28 Ağustos 2015 Cuma

Bağımsız Bireyler Grubu mu? Birey Hukuku Platformu mu?

Birkaç gün önce “HDP’yi Reorganize Etmek” başlıklı bir yazı yazarak orada HDP’nin örgütsel yapısının, bileşen hukukundan, birey hukukuna geçmesinin, bundan sonra başarılı olabilmesi için; bir “Türkiye Partisi” olabilmesi için; olmazsa olmaz bir örgütsel koşul olduğunu yazmıştık.
Aslında yazı sadece HDP’nin örgütsel yapısına ilişkin bir yeniden örgütlenme çağrısı değildi; aynı zamanda HDP’nin programının da yine aynı şekilde dillere ve dinlere vs. göre temsil yerine, dili, dini, cinsi, cinsel tercihi olmayan, bunların körü olan bir toplumsal yapıyı hedeflemesi gerektiğini de yazıyorduk. Ama bu programatik kısma, ilerde daha ayrıntılı ele almak üzere geçer ayak değinmiştik. Yazının ağırlığı programatikten ziyade örgütsel reorganizasyona yönelikti.
Öyle anlaşılıyor ki, yazıyı okuyanlardan birtakım HDP’li olup ta belli bir örgütten olmayan arkadaşlar, yazıdaki görüşlere paralel davrandıklarını düşünüp bize de şöyle bir davet yollamışlar:

27 Ağustos 2015 Perşembe

Levent Tüzel Skandalının Ardından Kısa Bir Not

19 Ağustos’ta bir yazı yazmıştık. Başlığı “Ne Yapacağını Bilen ve Kararlı Erdoğan, CHP ve HDP ile Kedinin Fare ile Oynadığı Gibi Oynuyor
O yazının sonunda şu satırlar okunuyordu:
“Muhalefet, eğer böyle giderse dün kabul edilmez bulduğu şeyleri kabul eder hatta savunur durumda bulacaktır kendini. Dün saraya çıkmayız diyorlardı, bugün çıkmak için kuyruğa giriyorlar. Bugün çıkmak için kuyruğa giriyorlar; yarın ayaklarına kapanacaklar.
*
Şimdi, öylesine köşeye sıkışmış bulunuyor ki bu partiler, ne yaparlarsa yapsınlar Erdoğan’ın elini güçlendireceklerdir.
Eğer Erdoğan’ın bu koşulunu kabul etmeseler, Erdoğan, kendi istedikleriyle hükümeti kuracaktır; hem de kendilerini oyunbozan durumunda bulacaklardır.
Eğer etseler, hem Erdoğan’ı meşrulaştıracaklardır hem de onun oyuncağı olacaklardır.
Üstüne üstlük, bu durumda Erdoğan böylece bakan olarak atayacağı isimler aracılıyla, onların içine de kendi zehrini akıtma, bölme, tereddütte bırakma imkanı bulacaktır.

25 Ağustos 2015 Salı

HDP’yi Reorganize Etmek

Erdoğan’ın tek adam diktatörlüğüne giden darbe rejimine karşı savaşın en kritik ve tayin edici alanı olan HDP’yi savunmak, HDP’li olsun olmasın, demokrat olsun olmasın herkesin görevidir.
Bir demokrat ve sosyalist için, HDP’yi savunmanın en etkili ve radikal yolu ise, HDP’ye üye olarak saldırılar karşısında siperde yerini almak; HDP’ye gelecek saldırıların hedefi olmaktır.
Ama bir görev daha bulunuyor: HDP’yi reorganize etmek.
Çünkü HDP aynı zamanda bu mücadelenin bir öznesidir. Bu öznenin etkili ve başarılı olması için baştan aşağı yenilenmesi ve yeniden organize olması gerekmektedir.
Şimdi birçokları, yıllardır yaptıkları gibi, şöyle diyecektir: “Şimdi reorganize olmaktan söz etmenin; nasıl reorganize olunacağını tartışmanın, bunun için kongreler yapmanın zamanı mı? Hele şu seçimi atlatalım ondan sonra.”

24 Ağustos 2015 Pazartesi

PKK Ne Yapıyor? Bir Anlamaya Çalışma Denemesi?

Bir teoriyi rezil etmenin en kolay yolu, onu toyca savunmaktır” diye bir söz vardır. Bu önermedeki  “teori” yerine, bir “dava”, bir “program”, bir “strateji” de koyulabilir; “toyca” yerine de “akılsızca” da.
Seçim sonuçlarına, Türkiye politikasına, HDP’nin düşürüldüğü duruma bakarak PKK’nın son misillemeleri için rahatça bu önerme kullanılabilir.
Bizzat bu satırların yazarı, herkesin “PKK ne yapıyor?” diye mırıldandığı bir ortamda, 12 Ağustos’ta “PKK’ya Açık Mektup: PKK Derhal Tek Taraflı Ateşkes İlan Etmelidir” diye bir çağrı yaptı.
Daha sonra benzer çağrılar, Ezop Dili bir kenara bırakılarak, başkalarınca da açıkça dile getirilmeye başlandı.
Örneğin 21 Ağustos’ta Hasan Cemal T24’te “PKK’ya bir çağrım var: Tek taraflı ateşkes ilanı” başlıklı bir yazı yazdı. Cengiz Çandar da aynı anlama gelecek yazılar yazıyordu. En son Diken’de Levent Gültekin’inPKK’nın cevap vermesi gereken sorular” başlıklı yazısı da aynı anlama gelmektedir.

21 Ağustos 2015 Cuma

Sosyalistler ve Demokratlar HDP’yi Niçin ve Nasıl Savunmalı?

Yanda HDP’ye üye olmaya çağıran bir resim var.
Orada HDP’ye üye olma çağrısı yapılıyor.
Ne için?
Yeni Yaşam” için.
Bu slogan, seçimlerde de vardı.
Baştan aşağı yanlıştır ve yalandır ve sahte hayaller yaymaktadır.
Gerçekten devrimci ve demokratik bir parti sahte hayaller yaymaz.
“Yeni yaşam” falan olamayacağını anlatması gerekir HDP’nin. Yeni bir yaşamın ne kadar zor, ne kadar uzaklarda, ne kadar derin değişiklikler gerektirdiğini anlatması gerekir.
Peki, nasıl üye olunacak?
Üyeliği bir cep telefonu mesajıyla olabilirsiniz diyor ve üyelik aidatları hakkında bilgi veriyor.
Üyelik politik bir eylem olmaktan çıkmış, bir program ve tüzüğün hazmolması anlaşılması sorunu olmaktan çıkmış. Bir mesaj çekip, bir üyelik aidatı yatırmaya indirgenmiş.
Hâlbuki organ dışı üye ölü, safradır. Tıpkı vücuttaki organ dışı hücreler gibi selim veya kötü bir kanserdir, bir urdur.
Bu ilan aslında HDP’nin hali pür melalini binlerce sözden daha iyi yansıtıyor.

20 Ağustos 2015 Perşembe

HDP’yi Savunmak

Erdoğan’ın darbesini, imparatorluk tacıyla (sultan kavuğuyla) donatmasının önündeki en büyük engel HDP olmaya devam ediyor. Erdoğan, sultasını kurabilmek için ne yapıp edip HDP’nin seçimlere katılmasını engellemek veya bunu engelleyemiyorsa, seçmeni HDP’ye oy veremez durumda bırakmak zorundadır.
Bu durumda Erdoğan’ın darbesine ve dikta rejimine karşı savaşın esas alanı HDP olacaktır.
Yani HDP, Erdoğan’ın darbe ve dikta rejimine karşı mücadelenin sadece bir gücü ve bileşeni, diğer bir ifadeyle öznesi değildir; aynı zamanda bu mücadelenin en tayin edici muharebelerinin yapılacağı bir savaş alanıdır; yani mücadelenin konusu ve nesnesidir.
O halde HDP’nin varlığını sürdürmesi ve başarısı,  Erdoğan’ın darbe ve dikta rejiminin kaderini tayin edecek mücadelelerin verildiği bir savaş alanı olacaktır.

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Ne Yapacağını Bilen ve Kararlı Erdoğan, CHP ve HDP ile Kedinin Fare ile Oynadığı Gibi Oynuyor


Erdoğan ne yapacağını biliyor: hiçbir şekilde; ne olursa olsun açıkça el koyduğunu söylediği fiili başkanlık mevkiini-mevziini terk etmemek.
Çünkü bir tek geri adımı; en küçük bir zaaf belirtisi bile hem uluslar arası mahkemelere hem de Türkiye’deki mahkemelere sanık olarak çıkmakla sonuçlanacak bir düşüşün ve gerileyişin yolunu açacaktır.
Bu akıbeti engellemek için HER ŞEYİ yapmaya hazırdır.
Bu tespiti yapmayan, bugün Türkiye’de politika yapamaz.
Bu tespiti yapan da Türkiye’deki en acil sorunun Erdoğan olduğunu; Erdoğan’ın fiili darbesine son vermek olduğunu görür ve acil hedef ve politikalarını buna göre belirler.

18 Ağustos 2015 Salı

HDP ve CHP’ye Çağrı: Erdoğan Nasıl Durdurulabilir?

Dünkü yazımızda, İsyanın temel kuralı “hücum, hücum, hücumdur” diye yazmış; isyanla oynamanın tehlikelerinden söz etmiştik.
Bu devlete ve sisteme isyan etmesi gerekenler savaş ve politika sanatının bu kuralına ve derslerine aldırış etmeden oyun oynuyorlar
Ama Erdoğan, devletin başında, başında olduğu devletin anayasasına ve yapısına fiilen isyan etmiş olarak, darbe yaptığını açıkça söyleyerek; tam da bu kuralı uyguluyor ve kendi açısından başarıdan başarıya koşuyor.
Ona başarıyı, karşısındakilerin kararsızlığı ve korkaklığı hediye ediyor.
Erdoğan son derece dar görüşlü, yeteneksiz ve kifayetsiz bir politikacıdır.
Tek bir özelliği vardır.
Karşısındakileri kararsız durumda bırakacak taktik hamleler yapmak ve son derece kararlı olarak sürekli saldırmak.
Erdoğan bugün hala bulunduğu yerde duruyorsa bunun en büyük suçluları kararlı bir mücadele yürütmeyen HDP ve CHP’dir.

17 Ağustos 2015 Pazartesi

İsyanla Oynanmaz

Gencecik bir devrimciydim. Hikmet Kıvılcımlı’nın çıkaracağı Sosyalist gazetesine Yazı İşleri Müdürü olacaktım. Yani gazetedeki yazılar için davalar açıldığında gönüllü olarak içeri girme işini üstlenecektim ki gazete varlığını ve yayınını sürdürebilsin. Bunun için gazeteyi teknik olarak çıkaracak olan Orhan Müstecaplıoğlu'yla birlikte, tanıştırılmak üzere Hikmet Kıvılcımlı’nın evine gitmiştik.
Gencecik bir devrimci olarak Hikmet Kıvılcımlı ile Orhan Müstecaplıoğlu’nun aynı görüşleri savunduğunu sanıyordum. Elbet Kıvılcımlı’nın kitaplarındaki yazılar ile Müstecaplıoğlu’nun hazırladığı, Sosyalist gazetesinin çıkacağını duyuran afişler arasında bir uyumsuzluk olduğunu hissediyordum; ama bunu bir vurgu veya meşrep farkı gibi algılıyordum.

16 Ağustos 2015 Pazar

Ulusçuluk, Murray Bookchin ve Abdullah Öcalan Üzerine Veya Kediler Kendi Kuyruğunu Neden Yakalayamaz? Ulusçular Ulusun Ne Olduğunu Neden Anlayamaz?

(Evelki gün, Sendika Org’ta Joris Levering’in “Murray Bookchin ve Kürt direnişi adlı bir yazısı yayınlandı. (Bu yazıyı da ekte koyuyoruz.) Adındaki linkten de ulaşılabilir
 Yazar, Demokratik Özerklik ve/veya Konfederalizm, Rojava’daki kantonlar ve Rojava deneyimi ve bunlara ilişkin Öcalan’ın görüşleri ile Murray Bookchin’in görüşleri arasındaki ilişkileri ele alıyor.
Yazıyı okuyunca bundan on yıl önce, yine Bookchin’in görüşleri, Öcalan konusundaki yazdıklarımız aklımıza geldi. Pazar günleri aktüel politika dışında yazmak adeta bir gelenek haline geldiğinden, geleneğe uyarak, biraz da teorik ve temel konulara girelim dedik. Bu nedenle, bu yazıyı bugün aynen yayınlıyoruz.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

PKK’ya Açık Mektup: PKK Derhal Tek Taraflı Ateşkes İlan Etmelidir

Bugün gazetelerde, Selahattin Demirtaş’ın çağrısı yer alıyor. Örneğin BBC Türkçe “Demirtaş: Hükümetin operasyonlarına da PKK’ya da dur diyoruz” başlığıyla canlı olarak vermiş.
Arabulucular böyle davranabilirler. Bu anlaşılabilir. Zaten HDP’nin esas misyonu da şimdiye kadar arabuluculuk, hatta tam arabuluculuk bile değil, esas olarak postacılık oldu.
Demirtaş’ın çağrısı iyi niyetli ve güzel olabilir. Ancak biz iki taraflı değil, tek taraflı ateşkes öneriyoruz. Hükümet elbette silahlarla saldıracaktır. Biz de ona karşı ateşkesle saldırmalıyız.
Bilineni bir kez daha tekrarlayalım.
Çağrılarla karşılıklı ateşkes olmaz.
Peki, ne zaman olur?
Karşılıklı ateşkes ancak savaşın ve sıcak çatışmaların iki tarafın da amaçlarına hizmet etmediği zaman olur.
Bugün Türk devletinin başında bulunun sarayda oturan sultanın ateşkesten çıkarı var mı?
Yok.

24 Temmuz 2015 Cuma

Suruç’tan Sonra

Aşağıdaki yazıyı dün sabah yazmaya başlamıştık. Ancak bitirememiş ve bugün bitirmeyi düşünüyorduk.
Ancak dün öğleden sonra çok önemli bir değişim oldu. Dün itibariyle Türk devletinin askeri birliklerinin IŞİD mevzilerini bombalaması ve bugün sabaha karşı savaş uçaklarının, hududu geçmeden IŞİD mevzilerini bombalaması Ortadoğu’da güçlerin yer alışında köklü bir değişim anlamına geliyor.
Elbet bu değişim ne Türk hükümetinin ve Erdoğan’ın ne de Amerika’nın veya diğer aktörlerin hedeflerinin değiştiği anlamına gelmiyor; ama o değişmeyen hedeflere yönelik konumlanışlarının değişmesi anlamına geliyor.

19 Haziran 2015 Cuma

HDP’ye Oy Ver – Barajı Yık – Diktatörü Durdur – Barışı Sürdür Girişimi’nin Son Toplantısı Hakkında

Değerli Arkadaşlar,
Geçen hafta 13. Haziran Cumartesi günü, kısa Adıyla HDP’ye Oy Ver Barajı Yık Girişimi olarak son kez toplandık.
Toplantıya İstanbul’un yanı sıra İzmir, Bursa, Çorlu, Paris’ten arkadaşlar da katıldılar.
 Toplantıda çalışmaların bir değerlendirmesini yaptık ve bundan sonra ne yapmak gerektiğini görüştük.
Çalışmalarımızın kesin bir açıklık ve demokrasiye dayanmasının güzel bir örnek ve deneyim oluşturduğu vurgulandı.
Kendimizi medyada iyi duyuramadığımız dolayısıyla popüler olamadığımız belirtildi.

8 Haziran 2015 Pazartesi

Demokratların Gündemi

Türkler Hükümet ne olacak; kim kuracak; erken seçim olacak mı tarzındaki kendi gündemlerini tartışacaklar.
Demokratların gündemi ise bu başarının önümüze ne gibi yeri görevler koyduğu; bunun için neler yapmamız gerektiği gibi sorular olmalıdır.
Kendi gündemimizi bütün toplumun tartışmasını sağlayabildiğimizde, kazanmışız demektir.
*
Önce biraz geriden başlayalım. Olayların hızlı akışı içinde kısa zamanda nerelerden nerelere geldiğimizi unutmayalım ve genel eğilimleri gözden kaçırmayalım.
29 Mart 2013 tarihinde, yazdığımız yazının başlığı: “Ortadoğu Devrimi 21 Mart 2013’te Başladı” idi. O günden bu güne gelişen olaylar, bu öngörüyü doğruladı denebilir.
Gerçekten devrimci kabarış dönemi yaşamaya başladık.

4 Haziran 2015 Perşembe

Türkler (“Birleşik Haziran Hareketi”) Barajı Aşamıyor

Seçimlere ilişkin bir öngörüde daha bulunalım: Türkler (Birleşik Haziran hareketi) büyük bir olasılıkla barajı aşamayacak.
HDP’nin bir baraj sonunu yok. HDP barajı aşıyor ve aşacak. Hem de esas olarak Kürtlerden alacağı oylarla aşacak.
Ama öyle görülüyor ki, Türkler ve onların eğilimlerinin sembolik bir göstergesi olan “Birleşik Haziran Hareketi” baraja takılacak.
*
Bir sorunu çözmenin ilk adımı önce sorunun doğru sorulmasıdır.
Baraj sorununun HDP’nin barajı aşıp aşamaması olarak koyulması sorunun yanlış sorulmasıdır.
Baraj HDP’nin sorunu değil, Türklerin sorunudur.
Barajın yıllardır Kürtleri parlamentonun dışında tutabilmek için korunduğu hiç kimse için bir sır değildir.
Türkler, Türk değil de bir parçacık Demokrat olsalardı, bu baraja karşı mücadele ederler; onu kaldırmak için uğraşırlardı.

2 Haziran 2015 Salı

Seçimler Üzerine Başka Bir Akıl Yürütme ve Öngörü

Seçime beş gün var. Şimdiden bir öngörüde bulunmak anlamsız görülebilir. Ama biz aynı zamanda deneysel sosyoloji yapıyoruz. Bu nedenle hata yapmaktan korkmadan öngörülerimizi paylaşalım ki nerelerde yanlış yaptığımız daha iyi görülebilsin.
Kişisel kanımız HDP’nin yüzde on barajını aşacağıdır.
Bu kanıya istatistiklerle ya da sokaktaki gözlemlerimizle ulaşmış değiliz. Aslında onların fazla bir anlamı olduğunu da pek düşünmüyoruz. Bizim sosyolojiden anladığımız anketler değildir. Amerikan sosyolojisi, sosyolojiyi bir araştırma teknikleri sorununa indirger. Biz ise, Marksizm’den başka sosyoloji tanımıyoruz. Toplumsal güçlerin konum ve çıkarlarıyla açıklamaya çalışırız toplumdaki değişmeleri.
Bu nedenle, bu sonuca güçlerin çıkarlarından ve konumlanışlarından hareketle varıyoruz. Zaten seçimler genellikle güçlerin konumlanışlarının sandığa yansımasıdır; güçlerin konumlanışları seçimlerin sonucu değil.

1 Haziran 2015 Pazartesi

Seçimler, CHP’liler, Matematik ve Tutsak Açmazı

“- Bakın Engin bey, kesinlikle güvenmiyorum. Bu HDP’nin barajı aşıp Meclis’e girince AKP ile ortaklık kurmayacağına inanmıyorum, güvenmiyorum. Siz bilerek mi buna alet oluyorsunuz? Bence öyle. Niye böyle yapıyorsunuz? Bakın bir daha söylüyorum. Güven- mi-yo-rummm...
Yumuşak başlayıp gitgide sertleşen bu sözlere ne diyebilirim? Denebilecek tek cümleyle cevap verdim:
- Öyleyse siz de HDP’ye oy vermeyin hanımefendi…
Telefonun öbür ucundan hıçkırığa benzer bir cevap geldi:
- Ama o zaman AKP tek başına iktidar olacak, Tayyip de başkan…
Sustum…”
Aydın Engin’in yazısından
Biz matematikçi değiliz. Ortaokul ve lisede öğrendiklerimizi bile unuttuğumuzdan, bilgimiz dört işlem düzeyinde bile değildir. Bayağı kesirlerle nasıl işlem yapıldığını bile unuttuk. Ama bu seçimler tekrar basit de olsa matematik üzerine biraz düşünmeyi gerekli kılıyor.

31 Mayıs 2015 Pazar

Gezi’nin Nedenleri ve Yapısı Üzerine Marksist Bir Açıklama

Gezi üzerine yazına baktığımızda, ortada övgüden başka bir şey görülmemektedir. Halbuki Gezi’nin övülmeye değil eleştirilmeye ihtiyacı var.
Gezi esnasında yazdığımız yazılar olayların dumanı tüterken yapılmış eleştirilerdir aynı zamanda.
Gezi esnasında yazdığımız yazıların ana temalarından biri Gezi’nin Kürt hareketi ile buluşması üzerinde yoğunlaşıyordu. Gezi’ye dönüyor, Kürt hareketini kazanması ve etkilemesi gerektiğini; Kürt hareketine dönüyor Gezi’yi nasıl kazanabileceğini, nasıl etkileyebileceğini anlatmaya çalışıyorduk.
Bu seçimlerde bu buluşma ilk kez sınırlı da olsa gerçekleşecek gibi görünüyor. Bu buluşmayı engellemeye yönelik olarak kurulmuş bulunan “Birleşik Haziran Hareketi” amacına ulaşamadı ve içinden çok geniş bir kesim, HDP’yi destekleme ve oy verme eğilimi gösterdi. Keza Gezi’nin en ileri, en iyi unsurları; HDP’yi destekliyor.
Benzer şekilde Gezi, Kürt Hareketi’nin de “ilkel milliyetçilere” bağımlılığını ve mahkûmiyetini zayıflattı ve Kürt Hareketinin en ileri unsurları “Türkiyelileşme” projesini güçlendirdi.
Bu ittifak, henüz geniş kesimlere yayılmamış bu haliyle bile ilk zaferini, muhtemelen önümüzdeki 7 Haziran seçim/referandumunda elde edecektir. Gezi’nin ikinci yılında geç gelmiş bir başarısının arifesinde bulunduğumuz söylenebilir.

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Erdoğan Neden Kaybedecek?

Topu topu iki yıl geçti Öcalan’ın Diyarbakır’da Newroz alanında mesajının okunmasından ve “Barış Süreci”nin başlamasından beri. O tarihlerde yazdığımız bir seri yazıya “Ortadoğu Devrimi Başladı”  diye bir başlık koymuştuk.
Bugün geriye bakınca ağır ağır gelişen bir devrim süreci daha iyi görülüyor. “Ortadoğu Devrimi”nden dünyanın anladığı, “Arap Baharı”. Bu, dünyanın henüz göremediği bir devrim süreci.
Biz o yazıyı yazdığımızdan beri iki büyük alt üstlük oldu. Yazımızın mürekkebi kurumadan, Türkiye’deki Aleviler ve Laik şehirliler Erdoğan’a karşı Gezi Ayaklanmasını gerçekleştirdiler. Bir yıl sonra Kürtler Kobani için ayaklandılar ve ardından Kobani Zaferi kazanıldı.
Bu iki ayaklanma da hem dünyanın hem de bu ayaklanmaların aktörlerinin dünyayı kavrayışında derin değişikliklere yol açtı.
Ama bu iki ayaklanma da, henüz birbiriyle senkronize değildi ve birbirinden kopuk hatta belli bir ölçüde birbirine karşı şerbetli (bağışıklıklı) kalmıştı.
Şimdi 7 Haziran seçimlerinde bu iki ayaklanma, bu sefer bir arada ve senkronize olarak seçim sandığı aracılığıyla bir üçüncü “ayaklanma”ya hazırlanıyor.

28 Mayıs 2015 Perşembe

HDP’ye Barajı Ancak Erdoğan Aşırtabilir

Kişisel kanım, HDP’nin şu an yüzde onu aştığı yönündedir.
Kürtlerin oyları ve yüzde biri zor bulan, liberal, sosyalist, demokrat denebileceklerin oyları bunlara ek olarak çok cüzi miktarda CHP’lilerden gelecek stratejik oylar; AKP’lilerden gelebilecek Erdoğan’a ders verme oyları veya sandığa gitmemeler vs., hepsi bir arada HDP’nin yüzde onu aşmasını sağlamaktadır.
Ancak HDP yüzde 10’u aşmakla yüzde 10’u aşamaz. Karayılan’ın da dediği gibi, gerçek Baraj yüzde 12 civarındadır. En az yüzde 12’lik bir oy AK Parti hükümetinin hilelerle örtemeyeceği bir şekilde, HDP’nin barajı aşmasını sağlayabilir.
Soru şudur: HDP yüzde 12’yi aşabilecek midir?
Ve biraz düşünülürse şöyle bir denklemin ortaya çıktığı görülür. HDP’nin yüzde 12’yi ancak büyük bir kıta kayması ile aşabilir. Ama bu kıta kayması gerçekleşirse, HDP yüzde 12’nin çok üstüne çıkar.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Birleşik Haziran Hareketi’nde Yer Alıp HDP’ye Oy İsteyenlere Son Çağrı

Bu Seçimlerin Özgüllüğünü Kavramanın Önemi

Bu seçimin, Türkiye ve Ortadoğu tarihindeki bütün seçimlerden farklı kılan özelliğini ve önemini görememek ve doğru tanımlayamamak, kişiyi ya da örgütü, hiç yan yana görünmek bile istemeyeceği güçlerle aynı saflara itebilir.
Bu seçimde, tam da baraj ve HDP’nin yüzde on barajının aşmasının veya aşmamasının başkanlık sistemine geçilip geçilemeyeceğini belirleyecek olması ve de HDP’nin baraj sınırında olması, bu seçimlere başka hiçbir seçimde olmayan son derece özgül, plebisit (referandum) karakteri veriyor.
Bunun sonucunda da oyların gerçek ağırlıkları ve oy isteme ve verme nedenleri değişiyor.

26 Mayıs 2015 Salı

HDP’ye oy vermek, CHP’yi AKP karşısında güçlendirecektir



(Bugün sözü T24 blokçusu Erdem Yörük'e bırakıyoruz. Tam da baraj nedeniyle ortaya çıkan matematiksel gerçek şudur ki CHP'lilerin AK Parti karşısında CHP'yi güçlendirmek için HDP'ye oy vermeleri gerekmektedir. Bu yazıyı yaygınlaştırınız ve mümkünse CHP'lu dostlarınızla paylaşınız. Bir tek oyun bile çok büyük önem kazandığı bu noktada belki bir kaç kişinin düşünmesine yol açar. D.K.)

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Kürtler Niye AK Parti’ye Oy Vermemelidir?

İran yayaları ve Ortadoğu Akdeniz havzası, birbirinden iki ayrı uygarlık alanı olarak kalmışlardır. Kürt bu iki uygarlığın kesişme noktasında; ikisi tarafından da hiçbir zaman tam olarak fetih edilememiş dağlarda,  genellikle hayvancılıkla yaşayan göçer toplulukların genel adı olmuştur.
Göçebelik, hayvancılık, dağlar demek, uygarlığa; yani yazı, para, devlet ve sınıflara bulaşmamışlık demektir. Sınıfsız, ortaklaşmacı ve dayanışmacı toplulukların yaşamaya devam etmesi demektir.
Bugün Kürtlerin “çok muhafazakâr” olarak tanınmasının temelinde bu tarihsel arka palan ve toplumsal yapı bulunmaktadır.
Örneğin şehirlerdeki Kürtlerin ezici çoğunluğu AK Parti’ye oy vermekte ve bu muhafazakârlık olarak tanımlanmaktadır. Ancak hiçbir şey göründüğü gibi değildir. İlk bakışta güneş dünyanın etrafında döner ama gerçek dünyanın güneşin etrafında döndüğüdür.

24 Mayıs 2015 Pazar

Türk Milliyetçileri Neden HDP’ye Oy Vermelidirler?

İlk bakışta, Türk milliyetçilerinin HDP’ye oy vermesinin istenmesi bir şaka gibi görülebilir. “Türk milliyetçilerinden, Kürt Milliyetçiliğinin ürünü ve savunucusu olarak bilinen bir partiye oy istemek… Bu kadar saçmalık da olmaz” diyenler çıkacaktır.
Ancak konunun üzerine düşününce kazın ayağının hiç de göründüğü gibi olmadığı görülecektir.
Önce şunu soralım. Türk milliyetçisi kime denebilir; nasıl tanımlanabilir?
Türk milliyetçisi: “Türk milletinin (ulusunun) çıkarını, refahını, zenginliğini ve gücünü her şeyden üstün tutana denir” diye tanımlanabilir.
Zaten Türk milliyetçileri de; Milliyetçi olmadığını söyleyen Türk Sosyalistleri de, hem genel olarak milliyetçiliği hem de Türk milliyetçiliğini böyle tanımlamakta anlaşırlar.

22 Mayıs 2015 Cuma

AK Partililer AK Parti’ye Niçin Oy Vermemelidir?

Bir partinin üye ve taraftarlarından üyesi ya da taraftarı oldukları partiye oy vermemelerini istemek ilk bakışta pek mantıklı görünmeyebilir, ancak aşağıdaki satırlar okunursa bunun üzerine düşünmek gereken bir öneri olduğu görülecektir. Ayrıca bu öneriyi AK Partililere yaptığımıza göre onların sağduyularına ve iyi niyetlerine bir güven olarak görülmelidir.
Tabii sözümüz, belli bir menfaat karşılığı olmadan AK Partiyi seven ve oy verenlere; yani ona oy veren ve destekleyen büyük çoğunluğa.
*
AK Partililer AK Parti'ye oy vermemelidir, çünkü AK Parti’ye verilen olar artık AK Partiye verilmemektedir, çünkü Erdoğan AK Parti’yi tasfiye etmiş bulunuyor. Eski AK Parti ile Bugünkü AK Parti aynı parti değildir.
Bir şeyin isminin aynı olması cisminin aynı olduğu anlamına gelmez. Taze bir Armut da çürük bir armut da dışarıdan farksız görünür. Ama armut içinden çürür. Aynı görünse de ikisi aynı şey değildir.

#‎Renault‬ ’da son durum: (Oku, Okut, Paylaş ve Yay)

(Yayılması dileğiyle - Tamer Doğan) ‪#‎Renault‬ ’da son durum:
Fabrika girişinde solda yer alan, kısa trabzanlı ufak bir topraklık alanda, barınak vari derme çatma kurulmuş bir alanda kalan yaklaşık 300-400 kişi var. Buradaki işçiler grev sırasında vardiya sırası onlarda olmadığı için dışarıdan destek veriyor greve, ancak fabrikanın önünde bekleyişlerini sürdürmeye devam ediyolar.
İçeride, grev sırasında vardiyada olan toplam 1400 kişi varmış. Ancak bunlardan 200 kadarı zorunlu nedenlerle bugün 8.gününe giren grevi bırakmak zorunda kalmışlar.
Fabrika’dan bir kez çıkarsan bir daha girmenin olanağı yok ve işçiler arasında yayılan “çıkarsak tazminat hakkımızı kaybederiz” bilgisi içeride aralıksız süren direnişin sirküle olmasının önünde engel. Bu yanıyla da hem psikolojik, hem de fiziksel olarak koşullar çok zor.

21 Mayıs 2015 Perşembe

İmdat Freni ve Lokomotif

Marks, 19 yüzyılın iyimserliği içinde, “devrimler tarihin lokomotifleridir” diye yazmıştı. Tarihe ilerleyen bir süreç gibi baktığınızda elbet devrimler bu ilerlemenin lokomotifleri gibi görünebilir.
Aslında Marks’ın bu sözü kendi kavrayışıyla da çelişiyordu. Çünkü ilerleme nesnel ve sosyolojik bir kavram değil; değer yüklü bir kavramdır. Tarih ilerlemez ya da gerilemez; sadece bir proses, gidiş, süreçtir.
Dünyayı bin nesneler yığını değil, bir süreçler karmaşası olarak görmenin kendi yöntemlerinin (diyalektik yöntem) özü olduğunu söyleyen bizzat Marks ve Engels’in kendileriydi.
Yani özü itibariyle, Marks’ın bu sözü, bilimsel veya sosyolojik olmaktan ziyade politik bir anlama sahipti ve kültürel olarak rahminden çıktığı Aydınlanmaya bir göbek bağı, geçmişin bir kalıntısı olarak görülebilirdi.

19 Mayıs 2015 Salı

Haziran Hareketi ve AK Parti İçinde Paralel Davranışlar

Birleşik Haziran Hareketi ve Ak parti içinde, tarihteki sınıflar mücadelesinde sık sık görülen bir davranış biçimini görüyoruz: bir yanlışı görmek ama ona karşı zamanında, o yanlış ya da tehlike henüz küçükken, enerjik ve aktif tavır alamamak, böylece bizzat kendi sonunu hazırlamak
Birleşik Haziran Hareketi içinde aslında geniş bir çoğunluk bu seçimlerde HDP’ye oy verilmesinden yana ve HDP’ye oy verecek.
Haziran Hareketi içinde olup da HDP’ye oy verecekler, bu harekete kesin bir ültimatom verip, onu tavır almaya zorlamıyorlar; tavır almadığı takdirde ayrılmaya bir türlü yanaşmıyorlar.
Bunu esas olarak iki gerekçeye dayandırıyorlar.
1)      “Biz esas Haziran Hareketi’nin CHP’ye oy verin çağrısı yapmasını engelliyoruz. Böyle bir tavır koyarsak, kalanlar CHP’ye oy verin çağrısı yaparlar” diyorlar.

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Erdoğan’ın Diktatörlük Özlemlerine Kılıçdaroğlu Desteği

Bizler Kassandra gibi ne olursa olsun yaklaşan felaketi haber vermekle yükümlüyüz. Kaderimiz de Kassandra gibi olabilir. Bilindiği gibi Kassandra geleceği görür ama ona kimse inanmaz.
Bu seçimlerin aslında seçim görünümlü bir referandum olduğu; halkın yüzde altmışı başkanlığa karşı olmasına rağmen, yüzde kırkın oyuyla başkanlığı oturtma çabası olduğu; başkanlığa bunun savaş ve yıkım olduğu görülmüyor.
Yüzde kırkın oyuyla yüzde altmışın karşı olduğu başkanlığı oturtmak ise, HDP’nin baraj altında kalması ve ona giden oyların AKP’ye milletvekili olmasıyla mümkün.
HDP barajın altında kaldığı takdirde hem Başkanlık sistemi yerleşecek; hem de Erdoğan Başkan olacaktır.
Bu Erdoğan’ın sadece başkan olması değil; yasama, yürütme ve yargı yetkilerini eline geçirmesi demektir.
Ve bu aynı zamanda, kendisine bir şey söyleyebilecek, aynı göz hizasından konuşabilecek eski yoldaşlarının hepsini tasfiye etmesi; iktidar zehirlenmesine uğramış; kaprisli, yeteneksiz ve muhteris birinin koca devletin tüm gücünü ve kaynaklarını ele geçirmesi; bu devleti “bir şirket gibi” kar zarar hesabıyla yönetmesi demektir. Devlet aynı zamanda Erdoğan Partisiyle (O zaman artık AK Parti adı Ak Parti olarak kalsa da bir Erdoğan partisi olacaktır.) iç içe geçmiş parti ve devlet ayrımı da ortadan kalkmış olacaktır.
Diğer yapısal zincirleme sonuçları tek tek sıralmaya gerek yok.
Bunun nasıl bir felaket olduğu hala anlaşılmıyor.
Erdoğan aslında bugüne kadar ki politik hayatında nereye el attıysa başarısız olmuş bir politikacıdır. Bugün tasfiye ettiklerinin ve edeceklerinin mirasına oturmuştur ve onu tüketmektedir.
Ekonomi ve dış politikada Erdoğan’ın hanesine yazılmış başarıların hiç biri Erdoğan’ın başarısı değildir. Erdoğan başkalarının başarılarının rantını yiyen bir rantiyedir.
Ekonomi Politikası, Derviş’in çizdiği politika ve ekonominin başında olup da bugün bile Erdoğan’a “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” diye eleştirenlerdir.
Dış politikadaki başarılı gibi göründüğü dönemin ise (Avrupa Birliği ile iyi ilişkiler, Kıbrıs, Ermenistan vs.) bütün açılımlarının Gül’ün çizgisi olduğu ortaya çıkmıştır.
Eğer Erdoğan’a atfedilecek bir tek başarı var ise bu da “Barış Süreci”dir ki bu da yuna, Erdoğan’ın başkanlık hayalini geçekleştirmek için taktik bir hamleden başka bir anlam taşımamaktadır. Erdoğan Başkan olduğu gün, bu taktiğe de ihtiyacı kalmayacak ve Savaş da başlayacaktır.
Bu koşullarda Erdoğan’ın başkanlığını, AK Partili ve CHP’lilerin binlerce yılda birikmiş sezgileri engelleyebilecektir.
AK Partililerden bunca yolsuzluk, kendini beğenmişlik, lüks, gerginlik politikası; maceracı dış politikalar ile aralarına bir mesafe koymak isteyenler; bu günaha ortak olmak istemeyenler; girilen yolun yol olmadığını görenler; ya MHP’ye oy vererek; ya oy vermeye gitmeyerek; ya da doğrudan HDP’ye oy vererek Erdoğan’ın başkanlığına hayır diyecek olanlar bu gidişi durduranlar olabilecektir.
CHP’lilerden de Erdoğan’ın başkanlığına ve bu gidişe dur demenin önemini ve bunu sağlamanın tek yolunun HDP’ye oy vermek olduğunu görenler. Bu nedenle doğrudan HDP’ye oy verenler veya Çocukları veya eşiyle CHP ve HDP arasında oyları dağıtarak, bir yandan CHP’ye oy verirken, CHP’ye verilen oyun başkanlığı engellemeye yetmediği için, "Başkanlığa hayır"ını HDP’ye de oy verilmesini sağlayanlar olacaktır.
Şimdi bu ortamda, böylesine kritik bir noktada, Kılıçdaroğlu,
Ama barajı aşabilsin diye HDP’ye oy verecek CHP’liler var... Kimileri “Bu seçimde HDP’nin bana ihtiyacı var” diye düşünüyor.” Sorusuna:
Onlar CHP’ye oy vermeyi sürdürsünler. Biz yardım kuruluşu Kızılay değiliz, partilerine sahip çıksınlar!” diyorsa bu açıkça Erdoğan’ın başkanlığını desteklemek demektir. Kendisi ne söylerse söylesin bakanlığa ilişkin olarak; yaptığının nesnel sonucu budur.
Böyle bir soruya karşı Kılıçdaroğlu’nun demesi gereken, “Bunun anlaşılmayacak bir yanı oktur. HDP’nin baraj altında kalması ülkenin felaketi ve Erdoğan’ın başkanlığı demektir Halkımız elbet sağduyusuyla bu başkanlığı nasıl engellerim diye düşünmekte; bizlerin alacağı oyların yetmeyeceğini görmektedir. Bu oylar aslında CHP’nin demokratik hedeflerine verilmiş oylardır” gibi bir şeyler söyleyebilir; böylece Erdoğan’a karşı direnişin önemini ve seçimlerin referandum özelliğini dile getirebilir; CHP’lilere Erdoğan’ın başkanlık hayallerine dur deme kanısında cesaret verebilir, yol gösterici olabilirdi.
Ama Kılıçdaroğlu, önünü görmeyen bir bürokrat ya da taşra politikacısından daha fazla bir şey olmadığını göstermiş olmaktadır.
Aslında bu kritik durumda tek umut, bu halkın derinliklerinde kalmış; ama büyük bir hızla da aşınan binlerce yıldan beri birikmiş; ağulardan süzülmüş sezgileridir.
Bu sezgilerle CHP’liler eşleri, çocuklarıyla Erdoğan’ın diktatörlüğüne hayır demek için HDP’ye oy vermek üzere iş bölümü yapacaklar; CHP’nin hiçbir şansı olmadığı yerlerde oylarını HDP’ye vereceklerdir.
Bu sezgilerle AK Partililer Erdoğan’ın diktatörlüğüne alet olmamak için ya seçim sandığını gitmeye vicdanları el vermeyecek; ya MHP’ye veya CHP’ye oy verecekler; ya da doğrudan HDP’ye oy vererek buna direneceklerdir.
Ve 7 Haziran son fırsattır. Oylarla Erdoğan Partisiyle Devletin ayrımının kalmadığı; yürütme, Yasama ve Yargı’nın Erdoğan’ın elinde toplandığı bir derin yapısal değişimi; savaşa ve iç savaşı engellemek için son fırsattır. Diktatörlükten önceki son çıkıştır
Demir Küçükaydın

18 Mayıs 2015 Pazartesi

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Blues Boy, B. B. King’in Anısına

Başlangıçta söz vardı.
Blues siyah çiftçinin sözüdür. Bugünkü neredeyse sırf sözden ibaret Rap ve Hip Hop’un bile kökleri Blues’dadır. B. B. King, bir Blues Şarkıcısıydı.
Başlangıçta hareket vardı.
Blues’un ritmi, pamuk toplayan kölelerin emek üretkenliğini arttırmak için izin verilen ritme, ırk ayrımcılığına uğrayan siyah köylünün hüznünü ve dışa vurulamayan hıncını katışıdır.
Tam inmek üzere olan bir yumruk gibi gelir ve aniden yavaşlar, bir darbe değil, hüzünlü bir dokunuş olarak kalır enerjisini içinde saklar; sonra tekrar dolar. Blues hüzündür, Blues7un ritmi, hüznün ritmidir.
Başlangıçta Blues vardı.
Caz, Rock & Roll, Rock, Funk, Soul, R&B, Rap, Hip Hop, hepsinin kökeninde Blues vardır.
Irk ayrımcılığına uğrayan siyah tarım işçileri ve köylülerin geçirdiği evrim bir bakıma Blues’un metamorfozları gibi de okunabilir. B. B. King bu evrimi yaşayan ve yansıtan bir anıt gibiydi.

15 Mayıs 2015 Cuma

Sosyalistler Niçin HDP’ye Oy Vermeli?

Demokrasi demek insanların “biçimsel eşitliği” (Lenin) demektir.
Tüm yeryüzündeki insanların biçimsel, yani hukuki hakları bakımından eşit olduğunu kabul etmeden; bunun için mücadele etmeden ve bunu en baş mücadele hedefi olarak koymadan demokrat olunamaz.
Tüm yeryüzündeki insanlar biçimsel bir eşitliğe (yani insanların dili, dini, soyu, sopu, rengi, cinsi, tercihi, siyasi, felsefi vs. görüşü ne olursa olsun eşit haklara sahip olması) ise ancak sınırların ve ulusal devletlerin olmadığı bir dünyada, bir dünya cumhuriyetinin eşit haklı yurttaşları olarak ulaşabilirler.
Bugün yeryüzündeki sistem, insanları değil, ulusları eşit olarak kabul eder. Herhangi bir devletin veya ulusun vatandaşı diğer ulusun ya da devletin topraklarına bile giremez ve oraya bir turist gibi girse bile o devletin veya ulusun vatandaşlarının hiçbir hakkına sahip olamaz.

13 Mayıs 2015 Çarşamba

“HDP’ye oy ver, diktatörü durdur, barışı sürdür Girişimi”yle Söyleşi

HDP’ye oy ver girişimi nereden aklınıza geldi hangi maksatla böyle bir girişim başlattınız. Bundan neyi murat ediyorsunuz?
Gezi sürecinde, HDK-HDP sürecinde kimi çabalarım oldu. HDK- HDP’ye önerdiğim program vardı, bu program ve çalışmalarım bir yankı buldu ve bunun üzerine üzerimde  şöyle bir baskı oluştu: ‘bir şeyler yapalım’. Ben de mail üzerinden Radikal Demokrasi isimli e-mail grubu kurdum ve insanları çağırdım. O programı okumayan, Gezi dolayısıyla biraz radikalleşmiş, politize olmuş insanlar da geldi. Bu bir yıl sürdü. Fakat önerdiğim programın bir alternatifi olmayınca tartışmalar rolantiye girdi. Sonradan katılanları ve programı bilmemiş ve kabul etmemişleri de çiğnemek istemiyorduk.

12 Mayıs 2015 Salı

Kenan Evren’in Ölümü ve Tepkiler Üzerine Düşünceler

Kenan Evren’in ölümü ve 12 Eylül üzerine okuduklarım beni korkunç rahatsız ediyordu. 12 Eylül’ün acısını iyi kötü çekenlerdendim ama Kenan Evren’e karşı hiçbir hınç ve kızgınlık duymuyordum. O kendi görevini yapmıştı biz kendi görevimizi. Onun amacı Türk Devletini ve milletini korumak ve yaşatmaktı bizim amacımız onu yıkmaktı. Düşmanımdı. Siperin karşı tarafındaydı.
Yine 12 Eylül’ün çok acısını çekmiş bir arkadaşla konuşurken o da aynı rahatsızlıkları duyduğunu, Kenan Evren’in hiçbir önemi olmadığını; aslında bu tür tepkilerin 12 Eylül’ün acısı çekmemişlerden gelmesinin manidar olduğunu da ekledi.
Evet, aslında kenan Evren’in cezalandırılmamış olmasına üzülmek veya Devlet Töreni yapılıp yapılmamasını sorun etmek; geberdi diye Hashtaglar koymak vs. bir devrimcinin sorunu olamaz.
Bu devlet bizim düşmanımız ise onun kendisi için darbe yapmış birisine devlet töreni yapmasıni sorun etmek, bizlerin o devleti benimsediğimiz anlamına gelmez mi? O keskinliğin ardında aslında böyleyine tutucu ve gerici bir anlayış yok mudur?

3 Mayıs 2015 Pazar

BHH’nin “Laik ve Bilimsel Eğitim” Sloganı Niçin Yanlıştır; Karşı Devrimcidir ve Gericidir?

Bugün şöyle bir haber gördük:
Birleşik Haziran Hareketi (BHH) Narlıdere Meclisi, “Laik, bilimsel, parasız eğitim” başlığı ile Narlıdere Cemevi’nde panel/forum gerçekleştirdi. Moderatörlüğünü BHH’den Can Hasanoğlu’nun yaptığı panele HDP İzmir 1. Bölge Milletvekili Adayı Ertuğrul Kürkçü, CHP İzmir 1. Bölge Milletvekili Adayı Musa Çam ve Birleşik Haziran Hareketi Sözcüsü Onur Kılıç konuşmacı olarak katıldılar.”
Epeydir BHH’nin “alâmetifarikası” olan bu “Laik ve Bilimsel Eğitim” sloganı konusunda yazmayı düşünüyorduk. Bu toplantı vesilesiyle yazalım. Çünkü toplantıya sosyalist bildiğimiz arkadaşımız, aynı zamanda HDP vekili ve adayı Ertuğrul Kürkçü de katılmış.

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Ey Türk, Titre, Kendine Dön ve HDP’ye Oy Ver!.. (1)

HDP’ye Oy Ver, Barajı Yık, Diktatörü Durdur, Barışı Sürdür Girişimi” veya diğer diğer adıyla “Diktatörü Durdurmak, Barışı Sürdürmek, Barajı Yıkmak İçin Oylar HDP’ye Girişimi” için çeşitli toplum kesimlerine yönelik bildiri önerileri hazırlamaya çalışıyoruz. Bu bağlamda Türk milliyetçilerinin de Türk milletinin çıkarlarını savunmak için HDP’ye oy vermeleri gerektiğine; onları kendi çıkarlarını görmeye çağıran bir bildiri yazmak için bilgisayarın başına oturdum..
Ancak bildiriden önce, bunun mantığının kavranması gerektiğini düşündüm ve benzeri biçimde yazdığım önceki yazılara bir göz attım. Bunun üzerine o yazıların bugün tekrar yayınlanmasının, konunun anlaşılması için gerekli olduğunu gördüm.
Bu nedenle biraz geçmişe dönüş yapacağız.

Cumhuriyet Komünist Manifesto’yi Niçin Ek Olarak Verir?

Cumhuriyet gazetesi 1 Mayıs’ta Komünist Manifesto’yu ek olarak verdi.
Nasıl Deniz Gezmiş’ler, Che Guavera’lar, Mahir Çayan’lar ulusalcıların ikonlarına dönüştürüldüyse şimdi, Marksizm de ulusalcı bir söylemin aracına dönüştürülüyor.
Ama bunu mümkün kılan nedir?
Yıllardır bunun mantığını açıklamaya; teorik olarak Marksizmi aydınlanmanın kalıntılarından arındırmaya; programatik ve politik olarak da onu ulusçuluk virüsünden kurtarmaya ve uluslara ve uluşçuluğa karşı bir bağışıklık kazandırmaya çalışıyoruz.
Bu da kategorik olarak özce şudur: Biçimsel eşitsizliğin olduğu bir yerde, biçimsel eşitsizliğe karşı mücadeleyi başa almadan  ekonomik eşitsizliği öne çıkarmak; o biçimsel eşitsizliğin sürdürülmesinin bir aracı olmakla sonuçlanır.
Marksizm biçimsel eşitliğin veri olduğu varsayımı üzerinde yükselir.
Ama kendine Marksist diyenler, bu varsayımın gerçek duruma tekabül etmediğini unuttuğu andan itibaren, biçimsel eşitsizliğe dayanan rejimlerin ve güçlerin bir aracı haline dönüşürler.
Sadece ulusların bir dille, dinle, kültürle, tarihle tanımlanmasına karşı değil; genel olarak uluslara; yani politik olanın ulusal olanla tanımlanmasına karşı mücadeleyi bayrağı yapmamış; bunu en acil görev olarak öne çıkarmamış bir Marksizm; biçimsel eşitliği yeryüzünde yerleştirmeyi öne çıkarmamış bir marksizmdir dolayısıyla ulusçuların ve ulusların varlığını sürdürmesinin bir aracı olarak kullanılabilir ve kullanılmaktadır.

1 Mayıs 2015 Cuma

Yol Nasıl Açılmıştı? Deniz Gezmiş ve Kaypakkaya ile İlk 1 Mayıs

Bu yıl, tam 41 yıl sonra ilk kez, Türkiye’de 1 Mayıs’a katıldım.
10 yıl hapis, 25 yıl sürgün, bir de 12 Mart dönemi. İşte 41 yıl geçmiş.
Bu 1 Mayıs’tan izlenimlerimi yazmak isterdim zamanım olsaydı. Belki birgün zamanım olunca yazarım. Ama şimdi en azından birini yazmak istiyorum ve yazabilirim.
Bu 1 Mayıs’ta Devrimci Öğrenci Birliği adıyla bir grup gördüm. Hangi politik eğilimdir bilmiyorum. Belli ki, Deniz’in lideri olduğu Devrimci Öğrenci Birliği’nden ilham almışlar isimlerini alırken. Bu grubun pankartında “Buzu Kırana Yolu Açana Selam Olsun” diye yazıyordu Deniz Gezmiş’in resminin yanında.
Bununla, genel anlamda, Deniz’in buzu kırdığını, yolu açtığını söylediklerini sanıyorum. Evet, gerçekten de öyledir. Deniz’in tam da yapmak istediği ve yaptığı buydu.
Taşkışla’daki kafede son olduğunu bildiğimiz son buluşmamızda “Bu memlekette isyan geleneği yok, birilerinin bu geleneği başlatması gerekiyor. Ben bunu yapacağım” demişti.
Ve dediğini yaptı.

30 Nisan 2015 Perşembe

Askere Gidenler, Askerler ve Subaylar Neden HDP’ye Oy Vermelidirler?

Çok basit: HDP yüzde onu aşamadığı takdirde, Erdoğan’ın “Barış Süreci”ne ihtiyacı kalmayacak; istediği anayasa değişikliği ve başkanlık sistemini gerçekleştirecek; onu kullanılmış bir mendil gibi fırlatıp atacaktır da ondan.
Nereden mi biliyoruz?
Bunu söyleyen bizzat Erdoğan’dır.
Örneğin Kuveyt seyahatinden dönerken şunları söylemiştir:
“Kürt sorunu, bizzat 'Kürt sorunu vardır' diyenlerden kaynaklanıyor. Ülkemizde artık bir Kürt sorunu yoktur."
Bu sözler 1980’lerin Kürt sorununu inkâr düzeyine geri dönmekten başka bir anlama gelmez.
O zaman sorun, “Kürt sorunu vardır” diyenlerdir ve “Kürt sorunu vardır” diyenlerin tasfiyesi ve yok edilmesi gerekir. Bu da bizzat bu sorun vardır diyen ve kendisinin bu sorunun ürünü olduğunu söyleyen PKK’ya savaşın yeniden başlatılması demektir.

29 Nisan 2015 Çarşamba

Mayıs Düşünceleri

Kendilerine sol diyenlere egemen olan bir stil vardır: hep kendi gücünü ve yeteneklerini övmek; hataları, zayıflıkları ve zorlukları görmezden gelmek.
Ne var ki, bir harekete bu stil, bu meşrep egemen olduğu zaman o hareketin hiç bir başarı şansı yoktur. Gerçekten yaptığı işi ciddiye alanlar ise, tam aksine, hep yetersizliklerini, zaaflarını, yanlışlarını vurgularlar.
Bu farkın farkına ilk kez Türkiye'de işçi hareketinin yetiştirdiği tek gerçek işçi önderi olan, Zapata’ların, Panço Villa'ların hamurundan yoğrulmuş İsmet Demir'de varmıştım.
Altmışlı yıllarda, TİP'liler, sosyalistler işçilerle ilişki kurduklarında, onların ne kadar iyi, ne kadar cesur ve güçlü olduklarını onlara anlatmaya kalkarlardı. Bizim İsmet Demir ise, tam tersini yapardı, işçilere beş para etmediklerini, bir işe yaramadıklarını söylerdi. Ve işçiler de bizim İsmet Demir'e güvenirlerdi, o diğerlerine değil. Çünkü onlar İsmet Demir'in kendi içlerinden biri olarak onlara doğruyu söylediğini biliyorlardı.
Burjuva sosyalizmi ile işçi sosyalizmi arasında böyle bir fark vardır. Burjuva sosyalizmi, ezilenleri, işçiyi, halkı idealize eder, kutsar. Ve bunlar hep onun dışından bir övgü ve kutsamadır. Bu stilin müzikteki en uç örneği Ruhi Su'dur. (Şiirde Nazım, Resimde Abidin Dino da örnek verilebilir.) Bu nedenle Ruhi Su Burjuva sosyalizminin türkücüsüdür, emekçilerin, halkın ezilenlerin değil, onun dışından ona ilanı aşk edenlerin. Ama tutkularının kör ettiği bu aşıklar, aşık olduklarının gözlerinin

28 Nisan 2015 Salı

Kıbrıs Türkiye’nin Kardeşi ya da Yavrusu Değil Kapatmasıdır

Bir sorunu doğru çözmek için önce onu doğru kavram ve imgelerle tanımlamak gerekir. Örneğin, Türk Sorunu’na “Kürt Sorunu” ya da “Terör Sorunu” dediğiniz ve öyle tanımladığınız sürece onu çözme şansınız yoktur.
Son günlerde, Kıbrıs’ın yeni Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın “artık yavru değil, kardeş olmak istiyoruz” anlamındaki sözlerine karşılık, Erdoğan’ın “yavrusun sen yavru kal” “nankörlük yapma” anlamındaki sözleri, Kıbrıs “Türk Kesimi”nin ne olduğunun nasıl tanımlanacağı konusunu gündeme taşımış bulunuyor.
Kanımızca kardeşlik ya da yavruluk Kıbrıs’ın gerçek durumunu tanımlamaktan ve anlamaktan uzak imgelerdir ve sorunun çözümünü ve bu alanda gerekli cesur adımların atılmasını da bizzat Kıbrıslılar açısından bile engellerler.

26 Nisan 2015 Pazar

Provokasyona Karşı Provokasyon

Provokasyon, karşı tarafı sizin istediğiniz ama karşı tarafın istemediği bir davranışa zorlamak için yapılan davranış veya sözdür.
Provokasyon kavramının bir olumlu anlamı ve kullanımı; bir de olumsuz anlamı ve kullanımı vardır.

Olumlu ve Devrimci Anlamı ve Biçimiyle Provokasyon

Egemen ve yaygın bir yargıyı; gizli bir varsayımı tartışmaya açmak; gündeme getirmek hedeflenirse; insanları düşünmeye sevk etmek; tartışmaya çekmek istenirse genellikle abartılı; ucu sivriltilmiş; alışılmış kuralları veya normları çiğneyen düşünce ve davranışlara provokasyon denir.
Bu olumlu anlamışla provokasyon genellikle teorik ve entelektüel bağlamda kullanılır ve yapılır. Genellikle devrimciler tarafından yapılır ve kullanılır.

25 Nisan 2015 Cumartesi

Acı acı ağlıyorum (Rakel Dink)

(Bazan söylenecek her söz anlamsızlaşır. Rakel Dink'in Cumhuriyet'te yayınlanan bu yazısından sonra birşey yazmak anlamsızlaşıyor. Bu çığlığı yaymak gerekiyor. Kim bilir belki birileri duyar. D. K.)
Bu yazıyı okuduğunuz gün 24 Nisan. Ağır ve çok acılı bir yas günü. Bugün sizler için kendi hikâyemi Tanrı’nın yardımıyla kısaca yazmaya çalışacağım.
1959’da şimdi Şırnak’a bağlı olan Ermeni Varto Aşireti’nde doğdum. Adı şimdi Yolağzı Köyü olarak değişmiştir. Varto, babamın dedesinin adı, Vartan’dan gelir. Büyük dede Vartan zamanında Van’dan gelmiş oraya. Cudi Dağı’nın güney eteğinde bulunur. Irak ve Suriye sınırına yakın. Cudi Dağı bizim oradan bakarken çok heybetlidir. Bize komşu Hasana köyünden ise kanatlarını üzerine germiş gibi görünür. Şimdi ise ne Hasana Köyü ne de Ermeni Varto Aşireti var. 1915’te yok etme fermanı gelir. Bizde Kürtçe “Fermana Me Xatibi”

24 Nisan 2015 Cuma

Ermeni Katliamı ve "Sorunu" Üzerine Yazılar (1981 - 2015)

Demir Küçükaydın'ın 1981'den beri Ermeni Katiamı ve "Sorunu" üzerine yazdığı yazıların derlemesi.
Kitap hem son 35 yılda "Ermeni Sorunu"nun tartışılmasının nereden nereye geldiğinin bir tanıklığı; hem de yazarın ulus ve ulusçuluk konusundaki görüşlerinin bir evrimi olarak okunabilir.
Ermeni Katliamı'nın yüzüncü yıldönümünde, daha önce altı versiyonu çıkan bu kitabın, arada yazılmış yazılarla genişletilmiş 7. Baskısı olarak sunuluyor.
İlişikte e-pub dosyası olarak sunuyoruz. PDF dosyası olarak ve MOBİ olarak çok yer kapladığı için bu mailen ekinde yok. Ancak şu adresten tüm formatlarda indirilebilir:
https://yadi.sk/d/pqbiIbRagDRp3
Kitaptan bir yazı (2004):

Atom Egoyan İle Bir söyleşi ve Ararat Filmi Üzerine Bir Yazı


Radikal’de başlığı “Hrant Dink Ararat’ı hiç beğenmemişti acaip tartışmıştık” olan  yazı  hemen ilgimi çekti. Çünkü yıllar önce Almanya’da Ararat’ı izlediğimde bir yazı yazmıştım.

22 Nisan 2015 Çarşamba

Talat Paşa Jakoben miydi? (Jakobenizm Nedir? Osmanlı’da Kim Jakobendi? Bugün Kimdir?)

Ortaya çıktığı günden beri sol görünümlü bir gericiliği ve milliyetçiliği savunan Doğu Perinçek ve partisi, her zaman olduğu gibi şimdi de tarihi ve kavramları alt üst ederek bu günkü gerici ve ırkçı politikalara sol bir cila sürmeye çalışıyor. Bunlar için olaylar ve kavramlar, o an izlenen gerici politikalara bir sol görünüm kazandırmak için içerikleri boşaltılacak ve istenildiği gibi oynanacak basit araçlardır.
Türkçü Bonapartist Talat Paşa’yı Jakoben yaptıkları kolaylıkla,  Hazreti Muhammet’i de cuntacı yaparlar. Örneğin şöyle yazıyor “Bilim ve Ütopya” dergisinde “Silahlı Peygamber Hazreti Muhammet’in Medeniyet Devrimi” adlı çok bilimsel yazısında bay Doğu Perinçek:

21 Nisan 2015 Salı

Soykırım Kavramının ve Özür Dilemenin Sorunları

Soykırım hukuki bir kavramdır.
1915’deki Ermeni Katliamı, hukuki olarak elbet bir soykırımdır.
Hukuki kavram ve uygulamaların “makabline şamil” olup olmayacağı (yani geriye dönük işleyip işlemeyeceği de) hukuki bir tartışmadır.
Ama çok temel bir toplumsal sorunu, bir hukuki tartışmanın kavram sistemi içinde tartışmak ve oraya hapsetmek; aynı zamanda son derece gerici, karşı devrimci bir ideolojinin, bir gündemin, bir problem koyuşunun egemenliğini sürdürmesine hizmet etmek anlamına da gelir.
Sorun buradadır
Hukuki tartışmalar nedenler üzerine tartışmalar değildir ve nedenler üzerine tartışmaları gündemden düşürürler.
Tam da bu özellikleri nedeniyle var olan sistemin; dolayısıyla sorunun kendisinin bir parçasıdırlar.
Bir sorunu hukuksal kavramlara hapsetmek, var olan sistemi tartışma gündeminden düşürmek; o sistemi savunmak ve sürdürmeye hizmet etmek demektir.

20 Nisan 2015 Pazartesi

O Barajı Yıkacağız! Nasıl bir seçim çalışması?

Karşı Radyo HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Cesim Soylu, “Tiranı Durdurmak, Barışı Sürdürmek, Barajı Aşmak İçin Oylar HDP’ye Girişimi”nden Demir Küçükaydın; 10dan Sonra inisiyatifinden Foti Benlisoy, Barajı Yıkmak için +1 Kampanyasından Emre Öztürk ve ile seçim kampanyasını, provokasyonları ve bağımsız seçin inisiyatiflerini konuştu.

KarşıRadyo: Bu seçim daha öncekilerden farklı; şöyle ki sadece bir parti olarak HDP seçim çalışması yapmıyor, bir takım bağımsız gruplar da HDP’ye oy verme çağrısı yapıyorlar. Şu an bu gruplardan davetlilerimiz var aramızda; ¨Tiranı Durdurmak, Barışı Sürdürmek, Barajı Aşmak için oylar HDP’ye¨ girişiminden Demir Küçükaydın, ¨Barajı yıkmak için +1¨ kampanyasından Emre Öztürk ve ¨10danSonra¨ kampanyasından Foti Benlisoy. Ayrıca İstanbul HDP il yönetimi eş başkanı Cesim Soylu da davetimizi kırmadı. Öncelikle hepiniz hoş geldiniz, keyifli bir sohbet dileyerek isterseniz bağımsız çalışma yürüten arkadaşlarımızla başlayalım.