“Futbol asla yalnızca
futbol değildir” diye futbol sosyolojisiyle ilgilienenlerin dillerinden
düşürmediği bir söz vardır. Bunlar bunu söylerken, belli takımların varoluşları
ve taraftar kitleleriyle sınıfsal ya da ulusal ezilmişlik arasındaki
bağlantıları; egemenlerin futbolu kullanışı (örneğin Salazar’a atfedilen
Futbol, Fiesta, Fado); ya da Gezi’de de görüldüğü gibi futbol takımı
taraftarlarının sosyal hareketlerdeki etkileri; işçi sınıfının varlığı ile
futbol arasındaki ilişki vs. ele alınır.
Elbet bu alanda, bu tür çalışmalarla birçok ilginç sonuçlara
ulaşılmış olabilir. Ama çok temel iki sakatlık vardır bütün bu çalışmalarda:
·
Sporun ve futbolun en ideal biçimde, örneğin hiç
ticarileşmemiş, egemenlerin baskı aracı olmamış, ezilenlerin tepkisinin ifadesi
olmamış biçimlerinin bile aslında modern toplumun dininin bir görünümü; yani
işgücünün yeniden üretiminin masraflarını düşürmenin bir aracı olduğu gerçeğini
problematize etmezler.
·
Spor’un ve futbolun ortaya çıktığı ve yayıldığı
gerici ulusçuluklar çağını ve ulusal devletleri onun mümkün ve olabilir tek var
oluş biçimi gibi ele alırlar.
Bu elbet Olimpiyatlar’dan Birleşmiş Milletler’e, Avrupa
Birliği’ne kadar her alanda geçerli bir zaaftır.
Örneğin bizim de izlediğimiz ve yazılarını zevkle okuduğumuz
Tanıl Bora’nın, futbolun asla sadece futbol olmadığına yönelik bütün yazıları
yukarıda değindiğimiz temel iki zaafla maluldurlar. Elbette Bora sadece bir
örnektir, Marksist veya değil bütün spor sosyolojisinin temel zaafıdır bu.
Bu zaafın metdolojik temelleri de bir marksist Din ve
Uluslar teorisi bulunmamasındadır. Bizim bu alandaki çalışmalarımız ise Türkiye’de
horgörüyle karşılanır, dünyada da zaten bilinmez.
Kapitalizm önce toplumda sporun olmamasına; beden
hareketleri ve yarışmaların bedeni değil ruhu eğitmeye ve toplumu yaşatmaya
yönelik olduğuna daha önce değinmiştik.
Bu yazıda da Ulusların ve ulusçuluğun (biz burada ulusçuluk
derken ulusal olanla politik olanın
çakışmısı ilkesini kabul anlamında bu terimi kullanıyoruz. Ulusçuların
ulusçuluk derken kastettiğini, yani başka ulusları baskı altına almayı veya
kendi ulusunun çıkarını savunmayı değil) kendini yeniden üretişi ile futbol ve
sporun ilişkisine kısaca girmeye çalışalım.
Örneğin, dünya şampiyonası konusunu ele alalım.
Kimse şu soruyu sormamakta ve konuyu problematize
etmemektedir. (Ama bu broblematize etmeyişin kendisi gericiliktir,
milliyetçiliktir ve onun kendisini yeniden üretişinin bir aracıdır.)
Niçin bu şampiyona uluslar ve ulusal devletler çapında
yapılmaktadır?
Niçin mavi gözlüler ve siyah gözlüler; fasulye sevenler ve
pırasa sevenler; yeşil rengi sevenler ile beyaz rengi sevenler; belli bir
bölgede yaşayanlar ile başka bir bölgede yaşayanlar; belli bir futbol ekolünü
sevenler ile başka bir ekolü sevenler arasında yapılmamaktadır?
Ispanak sevenler arasındaki ortaklık, bir ulustan olan
insanlar arasındaki ortaklıktan daha mı azdır?
Muhtemelen daha fazladır.
Zaten böyle olabileceğinin örnekleri yok mudur? İnsanları
Beşiktaş, Galatasaray ya da Fenerbahçeli yapan nedir? Niçin yeryüzü ölçüsünde
benzer bir durum olmasın? Niçin takımlar ille de bir ülkeye göre tanımlasınlar?
Cve bu ülke aslında bir politik birim olmak zorunda olsun. Yani örneğin Rif Vadisi
sporcuları ile Dekkan Yaylası sporcuları niye karşılaşmaz ve karşılaşamaz.
Burada ulusun ve ulusçuluğun yeryüzü ölçüsündeki
yaygınlaşması ve zaferinin çok önemli bir aracı karşısında olduğunuz görülür.
Yani insanlar ancak ulus dolayımıyla dünya çapındaki bir yarışmaya
katılabilirler.
Diyelim ki, yeryüzü ölçüsünde, boyu 170
cm olan insanlar veya yeşil ve sarı renklerini sevenler bir
araya geldiler, bu ölçülerden insanlar arasında takımlar kurdular, turnuvalar
yaptılar, en iyi takımı seçtiler veya o takımların hapsinden en iyi oyuncularla
bir takım oluşturdular ve Dünya Futbol şampiyonasına katılmak istediler.
Bu mümkün değildir.
Bu günkü dünyada, böyle bir şey yapmaya kalkan muhtemelen
soluğu tımarhanede alır.
Hep Futbola ya da Spor’a politika karıştırmaktan söz edilir.
Futbol veya Spor’un kendisi ancak ulusal, yani politik bir form içinde var
olabilir. Yani sporun kendisi politikdir.
Nasıl eski çağlarda her türlü spor dinsel idiyse aslında bu
gün de öyledir. Yani her hangi bir din veya tarikat dışında, ya da komün
dışında spor mümkün değildi. Bugün de ulus biçimi dışında olamaması modern
toplumun dininin (Aydınlanma) karşı devrime uğramış (Ulus ve ulusçuluk) biçimi
dışında mümkün olamadığını gösterir. Bizler rolitik ve politik olmayan
ayrımının kendisinin bir dini tanıdığını anlayamıyoruz.
Elbette ideal bir demokratik cumhuriyette, yani politik
olanın ulusal olanla tanımlanmadığı; tüm insanların dini, dili, etnisi vs. ile eşit
olduğu; bunların hiçbir politik anlamının bulunmadığı bir demokratik
Cumhuriyette (ki böyle bir cumhuriyet ancak bir dünya cumhuriyeti olarak var
olabilir ve özünde İşçi sınıfı iktidarı ancak bu biçim içinde var olabilir,
yani aynı zamanda proletarya diktatörlüğüdür) elbette yukarıda örnekleri
verildiği gibi, siyah ve beyazı sevenlerin bir takım kurması gibi, çok farklı
kriterlerle kurulmuş takımlar arasında elbette karşılaşmalar olabilir ve
muhtemelen olacaktır. Ama bütün bunların hiç birisi, bir politik ayrıma tekabül
etmez ve etmeyecektir.
Aynı şekilde, kendini Türk olarak kabul edenler veya Türkçe
konuşanlar veya Türkiye denen topraklarda yaşamış veya doğmuş bulunanlar da,
tıpkı, siyah ve beyazı sevenler veya pırasa sevenler gibi pek ala takımlar
kurup bu yarışmalara katılabileceklerdir, tıpkı bu günün şehir takımları veya
bilmem ne kasabası Esnaf Spor takımları gibi, ama hiçbir politik anlamları
olmayacaktır. Türklük plitik ve ulusal bir anlama sahip olmayacaktır.
Bir kasabada spor kulübü kurmak için, ortak bir tek kriter
aranmaz örneğin. Yani sadece her mahalleden ve köyden bir takım katılır diye
bir kural yoktur. Bir fabrikanın işçileri bir takım kurabilir; Esnaflar
kurabilir; bir sokakta oturanlar kurabilir, ya da sadece birbirleriyle iyi anlaşan
bir oyuncular ve arkadaşlar grubu kurabilir. Ve bu çok farklı kriterlere göre
kurulmuş takımlar birbirileriyle karşılaşabilirler.
Eğer saf ve ideal bir kapitalizm ve gerçekten demokratik bir
dünya cumhuriyeti olsa, (tabii bütün diğer sorunları bu bağlamda yok sayıyoruz.)
bütün bunlar mümkün olurdu. Böyle bir cumhuriyette dünya şampiyonasının finali
belki ıspanak seven futbolcuların kurduğu takımla; istanbulda doğmuş yeşil
gözlülerin kurduğu takım arasında olabilirdi.
Ama bunlar olmuyor. Çünkü modern toplumun dini içinde
ulusçuluk diye bir karşı devrim gerçekleşmiş ve kapitalizm bir dünya
cumhuriyeti biçiminde var olmamıştır. Bütün herşey, ulusçuluğa
göre örgütlenmiş bir dünyada bu dinin gerici biçimi içinde olmaktadır.
Sadece her hangi bir kritere göre oluşmuş bulunan ulusal devletler
ve uluslar dolayımıyla karşılaşma olabilir.
İşte, futbol, spor ya da medya sosyolojisinin ihmal ettiği
en önemli sorun budur. Futbol ya da spor karşılaşmaları gerici ulusçuluğun en
önemli araçlarından biridir. Gerici ulusçuluğun diktatörlüğünün aracıdır.
Burada diktatörlüğün aracı denince Franko ya da Salazar ve onların futbolu
kullanışı ve diktatörlük rejimleri akla gelmesin. Burada kastedilen, sosyolojik
anlamıyla diktatörlüktür. Ulus biçimi dışında bir varoluşun mümkün olamamasının
kendisi de bir diktatörlüktür. İşte spor ve futbol, bu diktatörlüğün yerleştirilmesinin
aracıdır
Yani her hangi bir ulusal devleti temsil etmeden, hiç de
politik olmayan bir kritere göre, yeryüzünün en iyi oyuncularını bile bir
takımda toplasanız, bu gün bir dünya şampiyonasına katılamazsınız. Çünkü ulusal
olanılar katılabilir ancak.
Ve ulusal olan da politik olan olmak zorundadır. Çünkü ulusçuluğun
kendisi ulusal olanla politik olanın çakışması ilkesinin ta kendisidir.
Bu ilkeyi reddettiğiniz sürece var olamazsınız. Tam da budur
diktatörlük. Bu katılamayışınız, sizin üzerinizde bir diktatörlüktür.
Bu anlamda gerici ulusçuluğun diktatörlüğünün bir aracıdır
spor ve futbol.
En sosyalist ve eleşirel gibi görünen; en Marksist tahliller
yapan spor sosyologları bile bu diktatörlüğün araçları olmaktadırlar
Bu anlamda, nasıl eski çağlarda din dışı bir “spor” mümkün
değil idiyse, bu gün de, bu burjuva uygarlığının dininin gerici biçimi dışında
bir spor mümkün değildir. Futbol veya spor ancak bu bağlamda anlaşılabilir
olur.
28 Haziran 2014 Cumartesi
Yazıları
e-posta ile otomatik olarak almak isterseniz şu adrese boş bir e-mail
yollayınız.
Twitter:
Bloglar:
Kitapları
İndirmek İçin:
Videolar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder