İlk Toplantının Zaman ve Yeri
6 Mayıs’ta, “Radikal
Demokratik Bir Hareketi Yaratabilmenin Yol ve Yordamlarını Tartışabilmeyi
Örgütlemek İçin Bir Çağrı” başlıklı yazıyı yayınlamış ve bir gün
sonrası, yani 7 Mayıs Çarşamba için, ilk toplantının yapılacağını duyurmuştuk.
Çağrı ve toplantı arasında böyle sıkışık ve kısa bir zaman
olmasının nedeni, bazı katılımcıların katılabilecekleri zamanı
çakıştırabilmekti.
Zaman kıtlığı modern toplumun bir sorunudur. Hayat dakikleştikçe zaman kıtlaşır.
Günümüzde ne yapacağımızı bizim belirleyeceğimiz “boş zaman” en değerli, en lüks metadır.
Zaman çok kısa olmasına rağmen, birçok okuyucu ilgisini ve
katılma dileğini ama gerek zaman, gerek coğrafi uzaklık nedeniyle
katılamayacağını, ancak gelişmelerden haberdar olmak istediğini ve bir şekilde
tartışma ve fikir alışverişlerine katılmak istediğini bildirdi.
Böylesine acele ve sınırlı bir duyuruyla yapılmış bir
toplantıya pek fazla katılım olmayacağı düşünülerek, Kadıköy’de bir Kafe
toplantı yeri olarak belirlenmişti.
Ancak toplantı saati yaklaştıkça katılımcıların bir kafede
toplanamayacakları kadar çok olacağı görülünce, başka bir yer arandı ve Akademi
Kitabevi’nin altındaki Kütüphane’de toplantı yapılabileceği, Kafe’ye gelenlerle
oraya gidilebileceği görüldü.
Haber verme imkânı olmadığından önce kafede toplanıldı ve
sonra ikinci yere gidildi.
Katılımcılar
Toplantıya 11 kişi gelmişti. Gelmek isteyen ama yetişip
yetişemeyecekleri belli olmayan da dört kişi vardı. Bunlar gelemedi veya
yetişmedi. Gelebilselerdi 15 kişi gelmiş olacaktı.
Toplantıya gelenlerin neredeyse tamamı ilk kez birbirleriyle
karşılaşıyorlardı.
Çağrıyı yapan Demir bile gelenlerin yarısına yakınıyla ilk
kez karşılaşıyor ve tanışıyordu.
Toplantıya katılanlar içinde sadece iki kişi kadındı.
Yaş ortalaması, oldukça yüksekti (45 civarında).
Meslekler, İşçilikten Psikologluğa, Mühendislikten
memurluğa, Akademisyenlikten Emekliliğe geniş bir yelpaze çiziyordu.
İki kişi sadece toplantıyı izlemek, bir fikir sahibi olmak
için gelmişti. (Toplantılar da mail grubu gibi izlemek isteyene serbest)
Önce bir tanışma yapıldı. Herkes geçmişini, mesleğini vs.
anlattı.
Genel olarak görülen şuydu:
Büyük bir çoğunluğun geçmişinde belli bir sol örgüt
çalışması ve burada yaşanan hayal kırıklıkları bulunuyordu. Genel olarak
politikaya ilgiliydiler, ezilenler ve demokrasi için bir şeyler yapmak
istiyorlardı ama bunun için bir yer arayışındaydılar.
Bir kişi İslami hareketten geliyordu, diğerleri sol politik
çevrelerden.
Gelenlerin büyük çoğunluğunun Gezi’nin Bakiyesi Forumlarla
ve/veya Kürt Özgürlük Hareketinin çeperiyle (HDK-HDP) bir şekilde bir ilişkisi
veya tecrübesi bulunuyordu. Yani katılımcılarda, şu an var olan ve canlı iki hareketin etkisi hissediliyordu.
“Teknik” ve “Ayrıntı”
Bu tanışma faslından sonra, “teknik” ve “ayrıntıya” ilişkin
bazı düzenlemeler yapıldı.
Bilindiği gibi “Şeytan ayrıntılarda gizlenir”. Eylem veya iş
de “Ayrıntılarla ilgilenmeyi öngörür” (Hegel).
Teknik sorunlara ve ayrıntılara hakim olmak genellikle bir
sürü tartışmayı ve kararı yönlendirme olanağı sağlar. Bürokrasi çoğunlukla
tekniğin ve ayrıntının bu özelliğinden her zaman yararlanarak kendi varlığını
meşrulaştırır ve kabul edilebilir kılar.
Teknik “teknik” değildir. Ayrıntı “ayrıntı” değildir.
Her ikisi de bürokrasinin kullanabileceği tehlikeli
araçlardır. Yerinde, dozunda, sürekli denetim altıda bir ilaç gibi
kullanılabilirler ve kullanılmalıdırlar
Bu bağlamda Demir Küçükaydın, haberleşmeyi düzenli ve seri
götürmek için:
adı ve adresiyle kurduğu gruba ilişkin olarak şu önerileri
yaptı.
1)
Grubun moderatörü olmamalı ve moderasyon yapılmamalı.
2)
Grubu kurarken zorunlu olarak bütün yetkilerin kendisinde olduğu; ama artık
o andan sonra yetkilerin tüm grubun tüm katılımcılarına veya onların uygun görüp
seçtiklerine devretmesi; bu bağlamda ilk
adım olarak bu toplantıya katılan herkesi
yönetici olarak yetkilendirmek gerekir.
3)
Grubun tartışmaları ve yazışmaları gruba üye olmayanlar tarafından da görülüp, izlenebilmeli. Yani
grup kamunun bilgisine açık olmalı.
Madem bu halk için bir şeyler yapıyoruz veya yapma iddiasındayız, halkın
bizlerin ne yaptığı veya yapmadığı hakkında doğrudan bilgi edinebilmesi
gerekir. Türkiye’deki neredeyse diğer bütün girişim veya gruplar ise tam tersi
bir yol izliyorlar ve tartışmalarını ve gruplarındaki yazışmaları başkalarının
okuyamayacağı ve göremeyeceği şekilde düzenliyorlar. Hâlbuki bütün yazışmalar
devletler tarafından izlenmektedir ve izlenebilir. Halktan gizleniyorlar ama
devlete açıklar. Bunun tam tersi davranmak, bu geleneği kırmak gerekir.
Bu üç öneri de katılanların hepsinden destek buldu ve
kararlaştırıldı.
Böylece herhangi bir kişinin yapabileceği kontrol ve
manüplasyona karşı teknik ve ayrıntı düzeyinde gibi görülen en asgari tedbirler
alınmış oldu.
Bu arada, mail grubunun
düzenli bir toplantı gibi kullanılabileceği; böylece zaman ve enerjiden
tasarruf edilebileceği; bunun da verimli olabilmesi için, bir konu açılırken,
özellikle maillere, doğru dürüst ve anlaşılır başlıklar konulmasının önemi ve
bunun arama, bulma ve sınıflamayı kolaylaştıracağı belirtildi.
Beklentiler
Bundan sonra ne gibi beklentiler ile buraya gelindiğinin sırayla
anlatılmasına böylece bir giriş yapılmasına karar verildi.
Beklentiler anlatılırken, toplantıya katılanların bir
arkadaşın çağrıyı okumadan geldiği; dolayısıyla çağrı “Radikal Demokrasi” diye
ifade edilen amaçları benimseyenlere yönelik olmakla birlikte; bu önkabule
sahip olmadığı ortaya çıktı.
Aslında hedef “Radikal
Demokratik bir hareketin yaratılmasının yol ve yordamının tartışılmasının nasıl
örgütlenebileceği” iken (çünkü Çağrı’da bu tanıma göre davet yapılıyordu.) hedefin ne olması gerektiği gibi daha genel ve temel bir noktadan da başlanabileceği; böylece bir şekilde
toplantıya gelmiş hiç kimsenin dışlanmasına yol açmadan devam edilebileceğinde
anlaşıldı.
Bu biraz “politik
kültürün” zorunlu kıldığı bir sorun. Elbet bu “politik kültür” de Türkiye’nin kapitalizm öncesi, hatta uygarlık
öncesi (yazı öncesi) kültürünün etkisinin ve gücünün bir yansıması. Bu büyük
ölçüde modern kapitalist toplumun ilişkilerinin insanlara kendiliğinden ve
standart eğitimle kazandırdığı bir düşünce ve davranış disiplininden
yoksunlukla ilgilidir.
Türkiye’nin ekonomisi nasıl bir türlü doğru dürüst
kapitalist bile olamıyorsa, politikası da aynı şekilde, bırakalım sosyalist
olmayı bir yana, kapitalist bir toplumun kültüründen bile yoksun bulunuyor. Bir
de buna sol hareketin özellikle Alevilerle aşırı iç içe geçmişliği eklenince,
Aleviliğin akli değil, nakli bilgiye
dayanan, yazı ve uygarlık öncesine dayanan geleneği de sol politik kültürü
belirliyor. Yani hem modern uygarlığın (Kapitalizmin) hem de klasik uygarlığın
(Kapitalizm öncesi uygarlıkların ve özellikle de İslam’ın) akli düşünce
geleneği yoktur Türkiye’nin sol hareketinde. Analitik
değil tasviri; akli değil nakli bir gelenek egemendir, tüm topluma olduğundan
daha fazla oranda sola da.
Normal olarak böyle bir çağrıya gelenler, çağrının mantığı
gereği.
a)
Birinci olarak, Radikal Demokrasinin ne olduğu, nasıl tanımlandığı ve bundan ne
anlaşıldığı ve anlaşılması gerektiği konusunda ortak bir fikre sahip olanlardan
oluşacak demektir. Bu içerik ya da program da Demir Küçükaydın’ın yazılarında
yıllardır ifade edilmiş olmakla birlikte, son çağrıda, tam da bu belirtilen
kaygılarla, onun diğer demokrasilerden ayırıcı
özellikleri ayrıca belirtilerek bir yanlış anlamaya imkân verilmemeye
çalışılmıştı. Yani geleceklerde bu programın önkabulünün bulunduğu
varsayılıyordu.
b)
İkinci olarak, bu amaçlara yönelik olarak bir hareket yaratmak gerektiği ve
yaratılabileceğinin önkabulü gerekir
c)
Üçüncü olarak öncelikle, bu hareketin nasıl yaratılabileceği, yolu yordamı üzerine
bir tartışma örgütlemek gerektiği konusunun önkabulü gerekir.
Ancak, katılanların bu noktada net olmadığı ortaya çıkınca,
tartışmalar bırakalım, Radikal Demokrasinin ne olduğu veya ne anlaşılması gerektiği
gibi, işin programatik kısmını bir yana; bırakalım bir hareket yaratmanın
mümkün olup olmadığı ve mümkünse gerekip gerekmediğinde anlaşılmış olmayı bir
yana, Radikal Demokrasinin kendisinin bir hedef olarak alınıp alınmayacağı gibi
son derece genel, aslında önceden aşıldığı var sayılan bir noktaya kaydı.
Bu fiili durum, bu tartışmanın en azından bir kez daha
yapılması gerektiğini gösteriyordu. Ve bu nedenle bu genel ve temel sorun
bundan sonraki esas tartışma konusu olarak belirlendi.
Bu tartışmayı bir kez daha yapmak iyidir ve daha baştan
genel ve temel sorunlarda bir yanlış anlaşılma olmasını engeller. Temel ne
kadar açık, net ve sağlam olursa, ne kadar az yanlış anlama bulunursa o kadar
iyidir.
Dolayısıyla fiilen şu an yapacağımız tartışma, Türkiye ve Ortadoğu’da ne yapmak gerekiyor,
nereden başlamak gerekiyor gibi çok temel ve genel bir noktadan başlıyor.
Tartışmalara bu durumun bilincinde olarak devam edilmeli.
İleriye Gitmek İçin Gerilemek
Gerilemek her zaman kötü bir şey değildir. Aksine
gerilemeler ilerlemeler için gerekli birikimleri sağlarlar. Bir sporcu ileri
sıçramak için geriler ve hız alır; oku
ileri atmak için yayı geriye doğru
germek gerekir.
Bu vesileyle çağrıyı yeni fiili duruma göre yeniden
tekrarlayalım.
Orijinal biçimiyle çağrı “Radikal Demokratik Bir Hareketi Yaratabilmenin Yol ve Yordamlarını
Tartışabilmeyi Örgütlemek İçin”di.
Ama şimdiki haliyle “Türkiye
ve Ortadoğu’da, içinde bulunulan çıkmazdan kurtulmak için ne yapmak, nereden
başlamak gerekir”e dönüşmüş durumda.
Yani Radikal Demokrasinin ne olduğunda ve ne anlaşılması
gerektiğinde mutabık değilseniz bile bir sorun yok. Eğer böyle bir tartışma ve
ulaşılacak sonuca göre bir şeyler yapmayı istiyorsanız; böyle bir tartışmaya katılmak
istiyorsanız:
adresine bir boş
e-mail atmanız yeter. Eğer bunu başaramıyorsanız, mail veya telefonla gruba
üye yapılmayı da isteyebilirsiniz.
Gelecek toplantının yeri ve zamanı bu grupta belirlenecek ve
ilk toplantıda yarım kalan beklentiler konusuna şimdilik grupta devam edilecek.
Telefon: 0536-926.8251
Mail: demiraltona@gmail.com
Demir Küçükaydın
09 Mayıs 2014 Cuma
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder