilgilenirsek hiç üklımıza gelmeyen bağları görebiliriz. Zaten bilim de budur.
Aşağıdaki yazı yazıldığında, AKP henüz iktidara gelmemişti, yani İşçi Hareketi henüz ağırlığını koymamıştı; Kürt hareketine karşı “Özel Savaş Rejimi” sürüyordu; Gezi ortada yoktu, İstanbul Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu”ndaydı
2002 seçimlerinin arefesinde DEHAP’ın ve “Emek Demokrasi ve Barış Bloğu”nun yaptığı Eyüp Mitingi doayısıyla yazılmış bir yazıyı yeniden yayınlıyoruz. Bugünkü HDK’nın o zamanki biçimiydi o Blok.
Gezi, ne kadar ileri gitmek istiyorsa o kadar geçmişe yönelmek zorundadır. Aşağıdaki yazı bunun için küçük bir başlangıç, bir davettir.

29 Haziran 2014 Pazar

Sosyalistler ve Sol Neden “Ofsayt”ta?

Bu gün dünyadaki her hangi bir soruna, insanlığın kurtuluşu, hatta varoluşunu sürdürmek için önündeki en büyük engelin uluslar olduğunu görmeyen ve ulusların varlığının fiili bir ırkçılık anlamına geldiğini kavramayan her politik parti veya hareket, birden bire kendini en kötü gericiliğin destekçisi olarak bulur.
Dünyaya böyle yaklaşmadığınız sürece, dünyayı ve ondaki politik gelişmeleri anlama ve onlara karşı bir politik tavır ve program geliştirme şansınız olmaz.
Soruna böyle yaklaşmadığınız sürece, bu gün dünyaya egemen olan ulus devletlerin ırkçı bir sistemin araçları olduğunu göremezsiniz. Yani ırkçılığı bir tehlike olarak görürsünüz, yeryüzü ölçüsünde var olan bir sistem, gerçek olarak değil.
Böyle yaklaşmadığınız sürece siz bir ulusçulusunuzdur; insanların değil ulusların eşit olduğu insanların ancak uluslar aracılığıyla eşit olabileceği gibi bir yaklaşıma sahipsiniz demektir.

28 Haziran 2014 Cumartesi

Spor Sosyolojisi, Uluslar ve Ulusçuluk

Futbol asla yalnızca futbol değildir” diye futbol sosyolojisiyle ilgilienenlerin dillerinden düşürmediği bir söz vardır. Bunlar bunu söylerken, belli takımların varoluşları ve taraftar kitleleriyle sınıfsal ya da ulusal ezilmişlik arasındaki bağlantıları; egemenlerin futbolu kullanışı (örneğin Salazar’a atfedilen Futbol, Fiesta, Fado); ya da Gezi’de de görüldüğü gibi futbol takımı taraftarlarının sosyal hareketlerdeki etkileri; işçi sınıfının varlığı ile futbol arasındaki ilişki vs. ele alınır.
Elbet bu alanda, bu tür çalışmalarla birçok ilginç sonuçlara ulaşılmış olabilir. Ama çok temel iki sakatlık vardır bütün bu çalışmalarda:
·         Sporun ve futbolun en ideal biçimde, örneğin hiç ticarileşmemiş, egemenlerin baskı aracı olmamış, ezilenlerin tepkisinin ifadesi olmamış biçimlerinin bile aslında modern toplumun dininin bir görünümü; yani işgücünün yeniden üretiminin masraflarını düşürmenin bir aracı olduğu gerçeğini problematize etmezler.

27 Haziran 2014 Cuma

Bireysel Üyelik Kampanyası Üzerine

6 Haziran’da yaklaşan HDK ve HDP kongreleri vesilesiyle internet üzerinden “Bireysel Üyelik - Biricik Çözüm, Biricik Üyelik” başlıklı bir imza kampanyası başlatılmıştı. Başlatanlar olarak da “Radikal Demokratlar Platformu” imzası kullanılmıştı.
Aradan 20 gün geçtiğine göre, bir bilanço çıkarılabilir.
Kampanyaya 259 imza verildi. (Ancak birçok kişi sayfaya girmelerine rağmen imza veremediklerini de belirtti)
İmza verenlerin bir listesi ve yorumları bu yazının en altında yer almaktadır.
Kampanya geç başladı, özellikle HDK kongresinde, neden altı ay önce başlatılmadı diye eleştirenler oldu.
Yeterince duyurulamadı.

26 Haziran 2014 Perşembe

Demokrasi ve Doğru Kararlar

Pek anlaşılmayan bir konu doğru bir politika ile demokratik karar mekanizmaları arasında doğrudan bir ilişki kurulamayacağıdır. Dolayısıyla demokratik olarak örgütlenmiş bir örgüt veya bir kongre doğru kararlar alır; anti demokratik olarak örgütlenmiş bir örgüt veya bir kongre de yanlış kararlar alır diye bir çıkarsama da yapılamaz.
Demokrasi neden doğru kararları garantilemez?
Çünkü insanların kısa vadeli çıkarlarıyla, uzun vadeli çıkarları; genelin çıkarıyla parçanın veya zümrenin çıkarı her zaman özdeş, uyumlu ve çelişkisiz değildir. Tarihin çok istisnai dönemleri dışında bunlar arasında genellikle hep çok derin ve sert çelişkiler vardır.
Komünist demek, işçi sınıfının ve insanlığın, tarihsel ve genel çıkarını savunan demektir. Stratejisini ve günlük taktiklerini bile bu amaç bağlamında belirleyen demektir.
İnsanlar ise genellikle kısa vadeli ve kendi bireysel ve/veya zümresel çıkarlarına göre davranırlar.

25 Haziran 2014 Çarşamba

HDK – HDP Kongreleri ve Farklı Soyutlama Düzeyleri

İzlenim, adı üstünde yüzeysel olan; görünür olandır. Dün “İzlenimler”e devam edemedik, dolayısıyla konu biraz eskidi sayılır. Bu durumda, “İzlenimler”e devam etmektense, biraz daha derine girmeyi deneyelim. Ama yine de “izlenim” babından bizim de kimi benzer gözlemlerimizi içeren ve doğrulayan birkaç yazıya işaret edelim:
·         T24’de Aydın Engin’in, 'Halkların' tamam, peki 'Demokratik'?
·         Özgür Gündem’de Ayhan Bilgen’in Öcalan gölgesinden, Öcalan damgasına
·         Başlangıç’ta Ecehan Balta’nın, HDP Kongresi: Kısa Bir Değerlendirme

23 Haziran 2014 Pazartesi

HDK ve HDP Kongre İzlenimleri

Kongre’lerin daha geniş bir perspektiften analizini ayrı bir yazıyla veya başka yazıların içine yedirilmiş olarak yapmaya çalışırız. Ancak ilk elde izlenimleri kısaca aktaralım.

“Gerçek olan aklidir” ama “Akli olan da gerçektir”

Kongre öncesinde yapılan eleştiri ve öngörüler epey geniş bir kesime ulaşmıştı, izleniyordu, üzerinde konuşuluyor, tartışılıyor ve haklı bulunuyordu.
Ancak bunların hepsi birbirinden habersiz bireysel değerlendirmeler olarak kalıyorlardı.
Kongre öncesindeki yazılarda yapılan eleştiriler maalesef şu an da aynen geçerlidir ve öngörüler gerçekleşmiştir.

22 Haziran 2014 Pazar

Manda Bekir, Dinazorlar ve Partiler - Dolu Ev (Full House)

Bir zamanlar bir Manda Bekir varmış, bir şut çekmiş, mandayı devirmiş. Ya da Bir şut çekmiş ağları delmiş. Ah nerede eski futbolcular!
Eski pehlivanlarla ilgili böyle hikâyeler de vardır. Ah nerede o eski Pehlivanlar, kazıkçı Karabekirler.
Neredeyse her spor alanında böyle efsaneler vardır.
Manda Bekir bu gün yaşasaydı, muhtemelen mahalle takımlarında bile yer alamazdı. Kazıkçı Karabekir ise her halde daha ilk turlarda elenirdi.
Benzer efsaneler Amerikan beyzbolunda da varmış.
Harikulade bir deneme yazarı ve paleantolog ve beyzbol hastası olan Stephan Jay Gould, Full House adlı kitabında bunun bir efsane olduğunu blimsel olarak olarak gösterir.
Beyzbolun neredeyse yüz yıla yakın bütün istatistikleri elde bulunuyor ve yine bu uzun süre boyunca kuralları hiç değişmemiş. Bu istatistiklere dayanarak, Gould, aslında bu günkü beyzbolcuların çok daha iyi olduklarını ve çok daha iyi oldukları için, eski oyuncular gibi büyük başarılar gösteremediklerini kanıtlıyor.
Futbol maçlarını seyredenler de, eski maçları özlüyorlar. Zaten artık öyle çok gollü büyük farkların olduğu karşılaşmalar, spektaküler başarılar ve oyuncular pek çıkmıyor.

20 Haziran 2014 Cuma

HDK ve HDP Kongreleri Gelirken Anlaşılmayan Temel Konu: Yapı

Türkiye’nin Sosyalistinin de, Liberalinin de, İslamcısının da, Demokratının da anlamadığı temel sorun şudur: yapıyı değiştirmeden insanları veya politikaları değiştirmeye kalkmaları.
Yapıyı değiştirme, köklü temel değişiklikler yapma; sonuçlarla değil nedenlerle mücadele gibi bir derdi olmayanlar; aksine bunların değiştirilmesinin temel sorun olarak ele alınmasını  tehlike olarak görenler, tartışmayı ve gündemi hep politikalara; ahlak ve namusa çekerler; insanları, partileri, örgütleri vs. dürüst ve ahlaklı olmadıkları açısından eleştirirler.
Marksizm ise, insanların düşüncesini belirleyen varlıklarıdır der. Yani yapıyı değiştirmeden, insanlara ahlaklı ve dürüst, örnek Komünist veya örnek Müslüman veya Hıristiyan olmayı vaaz etmek veya “doğru politikalar” uygulamak hiçbir sonuç vermez ve yenilgiye mahkûmdur der.
Bütün dinler ve uygarlıklar tarihi ve de Marksizm'in ve sosyalist hareketlerin tarihi Marksizm'in bu önermesinin bir doğrulanmasından başka bir şey değildir.

19 Haziran 2014 Perşembe

HDK ve HDP’nin Medyatik Mizansen “Kongre”leri

Bu hafta sonu HDK ve HDP’nin Kongreleri var. Ancak bu Kongreler medyatik mizansen kongreler olacaktır. Gerçek kongreler birileri tarafından bir yerlerde yapılmış ve kararlar alınmıştır. Bu kongreler o bir yerlerde birilerinin yaptığı kongrelerde alınan kararların medyatik bir mizansenle oylandığı gösteriler olacaktır.
Bunu biz demiyoruz. Bizzat HDK ve HDP kendisi söylüyor. Daha önce Ertuğrul kürkçü ve Demirtaş’ın beyanatlarında bunu kendi ağızlarıyla ifade ettiklerini; hatta önümüzdeki yıllarda yapılacak birkaç kongrenin de böyle olacağını bizzat Kürkçü’nün ifadelerinden öğrenmiştik.

18 Haziran 2014 Çarşamba

Futbol, Spor, Tatil, İşçiler, Kapitalizm ve İbadet

Belli sporlar belli sınıflarla ilişkilidir. Birçok sporun yapılabilmesi belli bir gelir düzeyini, dolayısıyla sınıfsal bir konumu varsayar.
Örneğin golf veya teniste, sadece oyun takımlarının alınması ve bir oyun yeri bile yüksek bir gelir düzeyini varsayar. Bu nedenle bu sporlar alt sınıfların semtine bile uğramazlar.
Elbet geleneklerin de, yani o spor türünün ortaya çıkışı veya geçirdiği evrim de, belli bir sınıfa bağlılığı belirler ve bu bağ bir kere ortaya çıktıktan sonra kendini yeniden üreten bir süreç başlayabilir.
Buna ilginç bir örnek, sürücülerin atın üzerine binerek yaptıkları at yarışları ile sürücülerin atın arkasına koşulmuş bir arabaya binerek yaptıkları at yarışlarıdır.
Atın üstüne binilerek yapılan yarışlar, kökleri komün şeflerine, şövalyelere kadar giden asillerin yaşantısı ve olanaklarıyla ilişki içinde ortaya çıkmışlardır.

17 Haziran 2014 Salı

HDP Cumhurbaşkanlığına Nasıl Bir Aday Göstermeli? İki Strateji, İki İsim

HDP saflarında genellikle mücadeleyi küçük günlük pratik çalışmalara indirgeyen, bu yolla har şeye ulaşılabileceğini sanan sığ bir görüş çok etkilidir ve özellikle örgütlerin bayını bağlamış bürokratlar tarafından okşanır ve teşvik edilir.
Bu gibi arkadaşları, Kurmay heyetinin yanlış bir stratejiye dayandığı bir savaşta cepheye yollamalı, bütün askercil yeteneklerin, cesaret ve savaşçılıklarının, yanlış bir mevzilenme ve strateji sonucu nasıl olmamışa döndüğün görebilmeleri için.
HDP’nin yöneticileri, böyle bir strateji tartışmasına üyeleri çekmek diye bir dertten azadeler. Üyeler bölgelerindeki küçük günlük pratiklerle uğraşsınlar. Yeter.
Hâlbuki, nasıl su içmek, nefes almak zaten yapılması gereken özel bir iş değilse; günlük pratik çalışma da özel olarak bir tartışmanın konusu olmaması gereken nefes alıp vermek gibi yapılması gereken işlerdir: Nefes almayı, strateji ve teori tartışmasının alternatifi olarak koymak ve onun ne kadar hayati ve önemli olduğundan söz etmek, aslında insanların geri yanlarına hitap ederek onları gerici bir strateji, teori ve politikanın araçları olarak tutmaya hizmet eder.

16 Haziran 2014 Pazartesi

HDK ve HDP Kongreleri Gelirken – Perşembenin Gelişi

Bu hafta sonu, Cumartesi ve Pazar günleri HDK ve HDP kongreleri yapılacak.
Bu kongrelerin önemi şuradaydı. Kürt Özgürlük Hareketi, bir Kürt Hareketi olmaktan çıkıp tüm Türkiye’yi kapsayan bir Demokratik Hareket olma yolunda karar almıştı. Daha önce araya mahalli seçimler girdiğinden; ayrıca hem Türk solundaki “Bileşen” örgütlerden; hem de Kürt hareketi içindeki “milliyetçi”lerden kaynaklanan direnişler nedeniyle bu karara ne kadar uyulacağı; bir retorik olarak kalıp kalmayacağı bilinmediğinden seçimlerden sonra yapılacak kongrelere kadar her şey belirsizlik içindeydi. Öcalan ve KCK’nın bütün ağırlıkların koyması; bunun stratejik bir dönüş olduğunu defalarca ve kararlılıkla belirtmeleri direnişleri belli ölçüde kırdı. Bu Kongrelerin bir bakıma bu kararlılığın gösterildiği ve buna uygun yapısal değişikliklerin yapıldığı dönüm noktaları olacağı beklentisine yol açtı.

15 Haziran 2014 Pazar

Memluk Askerleri, İşçi Sınıfı ve Futbol

Yanılmıyorsam Engels, nicel değişikliklerin nasıl nitel değişikliklere yol açtığını açıklarken, didaktik kaygılarla Napolyon’un bir sözünü aktararak bir analoji yapar.
Napolyon, Mısır seferi ile ilgili olarak aşağı yukarı şöyle demiş:
“Bir Memluk askeri bir Fransız askerinden çok üstündü; iki Memluk ile iki Fransız karşı karşıya gelince eşit güçte oluyorlardı; üç Memluk ile üç Fransız karşı karşıya gelince Fransızlar üstün geliyordu.”
Napolyon’un orduları bütün Avrupa’yı bu mekanizmayla fetih etmişti denilebilir.
Futbol, bireysel yeteneklere büyük bir kendini gösterme ve gelişme olanağı sunmasına rağmen aynı zamanda bir takım oyunu olduğundan, bu ilişki çok daha açık olarak görülüyor.
Son yıllara kadar Brezilyalıların ya da Güney Amerikalıların her biri, teknik olarak muhakkak ki çok üstünlerdi, birer Memluk askeri gibiydiler.

14 Haziran 2014 Cumartesi

Dünya Futbol Şampiyonası ve Uluslar

Nasıl tanrıya inananların tanrının ne olduğuna ilişkin tanımlarından tanrının ne olduğu; bir dine inananların o dine ilişkin tanımlarından o dinin ne olduğu anlaşılamazsa; ulusçuların ulus tanımlarından da ulusun ne olduğu anlaşılamaz.
Bütün klasik ulus teorilerinin uluslar ve ulusçuluk karşısında hiçbir açıklama sunamamalarının temel metodolojik nedeni bu yanlışı yapmalarıdır. Onların hepsi ulusların ulusçuluk hakkındaki tanımlarından hareketle ulusun ne olduğunu anlamaya çalışırlar.
Ama biraz dikkatli baktığımızda, ulusun ne olduğuna ilişkin ulusçuların tanımları aslında normatif tanımlardır; yani ulus olmanın koşulunu belirleyen normatif tanımlardır. Normatif tanımlar bizlere toplumsal gerçeğin özünü vermez, onu açıklamaz ve analiz etmeye yaramazlar. Normatif tanımlar ise toplumsal ilişkileri belirler, sınırları düzenlerler.

13 Haziran 2014 Cuma

Şerdeki Hayır – PKK’nın Günü Gelirken

İŞİD’in Musul’u ele geçirmesi bir Şer’dir ama büyük hayırlara gebe olabilir.
Çünkü Ortadoğu’da tüm dengelerin alt üst olması ve kartların yeniden karılması anlamına gelmektedir.
Ve bu gelişmelere bağlı olarak da PKK bölgenin kaderinin belirlenmesinde biricik kabul edilebilir ve bir barış şansı sunabilen alternatif olarak giderek öne çıkacaktır.
Neden ve nasıl?
*
Madem Dünya futbol şampiyonası başlıyor, öyleyse futboldan bir analojiyle başlayalım.
Futbolda iki türlü oyun vardır. Toplu oyun, topsuz oyun. Elbette bir oyuncunun topu ayağına aldığında topla çok iyi oynamayı bilmesi gerekir. Ama bir de topsuz oyun vardır: topun gideceği yeri sezerek önceden orada yer tutmak. İyi oyuncular bunlardır.

10 Haziran 2014 Salı

Türk Bayrağı, Kürt Bayrağı ve Beyaz Bayrak

Bugünün Türkiye’sinde üç program, “üç tarzı siyaset” üç bayrakta ifadesini bulmaktadır: Türk Bayrağı, Kürt Bayrağı ve Beyaz Bayrak. Bunlar her şeyden önce ulusun nasıl tanımlanacağına ilişkin programlardır.
Birinci “Tarzı siyaset”in sembolü Türk bayrağıdır.
Bugünün Türkiye’sindeki bütün partiler, ulusun Türklükle tanımlanmasını savunmakta ve bunda bir sorun görmemektedirler. Türklüğün de kan, ırk ve Orta Asya’dan kaynaklanan bir tarihle tanımlanmasını savunurlar ve bunda da bir sorun görmezler.
Dolayısıyla bütün partiler, hepsi sömürgecilik ve 19. Yüzyıl usulü biyolojik ırkçılığa dayanırlar ulusu ve Türklüğü tanımlarken. Onun da geç gelmiş ve geç geldiği için de daha da saldırgan Alman emperyalizminden kaynaklanan versiyonuna dayanırlar.

7 Haziran 2014 Cumartesi

Seçimler, Blog Adayları ve Ertuğrul Kürkçü’nün Seçilmesinin Anlamı

Çok önceydi, daha seçimler gündemde yoktu, bir arkadaş grubunda, BDP’nin gelecek seçimlere de bağımsızlarla katılması gerekeceğinden ve bu sefer adayları belirlerken daha az hata yapacaklarından ve dışarıdan gösterilebilecek veya gösterilmesi gereken adayların kimler olacağından ve olması gerektiğinden söz ediyorduk. O zaman, özellikle seçilebilir yerlerdeki adaylar arasında olmasını dilediğim dört isimden söz etmiştim. Bunlar Ayhan Bilgen, Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü, Veysi Sarısözen idi.

Doğrudan Demokrasi - Temsili (Dolaylı) Demokrasi – Akışkan Demokrasi vs.

Yarın (8 Haziran) saat 14.00 – 18.00 arasında, “Gezi’nin Bakiyesi” başlığı altında yapılan “Forum/Çalıştay”ların ikincisi var.
Konular:
1)      Özyönetim ve Doğrudan demokrasi: Kavramlar
2)      Forumlar, Dayanışmalar ve İşgallerde Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Yazılarımızı izleyenler görecektir ki, aslında son zamanlarda yazdığımız yazıların büyük bir bölümü bu Forum/Çalıştay’ın konusuyla ilgiliydi.
Örneğin şu yazılar “Kavramlar” bölümüyle ilgiliydi.
Bu yazılar aslında daha devam edecekti. Bu kavramlarla Demokrasinin sosyolojik bir tanımlamasını yapmaya çalışıyorduk. Ancak zaman yokluğundan ve diğer konularda yazmamız gereken yazıların çokluğundan devam edemedik.
Yine de daha önce bu konuda yazıp derlediğimiz iki kitapçık eksiği bir ölçüde olsun giderip bir kavramsal arka plan sağlayabilir. Bu iki kitapçık, üzerlerine tıklanınca çıkacak şu adreslerden kolaylıkla indirilebilir:

6 Haziran 2014 Cuma

HDK ve HDP’de Bireysel Üyelik Kampanyası Hakkında

Bu ayın 21 ve 22’sinde HDK ve HDP’nin kongreleri olacak.
Yine her zamanki gibi “bileşen”lerle yapılmış görüşmelerle kararlar önceden alınacak. Yine aslında bir program akışından başka bir şey olmayan bir “gündem” ilan edilecek ve kararlar alınacak. Yine medyatik olarak “çok renkli” imgelerle mesajlar verilecek. Yine herkes protokoldeki yerini alacak; yine protokol sırasıyla konuşmalar yapılacak; protokoldekilerin en önde yer aldıkları resimler yayınlanacak. Yine kongrelerin başarıyla tamamlandığı söylenecek.
Ve yine gelenler bu mizansenin figüranlarından başka bir şey olmadıkları hissiyle geri dönecekler.
Ve bu örgütler sözüm ona Türkiye’deki Radikal Demokrasi mücadelesini örgütleyecek, yürütecek ve zafere götürecekler.
Eğer böyle giderse bırakalım zaferi bir yana en büyük hezimetler kaçınılmazdır.

4 Haziran 2014 Çarşamba

Cumhurbaşkanlığı Adayı ve Seçim Yöntemi Üzerine HDP’ye Bir Öneri

Kürt Özgürlük Hareketi, Türkiye’de Batıda demokratik bir hareket ve partner olmadığı için, adeta bu hareketi yaratmaya kendisi soyunmak zorunda kaldı. Ve herkese bunun adresi ve örgütsel ifadesi olarak HDP’yi gösterdi. Hazır ve yerleşmiş bir örgütü (BDP) bir kenara koymayı; destekçilerinin önemli bir kesiminin direnişini ve hatta desteklerini çekme tehditlerini bile göze alan stratejik bir karardı bu. Kanımızca “Türkiyelileşmek” de denilen bu strateji özünde doğru bir yaklaşım ve karardır.
Bir kararın doğruluğu onun gerçekleşme şansı olup olmadığına göre ölçülemez. Özünde doğruysa bir girişimin başarı şansı olup olmadığına bile bakılmaz, çünkü doğru bir şeyi savunurken yenilmek bile zaferdir. Ama yanlış bir amacın zaferleri bile yenilgidir. Tabii biz zafer ve yenilgiden söz ederken hep ezilenlerin yenilgi ve zaferlerinden söz ediyoruz.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu kararı karşısında kimileri gibi başarı “şansın yok bu işi bırak, Türkiye’yi de bize bırak” (Örnek olarak bakınız: Metin Kayaoğlu, “Yeni-HDP: Olmayacak dua veya simya” veya Ferda Koç, “BDP “Türkiyelileşme”li mi?”) tavrı içinde değiliz. Sizin amacınız, programınız ve sorunu koyuşunuz

3 Haziran 2014 Salı

Kürt Hareketi’nin Gezi ve İşçi Hareketiyle Birleşebilmesinin (HDK ve HDP’nin) Sorunları

Bugünün Türkiye’sinde bu üç hareketi veya bu üç hareketin omurgasını oluşturan toplumsal kesimleri ya da memnuniyetsizlikleri kapsamayan; onları ortak bir program etrafında birleştirmeyen herhangi bir hareketin en küçük bir başarı şansı olmaz.
Çünkü bu üçünü birleştirmeyen bir program ve bayrak, bunların birbirine karşı kullanılmasının yolunu açık bırakır ve binlerce yıllık tecrübeli devlet ve sermaye gemisini buradan yürütür. Bugün olan da zaten budur.
Sorun böyle koyulunca, ilk sorun, bu üç kesimi birleştirebilecek bayrağın ya da programın ne olabileceği ve ne olması gerektiğinde toplanır.
Bu hareketlerin içinde sadece Kürt hareketinin örgütlü bir yapısı, diğer hareketleri kapsamak veya onlarla birleşmek gibi bir amacı; bunun için önerdiği bir programı; örgütsel biçimleri var. Diğerlerinin ise henüz böyle bir örgütlülüğü olmak bir yana problemi böyle koyuşu bile yok.

2 Haziran 2014 Pazartesi

Gezi’nin Birinci Yılında Forumlarda Başlayan Tartışmalar Üzerine

“Gezi’nin Bakiyesi”olan forumlarda ve Gezi’nin ve bakiyelerinin durumu ve geleceği üzerine kafa patlatanlarda, giderek, örgüt ve mücadele biçimlerinin yanlışlığı veya en azından tartışılması gerektiği üzerine bir konsensüs oluşmaya başladı.
Örneğin dün Yeldeğirmeni’nde yapılan toplantının konusu, bir önceki günün değerlendirmesiydi ve kararlar, karar alıp almamak gerektiği, nasıl alınacağı, alındığında nasıl uygulanacağı; nasıl değiştirilebileceği gibi noktalarda yoğunlaşmıştı. Ama bunlar aslında Taksim’e neden gelinmediği; neden Kadıköy’de eylem yapıldığı;  eylemin şu veya bu aşamasında neden şöyle veya böyle davranıldığı gibi noktalarda yoğunlaşıyordu. Gezi’nin ve Forumların ilk başlarda bir karar almayı reddeden ve olanaksız kılan işleyiş ve yapısından bu noktaya gelinmesi, bir yıl içinde belli bir yol kat edildiğini göstermektedir.
Ama sadece forumlar değil, örneğin dün paylaşılan Foti Benlisoy’un "Ne zaman savaşıp ne zaman savaşamayacağını bilen kazanır" başlıklı yazısı da durumun doğru bir değerlendirmesini yapmaktan; artık bir ricat taktiğine geçilmesi gerektiğinden söz ediyor ve hatta bizim de 1 Mayıs vesilesiyle yazdığımız yazılarda da değindiğimiz[1] Mao’nun (Benlisoy’un da belirttiği gibi aslında Sun Tzu’nun[2]) gerilla savaşı taktiklerine gönderme yapıyor[3]. Aklın yolu birdir.

1 Haziran 2014 Pazar

Bir Yıl Önce Bugün Gezi Direnişi Başlarken Yazdıklarımız

Gezi Direnişi Yazıları - İndirmek için tıklayın
İnsanın ara sıra eski yazdıklarını gözden geçirip bir sağlama yapması; nerelerde neden yanlış yaptım diye düşünmesi gerekir.
Bir yıl önce bugün, yani 1 Haziran günü, yazdığımız yazı noktasına, virgülüne bile dokunmadan, acele yazılmış olmanın bütün uslup ve ifade bozukluklarıyla aşağıda yer alıyor. Okuyucu karar versin.
Gezi boyunca neredeyse hemen her gün bir yazı yazdık. Bu yazılardan en önemlilerini de bir kitap olarak yayınladık. Aslında kitap Gezi üzerine çıkmış kitapların, hem de gezi boyunca yazılmış, Gezi ile diyalektik bir ilişki içindeki en önemli örneğidir. Ancak kitap biraz geç basılabildiği için; zengin ve güçlü yayınevleri reklamını yapmadığı için; hatta bir dağıtıcı bile bulamadığı için bilinmez kaldı. Bu vesileyle Gezi’yi yapan her biri birer bilgisayar veya akıllı telefona sahip olan ve onu gayet etkili kullanabilen genç arkadaşların dikkatine bu kitabı çekmek isteriz. Kitabı, pdf, epub, mobi gibi dijital kitap okuyucularında veya akıllı telefonlarda kolaylıkla okunabilecek formatlarla, isteyenin indirmesi için internete de koyduk. Şu adresten hepsi indirilebilir:
İndirin, okuyun, paylaşın ve tartışın.
01 Haziran 2014 Pazar
Demir Küçükaydın

31 Mayıs 2014 Cumartesi

Gezi’nin Birinci Yılı - Taksim Dayanışma ve Forumlar

Bugün Gezi’nin birinci yılı.
Taksim Dayanışma’nın Çağrısı: Taksimdeyiz (“Alanlardayız”).
Eğer bir mucize olmaz ise, 1 Mayıs’ın ikinci bir versiyonu olur. Gezi’nin esas kitlesi oraya gelmeyecektir.
Örgütlü gruplardan veya onlarla ilgili insanların oluşturduğu bir kitle gelir. Her zaman olduğu gibi, Polis’in vahşi şiddeti ve gazla geri püskürtülüp dağıtılır. Moraller daha bozulmuş; sonraki protestolara gelecekler daha azalmış olarak biter.
Dün akşam Kadıköy’deki forumların buluşması vardı, “ne yapalım” diye.
Birçok konuşmacı, Çağrı zaten yapılmış, giden gider ve ister istemez gidilir; ama bu çerçevede daha iyi neler yapılabilir; gidiş nasıl örgütlenebilir; orada nasıl olsa gazı yiyip alana giremeyeceğiz ama en azından nasıl dönülür; Gezi bir günlük bir süreç değil, iki haftalık bir dönemdi. İki hafta neler yapılabilir? Bari bunlara kafa yoralım anlamında konuşmalar yaptı.

29 Mayıs 2014 Perşembe

Demokrasi ve Özgürlük Birbirinden Ayrılamaz

Önceki “Demokrasi ve Özgürlük Neden Bir Arada Bulunamaz?” başlıklı yazımız, demokrasi ve özgürlüğün bir arada bulunamayacağını kanıtlarken bu sefer tam tersini iddia ederek demokrasi ve özgürlüğün birbirinden ayrılamayacağını savunacağız.
Bu bir çelişki değil mi?
Daha önce de belirttiğimiz gibi değil.
Önceki yazıda demokrasi ve özgürlüğü sosyolojik anlamlarıyla ele alırken, şimdi politik ya da hukuki anlamlarıyla ve de politik ve hukuki alana ilişkin kavramlar olarak ele alacağız. Aynı kavram ve sözcüğün bu tamamen farklı ve zıt anlamları üzerinde böyle durmamızın nedeni, bu ayrımın yapılmayıp, üzerinde durulmayıp, karıştırılmasının bizzat demokrasiye karşı mücadele veren ve onu tasfiye edenlerin bir yöntemi olmasıdır.
*
Özgürlük kavramı, Fransız toplumsal mücadeleler geleneğinde politik alana ilişkin haklar olarak da tanımlanmıştır.
Yani bunun ardında, politik ve politik olmayan gibi bir ayrım vardır[1]. Bu anlamda, tıpkı dinin politik olmayan olarak tanımlanması gibi politik alana ilişkin olarak tanımlanmıştır. Modern toplumun politik ve politik olmayan ayrımı olmasa, özgürlük kavramı da olamazdı. Klasik uygarlıkların ve dinlerin hiç birinde özgürlüğün sözünün edilmemesi, böyle bir kavramın bulunmaması; örneğin İslam’da Özgürlük değil de adalet aranması bizzat bu ayrımın yokluğuyla ilgilidir.

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Demokrasi ve Özgürlük Neden Bir Arada Bulunamaz?

(8 Haziran’da Kadıköy’de Yoğurtçu Parkında yapılacak olan “Özyönetim ve Demokrasi” başlıklı “Forum-Çalıştay”ın Demokrasi Kavramının ve Tanımının ele alınacağı ilk bölüm için bir kavramsal açıklık ve altyapı oluşturmak üzere konuyu adım adım ele almaya ve aynı zamanda bu kavramsal açıklığı önemsiz göstermenin kendisinin nasıl politik ve ideolojik bir anlamı olduğunu göstermeye devam edelim.)
Hepimizin kafasında demokrasinin özgürlükler olmadan var olamayacağına ilişkin sarsılmaz bir yargı vardır. Yani Demokrasi ve Özgürlük kavramları birbirinden ayrılmaz görülür. Ancak bizler böyle düşünürken aslında demokrasiyi ve özgürlüğü bilimsel veya sosyolojik değil; politik veya hukuki kavramlar olarak tanımlamış oluruz.
Demokrasinin ve özgürlüğün sosyolojik anlamları üzerine kafa yorduğumuzda demokrasi ve özgürlüğün ayrılmazlığı bir yana, bir arada bulunamayacağını görürüz. Neden ve nasıl?
Sosyolojik olarak, yani bilimsel bir demokrasi kavramına ulaşmak için, demokrasinin işlevi ve hangi koşullarda var olabileceği konusunda bir açıklığımız olması gerekir.
Demokrasi kararların nasıl alınabileceği ve alınması gerektiği sorusuyla ilgilidir. Ama bunun için öncelikle karar alma gibi gerekliliğin ve imkânın nasıl ve hangi tarihsel koşullarda ortaya çıkabileceği sorusuna cevap vermek gerekir.

27 Mayıs 2014 Salı

Demokrasinin Demokratik Olmayan Bir Tartışması

8 Haziran’da Yoğurtçu Parkı’nda yapılacak “Forum/Çalıştay”da “Özyönetim ve Doğrudan Demokrasi” başlığı altında “Demokrasi” konusu ele alınacak.
Neden bu konu?
Gezi yenilgiye uğradı ve Forumlar bir dağılış sürecine girdi.
Bu “Forum/Çalıştay” aslında bu dağılış ve yenilgilinin nedenleri üzerine bir düşünme ve dağılıştan kurtulma çabasıdır. Yani bu forum/çalıştaylar ve Demokrasi konusunun seçilmesi, kendi üzerine düşünme; İslam’ın “savaşların en kutsalı” dediği “kendi nefsiyle mücadele”; kendi hatalarıyla savaş ve bir özeleştiri girişimidir de aynı zamanda.
Bu başarılı olabilecek midir? Henüz bilmiyoruz ve sonuç henüz hala ortadadır.
Neden?
Çünkü Gezi’nin ve forumların dağılışının nedeni olan yanılgılar, onun bu dağılıştan çıkmasının, nedenlerini anlamasının da önünde bir engel olarak dikilmektedir. Bu durum görülmezse içinde bulunulan fasit daireden çıkma olasılığı da bulunmamaktadır.
Yani ortada eskilerin “fasit daire” dedikleri bir durum vardır. Örneğin yoksul olduğunuz için, sizi yoksulluktan çıkaracak bilgi ve birikiminiz olmadığı için yoksul kalmaya devam edersiniz.

25 Mayıs 2014 Pazar

Aleviler Meydanlara Çıkarken

Bugün İstanbul’da iki miting var. Biri Kadıköy’de Soma’daki maden işçileri katliamını protesto için; diğeri Şişli’de (Ankara Kızılay ve İzmir Basmane Meydanı’nda da) Alevilerin “Yeter Artık” mitingi.
Birincisinin çağırıcısı Sendikalar ve Meslek örgütleriydi; ikincisinin çağırıcısı Alevi örgütleri. Muhtemelen her iki miting de hazırlanışı ve örgütlenişi itibariyle büyük katılımlı, gerçekte var olan potansiyel tepkiyi ifade edici olamayacaklardır.
Çünkü Soma katliamında ölen işçiler için miting yapılacağı önceden bilinmesine rağmen;  onunla birleşme; hedefleri aynı demokratik ve kapsayıcı bir biçimde birleştirmenin yolu aranmadan aynı güne ikinci bir miting koyulması bile daha baştan bir şeylerin yanlış gittiğini gösterir. Alevi hareketinin zaafları bütün muhalif ve demokratik hareketin zaafları olmaktadır.

24 Mayıs 2014 Cumartesi

301 Kara Tabut Önerisi – Fikri Takip

Pazar günü yapılacak miting için yapılan “301 Kara Tabutla Sesiz, Pankartsız Bir Uğurlama” önerisi çok büyük destek görüyor ama zamanın sınırlılığı ve böyle bir öneriyi destekleyen ve beğenenlerin örgütsüzlüğü nedeniyle gerçekleşemeyebilir ama insanlar yaratıcılıklarını koyar son bir çaba gösterirlerse hala gerçekleşebilir. Bunun için gelişmeleri aktarayım.
Aslında fikir bana ait değildi. Evveli gün yürüyüş yaparken bir tanıdığıma rastladım, her zamanki gibi politik gelişmeleri, tekrar ölümlerin başlamasını; bildiğimiz gördüğümüz olayları konuşurken, söz Pazar günü yapılacak mitinge gelince, arkadaş, benim de yeni tanıdığım bir arkadaşının böyle bir fikri olduğundan söz etti. Benim de ilgimi çekti.
Kimi forumlara katılıp faaliyetlerini izleme ve dışarıdan destek olmaya çalışma dışında örgütlü bir insan olmadığımdan doğrusu somut ve pratik bir öneri olarak değil de genel olarak, böyle yaratıcı biçimlere ihtiyaç var anlamında, bir yazıda kullanılabileceğini düşünerek, “bu fikri bir yazımda işleyebilirim dedim bana aktaran arkadaşa.

23 Mayıs 2014 Cuma

Pazar Mitingine Öneri: 301 Kara Tabutla Sesiz, Pankartsız Bir Uğurlama

Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamında yitirdiğimiz kardeşlerimiz için, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin ortaklaşa 25 Mayıs Pazar günü saat 12.00’de Kadıköy’de “Kaza Değil Cinayet, Taşeron Ölüm Demektir Yasaklansın” şiarıyla bir miting yapacaktır.
Bu mitinge ilişkin aşağıda bir önerimiz bulunmaktadır. Bunu ilgililerin, örgütlerin dikkate alarak derhal bu yönde bir hazırlık yapmasını dileriz.
Bu mitingin bu biçimiyle bu işçi katliamının büyüklüğüyle tam bir zıtlık içinde, sırayla sol örgütlerin resmigeçit yaptığı, ya da kendi deyişleriyle “görücüye çıktığı”; küçük katılımlı bir miting olması çok büyük olasılıktır.
Türkiye’nin en büyük şehrinde, en büyük işçi katliamını protesto için yapılacak bir miting ve uğurlamanın, olayın çapına uygun bir büyüklükte geçmesi gerekir.
Ayrıca böyle mitinglerle ülkedeki atmosferi ve politik dengeleri değiştirmek ve etkilemek mümkün değildir.

22 Mayıs 2014 Perşembe

“Özyönetim ve Doğrudan Demokrasi” İçin “Demokrasi”yi Anlayamamak

Gezi’nin Bakiyesi” olan Anadolu yakasındaki bazı forumlar, “forumlar, parklar, dayanışmalar”ın girdiği tıkanıklığı aşmak için, daha genel ve temel sorunlara yönelik; nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz; ne yapmak veya yapmamak istiyoruz gibi soruları tartışmak ve bunlara cevaplar aramak için, adeta kendi üzerine sesli düşünmek gibi bir süreç başlattılar.
Bu bağlamda ilk toplantı, Kadıköy’de, Yeldeğirmeni’ndeki Don Kişot işgal evinde “Gezi’nin Bakiyesi – Forumlar, Dayanışmalar İşgaller” başlığı altında yapılmıştı. Bu toplantının (bir değerlendirmesini “Gezi’nin Bakiyesi Forum Çalıştayı” Üzerine başlıklı yazıda yapmıştık.) sonunda, gelecek toplantıların gündeminin ne olacağının tartışılması gündemiyle bir toplantı yapılması gerekirken, hiç tartışılmadan, alel acele, gelecek toplantının gündemi “Özyönetim ve Doğrudan Demokrasi” olarak belirlendi. (Bu konudaki eleştiriler de şu yazıda yer alıyor: Forumlar Buluşmalarının Gündemlerinin Belirlenişlerinin Yanlışları)

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Picasso’nun Boğası

Program ya da strateji, insanlara bir masaya oturup kolayca yazılabilecek bir şeymiş gibi görünür. “Aaa bunda ne var, bunu ben de yaparım” derler birçokları.
Programlar ve stratejiler o kadar yalın ve sade olurlar ya da herkesin “bunda ne var ben de yazardım” diyeceği sadelikte, yalınlıkta, basitlikte olmalıdırlar.
Türkiye’de sık sık birçok insanın şöyle dediğini duyabilirsiniz: “Program sorunu, sorun mu? Ben sana oturayım bir saatte en iyi programı yazayım. Biz esas pratik işleri görüşelim ve yapalım. Program gibi lafazanlıkları bir kenara bırakalım ve onlarla güç ve zaman yitirmeyelim.”
Bu korkunç bir yanılsamadır. Aslında politik bir çocukluğun ya da kavrayışsızlığın dışa vurumundan başka bir şey değildir.
Neden böyledir?
Çinlilerin dediği gibi, basitlik, yalınlık, sadelik gelişimin ancak çok yüksek bir aşamasında ulaşılabilen bir özelliktir.

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Michael Hardt’ın Don Kişot’taki Toplantısının Düşündürdükleri

Antonio Negri ile birlikte İmparatorluk ve Çokluk kitaplarının yazarı Michael Hardt, başka bir davetle ilgili olarak Türkiye’ye gelmiş ve bu vesileyle Gezi hareketi ve onun kalıntılarıyla daha doğrudan tanışıp bir izlenim edinebilmek için Yeldeğirmeni’ndeki “Don Kişot İşgal Evi”ne gelipbir sohbet toplantısı yapmak istemiş. Elbette bu memnuniyetle karşılandı ve duyurusu yapıldı.
Teorik öngörüler, varsayımlar ve açıklama denemeleri ile var olan (olgular) arasındaki ilişkiyi sürekli kontrol etmek, gözden geçirmek her ciddi teorisyenin sürekli yapacağı ve yapması gereken bir iştir. Dünyanın durumu (İmparatorluk), güçler (Çokluk) gibi temel sorunları açıklama ve yön verme; bunun için bir kavramsal sistem geliştirme iddiasındaki Hardt’ın ziyareti de kendisi açısından muhtemelen böyle bir anlama sahipti ve daha sonra ele alacağımız soruları da böyle olduğunuima ediyordu.
Doğrusu, bir zamanlar Türkiye’de yayınlandığında epey gürültü koparan “İmparatorluk” ve daha sonra da Türkçe’ye “Çokluk” diye çevrilen ve daha az gürültü koparan; hem de Dünya çapında gelişmeleri ve mücadeleninin sorunlarını açıklamaya yönelik bir sistemli çaba olan iki kitabın iki yazarından birinin, katıldığı böyle bir toplantıya yüzlerce kişi geleceğini ve bizim köhne ve küçük Don Kişot’un gelenleri almayacağını düşünüyordum.

“İşçi Sınıfı Cennete Gider”

Dün İstanbul Forumları’nın Yoğurtçu Parkı’nda Soma’daki katliamı ele alan ortak forumu vardı. Bu vesileyle parklara dönüş yapılmış olacaktı.
Dün sabah, erken kalkıp “Parklara Dönerken – Forumlar ve Soma” yazısını bitirdikten sonra Forum’un yapılacağı Yoğurtçu Parkı’na gittim. Forum bir saat geç, 14.00’te başladı.
Sanki bunca eleştiri ve öneri yapılmamış gibi birileri bir yerlerde karar verip “Ağlama duvarı” yöntemiyle forum yaptı. Hiç olmazsa forumu hangi yöntemle yapalım deyip bizzat foruma gelenlere sorabilirlerdi. Böylesine en basit ve sıradan bir demokratik geleneğin bile olmadığı yerde ne olabilirdi ki? Gelenlerin dağınıklığı ve örgütsüzlüğü bir “Hazırlık Komitesi” veya “Gezi Forumları Dayanışması”nın böyle belirlemesine olanak tanıyordu. Eğer bu dağınıklığı gidermek gibi bir amaç olsa, gündemimizin ilk maddesi nasıl bir yöntemle tartışacağımız ve forum yapacağımız olsun denebilirdi mesela.
“Ağlama Duvarı” yöntemi, insanların sırayla söz alıp iki veya üç dakika içinde kafalarındakini anlatmalarıdır. Bir karar, farklı görüş ve alternatiflerin tartışması, tezlerin veya önerilerin birbiriyle çoğunluğu kazanmak için mücadelesi gibi hiçbir şey yoktur. Bunların olmadığı yerde her zaman olan olur: örgütlü ve küçük gruplar yönü belirler.

18 Mayıs 2014 Pazar

Parklara Dönerken - Forumlar ve Soma

Bugün aslında (“Forumlar Buluşmalarının Gündemlerinin Belirlenişlerinin Yanlışları” başlıklı yazımızla gündemlerinin hazırlanmasının yanlışlarına değindiğimiz) “İstanbul Forumlar Buluşması” yapılması ve aynı zamanda Kadıköy’deki Yoğurtçu Parkı’na dönüş planlanıyordu.
Ancak Soma’daki maden katliamı nedeniyle “İstanbul Forumlar Buluşması” ve diğer müzik vs. etkinlikleri ertelendi, onun yerine "İstanbul Gezi Forumları 'Soma' İçin Buluşuyor, Soma'yı Tartışıyor" başlıklı uzunca bir forum yapılmasında anlaşıldı.
Yayınlanan afişte şunlar okunuyor:
“Gezi Forumları Dayanışması, Soma'daki işçi katliamının ardında yatan tüm gerçeklerin ve sorumluların ortaya çıkarılmasının sonuna dek takipçisi olmaya kararlı herkesi, tüm forumları ve Gezi bileşenlerini, Soma gündemiyle toplanmak üzere 18 Mayıs Pazar günü saat 13.00’da Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda ortak foruma çağırıyor. Yaşanan vahşete kayıtsız kalmıyor, ‪#‎SomayaSahipCikiyoruz”
Bugün ayrıca 19’dan sonra Kadıköy’deki forumlar, bulundukları mahallelerden çıkarak 21.00’de Kadıköy İskelesi’de buluşacaklar ve orada da Soma’dan gelenler bilgi aktarımında bulunacak.

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Kaynağından Bilgiler

Soma’da gerçek durum nedir? Kaç kişi öldü, kaç kayıp var? Ölenler hangi köyler ve kasabalardandı. Her biri kaç kişiye bakıyordu. Yaşları neydi? Toplumsal konumları nelerdi? Gibi daha yüzlerce soru var ve bizler bunların hiç birini bilmiyoruz?  Ne devletten, ne sermayeden böyle şeyler beklenemez. Yine de bir parça bilgi kırıntısına bağımsız örgüt veya grupların veya kişisel sorumluluk ve girişimle gelmiş olanların yazdıklarından ulaşabiliyoruz. Ebset bunlar dra bir izlenim olmanın ötesine geçmezler ama gerçek durum hakkında daha doğruya yakın bir resim sunma ihtimalleri her zaman daha fazladır. Çünkü genellikle iktidanr ve parayla ilişki dışından bilgilerdir. Bu gibi bilgileri paylaşmak gerekiyor.
Böylece alternatif bir haberleşmenin tohumları atılabilir belki.
Aşağıda Kıvılcımlı sempozyumu Grubuna bir üye tarafından yollanmış izlenimleri aktarıyorum. Okunuşu kolaylaştırmak için, maillerde en altta ve en eski olan burada en üste alındı. Herkesin böyle bilgiler göndermesi; özellikle madende çalışanlardan ve uzman mühendis ve personelden kaynak bilgiler alınması dileğiyle.
Gerçek devrimcidir, Gerçek bizi rahatsız ediyorsa sorun bizdedir.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Soma, “İş Kazaları”, Mutlak Devlet ve Kapitalizm

Soma çocukluğumun geçtiği, kişiliğimin şekillendiği yerdir. Çocukluğum bu madenci kasabasında, maden işçileri arasında geçmişti. Biz işçi çocukları, kömür kamyonlarının seslerinden hangi marka olduğunu bilme ve kimin olduğunu çıkarma oyunları oynardık. Yıllar sonra Emil Zola’nın Germinal romanını okuduğumda çocukluğumun dünyasına geri dönmüş gibi olmuştum.
Maden İşçileri ocakta kafalarındaki kasklarının önüne bir lamba takarlar. O lambanın enerjisi bellerindeki aküden gelir. İşçi ocağa girmeden önce, kendi markasını verip bir lamba alır. İşten çıktığında da teslim eder markasını alır. Bu akülerin her gün bakımı ve yeniden şarj edilmesi gerekir. Babam bu işin yapıldığı lambahanede ustabaşıydı.
Önceleri maden ocaklarında (benim çocukluğumda özel ocaklarda da) karpit lambası kullanılırdı. Bir devlet işletmesi olan o zamanın Garp Linyitleri İşletmesi’nde ise elektrikle çalışan modern lambalar.
Lambalarda yansıyan fark aslında iş koşullarının tümünde görülebilirdi.

11 Mayıs 2014 Pazar

Forumlar Buluşmalarının Gündemlerinin Belirlenişlerinin Yanlışları

Bugünlerde İstanbul’daki forumların ortaklaşa toplantılar yapması yönünde bazı girişimler oluyor.
Bunların birisi, 18 Mayıs Pazar günü, 10.30 – 22.30 arasında Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda ilk buluşmasını yapacak olan “İstanbul Forumlar Buluşması
Bu toplantının “gündemi” şöyle belirlenmiş:
Gündemler 
1.Tarih: Aynı tarihte farklı etkinlikler olabileceğine karşın yeniden erteleme yapılmayarak 
18 Mayıs 2014 Pazar günü buluşma yapılacak.
2.Yer Kadıköy Yoğurtçu Parkı
3.Program 
Bu program daha önceki toplantılarda konuşulmuş ve tartışılmış kaygılara sadık kalınarak oluşturuldu
10.15 ….
Hoş geldiniz Konuşması
Günlük Programın aktarılması
10.30_11.30 Atölyelerin Sunumu
11.30_12.30  Kahvaltı+ Çay Arası
12.30_13.00 Açılış Konuşması

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Demokrasi ve İslam ("Demokratik İslam Konferansı" vesilesiyle)

Bu hafta sonu Diyarbakır’da “Demokratik İslam Konferansı” toplanıyor. Bu vesileyle Demokrasi ve İslam ilişkisini sosyolojik, yani Marksist kavramlara ele alıp incelemeye ve Konferansın somut anlamını kavramaya çalışalım.
Allah’ı fizik veya metafizik bir olgu olarak (Allah var mıdır? Varlığı kanıtlanabilir mi? İnsan yaratılmış mıdır yoksa maymundan mı gelmiştir?) veya epistemolojik bir sorun (Allah’ın varlığı kanıtlanabilir mi? Akıl mı inanç mı?) olarak veya hukuki bir sorun (yani bir inanç ve vicdan hürriyeti sorunu) olarak ele almak, kavramsallaştırmak tam da Aydınlanma’nın Din ve Allah kavramlarıyla düşünmenin tam kendisidir.
Diğer bir ifadeyle sosyolojik (toplumsal) bir olguyu, fizik, epistemolojik veya hukuki kavramlarla ele alıp tanımlama girişimi olmaktan öteye gitmezler. Ama bu girişimin kendisi sosyolojik olarak bir dinin, yani modern toplumun dininin, yani Aydınlanma ve onun karşı devrimci biçimi olan ulusçuluğun din kavrayışı ve tanımlamasından başka bir şey değildir.

9 Mayıs 2014 Cuma

Dünya Seyahatine Küçük Bir Adımla Başlanır (İlk Toplantıdan İzlenimler)

Resim: Zeycan Alkış

İlk Toplantının Zaman ve Yeri

6 Mayıs’ta, “Radikal Demokratik Bir Hareketi Yaratabilmenin Yol ve Yordamlarını Tartışabilmeyi Örgütlemek İçin Bir Çağrı” başlıklı yazıyı yayınlamış ve bir gün sonrası, yani 7 Mayıs Çarşamba için, ilk toplantının yapılacağını duyurmuştuk.
Çağrı ve toplantı arasında böyle sıkışık ve kısa bir zaman olmasının nedeni, bazı katılımcıların katılabilecekleri zamanı çakıştırabilmekti.
Zaman kıtlığı modern toplumun bir sorunudur. Hayat dakikleştikçe zaman kıtlaşır. Günümüzde ne yapacağımızı bizim belirleyeceğimiz “boş zaman” en değerli, en lüks metadır.
Zaman çok kısa olmasına rağmen, birçok okuyucu ilgisini ve katılma dileğini ama gerek zaman, gerek coğrafi uzaklık nedeniyle katılamayacağını, ancak gelişmelerden haberdar olmak istediğini ve bir şekilde tartışma ve fikir alışverişlerine katılmak istediğini bildirdi.
Böylesine acele ve sınırlı bir duyuruyla yapılmış bir toplantıya pek fazla katılım olmayacağı düşünülerek, Kadıköy’de bir Kafe toplantı yeri olarak belirlenmişti.

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Forumlar - Parklar - Dayanışmalar Listesi – 07 Mayıs 2014 Tarihli 4. Versiyon

Forumlar - Parklar - Dayanışmalar Listesi – 07 Mayıs 2014 Tarihli 4. Versiyon İçin Açıklamalar:

07 Mayıs’a kadar gelen bilgilerle düzeltilmiş 4. versiyon aşağıdadır. Ayrıca gelen ve düzeltme bilgilerini içeren mailler de kontrol edilebilmesi için listenin altına eklenmiştir.
Bu listede düzeltilecek, eklenek veya çıkarılacak olanları (Münkünse toplantı günleri ve saatleri, toplantı yeri, katılımcı sayıları, mail ve mail grubu adresleri vs. hakkındaki bilgileri)  lütfen demiraltona@gmail.com  adresine bildiriniz.
Bu listeyi düzenli olarak, mümkünse her hafta aktüalize edip yeni bilgilerle zenginleştirmeye ve genişletmeye çalışacağız
Eğer bir düzeltme öneriyorsanız. İşi biraz olsun hafifletmek için aşağıdaki tablodaki boş satırı, bir şablon ya da formular gibi kullanıp, içini doldurup yollayınız.

6 Mayıs 2014 Salı

Radikal Demokratik Bir Hareketi Yaratabilmenin Yol ve Yordamlarını Tartışabilmeyi Örgütlemek İçin Bir Çağrı

Bundan bir ay kadar önce (9 Nisan 2014) “Radikal Demokratik Bir Hareketin Oluşabilmesinin Sorunları ve Bir Öneri” başlıklı bir yazı yazmış ve yazının sonunda “bugün Radikal Demokratik bir hareket veya partinin oluşumu için ne yapmak gerekir, hangi ana halkayı yakalamak gerekir, nasıl bir strateji izlemek gerekir?konusunu en azından tartışmaya hazır olanların parmak kaldırması gerekiyor.” diye yazarak bir çağrı yapmıştık.
Çok değil ama küçük de olsa bir başlangıç yapabilecek kadar parmak kalktı. Bir ay da sanırız yeterli bir süredir.
Çarşamba günü ilk toplantıyı yaparak bir ilk adımı atmayı deneyeceğiz.
Ortadoğu ve Türkiye’de Radikal Demokratik hedefleri savunacak bir parti veya bir hareket olmadan; geniş ezilen kitleler bu hedefler için birleşmeden hiçbir şey olmaz diye düşünüyorsanız aşağıda tekrar ifade edilecek Radikal Demokrat hedeflerle anlaşıyorsanız bu çağrıya ilgisiz kalmayınız.

5 Mayıs 2014 Pazartesi

1 Mayıs ve 6 Mayıs Vesilesiyle Ritüeller ve Devrimcilik Üzerine

Bir hareket ritüellerle yaşamaya ve bunlara çok önem vermeye başlamışsa, devrimciliğini ve yaratıcılığını yitirmiş demektir.
Bu aylar, Türkiye’deki devrimcilerin ve sosyalistlerin “üç aylar”ı. Ritüel ayları. 8 Mart Kadınlar Günü, 16 Mart Katliamının Yıldönümü, 21 Mart Newroz, 24 Nisan Ermeni Katliamı, 1 Mayıs, 15-16 Haziran’ın Yıldönümü. “Kış uykusu”ndan uyanma yaları. Bunalara artık Gezi’nin başlangıcı 31 Mayıs ve sonu 17 Haziran’da eklenecek gibi görünüyor.
Bu ritüeller içinde politik anlamı olanlar, Türkiye’deki demokrasi mücadelesi bakımından somut bir mücadelenin konusu olanlar sadece Newroz (ki o da son yıllarda bir ritküele dönüşme özelliği gösteriyor) ve 24 Nisan’dır. En önemli, aktüel ve acil olanı, henüz bir ritüele dönüşmemiş olanı 24 Nisan’dır ama en cılız anılanı da odur. Demokratik hareketin durumunu en iyi 24 Nisan anmaları gösterir. Onun dışındakiler, 1 Mayıs da dahil, kelimenin tam anlamıyla ritüeldirler.

29 Nisan 2014 Salı

1 Mayıs'ın Doğuşu, Bugünü ve Geleceği Üzerine Düşünceler

Modern toplum tarihindeki ulusla sınırlı ulusal bayramlar bir yana, bütün büyük bayramların kökeninde dinsel bayramlar ve onların kökeninde de insanlık tarihindeki, avcılık ve toplayıcılıktan göçebeliğe veya tarımcılığa geçiş gibi, büyük devrimler yer alır.
Gerek ulusal, gerek dinsel bütün bu bayramları kutlayanlar ya da kutlamaya çağrılı olanlar bir ulusun ya da dinin taraftarlarıyla sınırlıdır. 1 Mayıs, tarihte, tüm uluslardan, kavimlerden, dinlerden, "ırk"lardan, cinslerden, yaşlardan insanların kutladığı ilk ve tek "bayram" olma özelliğini koruyor.
 (Gerçi, insanlık tarihinin en eski ve köklü bölünmesinde kökleri olan bir baskı ve sömürüye karşı ama modern tarihte ortaya çıkmış 8 Mart Kadınlar Günü, uluslar, "ırk"lar ve dinler üstü olma özelliğine sahipse de ve 1 Mayısın aksine, son yıllarda kutlanışı nicel ve nitel olarak yükselme eğilimi gösteriyorsa da, onu kutlayan öznenin ezilen cinsle sınırlı olması onu 1 Mayısa göre daha sınırlı kılıyor. Ancak, 8 Martın 1 Mayıstan daha uzun ömürlü olacağı düşünülebilir. Kadının üzerindeki baskının kökleri çok daha derinlerdedir ve sınıfsız bir

28 Nisan 2014 Pazartesi

Bazı Forumların 1 Mayıs Çağrısı’nın Eleştirisi

Bazı forumlar 1 Mayıs için aşağıdaki bildiriyi yayınlamış bulunuyorlar. Öncelikle bu metni eleştirimizin bir nesnesi ve hem de bir ibret belgesi olarak aşağıya aktarıyoruz:
GEZİ’DEN 1 MAYIS’A HER YER TAKSİM HER YER DİRENİŞ
Bizler Gezi direnişinin devamı olan forumlar olarak, forumlara katılan işçiler, emekçiler, üniversiteliler, liseliler, kadınlar, LGBT’ler olarak, tüm ezilenler olarak 1 Mayıs’ta Taksim Meydan’ında olacağız!
Haziran ayaklanmasında Taksim’e giren ve Gezi Parkı’na inşaat yaptırtmayanlar,
AKP’nin sıfırlanamayan paraları ortalığa saçıldığında, yolsuzlukların, adaletsizliklerin, hırsızlıkların karşısında sokaklarda, meydanlarda omuz omuza verip hükümeti istifaya çağıranlar, forumlarında gerçek demokrasiyle mücadeleyi, direnişi sürdürenler olarak herkesi 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmaya çağırıyoruz…
1 Mayıs’ta hepimiz birer Ali İsmail, Mehmet, Medeni, Ahmet, Ethem, Abdullah, Hasan Ferit ve Berkin olup tüm meydanları birleştiren o sloganı hep birlikte daha güçlü haykıracağız: