Birleşik Haziran Hareketi ve
Ak parti içinde, tarihteki sınıflar mücadelesinde sık sık görülen bir davranış
biçimini görüyoruz: bir yanlışı görmek ama ona karşı zamanında, o yanlış ya da
tehlike henüz küçükken, enerjik ve aktif tavır alamamak, böylece bizzat kendi
sonunu hazırlamak
Birleşik Haziran Hareketi
içinde aslında geniş bir çoğunluk bu seçimlerde HDP’ye oy verilmesinden yana ve
HDP’ye oy verecek.
Haziran Hareketi içinde olup
da HDP’ye oy verecekler, bu harekete kesin bir ültimatom verip, onu tavır
almaya zorlamıyorlar; tavır almadığı takdirde ayrılmaya bir türlü yanaşmıyorlar.
Bunu esas olarak iki gerekçeye dayandırıyorlar.
Bunu esas olarak iki gerekçeye dayandırıyorlar.
1) “Biz esas Haziran Hareketi’nin CHP’ye oy verin çağrısı
yapmasını engelliyoruz. Böyle bir tavır koyarsak, kalanlar CHP’ye oy verin
çağrısı yaparlar” diyorlar.
2) “Biz bölünmek istemiyoruz, böyle bir kesin tavır
istersek kesin bölünürüz” diyorlar.
Şimdi bu iki argümana
bakalım.
Birincisi, 7 Haziran’ın
karakteri sorununda düğümlenir. HDP’ye oy verenler kesin tavır koyup ayrılsa bile,
onlar CHP’ye oy verin çağrısı yapamazlar. Bunu yaptıkları takdirde, fiilen hem
Türkiye’nin en demokrat kesimlerinin toplandığı HDP’ye karşı bir tavır almış
olurlar; hem de seçimlerin referandum karakterinin üzerinden atladıkları için,
fiilen Erdoğan’ın diktatörlüğünün destekçisi durumuna düşerler. Bizzat aklı
başında CHP’lilerden bile tecrit olup, bugün Erdoğan ile fiili ittifak yapan
ulusalcıların yanına düşerler.
Keşke kalanlar CHP’ye oy verin
çağrısı yapsalar da rezil olsalar; gerçek yüzleri çıplak olarak görünse.
Haziran hareketi içinde olup
da HDP’ye oy verecekler; yani kesin tavır alma kararlılığı gösteremeyenler aslında
karşı tarafın amaçlarının basit bir aracı olduklarını; onların Haziran Hareketinin
HDP’ye oy verin diye bir çağrı yapılmasını engellediklerini ve nihayet onların
gerçek kimliklerinin görülmesini engelliyorlar.
HDP’ye oy verecekler Haziran Hareketi
içindeki kendi güçlerine güvenip, karşı tarafın akıllı ve kararlı politikasıyla
kendilerini kullandığını göremiyorlar.
İkincisi, bölünmeme
argümanına gelince.
Birlik hiç bir zaman kendi
başına bir amaç olamaz. Çünkü her birlik bir bölünmedir. Birliğin kendi başına
bir amaç olması; aynı zamanda bölünmenin de kendi başına bir amaç olmasıdır.
Bu nedenle her zaman şu
sorulmalıdır: bu birlik aynı zamanda kimle ve kimlerle bir bölünmedir?
HDP’ye oy verin demek
istemeyenler ve demeyenlerle birliği savunmak; HDP’ye oy verelim bu diktatörlüğü
engelleyelim; bunun için karasızları eleştirelim ve kararlı olalım diyenlerle
bölünmedir.
Haziran hareketi içinde olup
da bölünmeyelim diyenlerdin kendilerine soracağı şudur: Biz böyle davranarak aslında
kimle bölünmüş oluyoruz. Çünkü hayatta birbirine zıt çıkarları savunan birçok
güç vardır. Bir yanda HDP’ye oy verilmeli bunun için net tavır koşulmalı ve net
tavırdan kaçanlara karşı de net bir tavır koyulmalıdır diyenler; diğer yanda
bin bir kıvırtmayla, hiçbir zaman açıkça da söylemeden, aslında HDP’ye oy vermeyelim diyenler.
Bunlardan hangisiyle
bölünüyorsunuz?
Birincilerle bölünüyorsunuz
ikincilerle birleştiğinizde.
Bu her toplumsal çatışmada
görülen bir durumdur ve kritik dönemeçlerde bu kararsızlıklar ezilenler
açısından büyük tarihsel yenilgilerin tohumu olurlar.
Biri İslam tarihinden, diğeri
sosyalist hareketin tarihinden iki örnek verelim.
Bilinir İslam tarihinde, Hz. Muhammet
hayattayken herkes Muhammet’in halifesi olarak Ali’nin seçileceğini düşünürken.
Muhammet’in ölümü üzerine (Ki ölümü öncesinde Ömer’in yaptıkları, İslam içinde
sınıf savaşının ve Mekke eşrafının komplosunun çok daha önce başladığını gösterir)
Mekke eşrafı bir mescitte toplanıp, yangından mal kaçırırcasına, en az tepki
toplayacak ve Ali’nin de fazla karşı koyamayacağı Bekir’i seçerler.
Onlar yetkileri ele geçirme
derdine düşmüşken Hz. Muhammet’in kokmaya başlayan naşını Ali evinin tabanına
gömer.
Mekke Eşrafı tam egemen
sınıflar has bir kararlılık ve stratejik uzak görüşlülükle davranmaktadır.
Bekir’in seçilmesi, aslında karşı tarafı (Mekke’nin pleplerini, Müslimleri) tereddütte
bırakmak için; kararsız bırakmak için bir hamledir.
Mekke eşrafı O zaman örneğin
Ömer ya da Osman’ı seçse, bu tepki toplardı. Ama bu sağladıkları bu kararsızlık
üzerinden Mekke Eşrafı adım adım bütün İslam’ın devrimci özünü ortadan kaldırmış
ve bir nesil içinde, kalan sahabenin tasfiyesiyle Muaviye’nin diktatörlüğü
ortaya çıkmıştır.
İkinci örnek Rus Devrimi
sonrasındadır. Lenin hayattayken de yetenekleri ile teorik bilgisi ile Troçki’nin
önderliği sürdüreceğini düşünülmektedir. Lenin daha ölmeden Stalin’in nasıl bir
tehlike teşkil ettiğini görmüş ve birtakım mektuplar bile yazmıştır uyarıcı.
Ancak hem Troçki’nin
başlangıçta durumun vahametini görmedeki gecikmesi; hem de daha sonra eski Bolşeviklerin
(yani sahabenin diyelim), Zinovyev, Kamanev, Buharin gibilerin Stalin’in partide
hiç bir prestiji, teorik ve entelektüel birikimi olmayan bir insan olması
nedeniyle onu ciddiye almamaları; her birinin hep sonradan geç uyanması ama
uyandığında artık çok geç olması nedeniyle Stalin’in iki üç yıl içinde diktatörlüğünü
pekiştirmesine yol açmıştır. Stalin Bolşevik partisinin neredeyse bütün “sehabe”sini,
eski Bolşevikleri, idam etmiş veya kurşuna dizdirmiş ve diktatörlüğü
oturtmuştur.
Bolşevikler uyandıklarında
artık çok geçtir. Çünkü Troçki’ye yapılanlar karşısında bir zamanlar susmuşlar
ve küçük hesaplarla ve dar görüşlülükle tarafsız kalmışlar veya Stalin’i
desteklemişlerdir.
Diktatörler, kararsızların ve dar ve kısa görüşlülerin
omuzları üzerinde egemenliklerini kurarlar. Her zaman, Fransız Devriminde de böyle
olmuştur. Thermidor’da sanki ortada hiçbir karşı devrim yok gibidir. Bu nedenle,
kararlı bir tavır çok önemlidir
Bu nedenle her birliğin bir
bölünme olduğunu unutmamak ve neyle bölünüyorum diye sormak çok önemlidir.
Bu uyanıklığın
gösterilmemesi, çok kritik momentlerde terazinin diğer kefesinin ağırlık
kazanmasına yol açar. Çoğunluk genellikle kısa görüşlüdür ve kaşı tarafın
gücünü veya elde edeceği güçleri küçümseme eğilimindedir.
İşte Haziren Hareketi içinde
olup da HDP’ye oy verecekler bu türden bir hata yapıyorlar. Eğer HDP barajı
geçemez de Erdoğan-Ergenekon ortalığı; Suudi Arabistan ve Katarla birlikte
tekrar savaşa ve maceralara girebilirse; reaksiyoner politikaların yükselişi,
Birleşik Haziran içinde olup da HDP’ye oy vermeye karşı olanların güçlenmesine
ve bugün kendilerinin göstermediği kararlılığı kendilerine karşı göstererek
kendilerine ezmesine yol açacaktır.
Aslında biraz tarihe baksalar
biraz güç sahibi olduklarında nasıl ezileceklerini de görebilirler. Oğuzhan
Müftüoğlu, pek ala bir zamanlar, artık böyle gitmez diyerek diğer bileşenlerin
ÖDP’den atılması borusunu çalmıştı. Yani diğerlerine ihtiyacı olmadığında
onları tasfiye etmekte en küçük bir tereddüt göstermemektedir. Yarın bunun
kendi başlarına da geldiğini görürler.
Eğer HDP barajı aşarsa, bu
sefer, HDP’ye oy veren hazirancılar, aslında diğerlerinin gerçek yüzünün
görülmesini engelleyen asma yaprağı işlevi göreceklerdir.
Haziran hareketi içinde olup,
HDP’ye oy verip de kararlı bir tavır gösteremeyenler her halükarda karşı
tarafın basit bir aracı olmaktadır ve olacaktır.
*
Benzeri kararsızlık ve
kararsızlıkla Erdoğan’ın diktatörlüğünün aracı olma durumu aynen AK Parti
içinde de görülüyor.
AK Parti içinde de Erdoğan’ın
gidişinden çok rahatsız bir geniş çevre var.
Programatik olarak zaten AK
Parti’nin bütün ilk beyanları terk edilmiş bulunuyor.
Seçimle birlikte bu kadrolar
düzeyinde tamamlanacak. Artık AK Parti aynı adı taşıyan bir Erdoğan Partisi
olacak. Adının aynı kalması onun yapısının ve hedeflerinin ve bileşiminin aynı
kaldığı anlamına gelmiyor.
Aslında AK Parti’nin “sehabe”si
diyebileceğimiz ilk kurucuların hepsi, üç dönem kuralıyla tasfiye oluyorlar.
Erdoğan ile göz hizasında konuşacak kimse kalmıyor.
Erdoğan ise, Başbakanlıktan
ve vekillikten Cumhurbaşkanlığına geçerek üç dönem kuralından sadece kendini
istisna kılıyor ve kuralı “sehabe”nin tasfiyesi için kullanıyor. Yani aslında
yaptığı bir hile-i şeriyedir. Hâlbuki eğer kelime olarak değil de gerçek
anlamıyla alınırsa, üç dönem kuralı, tüm makamları kapsamalıdır. Amaç uzun süre
devlet yönetiminde bulunmanın, çürütücü etkilerinden korunmaydı; genç kuşaklara
görevleri devretmeydi bu kuralı koyarken. Ama en çürütücü etkilere maruz kalmış
ve en çürümüş olanın diğerlerini tasfiyesinin aracına dönüşmüştür.
Evet, AK Parti içinde de,
tıpkı Haziran Hareketi içinde olup da HDP’ye oy verecekler gibi, Erdoğan’ın
diktatörlüğe gittiğini gören, yapılan yolsuzluk ve hukuksuzlukları gören, bundan
rahatsız olan çok geniş bir kesim bulunmaktadır.
Ama bunlar da aynı şekilde
birlik adına ve ilerde Erdoğan’ı engelleyebileceklerini düşünerek açık ve kesin
bir tavır almaktan kaçınmakta; Erdoğan’a karşı bir kesin tavır almamaktadırlar.
Hatta zaman içinde değişen
cepheleri görmeyip hala eskinin paradigmalarıyla argümanlar getirerek
vicdanlarını rahatlatmaktadırlar. Tipik örnek Arınç’tır.
Örneğin, “vesayet rejimiyle”,
Ergenekonla biz mücadele ettik demektedirler.
Ama bugün Erdoğan’ın Ergenekon
ile girdiği ittifakı görmemekte; hatta bir zamanlar Ordu içinde AK Parti’nin
bir darbeyle yıkılmasını engelleyenlerin bugün Erdoğan ve Ergenekon ittifakı
tehlikesine karşı Erdoğan’a karşı cepheye geçtiğini bile görmemekte ısrar
ederek bugünkü kararsız durumlarını meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.
Aslında şimdi açık ve net bir
tavır için hala geç değildir.
Ama Ak Partililer içinde bunlar
şunu anlamıyorlar. Böyle davranarak, kendileri Erdoğan’ın diktatörlüğüne karşı kesin
tavır koyanlarla bölünmüş oluyorlar. Eğer bu seçimlerde Erdoğan HDP’nin yüzde
on altında kalmasını sağlarsa, başkan olup da yetkileri ele geçirdiği an pişman
olacaklardır bunların çoğu. Ama artık çok geç olacaktır. Başlangıçta savundukları
tüm değer ve ideallerin şimdi de görüldüğü gibi nasıl birer birer ayaklar
altına alındığını göreceklerdir.
Ne AK Parti, ne de Birleşik Haziran
içinde kararlı bir muhalefetin çıkmaması durumu iyice iç karartıcı yapmaktadır.
Bu bir toplumsal eğilimin göstergesi olarak da alınabilir.
Birleşik Haziran’ın kendi
alacağı oy elbet çok küçüktür bu önemli değildir denilebilir. Ama bu hareket
aslında CHP’lilerin eğilimlerinin bir göstergesidir. CHP içinde çok geniş bir
kesimin Kürtlere duyduğu düşmanlık ile HDP’ye oy vermeyerek aslında Erdoğan öve
Ergenekon ittifakına nesnel olarak destek vereceklerini göstermektedir.
Hazirancılar içinde HDP’ye oy verilmesini isteyenlerin Haziran hareketinden
kopamamaları aslında CHP’lilerden kopamamaları; onların eğilimleriyle uzlaşmaları
anlamına gelmektedir.
AK Parti içinde de öyledir.
Erdoğan’ın hala gücü ele geçirebileceğini düşünerek, güçlü bir Erdoğan’la karşı
karşıya gelme cesaret ve gücünü gösterememektedirler.
Ama Erdoğan’ın bu gücü ele
geçiremeyeceği görüldüğü an birikmiş bütün itirazlar ortaya dökülecektir.
Erdoğan’ın düşüşü o zaman başlayacaktır.
Erdoğan için arada bir durum
yoktur. Sembolik bir cumhurbaşkanı olması aynı zamanda AK Parti içinde isyan;
Erdoğan’dan bağımsızlaşma; Erdoğan’ın yaptıklarının hesabını vermesi
anlamlarına gelmektedir. Bu nedenle Başkanlık Erdoğan için bir ölüm kalım sorunudur
ve her şeyi yapmaya hazırdır. Roboski’de nasıl onlarca köylünün ölüm emrini
verdiyse öyle.
Erdoğan Başkan olursa,
Türkiye’de iki güç kalacaktır. Bir yanda Erdoğan’ın diktatörlüğü; diğer yanda
bu diktatörlüğü direnen Kürt Özgürlük hareketi.
Bu durumda Şehir Orta
sınıflarını ve Alevileri kimin kazanacağı geleceği belirleyecektir. Eğer Bunlar
Kürt hareketi ile ittifaka yönelirse, bir demokratik devrime doğru gidebilir.
Eğer memnuniyetsizlikleriyle,
Ordu’nun gelip kendilerini bu diktatörden kurtarmasını beklerlerse; eski
bölünme yine sürer ve Kürt Hareketi ile anlaşmayı Türkiye’yi Diktatör’den "kurtarmış"
bir ordu apar ve ondan sonra bir elli yıl daha bugünkü rezil sistem sürer.
Her halükarda Erdoğan
kaybedecektir. Ama nice kayıplar ve acılar pahasına.
Bizim bütün çabamız, bunun daha
az sancılı, daha az acılı bir yoldan gerçekleşmesi içindir.
Demir Küçükaydın
19.05.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder