Dünkü yazımızda, İsyanın temel kuralı “hücum, hücum, hücumdur”
diye yazmış; isyanla oynamanın tehlikelerinden söz etmiştik.
Bu devlete ve sisteme isyan etmesi gerekenler savaş ve politika
sanatının bu kuralına ve derslerine aldırış etmeden oyun oynuyorlar
Ama Erdoğan, devletin başında, başında olduğu devletin anayasasına
ve yapısına fiilen isyan etmiş olarak, darbe yaptığını açıkça söyleyerek; tam
da bu kuralı uyguluyor ve kendi açısından başarıdan başarıya koşuyor.
Ona başarıyı, karşısındakilerin kararsızlığı ve korkaklığı
hediye ediyor.
Erdoğan son derece dar görüşlü, yeteneksiz ve kifayetsiz bir
politikacıdır.
Tek bir özelliği vardır.
Karşısındakileri kararsız durumda bırakacak taktik hamleler
yapmak ve son derece kararlı olarak sürekli saldırmak.
Erdoğan bugün hala bulunduğu yerde duruyorsa bunun en büyük
suçluları kararlı bir mücadele yürütmeyen HDP ve CHP’dir.
HDP ve CHP her seferinde, bu kadarını da yapamaz deyip,
bekliyorlar ve Erdoğan tam da onların yapamaz dediklerini yaparak adım adım
amacına ulaşıyor.
Bir önerme söylenmişse, onun gereği yapılır.
Erdoğan’ın sivil darbe mi yaptığı söyleniyor?
Öyleyse, HDP ve CHP’nin yapması gereken, yasaları ve
anayasayı ayaklar atına alarak darbe yapan Erdoğan’a karşı tüm halka,
memurlara, devlet aygıtına, direnme çağrısı yapmaktır; bu gayrı meşru gaspçıyı
tanımadıklarını ilan etmeli; halkı Erdoğan’ı bulunduğu yerden uzaklaştırmaya çağırmalı;
sokakta protestoya ve pasif direnişe çağırmalıdırlar.
Bu fiili duruma ve gaspa karşı direnmeyenlerin de suça ortak
olmuş olacağı ilan edilmelidir.
Ancak böyle kararlı bir tavır Erdoğan’ı durdurabilir ve geri
adım atmaya zorlayabilir.
Ve Erdoğan’ın geri adım atması ve tereddüt göstermesi ise,
yine isyanın yasalarına bağlı olarak onun sonunu getirir. Bu kâbusa ancak böyle
son verilebilir.
Aksi takdirde Erdoğan hile-i şeriyelerin de desteğiyle,
karşısındaki muhalefetin korkaklığından ve kararsızlığından yararlanarak, adım
adım amacına ulaşacaktır.
Sezarlar ve Bonapartlar böyle egemenliklerini kurdular. Sezarizmler
ve Bonapartizmler böyle oluştu. Sıradan basit bir maceracının nasıl “Grand Nation”un
başına geçip egemen olduğunu, Marks, meşhur 18
Brumaire adlı eserinde, bu süreci, son duruşmada, burjuvazinin korkaklığı
ve tereddütleriyle; işçi sınıfının olgunlaşmamışlığıyla açıklar.
Hitler denen ruh hastası da yine böyle karsız, korkak ve
yanlış politikalarla başı bağlanmış işçi sınıfının felç olması sayesinde egemen
olup milyonlarca insanın katline yol açabilmişti.
HDP ve CHP hala kendilerini ve halkı kandırıyorlar.
Örneğin hala bir erken seçim olacağını ve bu seçimde HDP’nin
yine yüzde onu aşacağını ve yine başa dönüleceğini sanıyorlar. HDP’liler yürek soğutmak
için, Facebook’ta en son anketlerde AK Partinin düştüğüne HDP’nin yükseldiğine
ilişkin paylaşımlar yapıyorlar. Dengir Fırat, bir sonraki seçimdeki AKP CHP
koalisyonunu haber veriyor. Demirtaş seçimde bir de Referandum yapalım diyor.
CHP kendisine hükümet kurma görevinin verilmesini bekliyor.
Bu nasıl bir ayıkmazlıktır? Bu nasıl bir basiret
bağlanmasıdır?
Hepsi hayal âleminde yüzüyorlar. Erdoğan en küçük bir tereddüt
göstermeden bu kararsız ve ne yapacağını bilmeyenleri bozguna uğratmaya, adım
adım yeni mevziler kazanmaya devam edecektir.
Muhtemelen seçim hükümeti de kurmayacaktır. Kurarsa kendi
emirlerini uygulayacak bir hükümet kurduracaktır. Gasp ettiği iktidarı hiçbir şekilde
bırakmayacaktır ve bırakamaz. Adam zaten yapacağı her şeyi açık açık da
söylüyor.
Söylemese de şunu açıkça görmek gerekir. Erdoğan, elindeki
gücü bıraktığı ve geri adım attığı an sonunun geleceğini bilmektedir. Nasıl
yapar, ne gibi hile-i şeriyelere başvurur bilmiyoruz ama her halükarda ya HDP’nin
katılamadığı veya HDP’ye oy vermenin neredeyse olanaksız olduğu koşullarda bir
seçime gidecektir. Bu koşulları sağlayıncaya kadar da hilei şeriyelerle
iktidarı ve gücü elinde bulundurmaya devam edecektir.
A diyen B de demek zorundadır. Eğer Erdoğan sivil darbe
yaptı diyorsanız, onun yasa dışı olduğunu; onu karşı direnmenin meşru olduğunu
söyleyip halkı meydanlara; demokratik direnme hakkını kullanmaya çağırmanız
gerekir. Yoksa sizler de bu suça ortak oluyorsunuz demektir. Gayrı meşru duruma
düşmüş bir yönetimin yapacağı seçim tarafsız olamaz. Gayrı meşru durumdaki bir
devlet başkanının vereceği hükümet kurma görevini kabullenmek onu meşrulaştırmaktır.
CHP ve HPD derhal buluşup, halkı Erdoğan’ın istifası için
sokaklara çağırmalıdırlar.
Tüm devlet aygıtına Erdoğan’ın ve onun atadığı hükümetlerin
emirlerine ve kararlarına uymama çağrısı yapmalıdırlar.
Darbeye karşı direnmek yurttaşlık görevidir ve hakkıdır.
Ancak böyle kararlı bir duruş Erdoğan’ın darbesinin daha
ileri gitmesini durdurabilir.
Durumun vahametini biraz olsun görenler var. Örneğin Veysi Sarısözen,
Gündem’de “Binmiş bir acayip alamete seçim diye gider kıyamete” başlıklı
yazısında şunları yazıyor:
“Eğer savaş bu
tempoyla tırmanırsa, Türkiye’de seçim olmaz.
Olursa da bu seçime
seçim denmez.
Örneğin, şu anda
Kürdistan’ın birçok şehrinde ve ilçesinde “silahlı çatışmalar” var. Varto’da
durum “şehir savaşlarının” başladığını gösteriyor.
Bu ateşin içine “seçim
sandığı ve oy kâğıtları” konabilir mi? Konmaz. Tutuşur.
Bunu şunun için
yazıyorum: Eğer birileri, savaşı durdurmadan, yeni bir “tahkim edilmiş ateşkes”
ilanını sağlamadan, AKP’nin ve Saray’ın darbesine ve diktacı gidişine “seçimle
dur derim” diyorsa o kişi ya kendini ya da halkı kandırıyor demektir.
Savaş bu şekilde
tırmanırsa, Kürdistan’ın hiçbir şehrinde ve ilçesinde, belki o zamana kadar
metropollerin varoşlarında, “seçim güvenliği” kalmaz. Seçimi, ordu ve polis
gücünü elinde tutan AKP ve Saray kesin bir şekilde kazanır. Kürt ve demokrat
seçmenlerin sandık başına gitmesi yüzde üç-dört oranında engellendiği gün,
bilin ki HDP baraj altında kalır.”
(…)
"Bütün bunlar
böyle olurken CHP, pek çok sivil kurum, gelişmeleri “seçimleri bekleme” konumunda
izliyor. Umutlarını seçimlere bağlıyor. Seçimler ne zaman olacak? Kasım ayında
mı? Bu üç ay içinde kaç insan ölecek? Savaş hangi düzeye tırmanacak? Şehir
savaşları iç savaşa mı dönüşecek? DAİŞ, birkaç ABD operasyonundan sonra bu üç
ay içinde, Erdoğan’ın duble yollarında bomba yüklü kamyonlarla Cihad’a
çıktığında ne olacak? Ve seçim ya bahara kalırsa... Mayıs ayına ertelenirse?
Dokuz ay boyunca bu kâbusa ülke mahkûm olursa... Ekonomi çöker, iç savaş
başlar, ülke sıkıyönetime sürüklenirse... İşte o zaman Saray yalnız “fiili”
değil, “gerçek” bir “diktatör” olarak ortaya çıkar. Seçimleri beklemek intihar
etmektir.
Seçimden önce hem
diktayı hem de savaşı durdurmak şarttır. Dikta ve savaşla seçim olmaz."
Ama Sarısözen de sonuç çıkarmaya gelince, arabayı atın önüne
koyuyor. Barış önerilerinden söz ediyor. Bugün yakalanacak ana halka barış
çağrıları değildir. Kaldı ki barış çağrılarıyla bir şey elde edilemez. Yakalanacak
ana halka, bu iktidarı gasp etmiş kişinin oradan uzaklaştırılmasıdır. Bu olduğu
an barış da kendiliğinden gelir bunun bir yan ürünü olarak. Ancak böyle bir
hedef belirlemesi ve bu hedefe yönelik kararlı bir mücadele en geniş kesimleri
birleştirebilir.
Tekrar edelim. Yukarıdaki önermelerden çıkacak bir tek sonuç
vardır: HDP’nin derhal, CHP ile birlikte veya CHP gelmiyorsa tek başına Erdoğan’ın
diktatörlüğünü gayrı meşru olarak tanımlaması ve halkı bu gayrı meşru ve gaspçı
idareye karşı sokaklarda demokratik direniş hakkını kullanmaya çağırması
gerekir.
HDP seçim sonuçlarının belli olmasından beri, tıpkı CHP gibi
bir bekleme tavrına girmiş bulunmaktadır. Onların bu bekleme tavrı, sarsılmış
Erdoğan’ın tekrar toparlanmasına olanak verdi. Artık bu tavra son vermenin
zamanı gelmiştir. HDP ve CHP, Diktatöre karşı sivil direniş ve itaatsizliğin başına
geçmelidir.
Yoksa adil bir seçim ve/veya Erdoğan’ın darbesine son
verilmesi bir hayaldir.
Kararsızlığın nelere yol açacağını görmek mi istiyorsunuz?
AK Parti’ye bakın. Hepsi susta durmuş bulunuyor. Bir teki bile ağzını açamıyor.
Erdoğan kararlı saldırılarla, sizleri tereddütte ve
beklemede bırakarak adım adım hedefine yaklaşmaktadır.
18 Ağustos 2015 Salı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder