İzlenim, adı üstünde yüzeysel olan; görünür olandır. Dün “İzlenimler”e devam edemedik, dolayısıyla
konu biraz eskidi sayılır. Bu durumda, “İzlenimler”e
devam etmektense, biraz daha derine girmeyi deneyelim. Ama yine de “izlenim” babından bizim de kimi benzer
gözlemlerimizi içeren ve doğrulayan birkaç yazıya işaret edelim:
*
Gelelim izlenimlerin ötesine. Kongreyi başka bir soyutlama düzeyinde
değerlendirelim. Bu değerlendirmeler yukarıda izlenim babından zikredilen yazılardaki
değerlendirmelerin zımni bir eleştirisi de olacaktır. Bir başka soyutlama
düzeyine geçelim.
Kimileri bu kongreleri şöyle değerlendiriyor: geçen HDP
kongresi daha coşkulu, renkli ve kitleseldi; bu sefer o kadar değil; HDK’nın
ilk kongresindeki coşku, heyecan, kitlesel katılım ve renklilik bu kongrede
yoktu.
Evet, benzeri gözlemleri biz de yaptık ama bunların bir ölçü
olarak alınır duruma gelmesinin kendisi yeterince bir fecaattir.
Gerçekten devrimci ve demokratik bir örgütün ya da partinin kongreleri
“muhteşem”, “kitlesel”, “kalabalık”, “görkemli”, “renkli”, “coşkulu” vs.
olmaz. Bu ölçüler egemen sınıfların partilerinin kongrelerinde olur. Zaten
böylelerinin en iyilerini de onlar yapmaktadırlar.
Gerçekten devrimci ve demokratik örgütlerin kongreleri, esas
ve temel sorunların tartışılacağı, fikirlerin, sistemli görüşlerin bir biriyle
mücadele edeceği; uzlaşmalar yapacağı alanlardır. Orada ölçüler tartışılan
sorunların nasıl tartışıldığı; alınan kararların içeriği bakımından olur.
Gerçekten devrimci ve demokratik partiler sembollere,
izlenimlere, medyatik mesajlara zerrece değer vermezler. Onların değer
verdikleri, kimsenin değer vermedikleri olur.
Gerçekten devrimci ve demokratik partilerde, Alevilerin,
Kürtlerin, ekolojistlerin, LGBTİ’lerin vs. kotaları, temsilleri olmaz. Onlara
verilecek mesajlar gözetilerek kadrolar, yönetici organlar veya kararlar
oluşturulmaz. Onların dengelerine göre seçimler yapılmaz.
Ama HDK ve HDP daha kuruluşunda bunun tersini benimsemiş;
hatta bunu bir olumluluk olarak gören ve yücelten bir partidir.
Gerçekten devrimci partilerde de farklı görüşler, platformlar,
eğilimler, fraksiyonlar olur; bunlar birbiriyle yarışır ve etkilerini
arttırmaya çalışır. Etkilerini arttırmak için farklı eğilimler ittifaklar
yapabilir; ortak karar tasarıları hazırlayabilir.
Ama bunlar Alevileri, Müslümanları, Kürtleri, Türkleri,
Çerkezleri, LGBTİ’leri, kadınları dikine bölen kararlar ve gruplaşmalar olur.
Çünkü gerçekten devrimci ve demokratik bir partide ve düzende bunların hiçbir politik
anlamı olmaz ve olmamalıdır. Yani devrimci ve demokratlık demek: Alevilerin, Müslümanların,
Kürtlerin, Türklerin, Kadınların, Çevrecilerin vs. “birlik”lerini bölmek
demektir.
Çünkü Alevilerin veya Müslümanların; Türklerin veya
Kürtlerin birliği demek bunların burjuvazisinin ve gerici sınıflarının
egemenliği demektir.
Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin, Müslümanların vs. temsilcileri,
kotaları, onları gözeten temsilciler vs. demek, onları bir bütün gibi ele almayı gerektirir;
böyle bir varsayımı zorunlu kılar. Dolaysıyla yapısı, tabiatı, moda deyimiyle “fıtratı
gereği” gericidir.
Ama var olan toplum, fiilen böyle bölünmeler içindeyse,
elbette bu düzeye inilip taktik düzeyde manevralar yapılabilir; ancak bütün
bunlar bu dillere, dinlere vs. göre bölünmüşlüğü aynen kabullenip yeniden
üretmek için değil; onu yok etmek için; onu yok etmeye hizmet edip etmedikleri
bakımından; Alevleri, Müslümanları, Kürtleri, Türkleri, demokratlar ve demokrat
olmayanlar diye bölmek için yapılabilir.
Bizim bütün önerilerimiz böyledir. Hep bütün bu bölünmeleri
bölmek amacına yöneliktirler. Pratik olarak bu amaca hizmet edip etmedikleri
tartışılabilir ama niyet ve amaç budur. Doğru olan budur. Gidiş yolu doğrudur.
Gerisi bir hesap hatası anlamını taşır.
Ama HDK ve HDP’nin bütün yapısı ve mantığı bütün bunları yeniden
üretmekte ve yeniden üretecek bir toplumsal yapı için mücadele etmektedir
fiilen.
Temel yanlışlık buradadır.
Bizim programımız ve örgüt anlayışımız ile HDK ve HDP’nin
programı ve örgüt anlayışı aslında birbirine tamamen zıttır.
Aslında HDK ve HDP’nin yapısıyla amaçları arasında tam bir
uyumun varlığından bile söz edilebilir. Dile, dine, kültüre vs. göre
tanımlanmış politik birimlerin temsiline ve birliğine göre tanımlanmış bir
sistemi hedeflemekte ve buna uygun bir yapı oluşturmakta böyle bir yapıyla
bununu için mücadele etmektedir.
Bu durumda, her araç tabi olduğu amaç açısından
değerlendirilebileceğine göre, eleştirmek yanlış olmuyor mu?
Olmuyor, çünkü genel olarak ifade edilmiş biçimiyle hedef; yani
“demokratik cumhuriyet” ve “demokratik ulus” söylemi doğrudur.
Amaç böyle tanımlandığı için bizim eleştirilerimiz vardır.
Demokratik Cumhuriyet böyle temsillerle değil böyle temsillere karşı olabilir
ancak; demokratik bir örgüt; böyle
dengeler ve temsillerle değil; bireysel eşit üyelerle olabilir.
Toparlarsak, daha görkemli, daha renkli, çeşitli grup ve
örgütlere daha dengeli ve etkili temsil olanakları sunmuş bir örgüt ve kongre
aslında daha tehlikelidir.
Bunlar yanlış bir amacın araçladırlar çünkü.
Ama demokratik bir cumhuriyet ve ulusla ilgisi olmayan ama
öyle adlandırılan bir programa uygun bir yapıdır bu yapı.
Bugünkü Türkiye’nin Türklükle tanımlanmış, hiçbir dile, dine
hayat hakkı tanımayan gericiliğine göre, onu esnetecek, reforme edecek; ama
aynı zamanda demokratik olmayan bir cumhuriyet ve ulus kuracak bir yapıdır
*
Şimdi de başka bir soyutlama düzeyine geçelim.
Bu kongreler, sosyolojik olarak, Kürt Özgürlük Hareketi
dediğimiz öznenin verdiği ve vermek istediği mesajların araçları ve bu
hareketin politik mücadelesinin araçlarıdır aynı zamanda.
Yani sadece programa uygun araçlar değildirler; aynı zamanda
mesajların; imgelerin oluşturulmasının da araçlarıdırlar.
Buraya kadar eleştirdiğimiz bütün özellikleri, yani aslında anti
demokratik ve manüplatif karakterleri, Kürt Özgürlük hareketinin gerçek önderliğinin
ülkenin legal politikası alanında mesajlarını verecek ve onların politikasına
hizmet edecek araçlar olmalarıyla ilgilidir.
Bu nesnel işlevleri açısından bakıldığında da, yapıları
onlara yüklenen işleve uygundur.
Dolayısıyla genel olarak demokratik mücadele ve kendi iddiaları
açısından, hedef ve iddialarla çelişen; özü gereği gerici olan bu yapı aynı
zamanda, bugünün Türkiye politikasında, var olan en demokratik karakterli
hareketin önderliğinin kendini ifade araçları olarak demokratik bir hareketin
araçları işlevini görürler. Ayrıca buna ek olarak, bu hareketin dağlarda ve
hapiste bulunan, yasa dışına itilmiş önderliğinin yasal alandaki politikasının araçlarıdır.
Yani birbirinin içine geçmiş iki işlevleri vardır.
Bu farkları gören ve ezilenlerin gözüne kül atmak istemeyen
bir sosyalist şöyle diyebilir:
“Türk devleti Türklükle
tanımlanmıştır. Bunun yarattığı baskıya karşı bir Kürt hareketi ve direnişi
vardır. Ezilenin direnişi olduğu için haklıdır ve desteklenmelidir. Bu
hareketin bir ifadesidir. O halde desteklenmelidir.
Öte yandan, bu haklı
hareketin gerçek önderliği dağlarda ve hapistedir. Bu önderlik kendisi doğrudan
politik mücadele alanında yer alamamakta ve doğrudan kendisi legal platformda
yer alamamaktadır. O zaman bu önderliğin kendi politikalarının aracı olacak, kendi
politikalarını ifade etmeye hizmet edecek legal ve açık araçlara ihtiyacı
vardır. Bu araçların kendi çizgisinin dışına çıkmaması ama aynı zamanda bağımsız
gibi görünmesi gerekir. Bu oldukça zor ve çelişik bir iştir. Çünkü bu araçlarda
yer alan insanlar basit kuklalar değildir. Her an sürekli olarak kendi
sınıfsal, ideolojik vs. eğilimlerini yansıtırlar. Önderlik bunları nasıl
kontrol altına alacaktır? Öcalan ve Dağın manevi otoritesi kadar fiili örgütsel
gücü vardır ama bu yetmez. Aynı zamanda bütün diğer eğilim ve çizgileri dağınık
ve güçsüz olarak bırakmak; gücü olanların gücünü de çelişenleri birbirine karşı
dengeleyerek nötralize etmek gerekir. İşte bu örgütlerde yapılan tam da budur.
Bu bakımdan bu kongreleri kendi iddialarıyla değil, gerçek sosyolojik ve nesnel
işlevleriyle ele almak gerekir. Ve öyle yaptığımızda, bunlara fazla bir anlam yüklememek
gerekir.”
Buna bağlı olarak şöyle bir tavır da koyabilir:
“Bizler egemen ulustan
sosyalistler olarak, Türk devleti karşısındaki bu haksız ve eşitsiz durumu
biraz olsun kolaylaştırmak için, bu uzaktan kumandaya yarayan araçların birer
vidası olmaya çalışıyoruz. Ancak Kandildekiler tam özgür bir ortamda politika
yaptıklarında; Öcalan çıkıp bu hareketin başına geçtiğinde, o zaman böyle dolaylı
kontrol mekanizmalarına; politikayı yürütecek dolaylı ve kontrolden çıkmayacak
araçlara ihtiyaç olmaz. Şu an işlevimizi böyle tanımlıyoruz ve öyle
davranıyoruz.”
Örneğin, anladığım kadarıyla E. Kürkçü kendi durumunu ve
konumunu biraz böyle tanımlamaktadır artık, böyle ifade etmese de. Bu
anlaşılabilir. Ama bunu teorice etmek ve Abdülhamit’in argümanlarıyla
desteklemek, yani ideolojik bir teslimiyet yanlıştır.
Biz de, “bizi kullanın” diyorduk. Biliyorduk ki, sadece Kürt
organlarında birer Türk olarak varlığımız bile, bu hareketin Kürt burjuvazisi
karşısında “bütün Türkler böyle değildir,
bakın böyle demokrat ve devrimci bizi destekleyen Türkler de vardır” mesajı
vermesine hizmet ediyordu. Bu mesajla Kürt burjuvazisi karşısında, onun
ideolojik etki ve saldırısına karşı bizleri bir denge unsuru olarak
kullanabiliyordu.
Elbette diplomaside şeyler böyle açıkça adlarıyla tanımlanmaz,
devrimci yoldaşlıktan, enternasyonalizmden falan dem vurulur ama o retoriktir.
İşin özü budur.
İşte Türk sosyalistlerinin bu kongredeki nesnel olumlu
işlevi de budur.
Sadece varlıklarıyla bile, karşı denge oluşturarak, Özgürlük
Hareketi’nin Kürt ulusal hareketi içindeki mücadelede hareket alanını genişletmesine
hizmet ederler.
Yani gerçek işlevleri açısından bakıldığında bu kongrelerin
tamamen bu amaca uygun yapılar olduğu da görülür. HDK ve HDP’nin, gerçek
önderliğin, yani Öcalan ve Kandil’in belirlediği politikaların legaldeki
savunucuları olmaları gerekiyor. Bunun için de tamamen onların kontrolünde
olması gerekiyor. Onların kontrolünde olabilmesi için de yapısının böyle anti
demokratik olması gerekiyor.
Yani gerçekte var olan güçler ve hizmet ettiği amaç açısından
bu kongreler ve örgütlerin yapısı yanlış değildir.
Ama bir devrimci veya sosyalist bunu açıkça koyar; “evet bu yapı demokratik değildir ama bu anti
demokratik yapı bugün Türkiye’de en demokratik hareketin kendini ifadesinin bir
aracıdır. Bu koşullarda başka türlü olması da zordur. Bu nedenle bu anti
demokratik özelliğini savunuyorum” diyebilirsiniz.
Bu tavır açıktır, ayıktırıcıdır ve kimseyi yanıltmaz. Ayrıca
ideolojik bir teslimiyet anlamına da gelmez.
Maalesef olmayan budur.
25 Haziran 2014 Çarşamba
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder