Soma’da gerçek durum
nedir? Kaç kişi öldü, kaç kayıp var? Ölenler hangi köyler ve kasabalardandı. Her
biri kaç kişiye bakıyordu. Yaşları neydi? Toplumsal konumları nelerdi? Gibi daha
yüzlerce soru var ve bizler bunların hiç birini bilmiyoruz? Ne devletten, ne sermayeden böyle şeyler
beklenemez. Yine de bir parça bilgi kırıntısına bağımsız örgüt veya grupların
veya kişisel sorumluluk ve girişimle gelmiş olanların yazdıklarından
ulaşabiliyoruz. Ebset bunlar dra bir izlenim olmanın ötesine geçmezler ama
gerçek durum hakkında daha doğruya yakın bir resim sunma ihtimalleri her zaman
daha fazladır. Çünkü genellikle iktidanr ve parayla ilişki dışından
bilgilerdir. Bu gibi bilgileri paylaşmak gerekiyor.
Böylece alternatif bir
haberleşmenin tohumları atılabilir belki.
Aşağıda Kıvılcımlı
sempozyumu Grubuna bir üye tarafından yollanmış izlenimleri aktarıyorum.
Okunuşu kolaylaştırmak için, maillerde en altta ve en eski olan burada en üste
alındı. Herkesin böyle bilgiler göndermesi; özellikle madende çalışanlardan ve
uzman mühendis ve personelden kaynak bilgiler alınması dileğiyle.
Gerçek devrimcidir,
Gerçek bizi rahatsız ediyorsa sorun bizdedir.
Demir Küçükaydın
Melih Dalbudak’ın üç gün boyunca yazdıkları
14 Mayıs
Ben yarın Soma'ya gidiyorum. Biz Tünel'de gazlandıkça; adam
tevekkül, hutbe ve sadakayla götürecek işi. Kapitalizm şanslı bir dönemden
geçiyor, 19. yüzyıl sendikacılığı yaptığımız için O da örneklerini oradan
veriyor, sokağa çıkanı da imha etmek kolay tabii. Soma'daki protesto ve hak
mücadelesi,belki ev ev gezip kimlik tespiti yapılırsa, tüm sorumlular isim isim
ifşa edilirse büyüyecek, biz bırakırsak katiller delilleri hemen yok edecek.
Aklım, kalbim oradayken gideyim bir bakayım, aklınıza ne
gelirse telefon ya da sms ile bildirin. Sonrasında etraflıca konuşup yeni
yollar arayalım, belki 100 yıl sürecek yollar ama çıkar yollar.
Melih
15 Mayıs
Bugünkü faslı bitirdim, İzmir'e geldim. Herkes arayıp sordu,
kiminize dönemedim. Bir yandan da gönüllü muhabirlik yaptım, kusura bakmayın.
İstanbul'dan Akhisar kavşağına kadar otobüsle gittim, ondan sonra otostopla
devam ettim. Soma'dan önce Kırkağaç'a baqktım, orada da toplu mezar kazmışlar.
Cesetler normalde kavun deposu olan yerlerin soğuk hava deposuna çevrilmesiyle
kullanılıyor ve sırf Kırkağaç'a gelen Kırkağaçlı işçi sayısı 200-250 idi.
Birkaç defin olmuş ama çoğunluk defnedilmemişti. Sonra Soma'ya geçtik. Hemen
her sokak arasında cenaze ya da bekleyiş vardı, Devlet Hastanesi bir yandan
otopsi, bir yandan teşhis işlerini yapıyor, orada görüştüğüm doktorun bana
16:45 gibi verdiği sayılar
Savaştepe:150
Avdan:20
Kırkağaç:250 Buna Kınık, Soma, Akhisar, Manisaya gidecek
sayıları ekleyin. Hesap sorulmasın diye, imdiye kadar içeride kayıtlı çalışan
sayısını resmi ağızdan teyit etmedikleri için,çıkanların sayısını bilsek bile
bir anlam ifade etmiyor. Soma'da epey bir insanla görüştüm, halk genelde
tevekküle hazırmış ama Erdoğan'ın kader, fıtrat konuşmasına isyan etmişler.
Ayrıca dayak olayının da gerçek olduğunu herkes biliyor ve konuşuyor.
Ayrıca görüştüğüm maden işçileri 18 yaşından küçük bir
çocuğun kesinlikle olamayacağını söyledi ama kartı olmayan var mı konusunda ben
tam emin olamadım. Kartı olsa bile bu kart sahibi, resmi kayıtrda gözüküyor mu
bilemedim. Bir de şu var, yangını gerçek sebebi hala belirsiz. Şu senaryo bile
olmuş olabilir, yangın çıktığını anlamayan kurtarma ekibi yangın olan ortama
oksijen basarak hem alevin hem de linyitin oksijen ile temas etmesine ve
yangının çığrından çıkmasına yol açtılar. Bu hem yanarak öleni ve zehirlenmeyi
artırdı. Sonra da yangını söndürmeleri mümkün olmadı. Çünkü en başta kaçan
deneyimli işçi, yangında hareket tarzına uygun davranıyor. Daha sonra, hem
işçilerin deneyimsiz, bilgisiz olması (Eğitim almadıkları için) hem de basılan
oksijenin verdiği panik ortamı ölümleri artırmış.
Maden, Soma'dan 20km uzakta ve araç yok, bir araba bulunca
madene gittim, yangın söndürülmüş diye duyulunca akın akın araç geliyordu.
Gittiğimizde hala duman çıkıyordu ama yangın sönmüş, cenazeler gelecek dediler.
Yaklaşık 2,5 saat beklememe rağmen herhangi bir tahliye olmadı. Oradaki ortamı
kolay kolay anlatamam sanırım. Özellikle de babasını bekleyen çocukları.
Hükümetin burada yaptığı ilk iş her tarafı; yemek, bedava
telefon-şarj, tuvalet gibi imkanlarla donatarak "krizi iyi
yönetiyorlar" algısını oluşturmak olmuş ve bunu kısmen de becermişler, Soma'da
da her tarafta bedava telefon, yemek, çay dağıtılıyordu. Ayrıca şimdi
haberlerini aldığımız gibi "burayı karıştırmaya gelenler var"
havasını Soma'dayken biraz sezdim, "kime geldin, kimi tanıyorsun,
necisin" sorularında iyiniyetli olmayanlar vardı. Bunlar AKP'nin
rahatsızlığını gösteriyor, ama sorun devam ediyor. Tacizi, tahrike ve saldırıya
dönüştürebilirler. Şu anda öğretmenevini saran bir gurup AK Gençlik var, yarın
ne olacağını bilmiyoruz. Böyle bir durumda da nasıl davranılacağının şimdiden
düşünülmesi gerek.
Devam edeceğim yazmağa, gözlerim yorulduğu için biraz ara
vereyim. Gelmem çok iyi oldu, şunu bir daha anladım ki olay yerine gidince ne
yapıp ne yapamayacağını da görüyorsun. İzmir'e hızlı geleyim diye, buraya kadar
da 3 otostopla geldim ve farklı insanlarla görüştüm. O da çok iyi oldu.
Şimdilik kesiyorum, yarın da Soma'ya ama biraz daha farklı bir Soma'ya
gideceğim sanırım.
Herkesi hasretle öperim.
Melih
16 Mayıs
Şimdi girebildik eve, o kadar farklı ulaşım araçlarına
bindik ki gün içinde, neyse. Bugün, tahmin ettiğim gibi, başka bir Soma'ya
gitttik Şule ile. Şimdi biraz dağınık da olsa genel olarak hissettiklerimi,
gözlemlerimi yazayım. Sonra kronolojik olarak olay, enstantane ve izlenim
paylaşayım diyorum.
Soma'da bugün son derece gergin ve huzursuz bir ortam vardı.
Sokak köpeklerini bile ya çok ürkek ya da huysuz gördüm.Bunda en büyük etken
cenazeler konusundaki hükümet çarpıtmaları. Sabah önce Enerji Bakanı'nın
"302'de kapatacağız" demesi, ardından patronların halkı aptal yerine
koyan basın toplantısı çok kızdırmış.Dün verdiğim sayılar; morg, soğuk hava
deposuna gönderilen veya otopsi, DNA testi gibi gerekçe/bahanelerle kimliği
tespit edilemeyen ve dolayısıyla ailelere verilmeyen bedenlere ilişkindi.
Ayrıca kayıtsız olarak bazı yerlerde tutulan (Örneğin Akhisar çıkışındaki
Keskinoğlu firmasına ait soğuk hava deposu) cenazelerden de söz ediliyor. Yani
cenazelerine henüz ulaşamayan, çıkıp çıkmadığını bilemeyen insanlar var. Hatta
en derindeki iki galeride çalışanların Suriyeliler olduğu, onların çıkarılmayacağı
ve kömür olmaya terk edileceği gibi, bu cümleleri normalmiş gibi nasıl
yazdığıma bile hayret ettiğim, konuşmalar duyduk. Ancak Soma'da, merkezde çok
sayıda madenle ilişkisi olan insan da yok. Çünkü madende çalışanlar çoğunlukla;
Simav, Tavşanlı, Savaştepe, Kınık, Dursunbey gibi genişçe bir bölgenin yoksul
köylü gençleri. Bu durum hükümetin yoksul köylüyü tarım politikaları aracılığı
ile zorunlu olarak maden işçiliğine yönlendirdiğini gösteriyor. Dolayısıyla
Soma merkezde, bizim kadar bile duyarlı olmayan insanlar da gördük. Dünkü yas
havası bugün yerini cenazeler konusundaki öfkeye dönüştürmüş ama
yoksullaştırma/taşerona muhtaç etme algısı daha çok madenle doğrudan ilişkisi
olanlarla sınırlı kalmış gibi. Örneğin orta yaşlı iki hanım konuşmalarında
şundan yakınıyorlardı: "Herkes siyah takım elbise giyip gelmişken, Erdoğan
gri giymiş, Taner Yıldız kaç gündür yırtınıyor, Cumhurbaşkanının sesi titriyor.
Bu adamda hiç vicdan yok" Ayrıca "1800'lü yıllardan örnek veriyor, o
zaman sen de yoktun, ben de yoktum, ne alakası var günümüzle" demeleri
Soma'daki madenlerdeki şartların 1800'ler İngilteresindeki madenlerle benzer
olduğunu bilmediklerini gösteriyor; Erdoğan'ın gaddarlığı ile sınırlı ve Maden
Yasası, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile ilgili mevzuat, Maden denetim
firmalarının denetlediği şirketten para alması gibi konuları, özelleştirme
sonrası artan iş cinayetlerini görmeyi engelliyor ve Erdoğan da bunu iyi
biliyor. "Hükümet İstifa çünkü Taşeronla ele ele öldürüyorlar" bağını
kuramadığımız sürece işimiz zor.
Şimdi günümüze geçelim, İzmir'den otobüse bindik Soma'ya
doğru. Manisa otogarında yolcu alırken sigara içelim dedik ama bir anda kapıya
hücum eden topluluk yüzünden inemedik. Ben önce bunu anlamadım ama sonra bir an
önce Soma'ya gitmesi gereken ve otobüs ayakta almayacağı için yer kapmaya
çalışan, çok büyük ihtimalle cenazelerle doğrudan ilişkili sandığım köylülerdi
bunlar. Bir adamın eşine "sen yer buldun ama ben bulamadım, mecbur
ineceğiz" demesi üzerine yerimizi onlara terk ederek biz indik. (Ama bu
konuda Şule farklı düşünüyor, büyük ihtimalle o daha haklı). Bu arada Soma'ya
çok giden var ve ek sefer konmamış, buna da canımız sıkıldı. Akhisar arabası
bulduk, Akhisar'a giden ve büyük ihtimalle Roman olan çok genç hatta çocuk
denecek yaşta bir baba bizim sohbete daldı ve "yalan söylüyorlar, 700 kişi
varmış toplam. 300'ü öldü, 100'ü yaralı, geri kalan 300'ü nerede?" dedi.
Akhisar'dan Soma'ya bindiğimiz araçta arkamızda oturan biri 65 diğeri 70
yaşında iki amcanın epey bir kişisel sohbetten sonra konu madene gelince biri
"çıkarmayacaklar kalanları, öldü deyip bırakırlar" demesi diğerinin
ise "çıkarırlar, çıkarırlar, adamlar arıyor işte" cevabına ve
"buralarda artık tütün yok, pamuk yok, buğday bile yok" yakınmasına
diğerinin "buğday var işte ekmek en ucuz şey" "ya ya, çok ucuz.
90 kuruş" muhabbetiyle Soma girişine ulaştık. Soma girişinde polis noktası
her aracı durduruyor ve arama yapıyor. Zaten otobüs tutup gelen gruplar,
nezaretle geri gönderilmiş. Bizim otobüste aracı sürmeyen ama aynı firmanın
başka bir şoförü vardı. Araç durunca hemen indi ve polislerle görüşüp çabucak
bindi arabaya. Benim hemen yanımda, arkadaşına "Hepsi Somalı abi, yabancı
yok" demiş olduğunu duydum. Aracı süren için de "buna kalsa bütün
arabayı aratır, ne aratacağım bunlara" dedi. İlçenin hemen girişinde
hastaneye giden yol da polis tarafından kesildiği için direkt otogara çıktık ve
polis saldırısının henüz sonlandığını gaz kokusundan anladık. Geç kalan bir iki
esnaf da kepenk kapatıyor, hayatlarında ilk kez biber gazı teneffüs eden
gençler aralarında şakalaşıyordu. Bana göre eyleme katılanların çoğunun halk
olduğu, işçi yakını değil ama Somalı olduğu besbelli. Çünkü devlet tepkiyi
görüp hemen "provokasyona gelmeyelim" yaygarasını başlatmıştı. Ayrıca
polis halkın tepkisini başka yere yönlendirmek için bu saldırıyı yapmış, her
zaman olduğu gibi. Zaten Belediye Başkanlığı'nın astığı afişte "Yastayız,
başımız sağolsun, provokasyonalara
gelmeyelim" anlamında bir şeyler yazılıydı. Dolandık, bir kafenin
önünde bir kadın "Somalılar böyle şey yapmaz hep dışarıdan gelen
tipler" dedi. O kafeye girdik, kafede kalan kadına sorduk "valla bu
kadar ihmal olmaz, çok kötü bir olay, mesela benim çok yakınım değil kuzenimin
kuzeni gibi bir akrabam da var" lafı hem duyarlılık hem de duyarsızlık
içeriyordu.
Sonra kitlenin polisle karşı karşıya bekleştiği beşyola
geldik. Bir grup polisle, "gözaltına alınanlar bırakılmazsa
dağılmayacağız" içerikli görüşme yaptı. Emniyet müdürü, "önce
dağılın" dedi. Ama kitle de zaten dağılmıştı, bu görüşmenin videosunu da çektik. Orada bağıran Somalı genç
"bizim arkadaşlarımızı bırakın, biz PKK'lı mıyız, onları kovalayıné diyor.
Polis geri çekildi, bu arada az sayıdaki kitlenin içinde Balıkesir
Savaştepe'den gelmiş genç bir çocukla Soma'lı bıçkın bir çocuk arasında şu diyalog
geçti:
"Burayı dışarıdan gelip karıştıryorsunuz"
"Ne dışarısı, burada ölenler benim babam, babam"
"Bizi provoke etmek isteyenler var"
"Yok abi, artık kucaklaşmak için neyi bekliyoruz"
Bundan sonra oturduğumuz kafede, askerliği önemseyen,
ordunun terör sayesinde modernize olduğunu düşünen 3 genç erkek (CHP-MHP
çizgisine müzahir)'le güzel bir sohbet oldu. Onlardan biri de kuzeninin hala
cenazesini beklediklerini, DNA testi diye oyalandıklarını aktardı. Kendisi de
ELİ'nin madende çalışıyormuş. Orada söylenen en önemli şey "Soma Holding
buranın en iyi şirketi, sizi Darkale'deki madenlere götüreyim, insan olan oraya
girmez. Soma Holding iyi firmadır" laflarıydı. Ayrıca biri
"Cumhurbaşkanı gibi kucaklayıcı konuşma yapmazsa, ceketi kravatı bırakıp
buraya koşmazsa halk tabii tepki gösterir" yorumunu yaptı.Tekrar çıktık,
bu sefer "Gerçek Somalı" 30-40 kişi kadar milliyetçi, mukaddesatçı
bir grup "Biz şehrimize sahip çıkarız, provokatörlere ihtiyacımız yok,
tekbir" diyerek halkı belediyeye doğru yürümeye çağırdı. Ancak halktan da
bizden de pek iltifat görmediler. Yürüyüşe geçtiler, biz takip etmedik onları.
Yarım saat sonra döndüğümüzde önce sivil polislerin sonra asayiş polislerinin
bunlara doğru gittiğini gördük ve telsizden "30 kişilik grubun saldırgan hareketleri"
gibi anons geçti. Peşlerine takıldık olay ne diye bakacakken, bir polisle
vatandaşın yumruklaşmasına şahit olduk, bu kişi gözaltına alındı. Halk buna
tepki gösterip toplanmaya başladı, polis tertip aldı ve yine ortam gerildi. Son
olarak, ayrılacağımız sırada bir polisin 4-5 genci çevresine toplayıp bilgi
verdiğini gördük. Yanlarında durup dinledik. Polis: "Gözaltına alınanlar
İstanbul'dan gelenler. Bizim Soma halkıyla bir derdimiz yok ki. Adam
İstanbul'dan gelmiş, Somayla bir ilgisi yok" diyordu ve benimle göz göze
geldi ve hemen Şule'ye de baktı. Ben gözlerimi kaçırmadım ama uzatmadım da.
Bana bakışındaki "bunlar ne ayak" sorusunu algılayınca, hadi gidelim
dedim ve ayrıldık. Aynı bakış, yanındaki genç poliste de vardı. Bunun yanında
halkın bir kısmında, bu düzeyde değil ama "kim lan bu tipler"
bakışını sezdik. "Genelde " taziyeye geldik, olayları da takip
ediyoruz. Halkın tepkisine böyle karşılık verir mi" gibisinden girişlerle
sohbete başladık
En son otobüse binmeden yemek yediğimiz yerdeki lokantacı:
"benim eşim hastanede hemşire, gelenlerin 400'den fazla olduğunu
söylüyor" dedi. Bir de oraya yemek yemeye gelmiş maden mühendislerinden duyduğuna göre
"öldüğü halde gaz maskesi ile çıkarılan cesetler, infiali önlemekten çok,
verilecek tazminatı düşük tutma amaçlı imiş" dedi..
Bugün biraz uzattım farkındayım ama yazmasam olmazdı. Siz
Demir Küçükaydın okumaya alışıksınız, "bu da yazı mı" dersiniz. Yarın
için ne olacağını kestiremiyorum, herkese iyi geceler ve günaydın diyerek
tarihe karışıyorum. (Gün Zileli okuya okuya dilim de bozuldu, ben normalde
idare mahkemesi kararı gibi yazardım ya neyse.)
Melih
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder