Bugün aslında (“Forumlar
Buluşmalarının Gündemlerinin Belirlenişlerinin Yanlışları” başlıklı
yazımızla gündemlerinin hazırlanmasının yanlışlarına değindiğimiz) “İstanbul Forumlar Buluşması” yapılması
ve aynı zamanda Kadıköy’deki Yoğurtçu
Parkı’na dönüş planlanıyordu.
Ancak Soma’daki maden katliamı nedeniyle “İstanbul Forumlar Buluşması” ve diğer
müzik vs. etkinlikleri ertelendi, onun yerine "İstanbul Gezi Forumları 'Soma' İçin Buluşuyor, Soma'yı Tartışıyor"
başlıklı uzunca bir forum yapılmasında anlaşıldı.
Yayınlanan afişte şunlar okunuyor:
“Gezi Forumları
Dayanışması, Soma'daki işçi katliamının ardında yatan tüm gerçeklerin ve
sorumluların ortaya çıkarılmasının sonuna dek takipçisi olmaya kararlı herkesi,
tüm forumları ve Gezi bileşenlerini, Soma gündemiyle toplanmak üzere 18 Mayıs
Pazar günü saat 13.00’da Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda ortak foruma çağırıyor.
Yaşanan vahşete kayıtsız kalmıyor, #SomayaSahipCikiyoruz”
Bugün ayrıca 19’dan sonra Kadıköy’deki forumlar,
bulundukları mahallelerden çıkarak 21.00’de Kadıköy İskelesi’de buluşacaklar ve
orada da Soma’dan gelenler bilgi aktarımında bulunacak.
*
Bu vesileyle, Forumlar’ın
temel ve genel sorunları üzerine bir kez daha duralım. Çünkü genel ve temel sorunlardan kaçılamaz ve
onlar her somut durumda, her tekil veya tikel olayda tekrar tekrar karşımıza
çıkarlar.
Bugün en azından İstanbul’daki forumların iyi kötü
yaşayabilenlerinde iki farklı temel eğilim, program ve strateji giderek
netleşiyor:
1)
Forumları AKP İktidarı
ve hükümete karşı mücadelenin bir
aracı olarak gören ve forumların esas işlevini ve yapısını bu yönde şekillendirmeye
çalışan eğilim.
2)
Forumları, hükümetin veya iktidarın değil, bu devletin karşısında bir alternatif veya
karşı iktidar olarak gören ve forumların esas işlevini ve yapısını bu yönde
şekillendirmeye çalışan eğilim.
Ancak şunu tekrar vurgulayalım ki, bunlar henüz netleşmemiş
ve sistematik ifadesini bulmamış eğilimlerdir. Bu iki eğilim kendilerini
sistematik görüşler bütünü olarak ifade edebilmiş ve birbirleri ile ciddi bir
programatik ve stratejik tartışmaya girmiş değildir. Bu iki farklı eğilim, program
ve strateji forumlarda bir arada bulunmaktadır; billurlaşmamışlardır. Farklılıklar
tikel ve tekil olaylardaki somut tavır alışlarda yansımaktadır.
Bu farklı eğilimlerin, henüz sistematik ifadelerini bulamamalarının
bir nedeni de, eğilimlerden birincisinin, gerçek gücünden daha fazla görünen etkisini
ancak böyle sistematik bir şekillenme ve tartışmanın yokluğunda sürdürebilmesindedir.
Çünkü tüm Türkiye çapında ve tüm forumların katılımıyla yapılacak böyle bir
farklı eğilim ve strateji tartışması aslında birinci eğilimin fiilen etkisinin
sonu anlamına da gelirdi.
Gezi’den beri bir yıl geçmesine rağmen bugün hala netleşme
olmaması, birinci eğilimin kendi amaçları açısında başarılı olduğu; bu
tartışmaları gündemden uzak tutabildiği anlamına da gelmektedir.
*
Bu iki eğilim genel olarak farklı alanlarda daha yoğunlaşmış
ve ağırlıklı ifadelerini bulmaktadır.
Taksim Dayanışma, Forumlar Koordinasyon, İstanbul Forumlar
Buluşması hazırlayanları gibi “temsilciler”den oluşan yapılarda, birinci
eğilimin etkisi ve gücü daha fazladır.
Forumların kendi iç toplantılarında, hatta şimdilerde forum
toplantılarından uzak duran ama göz ucuyla nereye gidecek diye bakanlarda
ikinci eğilimin daha güçlü olduğu sezilmektedir. Uzak duruşun bir nedeni de
birinci eğilimin etkisinin hâlihazırdaki gücüdür.
*
Her iki eğilim sadece farklı program ve stratejilere değil
aynı zamanda farklı önceliklere ve gündemlere de denk düşer.
Forumların bir “karşı
iktidar”, bir “alternatif ulus”
olarak şekillenmesi gerektiğini düşünenin öncelikleri ve gündemi farklı olur;
iktidara karşı bir mücadele aracı olması gerektiğini düşünenin öncelikleri ve
gündemi.
Forumların bir karşı “iktidar” olarak şekillenmelerini ve bu
yönde mücadele etmelerini hedefleyen için, her şeyden önce bizzat forumların
kendisinin, bütün forumlara katılan tüm bireylerin tartışabileceği; her bireyin
tüm bireylere görüşlerini iletip görüşlerine kazanmayı deneyebileceği; gerçek
bir fikir ve örgütlenme özgürlüğünün fiili olarak da bulunduğu bir biçimin,
ilişkinin ve yapının varlığı öncelikli olur. Çünkü ancak böyle bir yapı ve
ilişkiler içinde “Gezi’nin Ruhu” ya da forumlara katılan ve izleyenlerin gerçek
eğilimleri kendini dışa vurma ve temsilde yansıtma olanağı bulabilir; genel ve
temel sorunlara yönelip kendini geliştirebilir.
Tersi eğilim ise, ancak bugünkü, dolaylı yapıları
sürdürebilerek varlığını ve etkisini sürdürebilir. Bu somut olarak bizzat
bugünkü yapıda da görülebilir.
Örneğin, neredeyse bir yıl geçmesine rağmen örneğin “Forumlar
Koordinasyon” ya da “Taksim Dayanışma” gibi organların, kendilerinin geçici ve zorunlu bir çözüm olarak görüp, kendilerini yok edecek ve kendilerinin
yerine geçecek böyle bir yapının oluşumu yönünde hiçbir adım atmaması ve bunu
acil bir görev olarak önüne kaymaması, bizzat birinci eğilimin böyle bir
yapı aracılığıyla etkisini sürdürmesiyle ilgilidir.
Yani bugün, forumların ve ilişkilerinin nasıl yapılanacağı ve
bizzat bunun gündeme alınması sorunu ve bugünkü var olanı fiilen sürdürme ve
bunu gündeme almaktan kaçınma, aslında iki farklı eğilim, program ve stratejinin
çatışmasının bilince çıkmamış ama somut bir sorunda görünen yansımasından başka
bir şey değildir.
Forumların ve Gezi’nin geleceğini ve kaderini de bizzat bu iki
eğilim arasındaki mücadelenin sonucu belirleyecektir.
Eğer bugünkü yapı ve ilişki tarzı sürdürülürse, forumlar kan
kaybetmeye devam edecek ve giderek iktidara karşı muhalefetin basit bir aracına
dönüşecektir.
Ama eğer bugünkü yapının yerine, gerçekten alternatif bir “ulus”un
ve onun karşı “iktidar”ının tohumları olabilecek yapılar ve işleyişlerin nasıl
kurulabileceği ve oluşturulabileceği gündeme alınabilir ve bu yönde somut
girişimlerde bulunulabilirse, forumların anti AKP muhalefetin birer basit aracı
olmaktan çıkıp birer alternatif “iktidar”a veya “ulus”a dönüşebilme olanağı
ortaya çıkar.
(Elbet ilerde bu “Alternatif İktidar” oluşturmayı esas
olarak görenlerin içinde de bizzat bunun nasıl olabileceği tartışması da olacak
ve bu da ister istemez, daha sistematik ve farklı, dünya çapında açıklama
getiren teorilerin, program ve stratejilerin tartışmasını da getirecektir. Örneğin
dün Don Kişot’ta Michael Hardt, Antonio Negri ile birlikte böyle bir sistematik
teori (program ve strateji) şekillendirmeye ve savunmaya çalışan biridir. Keza bu
satırların yazarının geliştirdiği sistematik bir teori, program ve stratejisi
vardır. Yarın belki başkaları da çıkabilir. Ama henüz bu noktalardan çok
uzağız. Gezi ve forumlar varlıklarını sürdürüp gelişebilirlerse er veya geç bu
sorunlarla da karşılaşacaklardır.)
Bu iki eğilim, iki program ve iki strateji somut sorunlarda,
özellikle de somut örgüt ve mücadele biçimlerinde kendini gösteriyor dedik.
Örneğin Soma’daki katliama gösterilen tepkilerde iki farklı
eğilim görülüyordu.
Bir yanda hem bu olaya bir yurttaş olarak, bir insan olarak
tepkisini göstermek, işçilerin yanında yer almak ama esas gücünü ve enerjisini,
daha çok insanı bu tepkiyi ifade etmeye yöneltmeye yönelik olarak ve/veya daha
kalıcı, uzun vadeli ve sonuç alıcı yapılar oluşturmak için neler yapılacağı
üzerine kafa yoranlar.
Diğer yanda, Soma dolayısıyla oluşan tepkiyi gerek sloganları
ve vurgusuyla gerek eylem biçimleriyle, sırf AKP ve hükümet karşıtlığına
yönlendirerek; polisle çatışmalar çıkararak (Polis zaten her durumda saldırıyor.
Ama sadece içerik olarak değil, biçimsel ve hukuki olarak da haklı olmak ve
yurttaş olarak hakları savunur pozisyonda olmak çok önemlidir ancak böyle bir
tavır ısrarla sürdürülebilirse geniş kitleler de sokağa çıkabilir.) uzun
vadeli, “alternatif iktidar” organı olabilecek yapılar oluşturmayı ve geniş
kitleleri örgütlemeyi hedef almayanlar.
Birinciler bugün var olun iktidar muhalefet bölünme ve zıtlaşmasının dışına çıkmaya, en
azından bu tuzağa düşmemeye çalışırken, ikinciler gönüllü olarak tam bu
bölünmede yer alarak, forumları bu tuzağa çekmeye çalışıyorlar.
*
Şimdi şu Soma’daki katliam örneğinde neler yapılabileceğine
bakalım.
En öncelikli konu, var olan devletin karşısına alternatif
bir iktidarın dayanağı ve aracı olacak örgüt ve organlar yaratmak; halkın
bunlarda örgütlenmesini sağlamaktır.
Yani öyle biçimler bulmalı ve bunların tohumunu atmalıyız ki
bunlar sadece yapısal olarak var olandan farklı olmakla kalmamalı; aynı zamanda
bizzat bu örgütsüz milyonlarca insanın örgütlenmesinin araçları olmalıdırlar.
(Bu konuda elbet Kürt hareketinin önemli deneyleri vardır. Ayrıca
dünyadaki işçi hareketlerinin unutulmuş deneyleri ve onlardan da daha çok
unutulmuş bu deneyleri sistemleştirme çabaları vardır. Ama daha buralardan çok
uzağız.)
Somut bir örnek verelim. Gezi esnasında “Vicdan Mahkemeleri”
diye bir öneri yapmıştık. Gezi’nin, bugünkü mahkemelerin alternatifi olacak,
bugünkü yasalara göre ama gerçekten tarafsız ve hukuki ölçülerle karar verecek
mahkemeler kurmasını; bunların elbette bir yaptırım gücü olamayacağını ama en
azından vicdani mahkûmiyetler verebileceğini; bunların da hem bugünkü devlet ve
hükümetin gerçek yüzünün kavranmasını; hem de forumların alternatif bir iktidar
olarak örgütlenmesini sağlayacağını yazmıştık.
Ne yazık ki, tam da Gezi’yi iktidara karşı muhalefetin bir
aracı olarak gören eğimin etkisi ve yönlendirme gücü dolayısıyla hiçbir zaman
gündeme alınmadı ve bunları oluşturma yönünde girişimlerde bulunulmadı.
Bir yıl veya altı ay önce, böyle bir yapının iyi kötü
başlangıcı yapılmış olsaydı, örneğin rüşvet skandallarına bu mahkemeler bakıyor
olabilirdi. (Bu mahkemeler bakanları, polisleri, başbakanı mahkemeye ifade
vermeye çağırabilirdi. Gelmezler veya gelmeyeceklerdir. Önemli olan usulüne
uygun hukuki prosedürü uygulamaktı. Örneğin Soma’yı bu mahkemelerimiz inceliyor
olabilirdi.)
İşte Soma için de aynı mantıkla başlangıçlar yapılabilir.
Birincisi Soma olaylarını inceleyecek bir “Vicdan Mahkemesi”
kurulabilir Bugünkü Forum tarafından. En tarafsız ve bağımsız hukukçulara bir
çağrı yapılarak böyle bir mahkemede yer almaları istenebilir. Mahkemelere
tamamen Amerika’daki jüriler gibi tarafsız ve rastlantısal jüriler seçilebilir.
Mahkemelerin bütün delilleri, ifadeler, iddialar tamamen açık olarak internette
yayınlanabilir. Her olay ayrıntısıyla incelenebilir vs..
Ama sadece mahkemeler yetmez. Örneğin işyerleri emniyeti
denetleme kurulları kurulabilir. Bunlar da her işyeri ile ilgili raporlar
sunup, işyerlerine gidip kontrol etmek isteyebilir. Bunlara elbet işverenler
müsaade etmez. Ama o zaman buna müsaade etmeyenlerin listeleri ve isimleri,
yayınlanabilir.
Yani devletin ordusuna, savcısına, mahkemesine, polisine,
hapishanesine karşı forumların karşı devletinin kuracağı organların
güvenilirliği, ciddiliği, tarafsızlığı ve bunların sağladığı manevi etki bir
karşı iktidarın araçları olabilir.
Bunlar gibi daha yığınla iş yapılabilir. Eğer gerçekten kılı
kırk yaran; ciddi işler yapılırsa bir süre sonra bunlar geniş kitlelerin sözüne
güvendiği organlar haline gelir. İnsanlar TC yurttaşlığından filen çıkıp
Forumların demokratik cumhuriyetinin yurttaşlığına geçmeye başlayabilirler. Birer
Türk olmaktan çıkıp birer Türklüğe hiçbir politik anlam vermeyen birer demokrata
dönüşmeye başlayabilirler.
Ama bütün bunlar için her şeyden önce forumların tüm Türkiye
çapında ortaklaşa bir platformunun oluşması, adeta alternatif bir “ulus” gibi
şekillenmesi gerekiyor.
Bugünkü ulus Türklükle tanımlanmış, Türk dilini resmi dil
kabul etmiş, Türk vatandaşı olmayı şart koşmuş.
Forumların demokratik ulusu ise, Türklükle veya başka bir
dil, din, etni ile tanımlanmaya karşı tanımlanmış olmalı.
Bunun sembolik ifadeleri de olmalı. Bugünkü ulusun bayrağı Türk
bayrağı ise, alternatif demokratik ulusun veya “iktidar”ın bayrağı, bütün
diller, dinler, etniler, soylar karşısında tarafsızlığını, onlara karşı kör
oluşunu vurgulayan bir bayrak olabilir örneğin.
Bu alternatif demokratik ulusa katılmak için Türk vatandaşı
olmak gerekmez. Bu topraklarda yaşayan ve devletin ve ulusun bir dil, din,
etni, soy, tarih kötü olmasını savunan herkes bu alternatif demokratik ulusa
katılabilir. Türkiye’de yaşayan Suriyeliler, Afrikalılar, vs. de bu alternatif
ulusun yurttaşları olabilir örneğin.
Bu karşı ulusun Merkezi “yerelleri” ve onların yetkilerini
değil; Yereller merkezin hangi yetkilere ve ne keder sahip olacağını belirler
ve bunlar her an geri alınabilir.
Bu karşı ulus veya devlette, örneğin İşçilerin asgari
ücretini veya asgari geçim seviyesini işçilerin teşekkülleri ve seçtikleri
kurullar belirler. Hükümet veya işverenler değil.
Bu alternatif iktidar veya demokratik ulus, Her şeyin tam
bir açıklığını savunur ve uygular. Hiçbir organın hiş bir toplantısı
yurttaşlarına kapalı olmaz. Tam bir açıklık olur ilkesi.
*
Bütün bunlar uzatılabilir. Tartışılması gerekenler bütün
bunların nasıl yapılacağı olmalı.
Ama başta da bekittiğimiz gibi bütün bunların olabilmesi
için bunların tartışılıp gündeme alınabileceği organlar ve bunların oluşturulması
gerekmektedir.
Bu öneriler ve anlayışı yansıtan yazılar karşısında bir içerik tartışmasına girmektense, böyle genel ve temel sorunları tartışmayı “çöp” olarak tanımlayarak dar pratikçiliği yüceltenler ise fiilen başka bir eğilimin ve stratejinin savunusunu yapmış olurlar.
Bu öneriler ve anlayışı yansıtan yazılar karşısında bir içerik tartışmasına girmektense, böyle genel ve temel sorunları tartışmayı “çöp” olarak tanımlayarak dar pratikçiliği yüceltenler ise fiilen başka bir eğilimin ve stratejinin savunusunu yapmış olurlar.
18 Mayıs 2014 Pazar
Demir Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder