Bugün gazetelerde, Selahattin Demirtaş’ın çağrısı yer
alıyor. Örneğin BBC Türkçe “Demirtaş:
Hükümetin operasyonlarına da PKK’ya da dur diyoruz” başlığıyla canlı olarak
vermiş.
Arabulucular böyle davranabilirler. Bu anlaşılabilir. Zaten HDP’nin
esas misyonu da şimdiye kadar arabuluculuk, hatta tam arabuluculuk bile değil, esas
olarak postacılık oldu.
Demirtaş’ın çağrısı iyi niyetli ve güzel olabilir. Ancak biz
iki taraflı değil, tek taraflı ateşkes öneriyoruz. Hükümet elbette silahlarla saldıracaktır.
Biz de ona karşı ateşkesle saldırmalıyız.
Bilineni bir kez daha tekrarlayalım.
Çağrılarla karşılıklı ateşkes olmaz.
Peki, ne zaman olur?
Karşılıklı ateşkes ancak savaşın ve sıcak çatışmaların iki tarafın
da amaçlarına hizmet etmediği zaman olur.
Bugün Türk devletinin başında bulunun sarayda oturan
sultanın ateşkesten çıkarı var mı?
Yok.
Aksine tüm geleceğini ve kaderini savaşın başlamasına ve sürmesine;
90’lara dönülmesine; böylece terörle baskı altına alınarak, tecrit edilerek,
hatta kapatılarak oyun dışı bırakılmasına bağlamış durumdadır. Bu onun için
varlık yokluk sorunudur. Gerek Türkiye’de gerek uluslar arası alanda mahkemeye
bir sanık olarak çıkmaktan kurtulabilmek için her şeyi yapacaktır.
Saraydaki sultan, her türlü denetimin dışında olarak, muazzam
bir yetki ve gücü elinde bulundurmaktadır. Suruç’taki kanlı katliamı IŞİD
üstlenmedi. Bu topraklarda yaşayan herkes onu kimin ve hangi güçlerin yaptığını
bilir. Sultan ve o güçler bugün kader birliği içindedirler. Onlara bunu yapacak
cesareti de bu kader birliği vermiş olmalıdır.
Bu sultanın ittifak yaptığı temel güç ise “Seferberlik
Tetkik Kurulu”; “Ergenekon”, “Özel Savaş Dairesi” veya “Kontrgerilla” denen;
devlet içindeki gizli ve kontrol dışı güçtür.
Bu güç de “askeri vesayet bitiriliyor” denen zamanlarda, gücünü
ve operasyon yeteneğini olduğu gibi korumuştur. Sadece çok yıprandığı; tecrit
olduğu ve dolayısıyla politik etkisi sınırlandığı için, geri çekilmişti.
Bu gücün de, bırakalım “barış süreci”ni bir yana, tahkim
edilmiş bir ateşkesten veya en basit biçimiyle bile ateşkesten en küçük bir
çıkarı yoktur.
Bu “iyi saatte olsular”, tekrar eski gücüne ve etkisine kavuşmak
için Erdoğan’ın ihtiraslarında ve günahlarında hiç ummadığı bir müttefike kavuşmuş
bulunmaktadır. Erdoğan ve Ergenekon çıkar ve kader ortaklığı içindedir.
Bugün temel görev, yakalanması gereken ana halka, Erdoğan’ı
ve Ergenekon’u; bu iki gücü tecrit etmek; etkisizleştirmektir.
*
Bugün sanki temel görev bu değilmiş gibi, hala ateşkesi
tahkim etmekten; Kürtlerin haklarının tanınmasından; demokratikleşmeden; “barış
süreci”nin yeniden başlamasından söz etmek; aç tavuğun kendini darı ambarında
görmesinden farklı değildir.
Bu yaklaşımlarla ne ana halka doğru tespit edilebilir; ne de
acil görevler doğru belirlenebilir.
HDP ve Demirtaş, bir dereceye kadar mazur görülebilir. Yeni bir
örgüttür. Daha oturamadan Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 7 Haziran Referandumuna
girmek zorunda kalmıştır. Oturmamıştır. Bir sürü farklı gücün dengesine
dayamaktadır. Hareket alanı çok dardır. HDP’nin de çok yanlışları ve orada
yapılacak çok şeyler vardır ama bunlar başka yazıların konusu olabilir.
Ama PKK için aynı şey söylenemez. Yılların tecrübesi vardır.
Aynı ideoloji ve önderlik altında birleşmiş bir örgüttür. Böyle bir örgütün,
eline geçmiş en iyi fırsatları bile böyle bozuk para gibi harcaması affedilir
bir durum değildir. PKK şu son bir iki aylık performansıyla ne dünyayı ne de
Türkiye’yi doğru okumaktan uzak olduğunu; durumdaki değişiklikleri görüp ona
göre taktik ve mücadele biçimlerinde değişiklikler yapmaktan uzak olduğunu
göstermiştir.
Politik zaferler ve mücadeleler her şeyden önce karşı tarafı
tecrit ederek güçlerin yer alışında ve dengesinde, yani stratejide
değişiklikler yaparak kazanılabilir. Örneğin seçim zaferi böyle kazanıldı. Örgütlenme
ve seçim propagandasındaki tüm zaaflara rağmen böyle kazanılabildi
Güçlerin yer alışında ve güçlerinde değişiklikler olmadan,
yapılacak mücadeleler duvara kafa atmaktan farksızdır.
PKK hemen seçimlerden sonra, yeni bir durum değerlendirmesi
yapıp, bırakalım demokratikleşmeyi; bırakalım “Barış Süreci”nin ilerlemesini
bir yana; bırakalım tahkim edilmiş ateşkesi bir yana, var olan ateşkesi bile
sürdürmenin en büyük bir kazanç olacağı tespitini yapmalıydı.
Erdoğan ve Ergenekon ittifakının tecrit edilip
etkisizleştirilmesini ve onların istediği alanda savaşa girilmemesini temel
mücadele çizgisi olarak belirlemeliydi. Var olan güçlerin mevzilenişiyle ve
gücüyle, barış sürecinin ileri götürülemeyeceğini; ateşkesin sürdürülmesinin bile
büyük başarı olacağını; çünkü barışın Erdoğan-Ergenekon ittifakının aleyhine
çalıştığını görmeliydi. Dolayısıyla seçim başarısıyla sarhoş olmadan savunma
pozisyonuna geçmeliydi. (Aynı hatayı HDP de yaptı. Dolmabahçe’ye dönmekten söz
etti. İki taraflı ateşkes önerileri bir yandan böyle bir yanlış durum
değerlendirmesine de dayanmaktadır. Ama dediğimiz gibi HDP hoş görülebilir.)
*
Savaşın çok basit bir kuralı vardır. Düşmanın istediği
şartlarda savaşa girmemek. Erdoğan-Ergenekon ittifakı barışın demokratik güçlere
yaradığını görüp, orada savaşa girmemek için barışa son verdi. Kendi açısından
son derece akıllıca davrandı.
Peki, PKK ne yaptı. Aksine düşmanın çıkarına koşulları
kendisi de kabul ederek onun işini kolaylaştırdı ve halen kolaylaştırıyor. Ateşkes
için hala bir sürü koşul öne sürüyor. Duvara kafa atıyor.
PKK’nın bunu neden yaptığı ilerde belki daha iyi açıklanabilir.
Ama Öcalan’ın tecrit edilip görüştürülmemesi bir ipucudur. Hükmet Öcalan’ın
çizgisinden rahatsızdır ve Kürt hareketi içindeki gerici milliyetçilerin
etkinlik kazanmasından çıkarlıdır. Çünkü onların çizgisi kendisine gerekli
hareket alanını sağlamaktadır.
PKK’nın şu anki çizgisi Öcalan’ın çizgisine karşıdır.
Türkiye Partisi olmayı, bir Kürt hareketi olmaktan çıkıp Ortadoğu çapında bir
Demokrasi hareketi olmayı reddeden “ilkel milliyetçi” denilen; bir Kürt
devletinden başka bir hayali olmayan Kürtlerin çizgisine denk düşmektedir. Kürt
hareketi içindeki politik olarak en geri ve ham kesimlerin eğilimlerini
yansıtmaktadır.
Her dış savaş bir iç savaşla birlikte yürür. Onun için önce,
PKK içindeki Apocular, bir araya gelip, kenetlenip, bu “ilkel milliyetçi”
ideolojiyle beslenen aynı zamanda sekter ve ufuksuzlara karşı kesin tavır alıp
ağırlık koymalıdırlar büyük bir kararlılıkla.
Öcalan “birçok PKK vardır. Herkesin bir PKK’sı vardır”
anlamında bir sözler etmişti bir zamanlar. Öyle anlaşılıyor ki, Kürt devleti
hayalinden ötesini göremeyen “İlkel milliyetçi”ler, HDP’nin başarısından ki bir
anlamda Öcalan’ın çizgi ve vizyonunun başarısıydı, rahatsız oldular ve
hükümetin savaş koşullarını dayatmasını bulunmadık bir nimet olarak gördüler.
Ağırlıklarını koydular veya emrivaki yaptılar. PKK önderliği de bir şekilde
paralize durumda kaldı. Çünkü öyle anlaşılıyor ki, Öcalan konuşmadığında ne
yapacaklarını bilemiyorlar. Türk Devleti de bunu çok iyi değerlendirdi.
Her ne olursa olsun. PKK bugünkü yanlış çizgisine derhal bir
son vermelidir. Eğer PKK’nın eski ve denenmiş kadroları. Cemil Bayıklar, Murat Karayılanlar,
Duran Kalkanlar, Karasular, Altunlar vs. bir arada pek ve yekvücut olarak ortak
bir iradeyle davranırlarsa, bu gibi dayatma ve emrivakilere son verip, hatta
mümkünse bir özeleştiriyle tekrar kendi koşullarını dikte ettirebilir hale
gelebilirler. Bir zamanlar Osman Öcalan ve diğerlerine karşı bunu yapabilmişlerdi.
Şimdi de yapmamaları için bir neden yok.
Bunun ilk adımı PKK’nın tek taraflı ateşkesi olmalıdır. PKK
kendisine saldırılmadıkça saldırmamalıdır ve tıpkı seçimler öncesinde olduğu
gibi, Türk devlet güçleriyle karşılaşmaktan ve çatışmaya girmekten
kaçınmalıdır. Bunu da açıkça ilan etmelidir.
Bu yöndeki bir hamle, PKK’nın da elini güçlendireceği gibi;
Türkiye’deki demokrasi güçlerinin konumunu güçlendirebilecek çok daha geniş müttefikler
edinebilmelerini sağlayabilecek ve kısa zamanda Erdoğan Ergenekon ittifakının tecrit
olmasının yolunu açabilecektir.
*
Ayrıca bugün Türkiye ile savaşa girmek ve sürdürmek askeri
bakımdan da saçmadır.
Bugün PKK’nın güçlerini özellikle Irak ve Suriye’de, ama
özellikle Suriye’de IŞİD’e karşı yoğunlaştırması, o savaşın başarısına bütün
ağırlığını koyması gerekmektedir. Oradaki başarılar zaten Türkiye politikasına Erdoğan
ve Ergenekon’un başarısızlıkları olarak dönecek ve onları tecrit etmeye yarayacaktır.
Ayrıca Türkiye’de yapacağı tek taraflı ateşkes, PKK’nın
Türkiye dışındaki müttefikleriyle ilişkilerini de daha olumlu etkileyecektir.
Tek taraflı ateşkesin daha birçok faydası sıralanabilir. Bir
çocuk bile bunları görebilir.
Hükümet elbette “korktular, vurunca sindiler” gibi psikolojik
savaş yapacaktır.
Vurmaya, bombalamaya, tutuklamalara, yakmaya, cinayetlere devam
edecektir.
Bütün bunlara göğüs germek gerekiyor.
Ama uzun vadede kaybedecektir.
Hem askeri olarak hem da politik olarak kaybedecektir. Erken
seçimde de yenilecektir. Askeri olarak da tek taraflı vurmayla hiçbir başarı
sağlayamayacaktır.
Çünkü esas güçler IŞİD’e karşı savaşta, pişecek, güçlenecek,
dünyanın ve demokratların, ezilenlerin desteğini kazanacak ve bir umut haline
gelecektir.
Tekrar ediyoruz. PKK bugünkü, durumu ve acil görevleri doğru
tanımlamaktan uzak politikasına derhal son verip, tek taraflı ateşkes ilan
edip; çatışmadan kaçmalı; pasif savunmaya; ancak kaçacak yeri kalmadığında;
meşru savunma durumunda çatışma çizgisine geçmelidir.
Seçimlerden önce bunu başarıyla yapabildiğini göstermişti.
Ancak böyle bir politika ve çizgi, Erdoğan-Ergenekon ittifakını
tecrit edip yenerek ateşkesin; tahkim edilmiş ateşkesin ve çözüm sürecinin
yeniden başlamasının yolunu açabilir.
12 Ağustos 2015 Çarşamba
Demir Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder