Dün İstanbul Forumları’nın Yoğurtçu Parkı’nda Soma’daki
katliamı ele alan ortak forumu vardı. Bu vesileyle parklara dönüş yapılmış
olacaktı.
Dün sabah, erken kalkıp “Parklara
Dönerken – Forumlar ve Soma” yazısını bitirdikten sonra Forum’un yapılacağı
Yoğurtçu Parkı’na gittim. Forum bir saat geç, 14.00’te başladı.
Sanki bunca eleştiri ve öneri yapılmamış gibi birileri bir
yerlerde karar verip “Ağlama duvarı” yöntemiyle forum yaptı. Hiç olmazsa forumu
hangi yöntemle yapalım deyip bizzat foruma gelenlere sorabilirlerdi. Böylesine
en basit ve sıradan bir demokratik geleneğin bile olmadığı yerde ne olabilirdi
ki? Gelenlerin dağınıklığı ve örgütsüzlüğü bir “Hazırlık Komitesi” veya “Gezi
Forumları Dayanışması”nın böyle belirlemesine olanak tanıyordu. Eğer bu dağınıklığı
gidermek gibi bir amaç olsa, gündemimizin ilk maddesi nasıl bir yöntemle
tartışacağımız ve forum yapacağımız olsun denebilirdi mesela.
“Ağlama Duvarı” yöntemi, insanların sırayla söz alıp iki veya
üç dakika içinde kafalarındakini anlatmalarıdır. Bir karar, farklı görüş ve
alternatiflerin tartışması, tezlerin veya önerilerin birbiriyle çoğunluğu
kazanmak için mücadelesi gibi hiçbir şey yoktur. Bunların olmadığı yerde her
zaman olan olur: örgütlü ve küçük gruplar yönü belirler.
Dünkü forum da öyleydi. Bu yöntem, Geziden sonraki
forumlarda belki hoş görülebilir ve anlaşılabilirdi. O geniş kalabalık, coşku
ve dolgunluk içinde belki insanların kendini ifade etmesi için başka bir biçim
uygun düşmeyebilirdi. Ama arada bir yıllık bir deneyden, her biri 10-15 kişi
ile toplantı yapan forumlardan başkasının gelmediği bir ortamda, aynı yöntemi
sürdürmenin anlamı yoktur ve birincisi trajedi ise bu komedi bile değil, bir
fars veya vodvil olabilirdi. Ve de öyle de oldu.
Sonuna kadar beklemek artık anlamsız göründü ve sonunu
izlemedim. Nasıl olsa ne olduğunu birilerinden duyardım.
Düşünün, tüm İstanbul forumları çağrı yapıyor. Soma’da
yüzlerce işçi kurban gitmiş. Yani konu da böylesine can alıcı. Ama “kaç kişi
vardı?” derseniz, üşenmedim saydım 300 civarında bir rakam buldum. Haydi, gelen
gideni 400 olsun.
Gezi’nin kitlesi yoktu bu Parklara dönüşte ve bununla
birleşmiş Soma forumunda.
Gezi açıkça forumları boykot ediyor denilebilir. Gezi’ye
gelenler sadece Berkin’in cenazesine geldi. Buhar olup uçmadığını ama kendisini
ifade edecek bir biçim bulamadığı için şimdilik görünmez olduğu mesajını verdi.
Bir de belki Soma’nın duyulduğu ilk gün Taksim’e geldi. Hepsi o kadar. Açık ki,
kiminin “prekarya”, kiminin “orta sınıf”, kiminin “beyaz yakalılar” dediği Gezi’nin modern ücretlileri bu
biçimiyle Forumları boykot ediyor; izlenen politikada kendini bulamıyor.
Dünkü foruma gelenler, “sen, ben, bizim oğlan”dı. Hafızası
zayıf, uzun yıllar Türkiye’nin politik ortamlarından uzak kalmış bir insan
olmama rağmen benim bile oraya gelenlerin yüzde altmış kadarına göz aşinalığım
vardı.
Şunu açıkça kabul etmeli forumlar: Gezi’nin kitlesi
forumları boykot ediyor. Uzaktan göz ucuyla gözlüyor ama orada kendini bulamıyor,
protesto ediyor ve uzak duruyor. Bu örgüt ve mücadele biçimlerinden rahatsız.
*
Ama sadece Gezi’nin ücretlileri mi? Hayır. Seçimler gösterdi
ki, ulusalcı ve Türk milliyetçisi, bu sisteme dokunmayan, sadece iktidara
çatan; bu devletin yapısını sorun etmeyen bir muhalefetin de aracı olmak
istemiyor ve onlar tarafından kullanılmaktansa, en azından son on yılda
yaşamında iyi kötü düzenlemeler yapmış AKP’nin yanında durmayı daha akıllıca
görüyor.
İşçi sınıfı, Sünni ve Müslüman alt kesimleriyle de; modern
şehirli Gezi’yi yapmış üst kesimleriyle de ulusalcılardan, ulusalcılığa karşı
kesin bir savaş açmayanlardan ve mesafe koymayanlardan uzak duruyor ve bu türden
muhalefete mesafe koyuyor.
Soma’ya gidenlerin anlattıkları, İşçilerin her şeyi
bilmelerine rağmen, Ulusalcıların ve her şeyi sadece hükümeti yıkmaya odaklayanların
bir aracı olmaktansa, onlara mesafeli olmayı yeğlediğini gösteriyor.
Bu işçiler bu topraktaki insanların neolitik devrimden beri
binlerce yılda biriktirdiği değerleri; sınıflı topluma geçtiğinden beri biriktirdiği
sınıf mücadelesi tecrübelerini; aynı tehlikeli işi yapan maden işçilerinin
modern zamanlarda oluşturduğu dayanışma gelenekleriyle sentezlemiş; “çizmelerimi
çıkarayım mı kirlenmesin” diyen; sağ kurtulur kurtulmaz günlerce kurtarma
çalışmalarında günlerdir arandığını bilmeden çalışan; oğlunun ölümünü
kabullenmiş anasının yanına gelince, başka analar üzülmesin diye anasıyla bir
resim bile çektirmeyen insanlardır.
İşçilerin çok güçlü sınıf içgüdüleri vardır.
Onlar sizden uzak duruyorsa, sorun onlarda değil sizdedir.
Çok açıktır anlayana mesaj, işçi sınıfı Gezi’cisiyle, AKP’lisiyle
ulusalcılara; sorunu bir hükümet karşıtlığına indirgeyenlere, CHP’lilere uzak
durmakta, mesafe koymaktadır.
Ciddi, sağlam, radikal, ucuz zaferlerin peşinde koşmayan;
köklü değişimleri yapacak; insanlara örnek olup onları dönüştürecek bir
alternatif arayışındadır.
Klişeleşmiş sloganlar, sekterlikler, manüplasyonlar, şark
kurnazlıkları işçileri kandıramamakta ve uzaklaştırmaktadır.
İşçiler ulusalcılara mahkûmiyeti; onlar tarafından
kullanılmayı kabul etmemektedir.
*
Sartre “Cehennem başkasıdır” demişti.
Cehennem Fabrikadır, madendir, bilgisayarlı işyeridir.
Cehennem Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Ama “İşçi sınıfı cennete gider.”
“la classe operaia va
in paradiso”
Demir Küçükaydın
19 Mayıs 2014 Pazartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder