4 Haziran 2015 Perşembe

Türkler (“Birleşik Haziran Hareketi”) Barajı Aşamıyor

Seçimlere ilişkin bir öngörüde daha bulunalım: Türkler (Birleşik Haziran hareketi) büyük bir olasılıkla barajı aşamayacak.
HDP’nin bir baraj sonunu yok. HDP barajı aşıyor ve aşacak. Hem de esas olarak Kürtlerden alacağı oylarla aşacak.
Ama öyle görülüyor ki, Türkler ve onların eğilimlerinin sembolik bir göstergesi olan “Birleşik Haziran Hareketi” baraja takılacak.
*
Bir sorunu çözmenin ilk adımı önce sorunun doğru sorulmasıdır.
Baraj sorununun HDP’nin barajı aşıp aşamaması olarak koyulması sorunun yanlış sorulmasıdır.
Baraj HDP’nin sorunu değil, Türklerin sorunudur.
Barajın yıllardır Kürtleri parlamentonun dışında tutabilmek için korunduğu hiç kimse için bir sır değildir.
Türkler, Türk değil de bir parçacık Demokrat olsalardı, bu baraja karşı mücadele ederler; onu kaldırmak için uğraşırlardı.

Türkler ise aksine, barajı Kürtlerden uzak durmanın ve onlara mücadelelerinde destek vermemenin bir gerekçesi ve bahanesi yaptılar.
Örneğin, Kürt siyasi hareketi parti olarak seçimlere girme kararı alınca, Türkler (Birleşik Hazirancılar) barajın ardına sığınarak, “Kürtler barajın altında kalacaklarını biliyorlar. Erdoğan’a başkanlığı Apo’nun serbest bırakılması karşılığında vermek için Parti olarak giriyorlar. Böylece barajın altında kalıp Erdoğan’a başkan olması için gerekli desteği sunacaklar” diyerek hem fiilen barajı savundular; hem de Kürt hareketini içinden bir türlü çıkamadığı gettoya hapsetmeye çalıştılar.
Ama şöyle de diyebilirlerdi. “Kürt siyasi hareketi büyük bir riski göze almış bulunuyor. Koşulların ve güçlerin dizilişinin olağanüstü uygun olduğu bir dönem var. Kürt Hareketinin elbet böyle bir karar alması kendisi açısından doğrudur.  Bizlerin egemen ulustan insanlar olarak görevi, HDP’nin ve Kürt hareketinin bu barajı aşma çabasına yardımcı olmak; fikrimiz, siyasi eğilimimiz ne olursa olsun, sadece bu baraj engelini kaldırmak; bu utançtan kurtulabilmek için bile HDP’ye oy vermek ve verilmesi için mücadele etmektir.”
Türkler bunu demediler; “Haziran Hareketi” bunu demedi. CHP’liler bunu demedi.
Daha sonra bu ilk itiraz sökmez olunca, HDP’nin küçük bir katkıyla bile barajı aşacağı ortadayken, bu sefer de, “seçimlerden sonra bunlar Öcalan’ın serbest bırakılması karşılığında Erdoğan’ın başkanlığını desteklerler veya koalisyon kurar” dediler.
Yine barajın aşılmasına olsun en küçük bir katkı yapmayı kabul etmediler.
Ve aslında Erdoğan ve Ergenekon ittifakının açık bir destekçisi durumuna düştüler.
Kimileri de hala bunların gerçek niyeti ve konumlanışını anlamak istemeyerek bunlarla açık bir kopuşmayı göze alamadılar.
En ile noktaya gidenleri, HDP’nin demokrat bir parti olduğu AK Parti ile koalisyon yapmayacağı gibi argümanlarla bunları ikna etmeye kalktılar. Argüman doğru olabilir ama taş yerinde ağırdır. Bunların derdi argümanlar değil ki.
Bunlar ikna olmak istemiyorlar. Çünkü egemen ve üst konumlarını yitirmeyi; Kürtlerle eşit konumda olmayı içlerine sindiremiyorlar. İmtiyazlarını ve üst konumlarını terk etmek istemeyen egemenlerin ezeli ve ebedi reflekslerini gösteriyorlar.
İnsan çıkarlarına aykırı olursa, matematik aksiyomlar bile tartışma konusu olur diye bir söz vardır. Olan budur.
Yoksa her şey çok açıktır.
Eğer Öcalan’ın serbest bırakılması karşılığı Erdoğan’ın 330’un üzerinde meclis desteği sağlaması ise sorun, bunun için niye seçimlere girmeye gerek görsünler?
Zaten ikisinin toplamı mecliste 330’un çok üzerindeydi ve üzerindedir.
*
Bu barajı koyan Türklerin barajı kendilerinin kaldırması gerekirdi. Kaldırmadılar.
An azından barajın kalkması için çaba gösterebilirlerdi bu barajı tutmak isteyen Türklere karşı. Örneğin Kürtlerin Parlamento dışında bırakılmasına yönelik baraja karşı kampanyalar düzenleyebilirlerdi. Baraja savaş açabilirlerdi.
Sadece barajı protesto için ve fiilen işlevsizleştirmek için, bir sivil itaatsizlik örneği olarak bile HDP’ye oy vereceklerini açıklayabilirler ve oy verebilirlerdi. Hiç birini yapmadılar.
İşin ilginci, bu utançtan kurtulmaları için, tarih önlerine nefis bir fırsat da koymuştu. Façayı bozdurmadan, Kürtlere karşı üst havalarını bozmadan da bu baraj utancından kurtulabilirlerdi.
Sadece Erdoğan’ın başkanlığını engelleme gerekçesinin ardına sığınarak, Kürtler karşısında façayı hiç bozmadan (yani bırakalım Kürt hareketinin programını desteklemeyi bir yana; bırakalım barajı protesto etmek; sivil itaatsizlikle aşmak için desteklemeyi bir yana) Kürt hareketinin barajı aşmasını sağlarlar ve hiçbir özeleştiri yapmadan bu utançtan kurtulabilirlerdi.
Bunu bile yapmayı reddettiler.
Her yerde bin bir dereden su getirerek HDP’ye oy vermeyeceklerini söylüyorlar; oy vereceğiz ya da oy verin demediler, demiyorlar.
*
Türklerin böyle bir katkıyı sunmalarını kolaylaştırmak için Kürt hareketi elinden geleni de ardına koymadı.
Selahattin Demirtaş gibi, tam da ağızlarına layık bir insanı eş başkan yaptılar.
Selahattin Demirtaş da, hep onların duymak istediği şeyleri söyledi.
Hatta bu nedenle Kürtlerin duymak istediklerini ikinci plana attı. (Onlar nasıl olsa uzun acılı yollarda olgunlaşmışlardı; bu durumu anlayabilirlerdi; bu nedenle küsüp uzaklaşmazlardı.)
Sadece bu kadar da değil.  Neredeyse bütün Batı illerinde tam da Türklerin hoşuna gidecek insanlarla doldurdular seçilebilir yerleri.
Türkler yine ikna olmadılar. HDP’ye oy vereceğiz, verilsin demediler.
Rojava’da Kobani’de hala her gün cenazeleri gelen çocuklarını IŞİD’e karşı savaşa yollayıp, Türkleri o savaştan uzak tuttular.
AK Parti ile koalisyon kurmayacağız şeklinde, aslında politik mücadele yürüten veya savaşan bir gücün yapmaması gereken bir şekilde ellerini, kollarını bağlamayı bile kabullendiler. Böylece ilerde karşılarına çıkabilecek büyük bir hata yaptılar. Politikada ilişkiler, kişiler ya da örgütler üzerinden değil, somut talepler, hedefler üzerinden kurulur ve kurulmalıdır.
Demirtaş’ın yaptığı gibi, böyle elini kolunu bağlamak yanlıştır, mücadele içinde güçlerin konum ve çıkarlarında öyle geçici dönüşler olabilir ki, birbiri ile en zıt güçler bile taktik amaçlarla yan yana gelebilirler. Örneğin, Hitler Stalin’le saldırmazlık paktı imzalamak zorunda kalır. Alman Genelkurmayı Lenin’in Rusya’ya gitmesini sağlamak; Lenin Alman Genelkurmayıyla anlaşma yapmak zorunda kalır.
Bu tür uzlaşmaların en son ve somut örneğini bizzat bu seçimlerde gördük. Bu seçimlerde fiilen MHP ile HDP arasında bir zımni ittifak gerçekleşmiştir. Tamamen farklı amaçlarla bile olsa böyledir. İkisinin de çıkarı aralarında bir çatışma çıkmamasındaydı. Bu nedenle Erdoğan karşısında fiili bir ittifaka girerek onun elini kolunu önemli ölçüde bağladılar ve provokasyon alanını daralttılar. Kimi MHP’liler bu durumu, “HDP’nin barajı geçmesini isteyeceğimi rüyamda görsem inanmazdım” şeklindeki ifade etmişlerdir.
MHP ve HDP gibi iki farklı ve aslında amaçları birbirine karşı parti bile belli momentlerde bir araya gelebiliyor ve fiili bir ittifak içine girebiliyorsa, pek ala AK Parti ile de şimdi hiç öngörülemeyecek koşullarda benzer şeyler olabilir.
Ama Kürt hareketi sırf bu kendini beğenmiş, son yirmi yılda iyice çürümüş Türklerin biraz olsun sempatisini kazanmak için, elini kolunu bile bağladı; elinden geleni ardına koymadı.
Ama buna rağmen Türklerde en küçük bir kırılma ya da kımıldama sağlamayı başaramadı.
Türkler (Birleşik Haziran Hareketi), HDP’ye oy vermeyi, kendi egemen ve üst konumlarından vaz geçmeyi; eşit bir konuma geçmeyi bir türlü kabullenmediler.
Farkında değiller ama Kürtlere kurulmuş baraja kendileri takıldılar.
HDP barajı geçecek, ama Türkler (onların eğilimlerinin sembolü BHH) barajı geçemeyecek.
HDP’nin baraj sorunu yok.
Ama Türklerin, BHH’nin baraj sorunu var.
Bu yazı Türklerin, yani Birleşik Hazirancıların, barajı aşması için son çağrıdır.
Demir Küçükaydın
04 Haziran 2015 Perşembe



Hiç yorum yok: