KarşıRadyo: Bu seçim daha öncekilerden farklı; şöyle ki
sadece bir parti olarak HDP seçim çalışması yapmıyor, bir takım bağımsız
gruplar da HDP’ye oy verme çağrısı yapıyorlar. Şu an bu gruplardan
davetlilerimiz var aramızda; ¨Tiranı Durdurmak, Barışı Sürdürmek, Barajı Aşmak
için oylar HDP’ye¨ girişiminden Demir Küçükaydın, ¨Barajı yıkmak için +1¨
kampanyasından Emre Öztürk ve ¨10danSonra¨ kampanyasından Foti Benlisoy. Ayrıca
İstanbul HDP il yönetimi eş başkanı Cesim Soylu da davetimizi kırmadı.
Öncelikle hepiniz hoş geldiniz, keyifli bir sohbet dileyerek isterseniz
bağımsız çalışma yürüten arkadaşlarımızla başlayalım.
Barajı Yıkmak İçin +1 kampanyasından Emre Öztürk’e
ilk sorumuzu yöneltelim. Bir süredir Birleşik Haziran Hareketi’nin (BHH)
içerisinde bir HDP tartışması oldu ve onun arkasından siz BHH’den ayrı bir
seçim çalışması yürütmeye başladınız. Bu kararı nasıl aldınız? Bu süreci biraz
özetler misin bize?
Emre Öztürk: Aslında şu an yürüttüğümüz ¨+1 için Dayanışma
Hareketi¨ BHH’den ayrı bir hareket. Tamamen BHH’den ayrılanlardan oluşmuyor. BHH’de
seçim meselesinde anlaşamayıp ayrılanlar ile artı başka konularda görüştüğümüz
ve beraber hareket ettiğimiz insanlar yan yana gelmiş oldular ve 7 Haziran a
kadar sürecek bir birliktelik diyebiliriz. Aslında BHH tabi ki Türkiye’de
önemli toplumsal meselelere müdahale etmek için bir araya gelen bir oluşum ve
bu açıdan önemliydi, hala önemlidir de ancak biz seçimlerde daha etkin
müdahalede bulunmasını, daha aktif bir pozisyon almasını arzu ediyorduk. Ancak
bu noktada meclislerin ortak iradesi şu an ¨+1 Dayanışma Hareketi’nin sahip
olduğundan farklı bir tutum aldı. Herkesle dayanışmak gerektiğini öne sürmüş
oldu. Bu da bir tutumdur elbette ancak biz kendi adımıza HDP ile dayanışmanın
daha önemli olduğunun altını çizmiş olduk. Bunun gerekçeleri de aslında biraz
ortada. Bizim kendi başlığımız barajı aşmak AKP’yi geriletmek. Bu konuda yan
yana gelebilecek herkes ile seçim çalışmasını da aktif bir şekilde yürütmek
gerektiğini düşünüyoruz. Yani sadece ¨Ben de HDP’ye oy veriyorum¨ demekle
sınırlı kalmamalı bu çalışmalar.
Karşı Radyo: Peki 10danSonra’dan Foti Benlisoy’a dönelim, siz
de bağımsız özerk bir kampanya örgütleme fikri nasıl şekillendi?
Foti Benlisoy: Bu seçimin özel bir seçim olduğu aşikar. Şu an
bu programı yapıyor oluşumuz, bir takım bağımsız seçim inisiyatiflerinin HDP
için çalışma yürütüyor olması bir tesadüf değil. Bu seçimler zaten memleketteki
siyasal güç ilişkileri açısından kritik bir seçim.
HDP’nin parti olarak girme kararı almasından
itibaren bu seçimler bir kaç nedenden ötürü çok özel hale gelmeye başladı.
Bizler açısından, yani aslına bakarsanız Türkiye’nin batısındaki muhalefet
güçleri açısından bu seçimlerde HDP’ye sadece destek açıklamak değil aktif bir
tutum almanın gereğinin çok açık olduğuna hepimiz burada inanıyoruz. Çünkü
HDP’nin barajı geçmesi ihtimali emekçi ve ezilenlerin mücadeleleri açısından
önümüzdeki dönemde çok ciddi kanallar açacak. Türkiye’deki siyasal güç
dengelerinde radikal bir kırılmaya yol açacak ve emekçilerin ezilenlerin sosyal
ve demokratik taleplerinin daha duyulur hale gelmesi açısından ciddi bir
kırılma yaratacak. Dolayısı ile bu özel seçimlerde HDP’nin örgütsel çatısının
dışında kalan toplumsal muhalefet güçlerinin bu çabaya omuz vermesinin doğal
olduğunu düşündük. 10danSonra inisiyatifi esas olarak bu gereklilikten
hareketle geçmişten itibaren çeşitli mücadeleler içerisinde yer almış insanların
toplaşması ile meydana geldi, çok hızlı bir şekilde ilerlendi. Çoğulcu bir
kampanya bu. Çok farklı yorumlar, yaklaşımlar söz konusu olmakla birlikte iki
tane hedef etrafında kabaca birleştiğimiz söylenebilir. Bir tanesi bu seçimin
biraz önce bahsettiğim kritik pozisyonu; ¨AKP’yi geriletmek, HDP’nin barajı
aşma/yıkma çabasına destek olmak¨ dolayısı ile kendi gücümüz oranında olası bir
başkanlık sisteminin önüne takoz koymak. İkincisi de bu seçim çalışması
içerisinde ve onun aracılığıyla bazı toplumsal talepleri daha duyulur kılmak,
onları daha görünür hale getirmek. 10danSonra’nın çıkış bildirgesinde de Gezi
sonrasında belki daha görünür hale gelmiş mücadelelerin taleplerine gönderme
yapan 10 tane genel ilke vardı. O ilkeleri somutlaştırmak ve dolayısıyla bir
destek açıklaması ile sınırlı kalmamak ve aktif bir seçim çalışması yürütmek.
Amacımız bu. Bir yandan belki HDP’nin ulaşmakta ilk elde zorluk çekeceği
kesimleri seferber edebilmek HDP için, diğer yandansa özellikle Gezi direnişi
sonrasında açığa çıkmış muhalefet kanallarını da –biliyorsunuz hareketin biraz
gerilemesi ile bu kanallarda belli tıkanmalar oldu- bu aktif mücadeleci seçim
faaliyeti ile bu kanalları da bir nebze olsun diriltmeye, canlandırmaya
çalışmak hedefimiz. Çünkü seçim sonuçları ne olursa olsun 8 Haziran’a
geldiğinizde HDP’nin de elbette bir parçası olduğu bu çalışmalarımız devam
edecek ve o güne gelindiğinde daha güçlü, daha donanımlı, belli belirli
tahkimatlar yapmış olmalıyız.
Karşı Radyo: Demir Hocam size dönecek olursam, siz nasıl bir
araya geldiniz? ve bu bir araya gelişteki temel motivasyonunuz ne idi?
paylaşabilir misiniz?
Demir Küçükaydın: Gezi Direnişi sonrasında gerek Gezi Direnişi
sonrası oluşturulan park ve girişimlerde karşılaşılan sorunlar gerekse de
HDP’nin kendi örgütlenmesinde karşılaştığı problemlerden hareketle ¨Radikal
Demokrasi¨ diye bir e-mail grubu kurmuştuk. Bu grup çerçevesinde çalışan
arkadaşlar olarak Mart ayı içinde bir fikir alışverişi yaptık ve HDP’nin bazı sosyo-kültürel
sınırları olduğu ve bu sınırların belli toplum kesimlerine ulaşmada güçlük
yarattığı çünkü HDP’nin Kürtlere dayanan bir tabanı olduğu ama bu seçimlerde oy
alması gereken ve kültürel olarak çok uzak kalmış başka kesimler de olduğu
tespitini yaptık. Bu aradaki bağlantıyı kurma noktasında faaliyet yürütebiliriz
diye düşündük. Bizim için şu varsayım tartışılmazdı. HDP’nin bu seçimde %10’u
aşması gerektiği. Bu konuda ne yapabiliriz diye düşündüğümüzde; ¨HDP’ye oy ver,
Barajı yık, Barışı sürdür, Diktatörü durdur¨ diye bir girişim kurduk. Sonrasında
bu girişimi sosyal medya aracılığı ile örgütlemeye başladık. Facebook grubunda
3bine yakın takipçisi oluştu kısa zamanda girişimin. Bundan daha fazlası da
sayfamızın takipçisi var. Başlangıçta sadece HDP’nin ulaşamayacağı insanları
hedefleyen bir konsept oluşturmuş iken, ağırlık noktamız bu seçimin aslında bir
seçim olmaktan ziyade bir referandum olduğu fikrine ilerledi. Çünkü seçim
yapıyı değiştirmez. Var olan yapı içerisindeki dengeleri değiştirir. Halbuki
referandumda bir yapı değişikliği söz konusudur. Burada da başkanlık sistemi
özelinde bir yapı değişikliği mevzu bahis. Dolayısı ile HDP’nin %10’u aşması bu
referandumda parlamenter sistemi savunmanın ve başkanlık sistemine hayır
demenin en kolay, en isabetli ve en kesin yoldur dedik. Dolayısıyla bunun
üzerinden bir kampanya yürütmenin gerektiği noktasına vardık. Çünkü eğer
kampanya bu noktadan yürütülürse Erdoğan’ı seven biri bile HDP’ye oy vermeye
ikna olabilir. Çünkü Erdoğan bir iktidar zehirlenmesine uğramıştır. Kişi
Erdoğan’ı seviyor olabilir, konu şu ki, Erdoğan’ı bu iktidar zehirlenmesinden
kurtarmak için dahi ona oy vermemek gerektiğine ikna edilebilir. Böyle bir
yaklaşımdan yani olabildiğince toplumun en geniş kesimlerini bu referandumvari seçimde
hayır demeye ikna edecek bir düzlem belirledik. Bu çerçevede çalışıyoruz.
Çalışmamızın esas hedefleri şu; on bin e-mail grubu üyesine ulaşmak. Bir milyon
insanın evinin posta kutusuna, bir tane adına yazılı mümkünse onun eğilimine
uygun bir mektup bırakmak… Buna ulaşmak için imkanlarımız sınırlı, zaman sınırlı…
bu nedenle bugüne kadar alışılmış organizasyon biçimlerinden farklı bir yol
izliyoruz: paylaşarak çoğalma… yani bizler bütün mutfak işini yapacağız,
diyelim farklı insanların eğilimlerine ilişkin, onları yansıtan ya da farklı
insanların hoşlarına giden bildiriler, stikerler vs hazırlayacağız, bunları
internete koyacağız, bir yandan kendi örgütsel gücümüzle, bir yandan da onlara
rastlayacak insanların inisiyatifi ile paylaşmalarını sağlayarak bu hedefe
ulaşmayı düşünüyoruz.
Karşı Radyo: Peki Cesim Soylu’ya dönersek, rahatsız mısınız?
yani HDP dışında bu kadar çalışma var. Neden bu çalışmalar HDP içerisine
gelmiyor? diye soruyor musunuz? Yoksa böyle bağımsız çalışmalar olmasını
olumluyor musunuz? Nasıl yorumluyorsunuz?
Cesim Soylu: Aksine, rahatsız bulmanın ötesinde bu bağımsız
çalışmaları çok değerli bulduğumuzu ifade etmek isterim. Kuşkusuz HDP’nin kendi
içinde de bir çok bileşeni var. Türkiye solunun önemli bir kesimini kendi
bünyesine katmış. Ayrıca HDK’nin içerisinde olan gruplar da var. Ancak başka
bağımsız grupların seçim sebebiyle böyle birlikte yürümesini değerli ve anlamlı
bulduğumuzu ifade etmek isterim. Aslında seçim sürecindeki bu ilişki biçimini,
seçimin sonucundan daha değerli bulduğumu da söylemeliyim. Arkadaşların
söyledikleri doğrudur, HDP’nin ulaşamadığı, belki de ulaşmakta güçlük çektiği
yerlere böylesi bağımsız kimi özerk yapılarla ulaşmak daha kolay olabilir. Ama
dediğim gibi bundan daha anlamlı olanı bu süreçte yakaladığımız ilişki biçimini
sürekli kılmaktır. Zira, bu seçim çalışmasını bu şekilde yürütmek de HDP’ye
sadece barajı aştırma meselesi veya HDP’yi diğer siyasi partilere tercih etme
biçiminde değildir. Birincisi AKP’nin bu kaos stratejisini boşa çıkarmaya dönük
bir tutumdur ve anlamlıdır. Kimilerinin aksi söylemlerine, AKP ile HDP’nin
işbirliği olabilir şeklindeki karar propagandasına karşın AKP’nin bu dönemde,
özellikle bu seçim sürecinde bir kaos strateji uygulayacağını hep söyledik.
Zaten Ortadoğu’daki gelişmeler karşısındaki tutumu da bu. Bir yandan
kimilerinin sultanlık, padişahlık diye nitelediği adı ne olursa olsun, kendi
iktidarını pekiştirme, tekleştirme, öte taraftan bu kaos stratejisi ile
milliyetçi çevreleri kendi etrafına daha fazla güçlendirme, aynı şekilde ordu
ile de anlaşarak bu süreci böyle götürmek gibi bir siyaset izlediğini hep
söyledik. Ağrı’da gerçekleşen olayla da bu stratejileri daha net bir şekilde
görüldü.
Karşı Radyo: Nasıl bakıyorsunuz Ağrı’da yaşanan olaya?
Cesim Soylu: Aslında olay şu: sözüm ona bir bilgi alınmış.
Gerillanın halka propaganda yapacağı söylenmiş ve bunu engellemek için de bir
operasyon düzenlenmiş. Bu mantığın kendisi bir kere sorunlu. Zaten oraya giden
halkın, propagandaya ihtiyacı yok, Diyadin’de biz %70’in üzerinde oy alıyoruz.
Şehir merkezinde %69, kırsalda %90’ın üzerindedir. Bu halka mı zorla HDP
propagandası yapmaya geliyormuş gerilla? yani bu mantığın kendisi sorunlu. Ama
dediğimiz gibi kaos stratejisi şunu gerektiriyor, oraya asker operasyona
gönderilecek sonra bir sürü vurulanlar olacak, Türkiye’nin birçok yerine cenazeler
gidecek, bunun üzerinden gerilim siyaseti tırmandırılacak vs. Ama buna karşı
partimizin de son derece duyarlı davrandığı görüldü, canlı kalkan olarak giden
insanların içinde ilçe başkanımız şehit düştü, başka kurumların temsilcileri
ağır yaralı, hatta gerillanın bu noktada son derece dikkatli davrandığı açıkça
görülüyor. Örneğin tanıkların ifadeleri var, çatışmak istemedikleri, savunma
amaçlı ayaklara ateş edildiği ifade ediliyor. Sonuçta bu olayın açık bir
provokasyon ve AKP’nin seçim stratejisi olduğu söylenebilir. Bu açıdan bu seçim
çok önemli. AKP’nin aşılması gerekiyor bu ülkede, AKP aşılmazsa demokrasinin
kırıntılarını bu ülkeye gelmez, buna inanıyoruz…
Karşı Radyo: Peki bu tarz provokasyonları İstanbul gibi büyük
şehirlerde de bekliyor musunuz? ve bunlara karşı hazırlıklı mısınız? Aslında
diğer bağımsız çalışma yürüten gruplara da bu soruyu sormak istiyorum.
Cesim Soylu: İstanbul’da zaten provokasyon hep var yani
benzer şeyleri yaptılar. Örneğin Kadıköy’ün belli yerlerinde ya da ilçelerde,
işte ölmüş ya da çatışmalarda kaybedilmiş belli insanların resimleri, molotofla
yanmış kişilerin fotoğrafları asıldı sağa sola… ve siz bu canilere mi oy
vereceksiniz tarzında… bu tip şeyleri tertipleyenlerin kim olduğunu biliyoruz.
Aslında şunu hep söyledik AKP güvenlik, kolluk kuvvetlerine dayanarak seçim
yürütüyor. Bunun dışında belli mahallelerde bazı provokasyonlar ortaya koymaya
çalıştılar, hala da devam ediyorlar; faşist saldırılardan tutun, başka şeylere
kadar… örneğin bazı temsilciliklerimiz kundaklandı, yurtsever öğrenciler
Kadıköy’de, şurada burada bıçaklanıyor. Yani provokatif girişimler hep var. Son
derece savunma posizyonunda kalıyoruz ve provokasyona gelmemeye çalışıyoruz.
Başka alanlarda, seçim standı açtığımızda bu tip bilinçli provokatif saldırılar
olabiliyor. Önümüzdeki süreçlerde de olabilir. Böyle sinyaller var ama biz
savunmamızı şu şekilde yapıyoruz: halka inanıyoruz, insanlarımıza güveniyoruz.
İnsanlarımızın dikkatli, duyarlı olmasının provokasyonları boşa çıkaracağını
biliyoruz. Örgütlü bir gücüz, her noktada örgütlü davranmak gerektiğini hep
vurguluyoruz. Ama açıkçası devlet böyle bir sürece yönelirse, metropollerde AKP
buna yönelirse de bunun önünü almak çok kolay olmayacaktır. Fakat biz bu
olayların altında kalacakların yine AKP olacağını düşünüyoruz, nitekim her ne
kadar Genelkurmayın, Hükümetin açıklamaları olayı çarpıtmaya yönelik olmuş olsa
da, Ağrı’daki olay da bunu gösterdi. Bir şekilde Türkiye halklarına gerçekler
yansıtılabildi. Bu nedenle bu süreçte bütün üyelerimizi ortamı germeme
noktasında dikkatli olmaya çağırıyoruz, uyarıyoruz. Belki biraz uzun oldu ama
bir hususu daha belirteyim diğer arkadaşların da fazla zamanını almayayım;
seçim sürecindeki bu tarz diyaloğu ve HDP etrafında birleşmiş olmayı aynı
zamanda Türkiye’de solun, demokratların, devrimcilerin belki de 42 yıldır
istediği bir birliğin, bütün ideolojik farklılıklara rağmen birlikte hareket
edebilme isteğinin ortaya çıkmasının, bir arada olmanın zorunlu olduğuna dönük
yargıların herkeste biraz gelişmiş olmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Eğer
biz bunun böyle götürürsek, seçim sonrası süreçte bunun daha da güçleneceğini
düşünüyoruz. Seçim elbette ki önemli ama parlamento tek mücadele zemini değil
bu sadece yöntemlerden bir tanesidir. Ama Türkiye halklarının birliği, bu şekildeki
ortak tavrı bizi umutlandırıyor. Bu yüzden aslında HDP etrafında bu
birlikteliğin oluşması ve bunun tabanda da yansımasını bulduğunu da gördüğümüz
için umutluyuz. Yani bağımsız gruplar bu şekilde HDP etrafında yan yana
gelebiliyor ama şimdi tabanda da bu yönde bir eğilim var. Örnek vereyim; mesela
farklı kesimden bazı kişiler telefon ediyor bize, kim olduklarını da
bilmiyoruz, ¨biz çok kişiyiz, CHP’ye oy verdik ama artık onlara güvenmiyoruz,
onlar muhalefet bile edemezler, fakat sizden yana da kaygılarımız var, örneğin
ülkeyi bölmeyeceğinizden emin olabilir miyiz? belirttiğiniz taleplerle
yetiniyor musunuz?¨ şeklinde sorular alıyoruz. Bizce bu önemli bir kırılma.
Aynı şekilde AKP tabanında da bu yönde eğilimler var. Başta AKP’li Kürtler
olmak üzere. Biz Rojava’da onların ne kadar ¨Müslüman¨ olduklarını gördük,
Türkmenleri korumayarak ne kadar ¨milliyetçi¨ olduklarını da gördük diyenler
var… Dolayısı ile halklar da HDP türü, dolayısıyla ezilen muhalefet eden
herkesin ittifakını istiyorlar. Bu da sevindirici ve bizi umutlandırıyor.
Karşı Radyo: Diğer katılımcılarımıza da soralım. Bu tür olası
provokasyonlara karşı bir hazırlığınız var mı? Ne düşünüyorsunuz?
Demir Küçükaydın: Bu provokasyonlara karşı insan hazırlık yapamaz.
Birisi kafasına bir şey koymuşsa yapar. Ancak biz bu provokasyonlara karşı
kendi reaksiyonlarımızı belirleyebiliriz. Belli bir düzeyde tutarak, uyanıklık
göstererek hazırlık yapabiliriz. Ancak Ağrı’daki olayda Kürt halkının siyasi
tecrübesi olmasaydı, oradaki insanlar o anda inisiyatif gösterip o şekilde
davranamayabilirlerdi. Gerillanın bir siyasi bilinci olmasaydı ayağa değil de
öldürücü bir yere ateş ederdi, ya da korumak, caydırmak için değil vurmak için
ateş ederdi. Yani bütün bunlar aslında muazzam bir birikim ile olabilecek şeyler.
Benim esas korkum Türkiye’nin batısından, çünkü Türkiye’nin doğusu siyasi
bilinç anlamında son 20 yılda gelişirken, batı geriledi. Bugün Türkiye’nin
batısındaki Türkler provokasyona çok uygun durumdalar. Hem siyasi tecrübe
anlamında geriler hem de gerici fikirlerin egemenliği altındalar. Ben bu konuda
Kürtlerin daha hassas, duyarlı ve ölçülü oldukları kanısındayım.
Foti Benlisoy: Kuşkusuz hepimiz AKP’nin böyle bir eğilimi
olduğunda hemfikiriz ancak bunun karşısında bizim de bunun abartarak altını
çizen bir tutum almamamız gerekiyor. Yani bu provokasyon söylemini tekrar
ederek seçim sürecinin bir parçası olmak isteyen geniş kitleler için korkutucu,
ürkütücü bir hava yaratmamamız gerekiyor. Bilhassa seçimlerde HDP’nin
estirmekte olduğu rüzgar, onun kazanmış olduğu itibar, sempati vs. çok geniş
kitleler için ister HDP isterse HDP lehine çalışma yürüten inisiyatifler olsun,
onlarla birlikte sokağa çıkma, seçim faaliyetine katılma imkanı ortaya
çıkarmışken bir korku iklimi de yaratmayalım. Katılıyorum Demir Hocanın
söylediğine de. Biz ne kadar hazırlık yaparsak yapalım provokasyon tabiatı
icabıyla da bizi hazırlıksız olduğumuz yerden vuracaktır. Bu şu demek değil,
bir takım hazırlıklar yapılabilir ama bizim vereceğimiz Ağrı’da olduğu gibi
meşru, kitlesel cevaplardır ki bu provokasyonlar tersine çevrilebilsin.
Emre Öztürk: Bu konuda söylenenlere bir de şu eklenebilir… Bazı
sorular vardı. Sizce AKP ile HDP anlaştı mı? valla bu kadar da anlaşma olmaz.
Böyle bir oyun da yapılabiliyorsa, iki tarafı da tebrik etmek gerekiyor. Her
türlü aksiyon, trajedi… böyle şey olmaz yani… şimdi toplumsal mücadelelerde bu
kadar da parodi düzeyinde konuşulabilecek oyunlar olmaz. Yani bu açıdan da
bunun bir oyun olmadığı çok reel bir şey olduğu da ortaya çıktı. Burada
tercihini bir şekilde yapmak zorundasın. AKP iç savaşı bile gündeme getirecek
kadar bu konuda iddialı. Başka şansı yok, ne yapabilir? Böyle bir iç savaş
tehdidini ortaya sokmadığı durumda oyları düşüyor… o açıda yükselen değer şu an
HDP olmuş oldu.. yani barış sürecini ve söylemini sürekli ısrarlı tekrar
etmesi, insanların HDP’ye olan ilgisini arttırmış oldu. AKP’nin oyları nereye
kayıyor diye bakıldığında CHP’ye kaymıyor. Bu durumda diğer bir güç HDP oluyor.
AKP bunu tutmaya çalışacaktır. Ancak şu da var, toplum soğuk kanlılığını
koruyor. Ağrı olayında bunların maskesi düştü ve bugün bence MHP’liler bile
itibar etmiyor bu haberlere. AKP bu oy kaybı, korkusu ile kan dökmeyi göze
alırsa da, oy kaybını hızlandırır gibi geliyor.
Demir Küçükaydın: Şu son olay Erdoğan’ın ayağına dolaştı ve
provokasyon yaptırma olanaklarını daralttı. Burada bu daralmadan kaynaklı
olarak AKP içinden de direnişler başlayabilir. Böylece provokasyon yapma alanı
da daralabilir. Ağrı olayı çok kritik çok önemli bir olay ve ciddi bir şekilde AKP’lileri
bile düşündürdü. Yani bir çok AKP’liden duydum ben. Bu kadarı da olmaz
diyorlar. Bizzat AKP’liler bile bunun Erdoğan’ın bir oyunu olduğunun
farkındalar. Bir de şunu da vurgulamak da fayda var. Bugün AKP’den ziyade
Erdoğan demek lazım. Çünkü AKP’yi samimiyetle destekleyen insanlar var, ama
Erdoğan’ın politikalarından rahatsızlar.
Karşı Radyo: Herhalde bu provokasyonun bu kadar hızla açığa
çıkmasında, Gezi sürecinde gelişen insanların hem hükümete hem de medyaya olan
güvensizlikleri de rol oynadı.
Foti Benlisoy: Evet bu bir etken ancak bir de AKP’nin bir
erozyon yaşamakta olduğu açık. Bu seçim sonuçlarına ne kadar yansıyacaktır bunu
şimdiden bilemeyiz ama böyle bir itibar yitimi ve meşruiyet kaybı olduğu açık
işte bu yüzden de Ağrı da yaşanan olay Batı’da istedikleri reaksiyonu
yaratmadı, tetiklemedi. Kuşkusuz Ağrı’da özellikle HDP’nin ve halkın göstermiş
olduğu örgütlü tepkinin bunda çok önemli bir payı vardı ama bunun ötesinde de
Batı’da da tutmadı. Böylelikle bu provokasyon alanının ebadı ne kadardır, onun
bir ölçüsünü almış olduk. Bu bizim açımızdan olumlu bir gösterge, ama bunun
arkasında Gezi mi vardı? Bir ölçüde vardır elbette ama Gezi’ye de böyle sürekli
atıf yapmak çok iyi değil. Yani Gezi’nin olumlu mirasını harekete geçirmek, o
sürekliliği sağlamak ancak bu yönde aktif çabayla mümkün. Evet özellikle
Kabataş haberinden sonra medyanın itibarı çizilmişti bir ölçüde ama 2 yıl sonra
başka medya “konspirasyonları” ile karşı karşıya kalabiliriz. Şu açık ki seçime
kadar AKP her gün yeni bir Kabataş ortaya atmaya çalışacaktır. AKP hem kendi
tabanını konsolide etmek istiyor hem de HDP’ye kayacak olası güçleri engellemek
istiyor. Bu nedenle her gün yeni komplo teorileri ortaya dökülecektir. Ancak bu
stratejinin ipliğini ne kadar pazara çıkartabiliyoruz, ne kadar bu stratejinin
inanırlığını ortadan kaldırabiliyoruz bu sorumluluk hem HDP’ye hem de HDP’yi
destekleyen toplumsal muhalefet güçlerine düşecek gibi gözüküyor.
Karşı Radyo: Peki burada başka tür bir seçime kadar süren
sürece ilişkin başka bir ittifak gözlemliyor musunuz? Dün mesela Akit
Gazetesi’nden bir yazar Ağrı’daki olayı Hükümet lehine savunurken şunu
anlatıyor : ¨ Güvenlik güçleri tabi ki orada olacaklardı mesela Kadıköy’de
Karakalpaklılar HDP’lilere saldırırsa HDP’liler ne isteyecek? Güvenlik
isteyecek…¨ diyor. Bu şu açıdan ilginç, bizim en fazla bir senedir tanıklık
ettiğimiz ve Ergenekon ve 90’ların faili meçhullerinin de faili olan kirli
savaşın başaktörlerinin cılız bir uzantısı olarak uç veren bir yapı bu karakalpaklılar…
Erdoğan’ın Cemaatle kavgasında denize düşen yılana sarılır hesabı ocağına
düştüğü ve biti yeniden kanlanmaya başlayan ve Gezi’de heyecanla hareketlenmiş
kimi ulusal duyarlıklı gençleri de kolayca devşirerek her geçen gün güçlenen
bir yapıdan bahsediyoruz. ve Erdoğan’ın ¨sözcü¨sü olan böyle bir gazetedeki bir
yazarın bu kadar haberdar olarak bu yapıya köşe yazısında yer vermesi; bir daha
radikal uç ulusalcı unsurlar ve bir Akit’e kadar olan bir ittifak gözlemliyor
musunuz? düşünüyor musunuz?
Foti Benlisoy: Olabilir, kuşkusuz… son bir sene içerisinde
yaşananlar, farklı kesimler bir taraftan Erdoğan-AKP ayakta kalmak açısından
ittifaklarını geliştirmeye muhtaç. Dolayısıyla bu ittifaklar içerisinde dün
görmediği başka kesimleri bugün o ittifak içinde görüyor olabilir onlara el
verebilir. O diğer kesimler de AKP’ye el verebilirler. Ordu mesela… Ama şuna
kapılmamak gerek; yani öyle bir provokasyon olacak ki, o provokasyon alıp
götürecek böyle AKP’yi tek başına iktidara taşıyacak. Ben AKP’nin bu güçte
olduğuna inanmıyorum. Aynı zamanda toplumsal muhalefet güçlerinin böylesi büyük
bir provokasyona yanıt vereceğine, ya da içerden dönüştüreceklerine inanıyorum.
AKP’nin böyle bir büyük provokasyon kapasitesinin, hakikat inşa etme
kapasitesinin daraldığını düşünüyorum. Kendi tabanı dışında rıza üretme
kapasitesi daraldı bu yüzden de bu provokatif zeminler onun için pek lehe değil
artık eskisi kadar.
Karşı Radyo: Sanırız seçim matematiği dediğimiz matematik ilk
defa iki kutup dışında bir yere işaret ediyor. Provokasyon dışında karşı matematik
olarak AKP HDP’nin karşısına nasıl bir strateji ile çıkar?
Emre Öztürk: Bence provokasyon dışında bir şey olmaz… yani
AKP her dönem kendine bir düşman işaret etti. Geçtiğimiz seçimde Gezi’cilerdi,
faiz lobisi idi. Ondan önce darbecilerdi. Bir kez şunu ayrıştıralım, şu an
düşmanımız Erdoğan ve AKP’dir. Ve şu an ordu ile el ele bir AKP görüyoruz.
Mesela daha öncesi gibi orduyu karşısına alan bir AKP yok. Bu anlamda AKP
günümüzde sermaye blokunun en önemli temsilcisi, yolsuzluk ekonomisinin
devamlılığını çok önemsiyor. Bu anlamda AKP can verene kadar denemelerini
yapacak ve yine bir düşman yaratmak istiyor. Ama bu kez zorlanıyor. Şimdi ne
diyecekler? Yolsuzluk konusunda imajları korkunç, bunu yapmadıklarına inanmayan
yok. Herkes bir şekilde onların çalıp çırptığını düşünüyor, kendi adayları da
öyle, yakın çevresi de öyle. Bunun üleştirilmesi konusunda belki tartışma var.
Demokrasi konusunda hakeza hiçbir vaatleri yok ve ortada çok ciddi boyutta
diktatörlüğe doğru bir yürüyüş var. Yine Demir Hocamın ifade ettiği gibi buna
AKP’liler bile tam olarak rıza gösteremiyorlar. Nasıl gösterecek? Öyle ya da
böyle bu konular bu ülkede bir tek adamın alıp da sürükleyebileceği şeyler
değil… yani birileri de bundan rahatsızlık duyacaktır, hatta AKP içinde bile
belirli çatlaklar oluşacaktır. Bizim şu an karşımızda soru olarak, hakikaten
böyle karanlık bir provokasyon olur mu sorusu var. Şu anki denklemlerde bizim
lehimize de %10’u aşacak bir tablo görünüyor. AKP bunu engelleyemeyecek gibi
duruyor…
Karşı Radyo: Burada Cesim Soylu’ya sormak istiyorum. Son bir
Gezici şirketinin yaptığı ankette, HDP’nin oranı %13 gözüküyor. O araştırmada
çalışan araştırmacı ve analistlerin gözlemleri de ilginç. Bu %13’e yükselten
oyların çoğunun %87’sinin özellikle metropollerdeki AKP’li Kürt’lerden
geldiğini söylüyorlar. O nedenle bizlerin belki de konuşurken AKP değil AKP
hükümeti dememiz gerekiyor. Çünkü AKP’li seçmenden de HDP’ye bir kayış olduğu
söyleniyor. Siz buna katılıyor musunuz? İstanbul’daki oyların yükselişinin
kaynağı neresi? veya böyle bir yükseliş var mı?
Cesim Soylu: Devam eden tartışmaya ilişkin bir kaç söyleyerek
sorunuza geleyim. evet AKP’nin her dönem kendine bir düşman yarattığı doğru.
Söylem olarak da bütün Türkiye’nin her tarafına, her kesime seslenebiliyordu.
Hatta zaman zaman sol söylemi bile kullandığı alanlar vardı. Dolayısı ile
aslında şimdiye kadar geniş bir yelpazesi vardı denebilir. Ancak son 2-3
yıldaki gelişmeler, özellikle de Rojava bana göre kırılmalara yol açtı. Bunun
bir nedeni de Ortadoğu’daki gelişmelerin yarattığı endişe ve olası gelecek
tahayyülüne yönelik karamsarlıktır. Bana göre, her şeye rağmen AKP olmalı diyen
bir kesim var. Bu nedenle Erdoğan bilinçli bir şekilde %50’ye sesleniyor
aslında. Eskiden %100’e sesleniyordu ama bugün %50’ye seslenmenin daha mantıklı
olduğunu düşünüyor. Ve şunu diyor adeta: ¨ biz başka türlü kurtulamayız, hep
birlikteyiz¨ Ekonomisinin başına gelenler belli Mısır’da… Paralelciler vs… Ama
Kürt taban bu süreçten daha farklı etkilendi. Örneğin İstanbul’da AKP’ye oy
veren bir milyon Kürt’ün en yoksul kesim olduğu ve çoğunun da kadın olduğu
biliniyor. Bunun nedenlerine şimdi girmeyeceğim ancak bu kesimde de şu an bir
kırılma var. Rojava bunda çok etkili oldu. Örneğin daha önce Mısır veya
Filistin katliamlarında camiler boşalmıştı…. oralarda verilen tepki Rojava’da
İŞİD’e yönelik olarak verilmeyince, Şengal’deki katliama sessiz kalınınca… Türkiye’deki
devlet ile bütünleşmiş İslam anlayışını bilmeyen ama inanan ve günlük yaşamında
inandığı için AKP’ye oy veren bir kesimde de kırılmaya yol açtı. Soru
işaretleri çoğaldı. AKP buna karşı çeşitli stratejiler ortay koydu. Örneğin
eskiden Kürtçü diye bilinen bir takım isimleri aday gösterdi. En genel söylemde
şovenist söylem kullanıp, yereldeki seçim çalışmalarında, birebir ilişkilerde
ise AKP ¨bakın biz barışı destekliyoruz, şunları yaptık vs ¨ diye bir dil
kullanacak. Birebir ilişkilerde bunu çok yapıyorlar, bunu en fazla da kadın ve
Kur-an üzerinden yapıyorlar. Kadınların haftalık günlerinde, ev ziyaretlerinde
bu tür konuşmalar yaparak kadınlardan oy alıyorlar. Bu tür ilişkiler daha
etkili oluyor. Öte taraftan, eğer 3-4 puan AKP’den geliyorsa belki 1 puan
CHP’den geliyordur. Onlar ise genelde HDP ile karşı karşıya değil de yan yana
diresek temasında olmayı tercih ederler. Panelde şuraya buraya birlikte
gidelim, sandık çalışmasında müşahitlikte birlikte çalışalım falan diye teklif
ettiler. Ama tabana dönük, alttan alta çoğulcu aday gösterme seçimimizi
eleştiren, bunu farklı yönlere çeken, solculuğumuzu sorgulayan bir davranışa
dönüştü.
Demir Küçükaydın: Ben bir şey eklemek istiyorum. Evet Rojava büyük
kırılma oldu AKP’yi destekleyen Kürtler için ama şunu da hatırlamak gerek.
AKP’yi destekleyen Kürtlerin bunu seçmelerinin bir sebebi de uğradıkları ulusal
baskıdır aynı zamanda. İslam ulusal baskıdan kurtulmanın bir yoludur. HDP
demokrasi özlemi ile çıktıkça, Türkiye partisi oldukça, Kürt partisi de
olacaktır. Böyle bir süreç de işliyor. Şimdiye kadar ulusal baskıya uğradığı
için islami bir form altında tutunmak isteyen geniş bir Kürt kitlesi HDP’ye
yönelebilir ve oy oranlarını etkileyebilir.
Cesim Soylu : Evet Demir Abiye katılıyorum belki şunu
ekleyebilirim; fakat bu iki yarılmayı da iyi örgütlememiz gerekiyor. Aslında
bizim tespitlerimiz sadece İstanbul’da kırılmalardan dolayı bize yönelen oyları
iyi örgütleyebilirsek oy oranını %15-17’lere çıkarırız. Ama hepsi ile de
birebir ilişki kurmamız gerekiyor. Şimdi onların AKP ile aralarına koydukları
mesafe bize yakınlaşmalarını sağlamış, fakat birebir örtüşür durumda değil
düşünceleri, kaygıları vs var. Bunu da seçim örgütlenmesi ile ve İstanbul’un
her mahallesine girerek uygun bir dille onlara da ulaşmaya çalışıyoruz,
örgütleyeceğiz yani.
Karşı Radyo: Aslında diğer kampanyaların temsilcilerine de
sormak istiyorum. Sizin kampanyalarınız hangi kesimleri, kimi hedefliyor? Bir
anti AKP vurgusu ile bir kampanya yapmak Erdoğan’ın kutuplaştırma siyasetini
besler mi?
Emre Öztürk: O zaman bunu Demirtaş’a sormak lazım. Çünkü
¨Seni Başkan Yaptırmayacağız!¨ konuşması ile bunun olumlu adımını Demirtaş
attı. Burada bu konunun muğlaklaştırılması emekçi ve ezilenlerin aleyhine
işler. Ortadoğu çapında hepimizi kasıp kavuracak bir savaşı başlatabilecek
kadar tehlikeli bir profil ile karşı karşıyayız. Başında Erdoğan var, devamında
da belli bir kadro var ve hepsi de birbirine çıkar ilişkisi çerçevesinde bağlı.
O açıdan anti AKP konusu netleşmeli. Biz bununla hiçbir zaman halkı karşımıza
alarak bir söylem geliştirmiş olmuyoruz. Ama bir başkanlık tehlikesi söz
konusu. Burada mahallelerde o tip çalışmalar yapmanın ötesinde, HDP’nin
söylemini biraz daha batıya doğru taşıması fark yaratan şey oldu. Yani sadece
bir Kürt partisi olarak kalmamak gerektiğini, batıdaki insana onların
sorunlarına da eğilen bir çizgiyi netleştirmiş oldular. 9.8’i yaratan da bu
oldu. Bunun adı siyasettir işte, örgütlenme soyut bir şeydir ama bazı ayrım
noktalarını koymak önemlidir. Bunu koyduğumuz noktada ilerleme sağlayabildik.
Bütün sol camianın da böyle algılaması gerektiğini düşündüğümüz için biz seçim
çalışması yürütüyoruz farklı bir şekilde. O anlamda örneğin başkanlığa karşı
olduğunu o şekilde ifade etmesi, başkanlığa karşı olan herkesin gözünün önünü
açtı ve bu büyük bir oy potansiyeli… Rojava’yı, Kobane’yi savunmak sadece Kürt
halkının haklarını savunmak anlamına gelmedi. Bir tür İŞİD tehlikesini de
karşısına alan bir pozisyonda durduğunu gösterdi. Yani laiklik konusu var ise,
bu ta Ortadoğu’da durdurulmaya çalışıldı. Şimdi Kürt halkına kim ¨ acaba laik
mi İslamcı mı muhafazakar mı?¨ diyebilir? böyle bir tartışma yürütmek yersiz,
İŞİD’e karşı savaşan can veren ve bunu sadece Kürtlük meselesi üzerinden
yapmadı Kobane’de savaşan insanlar. Ne için yaptılar? Dünyanın en bağnaz
topluluğuna karşı bir tür laikliği de savunmuş oldular. Bunlar fark yaratır… Biz
HDP’li değiliz ve HDP içinde de değiliz ama HDP’nin aldığı bu pozisyon bütün
ilerici kesimler açısından örnek teşkil edebilecek bir pozisyon. Yani siyaset
yapmak böyle farklar yaratabilir. AKP karşısında dimdik durması HDP’nin giderek
güçlenmesini sağlıyor.
Demir Küçükaydın: Sorduğunuz sorunun cevabını ben biraz eskilerden
gelerek cevaplayayım. Ben biraz eski kuşağım. Biz askeri kavramlarla
konuşurduk; askerlikte bir kural vardır, ¨güçlerin en irisini düşmanın en zayıf
yerine en kritik anda yığmak¨. Şu an en kritik an seçimlerdir, güçlerin en
irisi düşmanın en zayıf yeridir. Düşmanın en zayıf yeri Erdoğan’dır. Onun
başkanlık istemesidir. Bu en zayıf yer en büyük güç birikimini sağlar aynı
zamanda. Diyelim ki HDP’nin programı üzerinden propaganda yaparsan Türkiye
halkının %80’i demokrat değil ki. Ama %60’ı başkanlık sistemine karşı. Yani
böyle bir açıdan olaya bakmak lazım.
Foti Benlisoy: Tabii seçimden konuşuyoruz ama şunu da belirtmek
lazım Türkiye Solunun hiç değilse bir bölümünün anti AKP tutumu giderek anti
Erdoğan’a doğru darlaşıyor gibi bir kaygım vardı. Bunu sonra uzun uzadıya
konuşuruz. Ama seçimlerden sonra Erdoğan bir tökezledi mi biz şunu konuşuyor
olacağız. Türkiye’de neo-liberal otoriterizmin aşırılıkçı versiyonu olarak
Erdoğan karşısında neo-liberal otoriterizmin daha ılımlı, ¨light¨ versiyonu
olarak başka bir siyasal alternatifin, mesela Erdoğansız bir AKP’nin gündeme
gelme ihtimali de vardır. Bu ihtimali de gözardı etmeyelim. Bu seçimlerin şöyle
bir özelliği var. Bugün ilk defa Gezi sonrasının uzatmalı bir seçim dönemine
girdik. Gezi sonrasında Türkiye’nin batısındaki insanlar hep şöyle bir ikilemde
kaldılar; Sarıgül gibi Mansur Yavaş gibi olumsuz durumları yaşadık. Yani AKP’yi
hızla geriletmek adına kötünün iyisini tercih etmek zorunda kalmak.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin çok başarılı kampanyasına rağmen
insanlar, hatta bir bölüm solcular AKP’yi geriletmek için Ekmelettin İhsanoğlu
tercihine yönelebiliyordu. Şimdi bu pespayelikleri aşabilecek bir durum ile
karşı karşıyayız. Yani hem AKP’yi geriletmek mümkün hem de bunu HDP gibi düzen
dışı bir siyasi oluşuma oy vererek yapmak mümkün. Çünkü bu ikisinin bir araya
gelmesi bir şans. Şimdi şunu da tartışıyor olabilirdik: “Büyük Birlik Partisi,
Saadet Partisi, Milad Partisi, yanına bir partiyi daha aldı, %10’u geçmesi
ihtimal dahilinde…” Böyle bir ihtimal olsaydı bugün aynı şeyi söylüyor
olmayacaktık herhalde. Yani herhalde AKP’yi geriletmek adına böyle bir
ittifakın barajı geçmesi için çanba gösteriyor olmayacaktık değil mi?
Dolayısıyla barajı geçmesi halinde parlamentodaki dengeleri AKP aleyhine
değiştirecek olan partinin HDP olması bizler için muazzam bir olanak. HDP’nin
%10 almasının AKP’nin başkanlık hayallerini suya düşürecek olması, Türkiye ve
özellikle batıdaki toplumsal muhalefet güçleri açısından bir şanstır. Hem
AKP’yi geriletmek hem de bunu yaparken HDP’nin açtığı kanal üzerinden belirli
toplumsal ve demokratik talepleri gücümüz oranında yaygınlaştırmak için de bir
fırsattır diye düşünüyorum.
Cesim Soylu: Bu noktada bir cümle ekleyim. Kuşkusuz bizim
programımızda birçok şey var ama bu seçime de tümünü alt alta yazarak
gitmiyoruz. Öncelikler vardır, önceliklere göre gidiyoruz. Bu da Türkiye’deki
oy değişimine dönük olacaktır. Bunlardan biri tabii ki başkanlık sistemidir.
Ama bizim dışımızda da başkanlık sistemini istemeyen partiler vardır, dolayısı
ile bu direk bize bir kaymayı doğurmuyor.
Karşı Radyo: Son soruyu biraz daha pratik çalışmalara yönelik
yönlendirelim isterseniz. Nerede nasıl ve kimlere yönelik çalışmalar yapmayı
hedefliyorsunuz?
Emre Öztürk: Bu hafta sonu biz çalışmamızı başlattık. İlk
olarak bir stant açtık, stant faaliyetlerimiz devam edecek. İstanbul’da 3
bölgede ve Eskişehir, Ankara, İzmir, Bursa, Samsun, Konya, Antep… bu illerde de
çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Yapacağımız klasik bir seçim çalışması ve
kullanabileceğimiz tüm mecraları da kullanarak mümkün olduğu kadar çok insana
ulaşmaya çalışacağız. Bu hafta 18 Nisan’da İstanbul’da üç bölgede de bölge
toplantılarımızı düzenlemiş olacağız.
Foti Benlisoy: 10danSonra Haydarpaşa’daki bir etkinlik ile
kampanyanın başlangıcını ilan etti. 10dan Sonra birey hukuku temelli, yatay
diyebileceğimiz bir örgütlenme. Çeşitli siyasal oluşumların temsiliyetini değil
bireysel temelde katılımı önemseyen bir çalışma bu. Yerel inisiyatiflere
dayanan esnek bir yapı. Şimdiye kadar İstanbul’un üç bölgesinde forum temelli
çalışıyor. Bunun yanından İzmir ve Ankara’da çalışmalar başlamış durumda.
Eskişehir, İzmit ve Mersin gibi başka şehirlerde de bu çalışmanın yakın zamanda
başlamasını hedefliyoruz. Gerek komisyonlarımızda gerekse yerel forumlarda
alınan kararlar doğrultusunda faaliyet yürütmeye çalışıyoruz. Önümüzdeki
dönemde İstanbul’un üç bölgesinde çok farklı araçları devreye sokarak, canlı
dinamik coşkulu bir seçim faaliyeti yürütmeyi düşünüyoruz. Hem il hem de
ilçeler düzeyinde HDP’nin seçim kurulları, seçim faaliyetleri ile bir tür
rabıtayı ve bakışımı sağlayarak bir çalışma yürütmeyi düşünüyoruz. Alışıldık
faaliyetlerle sınırlı kalmayan ve şenliği, bisiklet turunu, pikniği, konseri,
takas pazarı, yürüyüşü, futbolu, eylemiyle çok sayıda insanı bir biçimi ile
kendine çekebilecek, onunla diyaloğu mümkün kılabilecek araçları devreye sokan
canlı, sokakta bir seçim kampanyası olmasını diliyoruz. Sosyal medyayı da çok
aktif bir biçimde kullanıyoruz. Özellikle 10dan Sonra’nın yerel forumları ne
kadar etkin çalışabilirse, bu seçim çalışmasının yaygınlaşması açısından da
önemli olacağını düşünüyoruz.
Demir Küçükaydın: Bizim bir düşüncemiz adam adama markaj… bir
milyon posta kutusuna kişiye özel mektubu ulaştırmak… bunu gerçekleştirebilmek
için de paylaşarak çoğalt dediğimiz yöntemi kullanacağız. Biz materyali
hazırlayacağız ama sonrasını insanların yaratıcılığına bırakacağız. Bizim
hazırladığımız materyalin çıktısını alabilecek, üzerine adres yazıp posta
kutusuna bırakabilsin. Bizde şöyle bir sorun var. Bizim birleşimimiz daha
ziyade internet aracılığı ile bir araya gelmiş insanlar, birbirimizi
tanımıyoruz, yaş ortalaması yükse, genelde alt kesimlerden yani işçi
emeklilerinden falan oluşuyor ve pek öyle interneti falan kullanabilen insanlar
değiller. Ben kısmen 10dan Sonra’yı da izliyorum, orada çok genç, dinamik
birbirini tamamlayan çok yetenekli insanlar var. Ben bu çalışmaların hepsinin
birleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Kendi otonomluklarını yine de korusunlar,
ona da ihtiyaç var ama tüm olanaklarını ortaklaştırarak sadece bir temastan öte
iç içe de geçmeleri gerekiyor. Çünkü çok kullanılan bir benzetme var, ¨aydın
kalaya benzer, işçi bakıra benzer, ikisi tek başına yumuşaktır ama karıştığı
zaman insanlara çağ atlatan bir tunç ortaya çıkar¨. Bu girişimler de öyle, her
birinin kendine göre zayıflıkları var, ama bu ikisi bir araya gelirse, kendi
zayıflıklarını da aşıp daha büyük hayal bile edemeyeceğimiz işler yapabilirler.
Çünkü ortam insanların inisiyatif göstermesine müsait. bir örnek vereyim; ilk
defa bir toplanalım dedik 3-5 kişi tanıyalım birbirimizi, kim gelir dedik, 3
kişi geleceğim dedi. Demirtaş’ın toplantısından sonra şu kafede buluşalım
dedik. 15 kişi geldi. Normalde tersi olur. Yani 15 kişi geleceğim der, 3 kişi
gelir. Bu şunun göstergesi toplumsal bir şeyler var insanlar bir şeyler yapmak
istiyor, bunun olanaklarını yaratıp, insanları engellemeyip önünü açsak bile
harekete geçerler gibi geliyor bana. Bir de bir duyuru yapayım, 17 Nisan Cuma
akşamı ilk toplantıyı yapacağız. Taksim civarında bir yerde.
Cesim Soylu: O zaman ben de son olarak nasıl bir seçim
stratejisi izlediğimizi özetle ifade edeyim. Örgütlenme açısından bizim 50
kişiden oluşan bir İstanbul İl seçim komisyonumuz var. Bunun altında da teknik,
basın, strateji vs komisyonları olmak üzere 10 ayrı komisyon var. Ayrıca bir
kadın seçim komisyonu var. İstanbul’un 3 bölgesinde 60ar kişilik seçim
komisyonları ve bunların alt komisyonları var. İlçelerde de var. Bunların hepsi
tanımlanmış ve işliyor durumda. Her mahallede bir komisyon oluşturduk.
Bazılarında yok tabii ki… Her okulda bir okul komisyonu belirledik ve her
sandıkta 1 ile 5 kişi arasında arkadaş tespit ediyoruz. Bu kişiler aynı zamanda
o sandık yerelindeki seçim çalışmasını organize edecek arkadaşlarımız
olacaklar. İşte bir mahallenin bir okulunda 30 sandık vardır, her sandıkta 300
oy kullanılır, her sandığa 2 ya da 3 kişi belirleyeceğiz, onlar da o sandıkta
oy kullanan 300 kişiye ulaşacak ve çalışmalarını politikalarını anlatacak. Bu
şekilde İstanbul’da herkese ulaşmayı hedefliyoruz. Bunun için ortalama 50bin
kişinin seferber edilmesi gerekiyor. Büyük oranda sağlanmış durumda bu,
önümüzdeki hafta içerisinde bunu bitirmeyi amaçlıyoruz. İstanbul’da 200 küsur
büro kurduk, bunu 350’ye çıkarmayı umuyoruz. Araçlar var, her ilçede 5-10
arasında giydireceğimi araç var. Ayrıca her ilçede kadın seçim bürosu
oluşturduk, o daha özel çalışıyor. Demir Abinin söylediği tarzda mektup
çalışması da var, bizzat yazılmış 350bin mektubu da gönderme çalışması var.
Karşı Radyo: Eklemek istediğiniz bir nokta var mı kapatmadan
önce?
Demir Küçükaydın: Aşacağız aşacağız… yani bu oylarla bir küçük
Kobane olur… Yani Foti’nin dediği gibi ülkeye demokrasi gelmez belki ama bir
küçük hareket alanı sağlar ezilenlere…
Foti Benlisoy: Çok kritik bir seçim süreci olacak. Özellikle
dikkat etmemiz gereken bir husus, oyumuza, sandığa sahip çıkmak. Provokasyon
şuydu buydu falan ama bu seçimlerde hükümetin özellikle başvurabileceği bir
yöntem, seçim sonuçlarını etkileyebilecek hilelere başvurması… Bu konuda çok
ciddi bir seferberlik göstermemiz gerekiyor. Zaten HDP kuşkusuz yapıyor böyle
bir çalışmayı ama bütün diğer kesimlerin bu noktada da çaba göstermesi,
sandıklara sahip çıkmak için aktif bir faaliyet göstermesi gerekiyor.
Röportajı Gerçekleştiren: Zafer Ülger
Çözümleme: Özgün Akduran
Tiranı Durdurmak, Barışı Sürdürmek, Barajı Aşmak İçin
Oylar HDP’ye Girişimi Gerekçe ve Amacı
(HDP’ye Oy Ver -
Barajı Yık - Diktatörü Durdur – Barışı Sürdür)
7 Haziran bir “Seçim” Değil Referandumdur
7 Haziran hukuki ve idari olarak bir “seçim” olabilir.
Ama politik ve sosyolojik olarak bir referandumdur.
7 Haziran’da yapılacak olan, 12 Eylül Darbesinin yadigarı bu Parlamenter
sistemle; onu bile mumla aratacak olan; her türlü denetim ve dengeleme
mekanizması iptal edilmiş, Erdoğan’ı bir Tiran’ın gücü ve yetkileriyle donatan
bir sistem arasında bir seçimdir.
İki farklı yapı ve sistem arasındaki, sadece iki alternatiften ibaret
seçimler, seçim değil, referandumdur.
Seçimlerle var olan yapı içindeki dengeler; meclis bileşimleri;
hükümetler değişir; referandumlarla yapılar, sistemler.
Erdoğan’ın “Türk tipi başkanlık sistemi” adıyla vaftiz etmeye çalıştığı
yapı, bir Tiranlıktan başka bir şey değildir.
Yani 7 Haziran, Erdoğan’ın tiranlığı ile bugünkü parlamenter sistem
arasında bir referandumdur.
Bu referandumun
sonucunu, HDP’nin alacağı oylar belirleyecektir.
Çünkü MHP ve CHP’nin yüzde bir veya iki artışları onların çıkaracağı
çıkaracağı vekillerde dişe dokunur bir yükselişi ve Erdoğan’ın tiranlığını
engelleyebilecek bir niceliği sağlamaz.
Ama HDP’nin yüzde bir veya iki artışla yüzde onu geçmesi, Erdoğan’ın
tiranlık hayallerinin sonu demektir.
O halde, Erdoğan’ın Tiranlığına karşı olanların, Tiranlığın kurulmasını
engellemek için, HDP’li olmasalar bile HDP’ye oy vermeleri biricik garantili
ve emin yoldur.
İşte bu basit gerçekten hareketle, “HDP’ye
Oy Ver, Tiranlığa Yol Verme Girişimi’ni kurduk.
Bu girişimde yer almak için HDP’yi benimsemek gerekmiyor.
Tiranlığa karşı olmak yeter.
Tiranlığa karşı olmak, barışı sürdürmek, barajı yıkmaktır aynı
zamanda.
Erdoğan’ın tiranlığı, Savaş’ın yeniden başlaması demektir.
Erdoğan’ın tiranlığı, yasaların Tiranın keyfine göre çiğnenmesi; zaten
kırpılmış haklar bir yana, hukukun bile ilgası demektir.
Durum çok kritiktir.
Ve küçük bir oy oranı bile milyonlarca insanın kadereni etkileyecektir.
Bu nedenle tüm gücümüzle 7 Haziran’da Tirana ve Tiranlığa Hayır demek
için çalışmamız; bu kritik gerçeği açıklamak için tüm gücümüzü birleştirmemiz
gerekiyor.
Girişime sen de katıl.
Tiranı
Durdurmak, Barışı Sürdürmek, Barajı Aşmak İçin
Oylar HDP’ye Girişimi
E-Mail: hdpye.oyver@gmail.com
Facebook Sayfa: https://www.facebook.com/hdpyeoyver/
Facebook Grup: https://www.facebook.com/groups/hdpyeoyver/
Twitter: https://twitter.com/hdpyeoyver
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder