Seçimlere ilişkin bir öngörüde daha bulunalım: Türkler
(Birleşik Haziran hareketi) büyük bir olasılıkla barajı aşamayacak.
HDP’nin bir baraj sonunu yok. HDP barajı aşıyor ve aşacak. Hem
de esas olarak Kürtlerden alacağı oylarla aşacak.
Ama öyle görülüyor ki, Türkler ve onların eğilimlerinin
sembolik bir göstergesi olan “Birleşik Haziran Hareketi” baraja takılacak.
*
Bir sorunu çözmenin ilk adımı önce sorunun doğru
sorulmasıdır.
Baraj sorununun HDP’nin barajı aşıp aşamaması olarak
koyulması sorunun yanlış sorulmasıdır.
Baraj HDP’nin sorunu değil, Türklerin sorunudur.
Barajın yıllardır Kürtleri parlamentonun dışında tutabilmek
için korunduğu hiç kimse için bir sır değildir.
Türkler, Türk değil de bir parçacık Demokrat olsalardı, bu
baraja karşı mücadele ederler; onu kaldırmak için uğraşırlardı.
Türkler ise aksine, barajı Kürtlerden uzak durmanın ve onlara
mücadelelerinde destek vermemenin bir gerekçesi ve bahanesi yaptılar.
Örneğin, Kürt siyasi hareketi parti olarak seçimlere girme
kararı alınca, Türkler (Birleşik Hazirancılar) barajın ardına sığınarak, “Kürtler barajın altında kalacaklarını
biliyorlar. Erdoğan’a başkanlığı Apo’nun serbest bırakılması karşılığında vermek
için Parti olarak giriyorlar. Böylece barajın altında kalıp Erdoğan’a başkan
olması için gerekli desteği sunacaklar” diyerek hem fiilen barajı
savundular; hem de Kürt hareketini içinden bir türlü çıkamadığı gettoya hapsetmeye
çalıştılar.
Ama şöyle de diyebilirlerdi. “Kürt siyasi hareketi büyük bir riski göze almış bulunuyor. Koşulların ve
güçlerin dizilişinin olağanüstü uygun olduğu bir dönem var. Kürt Hareketinin
elbet böyle bir karar alması kendisi açısından doğrudur. Bizlerin egemen ulustan insanlar olarak
görevi, HDP’nin ve Kürt hareketinin bu barajı aşma çabasına yardımcı olmak;
fikrimiz, siyasi eğilimimiz ne olursa olsun, sadece bu baraj engelini kaldırmak;
bu utançtan kurtulabilmek için bile HDP’ye oy vermek ve verilmesi için mücadele
etmektir.”
Türkler bunu demediler; “Haziran Hareketi” bunu demedi. CHP’liler
bunu demedi.
Daha sonra bu ilk itiraz sökmez olunca, HDP’nin küçük bir
katkıyla bile barajı aşacağı ortadayken, bu sefer de, “seçimlerden sonra bunlar Öcalan’ın serbest bırakılması karşılığında
Erdoğan’ın başkanlığını desteklerler veya koalisyon kurar” dediler.
Yine barajın aşılmasına olsun en küçük bir katkı yapmayı
kabul etmediler.
Ve aslında Erdoğan ve Ergenekon ittifakının açık bir destekçisi
durumuna düştüler.
Kimileri de hala bunların gerçek niyeti ve konumlanışını
anlamak istemeyerek bunlarla açık bir kopuşmayı göze alamadılar.
En ile noktaya gidenleri, HDP’nin demokrat bir parti olduğu
AK Parti ile koalisyon yapmayacağı gibi argümanlarla bunları ikna etmeye kalktılar.
Argüman doğru olabilir ama taş yerinde ağırdır. Bunların derdi argümanlar değil
ki.
Bunlar ikna olmak istemiyorlar. Çünkü egemen ve üst
konumlarını yitirmeyi; Kürtlerle eşit konumda olmayı içlerine sindiremiyorlar.
İmtiyazlarını ve üst konumlarını terk etmek istemeyen egemenlerin ezeli ve
ebedi reflekslerini gösteriyorlar.
İnsan çıkarlarına aykırı olursa, matematik aksiyomlar bile
tartışma konusu olur diye bir söz vardır. Olan budur.
Yoksa her şey çok açıktır.
Eğer Öcalan’ın serbest bırakılması karşılığı Erdoğan’ın 330’un
üzerinde meclis desteği sağlaması ise sorun, bunun için niye seçimlere girmeye
gerek görsünler?
Zaten ikisinin toplamı mecliste 330’un çok üzerindeydi ve
üzerindedir.
*
Bu barajı koyan Türklerin barajı kendilerinin kaldırması
gerekirdi. Kaldırmadılar.
An azından barajın kalkması için çaba gösterebilirlerdi bu
barajı tutmak isteyen Türklere karşı. Örneğin Kürtlerin Parlamento dışında
bırakılmasına yönelik baraja karşı kampanyalar düzenleyebilirlerdi. Baraja savaş
açabilirlerdi.
Sadece barajı protesto için ve fiilen işlevsizleştirmek
için, bir sivil itaatsizlik örneği olarak bile HDP’ye oy vereceklerini
açıklayabilirler ve oy verebilirlerdi. Hiç birini yapmadılar.
İşin ilginci, bu utançtan kurtulmaları için, tarih önlerine
nefis bir fırsat da koymuştu. Façayı bozdurmadan, Kürtlere karşı üst havalarını
bozmadan da bu baraj utancından kurtulabilirlerdi.
Sadece Erdoğan’ın başkanlığını engelleme gerekçesinin ardına
sığınarak, Kürtler karşısında façayı hiç bozmadan (yani bırakalım Kürt
hareketinin programını desteklemeyi bir yana; bırakalım barajı protesto etmek;
sivil itaatsizlikle aşmak için desteklemeyi bir yana) Kürt hareketinin barajı
aşmasını sağlarlar ve hiçbir özeleştiri yapmadan bu utançtan kurtulabilirlerdi.
Bunu bile yapmayı reddettiler.
Her yerde bin bir dereden su getirerek HDP’ye oy
vermeyeceklerini söylüyorlar; oy vereceğiz ya da oy verin demediler, demiyorlar.
*
Türklerin böyle bir katkıyı sunmalarını kolaylaştırmak için
Kürt hareketi elinden geleni de ardına koymadı.
Selahattin Demirtaş gibi, tam da ağızlarına layık bir insanı
eş başkan yaptılar.
Selahattin Demirtaş da, hep onların duymak istediği şeyleri
söyledi.
Hatta bu nedenle Kürtlerin duymak istediklerini ikinci plana
attı. (Onlar nasıl olsa uzun acılı yollarda olgunlaşmışlardı; bu durumu
anlayabilirlerdi; bu nedenle küsüp uzaklaşmazlardı.)
Sadece bu kadar da değil. Neredeyse bütün Batı illerinde tam da
Türklerin hoşuna gidecek insanlarla doldurdular seçilebilir yerleri.
Türkler yine ikna olmadılar. HDP’ye oy vereceğiz, verilsin
demediler.
Rojava’da Kobani’de hala her gün cenazeleri gelen
çocuklarını IŞİD’e karşı savaşa yollayıp, Türkleri o savaştan uzak tuttular.
AK Parti ile koalisyon kurmayacağız şeklinde, aslında politik
mücadele yürüten veya savaşan bir gücün yapmaması gereken bir şekilde ellerini,
kollarını bağlamayı bile kabullendiler. Böylece ilerde karşılarına çıkabilecek
büyük bir hata yaptılar. Politikada ilişkiler, kişiler ya da örgütler üzerinden
değil, somut talepler, hedefler üzerinden kurulur ve kurulmalıdır.
Demirtaş’ın yaptığı gibi, böyle elini kolunu bağlamak
yanlıştır, mücadele içinde güçlerin konum ve çıkarlarında öyle geçici dönüşler
olabilir ki, birbiri ile en zıt güçler bile taktik amaçlarla yan yana
gelebilirler. Örneğin, Hitler Stalin’le saldırmazlık paktı imzalamak zorunda
kalır. Alman Genelkurmayı Lenin’in Rusya’ya gitmesini sağlamak; Lenin Alman
Genelkurmayıyla anlaşma yapmak zorunda kalır.
Bu tür uzlaşmaların en son ve somut örneğini bizzat bu
seçimlerde gördük. Bu seçimlerde fiilen MHP ile HDP arasında bir zımni ittifak
gerçekleşmiştir. Tamamen farklı amaçlarla bile olsa böyledir. İkisinin de
çıkarı aralarında bir çatışma çıkmamasındaydı. Bu nedenle Erdoğan karşısında
fiili bir ittifaka girerek onun elini kolunu önemli ölçüde bağladılar ve provokasyon
alanını daralttılar. Kimi MHP’liler bu durumu, “HDP’nin barajı geçmesini
isteyeceğimi rüyamda görsem inanmazdım” şeklindeki ifade etmişlerdir.
MHP ve HDP gibi iki farklı ve aslında amaçları birbirine
karşı parti bile belli momentlerde bir araya gelebiliyor ve fiili bir ittifak
içine girebiliyorsa, pek ala AK Parti ile de şimdi hiç öngörülemeyecek koşullarda
benzer şeyler olabilir.
Ama Kürt hareketi sırf bu kendini beğenmiş, son yirmi yılda
iyice çürümüş Türklerin biraz olsun sempatisini kazanmak için, elini kolunu
bile bağladı; elinden geleni ardına koymadı.
Ama buna rağmen Türklerde en küçük bir kırılma ya da
kımıldama sağlamayı başaramadı.
Türkler (Birleşik Haziran Hareketi), HDP’ye oy vermeyi,
kendi egemen ve üst konumlarından vaz geçmeyi; eşit bir konuma geçmeyi bir
türlü kabullenmediler.
Farkında değiller ama Kürtlere kurulmuş baraja kendileri
takıldılar.
HDP barajı geçecek, ama Türkler (onların eğilimlerinin sembolü
BHH) barajı geçemeyecek.
HDP’nin baraj sorunu yok.
Ama Türklerin, BHH’nin baraj sorunu var.
Bu yazı Türklerin, yani Birleşik Hazirancıların, barajı
aşması için son çağrıdır.
Demir Küçükaydın
04 Haziran 2015 Perşembe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder