17 Mayıs 2014 Cumartesi

Kaynağından Bilgiler

Soma’da gerçek durum nedir? Kaç kişi öldü, kaç kayıp var? Ölenler hangi köyler ve kasabalardandı. Her biri kaç kişiye bakıyordu. Yaşları neydi? Toplumsal konumları nelerdi? Gibi daha yüzlerce soru var ve bizler bunların hiç birini bilmiyoruz?  Ne devletten, ne sermayeden böyle şeyler beklenemez. Yine de bir parça bilgi kırıntısına bağımsız örgüt veya grupların veya kişisel sorumluluk ve girişimle gelmiş olanların yazdıklarından ulaşabiliyoruz. Ebset bunlar dra bir izlenim olmanın ötesine geçmezler ama gerçek durum hakkında daha doğruya yakın bir resim sunma ihtimalleri her zaman daha fazladır. Çünkü genellikle iktidanr ve parayla ilişki dışından bilgilerdir. Bu gibi bilgileri paylaşmak gerekiyor.
Böylece alternatif bir haberleşmenin tohumları atılabilir belki.
Aşağıda Kıvılcımlı sempozyumu Grubuna bir üye tarafından yollanmış izlenimleri aktarıyorum. Okunuşu kolaylaştırmak için, maillerde en altta ve en eski olan burada en üste alındı. Herkesin böyle bilgiler göndermesi; özellikle madende çalışanlardan ve uzman mühendis ve personelden kaynak bilgiler alınması dileğiyle.
Gerçek devrimcidir, Gerçek bizi rahatsız ediyorsa sorun bizdedir.

Demir Küçükaydın

Melih Dalbudak’ın üç gün boyunca yazdıkları

14 Mayıs

Ben yarın Soma'ya gidiyorum. Biz Tünel'de gazlandıkça; adam tevekkül, hutbe ve sadakayla götürecek işi. Kapitalizm şanslı bir dönemden geçiyor, 19. yüzyıl sendikacılığı yaptığımız için O da örneklerini oradan veriyor, sokağa çıkanı da imha etmek kolay tabii. Soma'daki protesto ve hak mücadelesi,belki ev ev gezip kimlik tespiti yapılırsa, tüm sorumlular isim isim ifşa edilirse büyüyecek, biz bırakırsak katiller delilleri hemen yok edecek.
Aklım, kalbim oradayken gideyim bir bakayım, aklınıza ne gelirse telefon ya da sms ile bildirin. Sonrasında etraflıca konuşup yeni yollar arayalım, belki 100 yıl sürecek yollar ama  çıkar yollar.
Melih

15 Mayıs

Bugünkü faslı bitirdim, İzmir'e geldim. Herkes arayıp sordu, kiminize dönemedim. Bir yandan da gönüllü muhabirlik yaptım, kusura bakmayın. İstanbul'dan Akhisar kavşağına kadar otobüsle gittim, ondan sonra otostopla devam ettim. Soma'dan önce Kırkağaç'a baqktım, orada da toplu mezar kazmışlar. Cesetler normalde kavun deposu olan yerlerin soğuk hava deposuna çevrilmesiyle kullanılıyor ve sırf Kırkağaç'a gelen Kırkağaçlı işçi sayısı 200-250 idi. Birkaç defin olmuş ama çoğunluk defnedilmemişti. Sonra Soma'ya geçtik. Hemen her sokak arasında cenaze ya da bekleyiş vardı, Devlet Hastanesi bir yandan otopsi, bir yandan teşhis işlerini yapıyor, orada görüştüğüm doktorun bana 16:45 gibi verdiği sayılar
Savaştepe:150
Avdan:20
Kırkağaç:250 Buna Kınık, Soma, Akhisar, Manisaya gidecek sayıları ekleyin. Hesap sorulmasın diye, imdiye kadar içeride kayıtlı çalışan sayısını resmi ağızdan teyit etmedikleri için,çıkanların sayısını bilsek bile bir anlam ifade etmiyor. Soma'da epey bir insanla görüştüm, halk genelde tevekküle hazırmış ama Erdoğan'ın kader, fıtrat konuşmasına isyan etmişler. Ayrıca dayak olayının da gerçek olduğunu herkes biliyor ve konuşuyor.
Ayrıca görüştüğüm maden işçileri 18 yaşından küçük bir çocuğun kesinlikle olamayacağını söyledi ama kartı olmayan var mı konusunda ben tam emin olamadım. Kartı olsa bile bu kart sahibi, resmi kayıtrda gözüküyor mu bilemedim. Bir de şu var, yangını gerçek sebebi hala belirsiz. Şu senaryo bile olmuş olabilir, yangın çıktığını anlamayan kurtarma ekibi yangın olan ortama oksijen basarak hem alevin hem de linyitin oksijen ile temas etmesine ve yangının çığrından çıkmasına yol açtılar. Bu hem yanarak öleni ve zehirlenmeyi artırdı. Sonra da yangını söndürmeleri mümkün olmadı. Çünkü en başta kaçan deneyimli işçi, yangında hareket tarzına uygun davranıyor. Daha sonra, hem işçilerin deneyimsiz, bilgisiz olması (Eğitim almadıkları için) hem de basılan oksijenin verdiği panik ortamı ölümleri artırmış.
Maden, Soma'dan 20km uzakta ve araç yok, bir araba bulunca madene gittim, yangın söndürülmüş diye duyulunca akın akın araç geliyordu. Gittiğimizde hala duman çıkıyordu ama yangın sönmüş, cenazeler gelecek dediler. Yaklaşık 2,5 saat beklememe rağmen herhangi bir tahliye olmadı. Oradaki ortamı kolay kolay anlatamam sanırım. Özellikle de babasını bekleyen çocukları.
Hükümetin burada yaptığı ilk iş her tarafı; yemek, bedava telefon-şarj, tuvalet gibi imkanlarla donatarak "krizi iyi yönetiyorlar" algısını oluşturmak olmuş ve bunu kısmen de becermişler, Soma'da da her tarafta bedava telefon, yemek, çay dağıtılıyordu. Ayrıca şimdi haberlerini aldığımız gibi "burayı karıştırmaya gelenler var" havasını Soma'dayken biraz sezdim, "kime geldin, kimi tanıyorsun, necisin" sorularında iyiniyetli olmayanlar vardı. Bunlar AKP'nin rahatsızlığını gösteriyor, ama sorun devam ediyor. Tacizi, tahrike ve saldırıya dönüştürebilirler. Şu anda öğretmenevini saran bir gurup AK Gençlik var, yarın ne olacağını bilmiyoruz. Böyle bir durumda da nasıl davranılacağının şimdiden düşünülmesi gerek.
Devam edeceğim yazmağa, gözlerim yorulduğu için biraz ara vereyim. Gelmem çok iyi oldu, şunu bir daha anladım ki olay yerine gidince ne yapıp ne yapamayacağını da görüyorsun. İzmir'e hızlı geleyim diye, buraya kadar da 3 otostopla geldim ve farklı insanlarla görüştüm. O da çok iyi oldu. Şimdilik kesiyorum, yarın da Soma'ya ama biraz daha farklı bir Soma'ya gideceğim sanırım.
Herkesi hasretle öperim.
Melih

16 Mayıs

Şimdi girebildik eve, o kadar farklı ulaşım araçlarına bindik ki gün içinde, neyse. Bugün, tahmin ettiğim gibi, başka bir Soma'ya gitttik Şule ile. Şimdi biraz dağınık da olsa genel olarak hissettiklerimi, gözlemlerimi yazayım. Sonra kronolojik olarak olay, enstantane ve izlenim paylaşayım diyorum.
Soma'da bugün son derece gergin ve huzursuz bir ortam vardı. Sokak köpeklerini bile ya çok ürkek ya da huysuz gördüm.Bunda en büyük etken cenazeler konusundaki hükümet çarpıtmaları. Sabah önce Enerji Bakanı'nın "302'de kapatacağız" demesi, ardından patronların halkı aptal yerine koyan basın toplantısı çok kızdırmış.Dün verdiğim sayılar; morg, soğuk hava deposuna gönderilen veya otopsi, DNA testi gibi gerekçe/bahanelerle kimliği tespit edilemeyen ve dolayısıyla ailelere verilmeyen bedenlere ilişkindi. Ayrıca kayıtsız olarak bazı yerlerde tutulan (Örneğin Akhisar çıkışındaki Keskinoğlu firmasına ait soğuk hava deposu) cenazelerden de söz ediliyor. Yani cenazelerine henüz ulaşamayan, çıkıp çıkmadığını bilemeyen insanlar var. Hatta en derindeki iki galeride çalışanların Suriyeliler olduğu, onların çıkarılmayacağı ve kömür olmaya terk edileceği gibi, bu cümleleri normalmiş gibi nasıl yazdığıma bile hayret ettiğim, konuşmalar duyduk. Ancak Soma'da, merkezde çok sayıda madenle ilişkisi olan insan da yok. Çünkü madende çalışanlar çoğunlukla; Simav, Tavşanlı, Savaştepe, Kınık, Dursunbey gibi genişçe bir bölgenin yoksul köylü gençleri. Bu durum hükümetin yoksul köylüyü tarım politikaları aracılığı ile zorunlu olarak maden işçiliğine yönlendirdiğini gösteriyor. Dolayısıyla Soma merkezde, bizim kadar bile duyarlı olmayan insanlar da gördük. Dünkü yas havası bugün yerini cenazeler konusundaki öfkeye dönüştürmüş ama yoksullaştırma/taşerona muhtaç etme algısı daha çok madenle doğrudan ilişkisi olanlarla sınırlı kalmış gibi. Örneğin orta yaşlı iki hanım konuşmalarında şundan yakınıyorlardı: "Herkes siyah takım elbise giyip gelmişken, Erdoğan gri giymiş, Taner Yıldız kaç gündür yırtınıyor, Cumhurbaşkanının sesi titriyor. Bu adamda hiç vicdan yok" Ayrıca "1800'lü yıllardan örnek veriyor, o zaman sen de yoktun, ben de yoktum, ne alakası var günümüzle" demeleri Soma'daki madenlerdeki şartların 1800'ler İngilteresindeki madenlerle benzer olduğunu bilmediklerini gösteriyor; Erdoğan'ın gaddarlığı ile sınırlı ve Maden Yasası, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile ilgili mevzuat, Maden denetim firmalarının denetlediği şirketten para alması gibi konuları, özelleştirme sonrası artan iş cinayetlerini görmeyi engelliyor ve Erdoğan da bunu iyi biliyor. "Hükümet İstifa çünkü Taşeronla ele ele öldürüyorlar" bağını kuramadığımız sürece işimiz zor.
Şimdi günümüze geçelim, İzmir'den otobüse bindik Soma'ya doğru. Manisa otogarında yolcu alırken sigara içelim dedik ama bir anda kapıya hücum eden topluluk yüzünden inemedik. Ben önce bunu anlamadım ama sonra bir an önce Soma'ya gitmesi gereken ve otobüs ayakta almayacağı için yer kapmaya çalışan, çok büyük ihtimalle cenazelerle doğrudan ilişkili sandığım köylülerdi bunlar. Bir adamın eşine "sen yer buldun ama ben bulamadım, mecbur ineceğiz" demesi üzerine yerimizi onlara terk ederek biz indik. (Ama bu konuda Şule farklı düşünüyor, büyük ihtimalle o daha haklı). Bu arada Soma'ya çok giden var ve ek sefer konmamış, buna da canımız sıkıldı. Akhisar arabası bulduk, Akhisar'a giden ve büyük ihtimalle Roman olan çok genç hatta çocuk denecek yaşta bir baba bizim sohbete daldı ve "yalan söylüyorlar, 700 kişi varmış toplam. 300'ü öldü, 100'ü yaralı, geri kalan 300'ü nerede?" dedi. Akhisar'dan Soma'ya bindiğimiz araçta arkamızda oturan biri 65 diğeri 70 yaşında iki amcanın epey bir kişisel sohbetten sonra konu madene gelince biri "çıkarmayacaklar kalanları, öldü deyip bırakırlar" demesi diğerinin ise "çıkarırlar, çıkarırlar, adamlar arıyor işte" cevabına ve "buralarda artık tütün yok, pamuk yok, buğday bile yok" yakınmasına diğerinin "buğday var işte ekmek en ucuz şey" "ya ya, çok ucuz. 90 kuruş" muhabbetiyle Soma girişine ulaştık. Soma girişinde polis noktası her aracı durduruyor ve arama yapıyor. Zaten otobüs tutup gelen gruplar, nezaretle geri gönderilmiş. Bizim otobüste aracı sürmeyen ama aynı firmanın başka bir şoförü vardı. Araç durunca hemen indi ve polislerle görüşüp çabucak bindi arabaya. Benim hemen yanımda, arkadaşına "Hepsi Somalı abi, yabancı yok" demiş olduğunu duydum. Aracı süren için de "buna kalsa bütün arabayı aratır, ne aratacağım bunlara" dedi. İlçenin hemen girişinde hastaneye giden yol da polis tarafından kesildiği için direkt otogara çıktık ve polis saldırısının henüz sonlandığını gaz kokusundan anladık. Geç kalan bir iki esnaf da kepenk kapatıyor, hayatlarında ilk kez biber gazı teneffüs eden gençler aralarında şakalaşıyordu. Bana göre eyleme katılanların çoğunun halk olduğu, işçi yakını değil ama Somalı olduğu besbelli. Çünkü devlet tepkiyi görüp hemen "provokasyona gelmeyelim" yaygarasını başlatmıştı. Ayrıca polis halkın tepkisini başka yere yönlendirmek için bu saldırıyı yapmış, her zaman olduğu gibi. Zaten Belediye Başkanlığı'nın astığı afişte "Yastayız, başımız sağolsun, provokasyonalara  gelmeyelim" anlamında bir şeyler yazılıydı. Dolandık, bir kafenin önünde bir kadın "Somalılar böyle şey yapmaz hep dışarıdan gelen tipler" dedi. O kafeye girdik, kafede kalan kadına sorduk "valla bu kadar ihmal olmaz, çok kötü bir olay, mesela benim çok yakınım değil kuzenimin kuzeni gibi bir akrabam da var" lafı hem duyarlılık hem de duyarsızlık içeriyordu.
Sonra kitlenin polisle karşı karşıya bekleştiği beşyola geldik. Bir grup polisle, "gözaltına alınanlar bırakılmazsa dağılmayacağız" içerikli görüşme yaptı. Emniyet müdürü, "önce dağılın" dedi. Ama kitle de zaten dağılmıştı, bu görüşmenin videosunu  da çektik. Orada bağıran Somalı genç "bizim arkadaşlarımızı bırakın, biz PKK'lı mıyız, onları kovalayıné diyor. Polis geri çekildi, bu arada az sayıdaki kitlenin içinde Balıkesir Savaştepe'den gelmiş genç bir çocukla Soma'lı bıçkın bir çocuk arasında şu diyalog geçti:
"Burayı dışarıdan gelip karıştıryorsunuz"
"Ne dışarısı, burada ölenler benim babam, babam"
"Bizi provoke etmek isteyenler var"
"Yok abi, artık kucaklaşmak için neyi bekliyoruz"
Bundan sonra oturduğumuz kafede, askerliği önemseyen, ordunun terör sayesinde modernize olduğunu düşünen 3 genç erkek (CHP-MHP çizgisine müzahir)'le güzel bir sohbet oldu. Onlardan biri de kuzeninin hala cenazesini beklediklerini, DNA testi diye oyalandıklarını aktardı. Kendisi de ELİ'nin madende çalışıyormuş. Orada söylenen en önemli şey "Soma Holding buranın en iyi şirketi, sizi Darkale'deki madenlere götüreyim, insan olan oraya girmez. Soma Holding iyi firmadır" laflarıydı. Ayrıca biri "Cumhurbaşkanı gibi kucaklayıcı konuşma yapmazsa, ceketi kravatı bırakıp buraya koşmazsa halk tabii tepki gösterir" yorumunu yaptı.Tekrar çıktık, bu sefer "Gerçek Somalı" 30-40 kişi kadar milliyetçi, mukaddesatçı bir grup "Biz şehrimize sahip çıkarız, provokatörlere ihtiyacımız yok, tekbir" diyerek halkı belediyeye doğru yürümeye çağırdı. Ancak halktan da bizden de pek iltifat görmediler. Yürüyüşe geçtiler, biz takip etmedik onları. Yarım saat sonra döndüğümüzde önce sivil polislerin sonra asayiş polislerinin bunlara doğru gittiğini gördük ve telsizden "30 kişilik grubun saldırgan hareketleri" gibi anons geçti. Peşlerine takıldık olay ne diye bakacakken, bir polisle vatandaşın yumruklaşmasına şahit olduk, bu kişi gözaltına alındı. Halk buna tepki gösterip toplanmaya başladı, polis tertip aldı ve yine ortam gerildi. Son olarak, ayrılacağımız sırada bir polisin 4-5 genci çevresine toplayıp bilgi verdiğini gördük. Yanlarında durup dinledik. Polis: "Gözaltına alınanlar İstanbul'dan gelenler. Bizim Soma halkıyla bir derdimiz yok ki. Adam İstanbul'dan gelmiş, Somayla bir ilgisi yok" diyordu ve benimle göz göze geldi ve hemen Şule'ye de baktı. Ben gözlerimi kaçırmadım ama uzatmadım da. Bana bakışındaki "bunlar ne ayak" sorusunu algılayınca, hadi gidelim dedim ve ayrıldık. Aynı bakış, yanındaki genç poliste de vardı. Bunun yanında halkın bir kısmında, bu düzeyde değil ama "kim lan bu tipler" bakışını sezdik. "Genelde " taziyeye geldik, olayları da takip ediyoruz. Halkın tepkisine böyle karşılık verir mi" gibisinden girişlerle sohbete başladık
En son otobüse binmeden yemek yediğimiz yerdeki lokantacı: "benim eşim hastanede hemşire, gelenlerin 400'den fazla olduğunu söylüyor" dedi. Bir de oraya yemek yemeye gelmiş  maden mühendislerinden duyduğuna göre "öldüğü halde gaz maskesi ile çıkarılan cesetler, infiali önlemekten çok, verilecek tazminatı düşük tutma amaçlı imiş" dedi..
Bugün biraz uzattım farkındayım ama yazmasam olmazdı. Siz Demir Küçükaydın okumaya alışıksınız, "bu da yazı mı" dersiniz. Yarın için ne olacağını kestiremiyorum, herkese iyi geceler ve günaydın diyerek tarihe karışıyorum. (Gün Zileli okuya okuya dilim de bozuldu, ben normalde idare mahkemesi kararı gibi yazardım ya neyse.)
Melih


Hiç yorum yok: