Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamında yitirdiğimiz
kardeşlerimiz için, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin ortaklaşa 25 Mayıs Pazar günü
saat 12.00’de Kadıköy’de “Kaza Değil Cinayet, Taşeron Ölüm Demektir Yasaklansın”
şiarıyla bir miting yapacaktır.
Bu mitinge ilişkin aşağıda bir önerimiz bulunmaktadır. Bunu
ilgililerin, örgütlerin dikkate alarak derhal bu yönde bir hazırlık yapmasını
dileriz.
Bu mitingin bu biçimiyle bu işçi katliamının büyüklüğüyle
tam bir zıtlık içinde, sırayla sol örgütlerin resmigeçit yaptığı, ya da kendi
deyişleriyle “görücüye çıktığı”; küçük katılımlı bir miting olması çok büyük
olasılıktır.
Türkiye’nin en büyük şehrinde, en büyük işçi katliamını
protesto için yapılacak bir miting ve uğurlamanın, olayın çapına uygun bir
büyüklükte geçmesi gerekir.
Ayrıca böyle mitinglerle ülkedeki atmosferi ve politik
dengeleri değiştirmek ve etkilemek mümkün değildir.
Bir parça yakın geçmişe bakalım. Son yıllarda Ergenekon
tevkifatları ve geri plana çekilmeye zorlanması AKP’nin değil, Hrant Dink’in
öldürülmesi üzerine kendiliğinden gerçekleşen büyük katılımlı cenaze ve öfkenin
böylece dışa vurulması olmuştur.
Bu büyük katılımlı cenaze Türkiye’deki dengeleri
değiştirmiş, AKP bu öfke selini görünce Özel Savaş Rejimi’nin bir parça olsun
gerilemesine yol açan kimi tedbirleri alacak cesareti gösterebilmiştir.
Ya da Gezi’ye bakalım. Gezi büyüklüğüyle AKP iktidarını sarsmış
ve Erdoğan’ın gerçek yüzünün görünmesini sağlamıştır.
Ama her iki büyük olayın da bir özelliği vardır, yüzde yüz
haklı zeminlerdedirler; tamamen barışçıl biçimler içindedirler; ama gezide
olduğu gibi Polis bu yasal hakların barışçıl bir şekilde kullanılmasını gaddar
bir şiddetle engeller.
Yani barışçıl ve büyük gösteriler her zaman hem ülkenin
fikri ve duygusal atmosferini kökünden değiştirmekte, hem de politik dengeleri
sarsmaktadır. Onun haricindekiler ise aksine yığınları protestodan uzak tutarak
iktidarların konumunu sağlamlaştırmalarının aracı olmaktadır.
Şimdi en azından yakın tarihin bu dersleri ışığında
baktığımızda, en büyük işçi katliamının protestosunda, Türkiye’nin en büyük şehrinde
yapılacak mitingin katliamın çapına uygun bir büyüklükte yapılabilmesi için,
Gezi’nin pasif ve yaratıcı biçimlerini hatırlamakta yarar vardır.
Yukarıdaki düşüncelerle, bizim bir yurttaş olarak mitingi
tertipleyenlere önerimiz şudur:
Miting sessiz, slogansız, pankartsız, 301 kurbanı temsil
eden, her birinin üzerine ölen bir işçinin adı yazılmış, 301 siyah tabutun
taşınması ve bu tabutların Boğaz veya Marmara’nın sularına salınarak, denize
salınması ve sulara gömülmesiyle gıyabi bir cenaze veya uğurlama olmalıdır.
Böyle bir biçim, en doğru sloganları, en güçlü biçimde haykıran,
en çok örgütün renkli bayraklarının ortalığı kapladığı renkli mitinglerden bile
çok daha etkili ve sembolik bir anlama sahip olmakla kalmaz; böyle bir uğurlama
yapılacağı yeterince duyurulursa, kalbi acıyla ve bu cinayetler karşısında
öfkeyle dolu yüz binlerce insan, hatta milyonlar boğazın kenarlarında yapılacak
böyle bir uğurlamaya katılır. Böyle hüznü ve öfkesini sessizliğiyle ifade eden bir
uğurlama Türkiye’nin atmosferini ve dengelerini ciddi biçimde değiştirir.
Şöyle bir düşünün, 301 adet siyah tabutu tıpkı bir cenazede
olduğu gibi sırtlarında, sırayla ve dönerek taşıyan bir insan kitlesi.
Her bir tabutun arasında 10 metre olduğunu var sayarsak, üç
kilometrelik bir siyah tabutlar kolonu olur. Bu en küçük biçimiyledir. Ama
böyle bir biçim olacağı yeterince duyurulursa, halkın çok geniş bir katılımı
olur. İnsanlar kendiliğinden buna katılırlar ve birlikte yol alırlar.
Kilometrelerce uzayan bir siyah tabular zinciri, toplumun, belki
sadece Türkiye’deki insanların değil, tüm dünyadaki insanların ve işçilerin
hafızasında unutulmaz bir imge olarak kalabilir.
(Altmışlı yılları yaşayanlar bilirler, Zonguldak’ta jandarma
kurşunuyla öldürülen işçinin cenazesinin arkadaşlarınca köyüne götürülüşünün
resmi, bizlerin kafasında hala unutulmaz ve kazınamaz bir “mezar taşı kitabesi”
gibidir.)
Sonra bu işçilerin tabutları Boğaz’ın sularına bırakılır. İnsanlar
bu deniz-mezarlığa getirdikleri çiçekleri bırakırlar: İstanbul’un tam ortasına,
iki kıtanın birleştiği yere manevi bir anıt dikilmiş olur.
Bundan sonra, ölen her işçi için bir siyah tabutu 301
işçinin ardından boğazın veya Marmara'nın sularına gömme geleneği yerleşebilir.
Orada her iş cinayetinde biraz daha büyüyen, her ölen işçinin adının yazılacağı
bir “işçi kurbanlar mezarlığı” gibi bir sembolik anıt da yapılabilir.
Ama bütün bunların olabilmesi için, bu mitingin
örgütleyicilerinin bu öneriyi görüşüp benimsemeleri gerekiyor.
Ancak onlar görüşemez veya benimsemez ise bile, ola ki bir
örgüt, kendi hiçbir pankartını, sloganını koşmadan böyle bir şeyi akıl edip
uygularsa o cenaze kolonunda katılmak gerekir. Diğer örgütler yapsınlar kendi
her zamanki mitinglerini. Bir süre sonra bu cenazeye katılanların sayısı,
onların seslerini kısmalarına, utanmalarına, pankartlarını toplamalarına ve bu
uğurlama töreninin arkasında saf tutmalarına bile yol açabilir.
Böylece hem Gezi’nin de mirası yaşatılmış olur.
Böylece Hrant Dink’in cenazesinde başlayan gelenek sürdürülmüş
olur.
Bu aynı zamanda Cem evinde cenazede beklerken öldürülen işçi
Uğur Kurt’u vuran; yurttaşların haklarını korumak iddiasıyla kurulduğu söylenen
ama gerçekte yurttaşların haklarını savunmalarına karşı bir savaş yürüten bu
polis devletine karşı da en etkili protesto olur.
23 Mayıs 2014 Cuma
Yazıları e-posta
ile otomatik olarak almak isterseniz şu adrese boş bir e-mail yollayınız.
Twitter:
Bloglar:
Kitapları İndirmek
İçin:
Videolar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder