22 Ağustos 2019 Perşembe

HDP Bizi Dinlemiyorsa Bari Öcalan’ı Dinlesin – Öcalan ve Gandi (Devrim’i Korkaklar Yapar)


7 Haziran seçimlerinden beri bir savunma dönemine girildiği, bunun için döneme uygun örgüt ve mücadele biçimleri bulmak, önermek ve uygulamak gerektiği üzerine kafa patlatıyor, öneriler yapıyoruz.
Örneğin Programatik ve stratejik düzeyde, Kürt Sorunu’nu değil, Türk sorununu çözmeye yönelik, Kürtlere statü değil, Türklüğün statüsünün yok edilmesi şeklinde özetlenebilecek, yani ulusun dil, din, tarihle tanımlanmaya karşı tanımlanmasından söz ediyoruz.
Şu ana kadar bir tek Allah’ın kulu çıkıp “bu program yanlıştır” bile demedi.
Susarak, yok sayarak eleştiriyorlar.
Örneğin örgütsel düzeyde ilk olarak HDP’ye bileşen hukuku yerine birey hukukunu öneriyor, bu sistemin Hindistan’daki gibi bir kastlaşma yarattığını söylüyoruz.

21 Ağustos 2019 Çarşamba

Zihni Çetiner'e Veda

Zihni Çetiner, "Bombacı Zihni", "Serseri Zihni",  Rahmetli Deniz'in İsmet Paşa'dan alıp takıldığı adıyla "Talat'ın üç buçuk adamı"ndan biri idi. 21 Mayıs darbesinde Harp Okulunu örgütleyen birkaç kişiden biri. Darbe teşebbüsü, Yargılama hapislik ve hapiste giderek solculaşma.
Ölünceye kadar kendine "ihtilalci" dedi.
DÖB'ten arkadaştık. Ruhen de, ideolojik olarak da pek uyuşmazdık. Ama birbirimizi sever ve sayardık. Ses bombası yapmayı 68 kuşağına o öğretti.
Filistin'e beraber gitmiştik. Sonra o orada El Saika'ya geçti.
Marksist değildi ama anıları bir çok, eskiden Marksist olanınkinden, daha çok gerçeği anlatır.
Sözünü esirgemezdi.
60'ların ilk yarısının dünyasının şekillendirdiği bir insandı.
Eğer Rusya ile bir tarihsel analoji kurulup 60 sonrasında sosyalist hareketin yeniden doğduğu var sayılırsa, 21 Mayısçımar ve YÖN'cüler, Türkiye'nin Dekabristleri idiler.
Ama Rusya'nın aksine, Aydınlanmadan değil, soğuk savaş dönemininin ulusal kurtuluş savaşlarından ve bağlantısızlar hareketinden ilham alıyorlardı.

5 Ağustos 2019 Pazartesi

Ulusların, Avrupa’nın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Sonuna Doğru


Dünya Ulusları, Avrupa ve Türkiye özünde aynı karakterde krizler içindeler. Kendilerini yok ederek krizden çıkabilirler, ama kendilerini yok etmeyi aşmayı başaramadıkları takdirde bu sefer acılı bir şekilde yine yok olacaklardır.
Kısaca tek tek ele alalım.
Dünya’da toplumun temeli, altyapısı yani ekonomik ilişkiler çoktan ulusal sınırları parçalamış, bir tek dünya ekonomisi yaratmış bulunuyor.
Ama üstyapı, dünya ticaretinin esas olarak üst sınıflar ve lüks mallarla sınırlı olduğu, klasik antik uygarlıklar ve imparatorluklardan bile daha küçük ve sınırlı uluslara ve ulusal devletlere bölünmüş bulunuyor. Bu durum insanlığı boğuyor. İki dünya savaşı tam da bu nedenle çıkmıştı. Ki o zamanlar globalleşmenin çapı henüz bugün vardığı noktadan çok uzaklardaydı.

9 Temmuz 2019 Salı

Vedat Orakçıoğlu’nun Ardından

Ferdinand Hodlers’in “Hayat Yorgunları” isimli resmi ve Kıvılcım gazetesi davası sanıklarının ilk ve tek toplu resmiyle yaptığımız kolajın hikayesini bir yıldan az bir süre önce ölen Selim Ergunalp’in ardından yazdığım Selim’i Uğurlarken başlıklı yazıda kısaca anlatmıştım. O resimden iki kişi kalmıştık. Vedat Orakçıoğlu ve ben. Resimde iki uçta oturanlar.
Dün Vedat Orakçıoğlu’nun öldüğü haberi geldi. Şimdi o resimden son kalan olarak Vedat’ın anısına bir şeyler yazma görevi bana kaldı.
Bu, bir annenin ölen çocuklarını gömmesi gibi.
Bir anlamda “politik çocuklarımdı” hepsi. En azından hepsinin önce “Doktorcu” sonra da bir kısmının (Selim ve Vedat’ın) “Troçkist” olmasına vesile olmuştum. Benimle ilişkilerinden sonra hayatları olağan bir akışı bırakarak başka bir yöne akmaya başlamıştı. Dolayısıyla bir sorumluluğum vardı hep.
Aslında önce benim ölmem gerekirdi. Resimdekilerin içinde en sağlıksız, en sık ve ağır hastalanan bendim. Ama hepsi benden önce gittiler. Bana da arkalarından yazmak düştü.

24 Haziran 2019 Pazartesi

Seçim Sonrası, Bir Restorasyon Sürecinin Öncesi ve Biz


Türkiye’de esas egemen devlettir, burjuvazi ya da Finans-Kapital değildir.
Kimi “Marksist” arkadaşların, devlet egemen sınıfın baskı aracıdır, egemen her zaman ancak bir sınıf olabilir diyeceklerdir.
Bu, işin temelidir elbette.
Ama sadece o kadar. Bu “temel neden ekonomiktir” demeye benzer.
Her şeyi ve hiçbir şeyi” açıklar.
Önce sosyolojik olarak ekonomik iktidar (ya da sosyal iktidar) ve politik iktidar diye ayrıma gitmek gerekir. Çünkü ekonomik ilişkiler içinde egemen sınıf konumunda olmak, politik ilişkilerde de egemen olunacağı anlamına gelmez.

21 Haziran 2019 Cuma

Öcalan’ın Stratejik Bağlamda Söylediklerini Taktik Bir Soruna İlişkin Gibi Açıklamak ve Anlamak - Bu Vesileyle Ali Kemal Özcan’ın Yaklaşımlarına İlişkin Birkaç Söz ve Belge


Sabah uyandığımda Öcalan’ın tarafsız kalın çağrısı yaptığından, HDP’nin bölünmesiden söz eden yazıları, twitleri görünce doğrusu şaşırdım.
Öcalan’ın dese dese “HDP’nin kendi organları vardır, bağımsız bir partidir, onlar kararını kendi verir” tarzından bir şeyler söyleyeceğini ama esas vurgusunu her zaman olduğu gibi stratejik yönelişlere yapacağını düşünüyordum.
Sonra haberleri daha ayrıntılı okuyunca Doç. Dr. Ali kemal Özcan isimli birinin bu yönde açıklamalar yaptığını görünce şaşırdım. Acaba yeni bir Avukatı mı diye düşündüm. Ama bir TV programında konuştuğunu öğrendim. Bu isim yabancı gelmiyordu.
Sonra bir arama yaptım. Birdenbire yıllar önce (2005) Köxüz sitesini kurduğumuzda bir ilişkimiz olduğunu, kendisinin devletçi ve milliyetçi görüşleri nedeniyle yazarlığını kestiğimizi hatırladım.
Elektronik çağındayız. Çok şey silinerek yok oluyor. Ama yine de bir şansımı deneyeyim, bir zamanlar Köxüz sitesiyle ilgili yazışmalar arasında onunla yazışmalarımız duruyor mu diye baktım. Çok şükür yazışmalar kaybolmamıştı.

16 Haziran 2019 Pazar

001 - Sözlü, Yazılı, Görsel Kültür ve Geçişleri.

Bu akşam yapılacak TV tartışması vesilesiyle, tartışmaya başka bir ışık altında bakabilmek için. Bir kaç yıl önce yapılmış bir video. düşündürücü olabilir.

31 Mayıs 2019 Cuma

Gezi Hareketinin Dersleri ve Analizi

Gezi'nin altıncı yılı vesilesiyle, birkaç gün önce "Gezi Direnişi Yazıları" adıyla basılan kitabımızı PDF ve EPUB olarak paylaşmıştık. (Şuradan indirilebilir: https://yadi.sk/d/m7xkMnsr3Jc3k3 )
Bu kitap 1 Haziran ve 29 Temmuz arasında Gezi'nin en canlı döneminde sıcağı sıcağına yazılmış yazılardan bir seçki idi. Bu seçki içinde ayrıca sonra  yazılmış birer Gezi değerlendirmesi olan iki yazı da vardı.
Sıcağı sıcağına yazılmış yazıların derlendiği kitapta bu analiz ve dersler bir fazlalık gibi duruyorlar ve pek dikkati çekmiyorlardı.
Ayrıca daha sonra başka değerlendirmeler de yapmıştık.
Bu analiz ve derslerin içinden bir seçkiyi ayrı bir derleme içinde ayrıca  toplamanın daha iyi olacağını düşündük. Okuyucu hepsini bir arada bulabilir ve bulundurabilirdi.
Aşağıda bu değerlendirmenin Sunuş ve İçindekiler'i yer alıyor.
"Gezi Hareketinin Dersleri ve Analizi" başlıklı bu kitap da yine şu adresten https://yadi.sk/d/EoCM13u0YCzgCg EPUB ve PDF olarak kolaylıkla indirilebilir.

29 Mayıs 2019 Çarşamba

Bugün istanbul Feth Edilmedi, Fars Uç Beyleri Roma-Bizans Tarafından Feth Edildi.


Bugün İstanbul'un fethi imiş. Yalan ve yanlış.
Bu tanım olayların dış görünüşüyle oyalanmaktır
Tarih'e biraz da başka bir ışık altında bakalım.
İstanbul feth edilmedi. Görünüşte (Zahiri olarak) öyledir. Gerçekte (Batıni olarak) ise tam tersi doğrudur.
Bugün Bizans, Osmanlıları Feth etmiştir.
Aslında, feth edilen feth edilmiştir.
Yani İran'ın Roma'ya (Bizans) karşı savunma için yerleştirdiği uç beylerinin İstanbul'u alması ile Roma-Bizans kendisine bir gençlik aşısı yapıp ta yirminci yüzyıla kadar yaşama olanağı ve Fars uygarlığını ta Kürdistan’ın doğusuna kadar sürme gücü bulmuştur.
Roma-Bizans, kendisini önce İslam, sonra Selçuk (yani henüz komün gelenekleri yaşayan, İbni Haldun'un tabiriyle asabiyeti yüksek toplulukların) gençlik aşılarıyla gençleşmiş Fars (İran) uygarlığı karşısındaki gerilemesini, onun sınırlarına yerleştirdiği uç beylerini feth ederek durdurdu.
“İstanbul'un fethi” denen şey, bu fethin kesinleşmesidir.

27 Mayıs 2019 Pazartesi

Ulus’un, Din’in ve Toplum’un ne Olduğunu Anlamak Niçin Çok Zordur ve Çok Önemlidir?


Önce okuyucuya pek alışılmamış birkaç soru:
Ulus hakkındaki tanımınız ulusçuların ulus tanımıysa ve siz bunu bilmiyorsanız, ulusun ne olduğunun sosyolojik (bilimsel) bir tanımına nasıl ulaşabilirsiniz?
Din’in ne olduğuna ilişkin tanımınız bir Din’in Din tanımıysa ve siz bunu bilmiyorsanız, Din’in ne olduğunun sosyolojik (bilimsel) bir tanımına nasıl ulaşabilirsiniz?
Toplum hakkındaki tanımınız, bu modern toplumun kendisini tanımlamasıysa ve siz bunu bilmiyorsanız, Toplum’un bilimsel ya da sosyolojik bir tanımına nasıl ulaşabilirsiniz?
Yani ulus tanımınızın ulusçuların ulus tanımı, din tanımınızın kendini bu tanım aracılığıyla var etmiş bir dinin din tanımı, toplum tanımınızın bu modern toplumun toplum tanımı, yani aslında kendisinin kendisi hakkındaki tanımı olduğunu da bilmiyorsanız ve bunun farkında değilseniz, bunun farkına nasıl varırsınız? Bunu nasıl bilebilirsiniz?

23 Mayıs 2019 Perşembe

Türk Tarihi ve Türk Ulusu Üzerine: Türk Nedir?


Bizans-Osmanlı’nın doğrudan devamı, kökeni ta Sümer ve Babil’e kadar giden, halkın Nemrut ve Firavun imgelerinde sembolleştirdiği, İbrahim ve Musa gibi peygamber sembolleriyle keyfiliğine karşı durduğu, artı ürüne “ekonomi dışı zorla” el koyan  egemen ve her türlü demokrasinin düşmanı Devlet Kastının (“Sünuf-u Devlet”) bugünkü konumunun, çıkarlarının ve ideolojisinin savunucusu Oda TV’nin ve Sözcü’nın Soner Yalçın’ı, Politik İslam’ın ve Erdoğan’ın Atatürk karşısında Osmanlı tarihine sahip çıkışları ve onu yeniden yazmalarının tarihi ve olguları nasıl tahrif ettiğini göstermek için Rum mu dediniz?” diye bir yazı yazmış. Yazının tam metni de Sözcü’de yer alıyormuş.
Ahval de ırkçı ve uydurma bir Türklükle tanımlanmış bu günkü ulus anlayışına karşı bir örnek olarak bu yazıdan kısa bir özeti aktarmış. (“'Yavuz Sultan Selim'e göre Türk 'eşek', Vahdettin'e göre, 'soyu sopu belirsiz cahiller sürüsü”)
Soner Yalçın’ın yazısı aslında tarihte Türk diye bir ulus olmadığının ve onun Osmanlı devlet kastı tarafından egemenliğini ve çıkarlarını korumak için yaratıldığının tipik kanıtlarıyla dolu.

11 Mayıs 2019 Cumartesi

Demir Küçükaydın'ın sunumu: "Ulus ve Ulusçuluk Nedir? Marksist Bir Ulus ve Ulusçuluk teorisi Neden yoktur?"

Yarın Berliner Forum'da, (Waldemar Str. 110, saat 18.00) "Ulus ve Ulusçuluk Nedir? Marksist Bir Ulus ve Ulusçuluk teorisi Neden yoktur?" başlığı altında bir sunum yapacağım. Epey ezber bozan görüşlerin özellikle eleştirilmesini çok istiyorum. Gelenlerin pişman olmayacağını düşünüyorum. Demir küçükaydın
****
Birkaç yüz yıl önce yeryüzünde ulus diye bir şey yoktu. İkiyüz yıl önce, uluslar ve ulusal devletler Atlas Okyanusu’nun iki kıyısında bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar ülke ve onların topraklarıyla sınırlıydı
Bugün ise dünyada bir ulusa ait olmayan neredeyse bir karış toprak bile yok ve ulussuz olmak mümkün ve tasavvur edilebilir bile değildir ve istisnai durumlarda yine bir ulusun veya uluslararası bir kurumun vereceği bir belgeyle olabilir.
Son iki yüz yılda neredeyse bütün savaşlar ulus bayrağıyla yapıldı ve yapılıyor. Tarihte uluslar kadar kanlı hiçbir toplumsal var oluş yoktur.

8 Mayıs 2019 Çarşamba

#HerşeyinGüzelOlmasıİçin

#HerşeyinGüzelOlmasıİçin bu hukuksuzluğa tepkinin tüm gayrımemnunları kapsayacak şekilde mobilize olması ve örgütlenme harikaları yaratması gerekiyor.
Aksi takdirde bu umut vadeden isyankar hava öbür uca sıçrayıp tam bir umutsuzluk ve yılğınlığa dönüşebilir ve bir ağır yenilgiyle son bulabilir.
Osmanlı'da oyun çoktur. Bir provakasyon bir anda tüm havayı tersine çevirebilir. 7 Haziran ve sonrası ortada.
O halde ne yapmalı.
1) Önce #HerseyGuezelOlacak sahte iyimserliğinin yerini #HerşeyinGüzelOlmasıİçin #NeYapmalı gündemi almalı. Herkes kafasındakini bu başlık altında dökmeli. Böylece ortak bir tartışma platformu yaratılmalı. Aynı gündemle ortak tartışamayanlar ortaklaşa iş yapamazlar.
2) Kadıköy'de veya Türkiye'nin vitrini sayılabilecek semtlerdeki sloganlı bayraklı, CHP damgalı akşam yürüyüşleri ve protestolarının yerini, hukuksuzluğa karşı olan herkesin kendini bulabileceği, hiç bir siyasi veya dini veya milli görüşün damgasını taşımayan nötr  bayraklar, pankartlar, sloganlar ve herkesin katılabileceği protesto biçimleri almalı.

6 Mayıs 2019 Pazartesi

Deniz Gezmiş ve Kürt Ulusal Hareketi (2001)


(Aşağıdaki Yazı 2001 yılında yazılmıştı. Yani 18 yıl olmuş. Yazı aslında hikmet kıvılcımlı’nın kürt Ulusal Hareketinin oluşumundaki etkiler üzerine yarım kalmış bir yazıydı. Ama bu etkileri ele alırkan aynı zamanda Deniz Gezmiş üzerindeki Kıvılcımlı etkisi üzerinden Kürt Ulusal hareketine etkisini ele alıyorduk. Aşağıda bu bölüm var. Dolayısıyla yazının başlığı “Deniz Gezmiş ve Kürt Ulusal Hareketi”.
Pek bilinmez ama bu satırların yazarı Deniz’in lideri olduğu Devrimci Öğrenci Birliği’nin (DÖB) hem bir üyesi idi hem de Deniz Geçmiş’in, arkadaş ve yoldaşlarından biriydi. Dolasıyla çeşitli dönemlerde değinmeler biçiminde de olsa Deniz Gezmiş’e ilişkin yazdığımız yazılar vardır. Çeşitli yazılarımızdaki bu değinmeleri “Deniz Gezmiş ve Kürt Sorunu Üzerine” başlıklı bir derlemede toplamıştık. İşte aşağıdaki yazı bu derlemede bulunmaktadır. Bu derleme PDF, EPUB, MOBI formatlarıyla kitap olarak aşağıdaki adresten indirilebilir:  https://yadi.sk/d/FNKFlw2c3HjymP )
Kıvılcımlı’nın Ulusal sorunda birbirinden çok farklı hatta çelişikmiş gibi görünen tavırlarını; bu görünümün ne anlama geldiğini ve nedenlerini ele almadan önce Kıvılcımlı’nın Kürt Ulusal Hareketi üzerindeki etkilerini ele almaya çalışalım.
Bu etkilerin incelenmesi biraz Arkeologların yaptıkları incelemelere benzeyecektir. Onlar buldukları bir seramik parçasındaki desenlerden, yapılışından, stilinden onun hangi kültür ve medeniyetlerin izlerini taşıdığını, böylece çeşitli kültürel bağlantıları açığa çıkarırlar.
Bu tür çalışmalar, küçük ayrıntılar üzerine yoğunlaşmayı gerektirir. O farklılıkların neler olduğu ve nedenleri üzerine yoğunlaşma olmadan da bu tür etkilerin ortaya çıkarılması ve anlaşılması olanaksızdır. Bu nedenle bundan sonraki bölümlerde, bu etkilerin bilincine varılması için bu tür bir yoğunlaşmaya gidilecektir.

4 Mayıs 2019 Cumartesi

Çarmıha Gerilmiş İsa, Harakiri Yapan Samuraylar – Öcalan ve Açlık Grevcileri


Açlık grevlerinin yol açacağı yenilgiyi engellemek, birbirine paralel ve birbirini karşılıklı olarak etkileyecek iki yol üzerinden olanaklıdır.
Birincisi demokratik kamuoyunun ve asılında onun parçası olan Kürtlerin, yanlış buldukları ama devletle paralel konuma düşmeme kaygısıyla ses çıkarmayarak, bunu açıkça ifade etmeyerek, bir tür pasif direniş sergiledikleri pozisyondan daha aktif bir tavır alan bir pozisyona geçmeleri gerekir.
Bunun ilk ifadesi en azından açılmış imza kampanyasına katılmaktır. Elbet doğrudan konuşmalar, konuyu tartışmaya açmalar vs. gibi birçok başka metot da vardır ama bunlar dağınık olduğu için isteyen etkiyi göstermez.
Şu ana kadar egemen yöntem olan pasif direniş diyebileceğimiz biçim yanlıştan dönülmesi için güç ve zaman kaybına yol açıyor.
Ama bu pasif direnişin bir nedeni, bu eylem biçimini, zamanını ve hatta hedefinin bu şekilde ifade edilişinin çok büyük bir yanlış olduğu görüşünde olanlar ezici bir çoğunlukta olmalarına rağmen, atomlarına ayrılmış bulunduğundan, yani örgütsüz ve dağınık olduğundan da aktif bir tavır gösteremiyor.

2 Mayıs 2019 Perşembe

Ahlak (Etik), Politika, Bilim ve Açlık Grevleri



Politikamız ahlakidir, ahlakımız politik;
Bilimimiz politiktir, politikamız bilimsel;
Ahlakımız bilimseldir, bilimimiz ahlaki.

Sınırsız ve dönüşümsüz açlık grevleri” yani aslında “sınırı ve dönüşümü” yoksa ve de şeyleri adıyla çağırmak gerekiyorsa aslında bir ölüm orucu olan “Açlık Grevleri”nin bitirilmesi için hem demokratlara, hem de seçmeninden, partisine, gerillasından, diplomatına kadar geniş bir nebulöz gibi olan Kürt “Özgürlük Hareketi”ne yönelik olarak, ölüm oruçlarının bitirilmesi için en son aşamada Açlık Grevcilerine de yönelen bir imza kampanyası açık.
Çünkü binlerce ve binlerce insanın imzası ve ortak isteği ve ağırlığı ile ancak bu gidiş durdurulabilirdi

30 Nisan 2019 Salı

1 Mayıs Nasıl Demokrasi Mücadelesinin Bir Aracı Olarak Değerlendirilmeyip Bir Ayine Dönüştürülür?


(Aşağıdaki yazıyı iki yıl önce 1 Mayıs vesilesiyle yazmıştık. Bu yıl Erdoğan-Ergenekon diktası İstanbul seçimlerini yenilemenin hesaplarını yaparlar, Kılıçdaroğlu "bizi sokağa çıkmaya çağırıyorlar" derken 1 Mayıs, kitlesel ve sivil bir direnişe çevrilebilir ve bütün hesaplar bozulabilirdi. Aşağıda iki yıl öncesi için yaptığımız öneri bugün için de geçerlidir. bu kadar basit mücadeleleri bile beceremeyen demokratlar, kendilerini ölüme atarak bu gibi başarısızlıkları çok daha zor yollarla (Stratejilerinin yanlışlığı ayrı konu) başarıya çevirmeye çalışıyorlar. Kürt hareketinin kitleselliğinden gelen bir aklı, bir basireti vardı. Türk sosyalistleri ve liberal aydınları o hareketi de kendilerine benzetmiş bulunuyorlar. İki yıl önce yapılmış bu öneri bugün hala geçerlidir. 30. Nisan. 2019)
Türk sosyalistlerinin temel sorunu anmalara, rozetlere, ritüellere çok düşkün olmalarıdır.
Pek bilinmez veya artık bilinmek istenmemektedir ama 1960’ların sonundaki yükselişi yaşayan devrimci gençler, yani DÖB’lüler (Devrimci Öğrenci Birliği) ve Dev-Genç’lilerin hiç öyle ritüelleri yoktu. Çünkü gerçek, canlı, dinamik bir hareketin örgütsel ifadesiydiler.
Kırk yılda bir anma falan yapılır, o da aktüel politik mücadele için bir mesaj vermeye, bunun için vesile yaratmaya yönelik olurdu.
Bizim ve özellikle de bizim Deniz’in (mare nostrum) dilimizden düşmeyen “vaktimiz yok ölenlerin matemini tutmaya, akın var güneşe akın, güneşi zapt edeceğiz güneşin zaptı yakın” şiarıydı.
Bir örgüt canlı bir hareketle bağını, dinamizmini, yaratıcılığını yitirip bürokratlaşmaya, taşlaşmaya başladığında rozet sloganlar, bayraklar, semboller, ritüeller, anmalar önem kazanmaya başlar.

24 Nisan 2019 Çarşamba

“Soykırım” ve “Özür Dileme” Kavramlarının Sorunları Üzerine


Ermeni Katliamı üzerine sanırım Türkiye’deki sol içinde ilk yazanlardan ve en radikal tavır koyanlardan biriyimdir.
Ermeni Katliamı üzerine ilk yazıyı, 1980’lerin başında ASALA’nın Türk Diplomatlarını vurmaya başlaması; böylece konunun gündeme gelmesi ve unutulmaktan çıkması vesilesiyle hapiste yazmış, bunu gizlice dışarıya çıkarmıştım. Almanya’da çıkan Yol (Der Weg) dergisinde yayınlanmıştı[i].
Daha sonra bugünkü internet tarayıcılarının temelini oluşturan tekniğin CERN’de Tim Berners-Lee tarafından henüz  geliştirildiği; internetin çok dar bir çevre dışında bilinmediği ve kullanılamadığı dönemlerde, usenet tartışma gruplarında gündemleştirmeye çalıştım. Eğer bir yerlerde arşivleri varsa ve aranırsa oralarda yazdıklarımız bulunabilirler.
Sonra internet yaygınlaştı, henüz sosyal medya diye bir kavram yoktu, “forum”lar tartışmaların yapıldığı yerlerdi. Oralarda da gündemleştiren ve tartışanlardan biriydim.
Daha sonra yıllarca konu üzerine yazdım ve konunun gündeme gelmesine çalıştım. Şimdilerde artık epey yol kat edilmiş görünüyor.
Ama biz görünüşle değil, özle ilgiliyizdir. Öz ve görünüş çoğu kez birbirine zıttır.
Biraz derinden bakınca, giderek konunun sosyolojik kavramlarla tartışılmaktan çıkıp hukuki kavramlarla tartışılmaya hapsedildiği; böylece var olan güçlerin (Özellikle Türk ve Ermeni Devletleri, Milletleri ve Milliyetçilerinin) kendilerini reforme ederek sürdürmelerinin araçlarına dönüştüğü görülüyor.

23 Nisan 2019 Salı

Kılıçdaroğlu’na Saldırı, Açlık Grevleri ve Demokrasi Mücadelesinin Stratejisi Üzerine


Örgütsüz insan korkaktır. Türkiye’de halk örgütsüzdür dolayısıyla korkaktır.
Çünkü biricik tepeden tırnağa örgütlü biricik güç bu merkezi, bürokratik, keyfi, militer, polis devletidir.
Bu devletin temel işlevi halkı örgütsüz bırakmaktır. Halkın devletten bağımsız, onun bilgisi, kontrolü ve yönlendirmesi dışında örgütlülüğü ve bu devlet ateş ve su gibi, madde ve anti madde gibi bir arada bulunamazlar.
Bu nedenle halk korkaktır. Bu halk devletten sinyal almadan, onun desteğini hissetmeden kılını kıpırdatmaz.
Bu nedenle belli kitle hareketleri ancak bu devlet içinde çatlaklar olduğunda, bir kesim karşı tarafı geriletmek için, barajın kapaklarını biraz açtığı durumlarda ortaya çıkar.
Bizzat kendileri böyle bir iç çatışmanın ürünü olan, Birinci ve ikinci ve Üçüncü Meşrutiyet’ten bugüne kadar bu kural hiç bozulmamıştır.

20 Nisan 2019 Cumartesi

“Süresiz Dönüşümsüz Açlık Grevleri”ne İlişkin İmza Kampanyasının Dayandığı Mantığı Anlamak


Bu imza kampanyasına yorum yazan kimi arkadaşlar, “Bu kampanya niye açlık grevindekilere yöneliyor. Niye bunu devletten talep etmiyor?” diye soruyorlar ve bu kampanyayı sanki açlık grevindekilere karşı bir girişimmiş gibi, onu kırmaya yönelik bir “grev kırıcılığı” gibi görmeye ve göstermeye çalışıyorlar.
Elbette bir talebin karşı tarafa yönelmesi gerektiğini bilmiyor değiliz.
Keza bizzat grevcilere de yönelen bir çağrının bir “grev kırıcılık” gibi görüleceğini ve hatta daha ağır sıfatlarla tanımlanacağını da bilmiyor değiliz.
Peki bütün bunlara rağmen ve bunca politik mücadelede bulunan bir insan olarak, neden bütün bunları göze alarak böyle bir kampanya başlatmaya çalışıyoruz?
O nedenle “vur fakat dinle!”

8 Nisan 2019 Pazartesi

Muhalefetin ve Demokratların Görevi İktidarın Ne yapacağı Üzerine Tahminler Yürütmek Değil, Kendisinin Ne Yapması Gerektiğini Somut Önerilerle Tartışmaktır


  • Temel yanlış: herkes iktidarın ne yapacağını ön görmeye çalışıyor ve bunun üzerine tartışıyor. Bu baştan yanlış bir yaklaşımdır. Demokratların ve muhalefetin ne yapması gerektiğini tartışmak gerekiyor. Bu ise her zaman en kötü olasılığa göre hesaplanır. #DemokrasiNöbetlerine
  • Kendimizin ne yapması gerektiğini ise, somut örnekler, somut örgüt, mücadele biçimleri ve parolalarla açıklamalı, önermeli ve tartışmalıyız. Böyle bir tartışmanın kendisi bile iktidarı geri adım atmaya zorlayabilir. #DemokrasiNöbetlerine
  • Başından beri somut olarak öneriyoruz: hiç bir bayrak flama, slogan olmadan, hiç bir parti ve ideolojik aidiyet belirtisi olmadan, yurttaşlar olarak, kitlesel bir şekilde günün belli saatlerinde aynı yerde bulunarak demokratik bir sivil direniş başlamalı #DemokrasiNöbetlerine
  • Kitlesellik olmadan olmaz. Ve kitlesel katılım ancak temel yurttaşlık hakları çerçevesinde sağlanabilir. Aslında hiç bir slogan atmamak, hiç bir bayrak taşımamak en politik tavırdır. En temel insan ve yurttaşlık hakkına dayanarak bu hakkı savunmaktır. #DemokrasiNöbetlerine
  • Sadece iktidarın yeni bir darbesini ve saldırılarını engellemek için değil, son yüz yılda ve son yirmi yılda iyice çürümüş insanların modern yurttaşlara dönüşmesi için de böyle bir biçim, biricik olanak ve zorunluluktur. #DemokrasiNöbetlerine

30 Mart 2019 Cumartesi

Referanduma Dönmüş bir Mahalli Seçim ve Sonrası Üzerine


Zengin dağdan aşırır, fakir düz yolda şaşırır” diye bir söz vardır. Olanaklarınız ve rezervleriniz fazlaysa, dağdan aşırırsınız, ama çok kısıtlı olanaklarla çok dar bir hareket alanında bir şeyler yapmak zorunda olduğunuzda düz yolda şaşırırsınız. Yoksulluk yoksulluğu besler. Para parayı çeker.
Erdoğan-Ergenekon ittifakı baskı ve hileyle de olsa kazanılmış seçim ve referandum zaferlerinin adından, işler iyice sapa sarmadan, bu mahalli seçime iyice yüklenerek ellerini rahatlatmak ve en azından uzunca bur süre seçim olmayacağından, daha rahat hareket etmek üzere, mahalli seçimi bir genel seçim, hatta “beka sorunu” diyerek bir referandum havasına soktular. Haklıydılar. Onlar için aynı zamanda bir beka sorunu idi. Tarih boyunca her zaman egemenler kendi sonlarını dünyanın sonu olarak görürler ve bu nedenle her türlü çılgınlığı yaparlar.

25 Mart 2019 Pazartesi

HDP’nin “Stratejik Oy”u Doğru Bir Taktiktir


Seçimler ve kime oy verileceği veya oy kullanılıp kullanılmayacağı aslında taktik bir sorundur. Dolayısıyla aynı amaçları ve programları paylaşanlar arasında tartışılabilir. Taktikler tabi oldukları program ve stratejiler bağlamında doğru veya yanlış olarak değerlendirilebilirler.
Strateji programa bağlıdır ve o program çerçevesinde nesnel olarak güçler ve güçlerin yer alışını (hangi güce dayanılacak, hangi güçler yedek olacak, hangi güçler karşıya alınacak, hangi güçler tarafsızlaştırılacak vs.) konu eder. Dolayısıyla seçimde oy konusunu “stratejik oy” olarak tanımlamak yanlıştır.
Ama buna fazla takmayalım, “söyleyen arif değilse dinleyen arif olsun” sözüne uygun olarak, “stratejik oy” ile seçimlerde izlenecek taktiğin ifade edilmek istendiğini kabul edelim. Eskileri deyimiyle "Galat-ı meşhur, lugat-ı fasihten evlâdır."

12 Ocak 2019 Cumartesi

Aydınlanma ve İslam’ın Sentezi ve Mirasçısı Olarak Marksizm (İslam ve Sol Çalıştayı Vesilesiyle)


Aydınlanma ve İslam’ın birbirine zıt olduğu yönünde yerleşmiş ve yaygın bir yargı vardır. Bu yargıyı savunan ve yerleştirenler, İslam ve Aydınlanma’nın içini boşaltanlar; onları karşı devrimlerle olmamışa çevirenler ve bu karşı devrimci mirası şimdi sürdüren “Aydınlanmacılar” ve “Müslümanlar”dır.
Birbirlerine zıt olduklarını söyleyenlerin, zıt olduklarında böyle anlaşabilmeleri bile zıtlıktan çok daha büyük bir ortaklık içinde bulunduklarının da bir kanıtıdır.
Aydınlanma ve İslam’ın birbirine zıt olduğu yargısını paylaşmaları, onların bu iddialarının bizzat bu iddialarının kendisiyle kendileri tarafından çürütülmesinden başka bir anlama da gelmez.
Şunu iyi ayırmak gerekmektedir: Aydınlanma ve İslam’ın zıt olduğu yargısındaki bu ortaklık, Aydınlanma ve İslam’ın değil; Aydınlanma ve İslam’ın sürdürücüsü ve devamcısı olduklarını iddia edenlerin bir ortaklığıdır.
Unutulan ve unutturulmaya çalışılan gerçek şudur: Aydınlanma da, İslam da, daha doğdukları noktada, ilk adımlarında başarısızlığa uğramış ve egemen sınıflar tarafından ele geçirilip yenilmiş birer projedirler.

10 Ocak 2019 Perşembe

Berliner Forum’da Sunum ve Tartışma: Yeni Sosyal Hareketler ve Marksizm

Zaman: 13.Ocak 2019, Pazar, saat: 18.00 – 21.00
Yer : MaHalle, Waldemarstrasse 110, Berlin 
Konu:

1960’lardan sonra işçi hareketinin politik bir hareket olarak adeta yok oluşu ile ters orantı içinde o güne kadar daha önceden hiç öngörülmemiş ve var olmamış yeni özneler ve toplumsal hareketler ortaya çıkmaya başladı: Siyahların hareketi, kadın hareketi, ekolojik hareketler, barış hareketi gibi hareketler.
Gerek Marksizm ve gerek işçi hareketi o zamana kadar ne böyle hareketlerin varlığını öngörmüş, dolayısıyla bunları bir strateji sorunu olarak tartışmıştı, ne de bu hareketleri yaratan problemlere özel bir önem vermişti.
Ve şimdi bu hareketler işçi hareketinin ve Marksizm’in yok olduğu Avrupa, Amerika ve Japonya gibi gelişmiş batı ülkelerini derinden derine sarsmaya başlıyordu. Bu hareketlerin ortaya çıkışı, sadece bir sosyal hareketlenme değildi ayrıca bir entelektüel canlılık, bir paradigma değişimi anlamına da geliyordu.

11 Ekim 2018 Perşembe

Selim’i Uğurlarken


Ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha,
Güzelim dünya elveda
Ve merhaba
Kainat
Nazım Hikmet
(Dördüncü Enternasyonal’den Münihli Alman yoldaşlarının Selim için yazdıkları “Nachruf”un (Anma yazısı veya konuşması) başına koydukları şiir)
Münih merkez istasyonu (Hauptbahnhof) yakınında, adı Vietnamca “Su” anlamına gelen küçük çocuğu ile beni uğurlamaya gelen, artık kocaman olgun bir adam olan Selim’in oğlu Adem’e yarım buçuk Almancamla, “babanı nasıl algılıyordun bir çocuk olarak?” diye sordum.
Sordum, çünkü kanımca bizim gibi hayatını sosyalizm için devrimci mücadeleye veren insanların çocuklarının bizler hakkındaki izlenimleri, algıları bizlerin onlar hakkındaki düşünce, izlenim ve algılarından çok daha önemlidir. Tıpkı büyüklerin çocuklardan öğrendiğinin çocukların büyüklerden öğrendiğinden daha fazlası olması gibi.
Eğer tam doğru anladıysam, Adem, mealen “Babam yaptıklarıyla gurur (“Stoltz”) duyuyordu, ama aynı zamanda bulunduğu durumdan mutlu değildi. Ama biz çocukları ve ailesi için elinden gelen her şeyi yapıyordu” dedi.

17 Ağustos 2018 Cuma

Demirtaş’ın HDP’ye Eleştirisi, HDP’nin Demirtaş’ın Eleştirisine Eleştirisi ve Bütün Bu Eleştirilerde İfadesini Bulan Eleştiri ve Örgüt Anlayışlarının Eleştirisi


Hatalar bizden hızlı koşarlar.”
Genel ve Temel nedenlerden (sorunlardan) kaçılamaz.”
Bu iki önerme her eleştirinin dayanması gereken temel aksiyomlardır.
Bu nedenle Eleştiri/Özeleştiri bir anlayışın, bir davranışın, bir politikanın genel ve temel nedenlerine inmekle olur.
Çünkü o genel ve temel nedenler her tekil gibi görünen sorunda tekrar tekrar karşıya çıkacak ve giderek aşılmaz bir duvar haline geleceklerdir.
Ne demek istiyoruz? Bir örnek verelim.
En tipik örnek Marksizmin başına gelendir.

11 Ağustos 2018 Cumartesi

Adil Medya'nın “Yeni Türkiye Soruşturması”na Cevaplar

Soruşturma her biri geleceğe yönelik tahminlere yönelik sorulardan oluşuyor. Toplumsal süreçlerde geleceğe yönelik her türlü tahmin veya öngörü büyük ölçüde yanılmaya yazgılıdır denebilir. Çünkü toplumsal süreçlerde, o süreçleri belirleyen girdilerin çokluğu ve değişkenliği hem de bunlar hakkındaki bilgimizin sınırlılığı ve olayların ardından edinilebileceği gerçeği böyle bir durum yaratır.
Bu durumu veri kabul ederek ancak genel eğilimler hakkında bir şeyler söylenebilir belki ama bu durumda bile bizim beklentilerimiz veya eğilimler hakkındaki görüşlerimiz de toplumsal birer olgu olduklarından, hakkında konuştuğumuz toplumsal süreçler üzerinde bir etkide bulunurlar ve onların gidiş yönünü değiştirebilirler.
Kanımca olayların gelişim yönünde tahminlere yönelik olmaktan ziyade verili duruma ve çıkış yollarına ilişkin önerilere ve görüşlere yönelik soruşturmalar daha yararlı ve verimli olabilir.
Politika ihtimaller ve olasılıklardan hareketle değil, verili durumdan, gerçeklerden hareketle yapılabilir ve yapılmalıdır.
Bu şerhler çerçevesinde sizin sorularınıza sadık kalarak şunları belirtebilirim.

29 Haziran 2018 Cuma

Seçimler ve Sonrası Üzerine: CHP Başarılı, HDP başarısızdır


Seçimlerden sonra niye yazmadığımı soranlar oluyor.
Yazılacakları ve yazılması gerekenleri seçimlerden önce yazdım. “Desti kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur” derler. Desti kırılmadan önce ve kırılmaması için yol göstermeye çalıştım.
Seçimlerden önce yaptığım önerilerimin doğruluğunu seçimlerin ve sonrasındaki gelişmelerin gösterdiğini düşünüyorum.
Ama yine de kısa kısa bazı hatırlatmalar yapalım.
Bir sosyalist olarak benim için seçimler kitleleri bilinçlendirmek, örgütlemek, harekete geçirmek, var olan güçler dengesinde küçük de olsa bir etkide bulunarak bunu ezilenlerin lehine çevirip onların hareket alanını arttırmak için sadece bir vesiledir, küçük de olsa bir olanaktır.

23 Haziran 2018 Cumartesi

Seçim Sonuçlarını YSK ve TRT’nin Önünde Toplanarak İzleyelim

Yarın en önemli sorun seçim sonuçlarında yapılacak hileleri ve manipülasyonları engellemektir.
Karşı tarafta devletin tüm imkanları var.
Ancak on binlerce hatta milyonlarca insanın bilinçli bir hareketini, örgütlenmesini, girişim yeteneğini ve kontrolünü hiçbir devlet engelleyemez.
Seçim sandıklarında hilelerin büyük ölçüde engellenebileceğini öngörebiliriz.
Çünkü öncelikle “Millet İttifakı” partileri ve HDP’nin sandıklardaki temsilcileri çıkar ve kader ortaklığı içindedirler ve bu nedenle “Millet İttifakı” HDP’nin oylarının iç edilmesine karşı çıkacaktır.
Bugünkü güçler konumlanışında tecrit olan HDP değil, AKP ve MHP’dir.
Sadece bu bileşim ve konumlanış bile seçim sandıkları başında psikolojik bir üstünlük oluşturup AKP’nin hile ve dolandırıcılıklarını engelleyici bir işlev görecektir.

28 Mayıs 2018 Pazartesi

Gezi'nin 5. Yılında "Gezi Direnişi Yazıları (1 Haziran - 29 Temmuz)"


Gezi Direnişi boyunca neredeyse hemen her gün gelişmeleri yorumlayan ve yol göstermeye çalışan yazılar yazdık.
Bu yazıların en önemlilerinden yapılan bu derlemede, ayrıca olayların bir kronolojisi, uzunca bir Önsöz; Gezi Aynasında Marksizm Sempozyumu’na  ve Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Kulübü tarafından düzenlenmiş Gezi Parkı ve Sol Hareketler konulu toplantıya sunulan bildiriler de yer alıyor.
Kitabın 1000 kadar nüshası, derhal ve ilk elde, özellikle Cezaevlerindekilere kitap yollama ve toplama işinde yoğunlaşmış “Deli Dalgalar” adlı gönüllüler aracılığıyla, başta Gezi tutsakları olmak üzere hapishanelere ulaştırılmıştı.
Diğer 1000 nüshası da bu ulaştırma masrafları için sembolik bir fiyata satılmış veya dağıtılmıştı.
Kitap diğer bütün kitaplarımız gibi, internetten parasız olarak PDF, EPUB, MOBI gibi elektronik kitap veya belge okuma formatlarıyla indirilebilir ve okunabilir.
(Kitabı PDF, EPUB ve MOBI formatlarında indirmek için şu adrese gidiniz: https://yadi.sk/d/m7xkMnsr3Jc3k3 )
Aradan bunca geçen zaman, günü gününe hatta saati saatine yazılmış yazıların doğruluğunu kanıtlamış bulunuyor.

18 Mayıs 2018 Cuma

“Uzlaşma Yok!” Bir Anarşist Palavrasıdır - Uzlaşmalar Üzerine Lenin Neler Diyordu?


En keskin “devrimci” olduğunu düşünenler ve uzlaşmasız olduğunu söyleyenler bile her an için fiili bir uzlaşma içindedirler.
Düşünün bir devrimci, bir demokrat için, bu dünyada uluslar ve ulusal devletler ve ulusçuluktan daha berbat, kendisine karşı savaşılacak ne olabilir?
Bunlardan daha korkunç ne var?
Son iki yüz yıldaki bütün savaşların, bugün insanlığın çektiği bütün sorunların temelinde Aydınlanma’nın inkarı, ona karşı bir karşı-devrim olan uluslar, ulusal devletler ve ulusçuluk vardır.
O keskin “devrimci”lerin söylediği gibi “uzlaşma yok” ise, bunu diyenlerin önce yurttaşı  oldukları devletin verdiği hüviyetleri, pasaportları ikametgahları yakmaları, vergi vermemeleri, onun yasalarını tanımamaları, okullarına gitmemeleri vs. gerekir.

40.000’i İmzayı Aşan “Adil, Özgür, Eşit ve Hilesiz Bir Seçim İçin Selahattin Demirtaş Serbest Bırakılsın” Kampanyası Raporu


Adil, Özgür, Eşit ve Hilesiz Bir Seçim İçin Demokrasi Gönüllüleri” adlı girişimin başlattığı Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasına yönelik imza kampanyası 41.000 sınırını aştı ve 50.000’e gidiyor. Aslında kampanya 50.000 sınırını aşmış bulunuyor ama bir karışıklık olduğu için bu sonuç maalesef bu kampanyanın imzacı sayısına yansımıyor.
Bu nedenle karışıklığı açıklamak ve en azından kimilerinin düzeltmesine imkan sağlamak için bir bilgilendirme yapalım.
Bir şeyleri değiştirmek veya etkilemek için imza toplama platformu olan Change.org’a girildiğinde Demirtaş’ın serbest bırakılması için imza toplamaya yönelik olarak üç girişim görülmektedir.
Bunlardan birincisi ve en çok imza toplamış bulunanı, 9 Mayıs tarihinde başlamış bulunan Adil, Özgür, Eşit ve Hilesiz Bir Seçim için Selahattin Demirtaş Serbest Bırakılsın” başlıklı kampanyadır.
Kampanyaya 41.000’i aşkın kişi imza vermiş bulunuyor. Yani günde ortalama 5000 kişi imzalamış. Kampanyanın başlangıcı ve günde verilen imzaların grafiği aşağıda bulunuyor:

17 Mayıs 2018 Perşembe

Erdoğan’ı Yenmek İçin HDP’nin Hata Yapmaması Gerekiyor: Bir Örnek Olarak Pervin Buldan’ın Yanlışı


Şimdi aynı gün gazetelerde yer alan şu iki habere bakalım.
15 Mayıs tarihli Cumhuriyet gazetesi:
Meral Akşener'den şimdiye kadarki en net Demirtaş açıklaması” başlığı altında haberde şu sözler yer alıyor:
İYİ Parti genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener bugün yabancı basınla buluşmasında Demirtaş'ın tutukluluğu ile ilgili soru üzerine şunları kaydetti:
"Demirtaş henüz bir sanık, hakkında bir hüküm verilmedi. Dolayısıyla diyelim ki seçimler bitti, aradan üç ay geçti ve kendisi beraat etti. Peki o aradaki seçim kampanyasındaki rekabet eşitsizliğini Türkiye nasıl izah edecek?"
 Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) Demirtaş'ın adaylığını resmen tescil ettiğini hatırlatan Akşener, "Biz hukukun herkes için eşit, tarafsız ve objektif işlemesi gayreti içindeyiz. Siyasetçilerin, aydınların, gazetecilerin tutuklu olarak yargılanmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Aday gösterilmiş bir kişinin de kampanyasını rahatlıkla bizlerle eşit koşullarda yapmasını isterim" dedi.

16 Mayıs 2018 Çarşamba

İntikamcılığa Karşı - Barış Atay’a Eleştiri (Barış Atay'ın tutuklanmasına Protesto)


“Esirgeyip bağışlayan Allah’ın adıyla”
(Biz bu yazıyı yazdığımızda Barış Atay tutuklanmamıştı veya bizim bundan haberimiz yoktu. Biz insanlrın istediği fikri özgürce savunmasından yanayız ve bunlara idari veya hukuki engeller getirilmesinin düşmanıyız. Bu nedenle Barış Atay'ın tutuklanmasını protesto ediyoruz. Yazı yanlış anlaşılmasına yol açabilecek bu talihsizliği göz önüne alarak okunmalı.) 
Reaksiyon dönemlerinde tüm toplumla birlikte demokratlar ve sosyalistler de çürüme eğilimi gösteriyorlar.
90’lı yılların özel savaş dönemi sosyalistleri de çürüttü. Sosyalist hareketin en güzel ve olumlu gelenekleri unutuldu. O yıllarda ve sonrasında sosyalleşenler bu unutulmuşluğun somut örnekleridirler.
2011 sonrasında Erdoğan’ın ele geçirdiği devlet tarafından ele geçirilişi ile birlikte yeni bir çürüme dönemine girildi. Bu çürüme sadece “İslamçılar”ı değil, “İslamcılar”a karşı olanları da iyice çürüttü. Bunu her an her yarda görüyoruz.
Tüm toplumu kavrayan bu gibi çürümelere, bu “akıntıya karşı” durmak çok güçtür.
Ama “güçlük imkansızlık değildir”.
Aşağıdaki satırları madenciyi tekmeleyen Yusuf Yerkel’in “özür”üne karşı Barış Atay söylemiş:

15 Mayıs 2018 Salı

Önemli Olan Demirtaş Değil HDP’dir! Neden?


HDP maalesef kendi örgütsel ve politik yetersizliğini Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığını öne çıkararak örtmeye çalışıyor.
Ortada böyle bilinçli bir davranış olmasa bile en azından kampanyalara bakınca böyle bir izlenim doğuyor.
Halbuki bu seçimde önemli olan Demirtaş’ın ilk turu geçip Erdoğan’ın karşısına çıkabilmesi değil, HDP’nin barajı geçmesidir.
HDP barajı geçtiğinde AKP’nin mecliste çoğunluğu kaybetmesi nedeniyle kartlar yeniden karılacak ve Erdoğan’ın başkanlığına son vermenin yolu açılabilecektir.
Hedef ilk turda mecliste çoğunluğu almak, ikinci turda en çok oy alıp ikinci tura kalana Erdoğan karşısında oy vererek Erdoğan’ın diktasına son vermektir.

13 Mayıs 2018 Pazar

Soma, “İş Kazaları”, Mutlak Devlet ve Kapitalizm


Soma çocukluğumun geçtiği, kişiliğimin şekillendiği yerdir.
Çocukluğum bu madenci kasabasında, maden işçileri arasında geçmişti. Biz işçi çocukları, kömür kamyonlarının seslerinden hangi marka olduğunu bilme ve kimin olduğunu çıkarma oyunları oynardık. Yıllar sonra Emil Zola’nın Germinal romanını okuduğumda çocukluğumun dünyasına geri dönmüş gibi olmuştum.
Maden İşçileri ocakta, kafalarındaki kasklarının önüne, bir lamba takarlar. O lambanın enerjisi bellerindeki aküden gelir. İşçi ocağa girmeden önce, kendi markasını verip bir lamba alır. İşten çıktığında da teslim eder markasını alır. Bu akülerin her gün bakımı ve yeniden şarj edilmesi gerekir. Babam bu işin yapıldığı “lambahanede” ustabaşıydı.
Önceleri maden ocaklarında (benim çocukluğumda hala özel ocaklarda da) karpit lambası kullanılırdı. Bir devlet işletmesi olan o zamanın Garp Linyitleri İşletmesi’nde ise elektrikle çalışan modern lambalar.
Özel ve devlet işletmeleri arasında lambalarda yansıyan fark, aslında iş koşullarının tümünde görülebilirdi.

12 Mayıs 2018 Cumartesi

Adil, Eşit, Özgür ve Hilesiz Bir Seçim İçin “Millet İttifakı” + HDP Ortaklığı


Dünkü “Bitcoin, Blockchain ve Seçim Hilelerini Engellemek” başlıklı sorunun teknik yanına ağırlık veren yazımızın mürekkebi kurumadan Artı Gerçek’te “'Millet İttifakı' ile HDP seçim güvenliği için ortak çalışacak” başlıklı bir haber çıktı.
Haberde şunlar yazıyor:
Saadet Partisi, İYİ Parti, CHP ve HDP'nin sandık güvenliğini sağlamak amacıyla ortak yazılım üzerinde çalıştıkları öğrenildi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve parti yetkilileri, İstanbul'da gazetecilere buluştu.
Buluşmaya katılan Saadet Partisi'nin üst düzey bir yetkilisi seçim güvenliğini sağlamak amacıyla 4 partinin birlikte ortak bir yazılım programı üzerinde çalıştıklarını söyledi.
Yetkilinin basın mensuplarına aktardığına göre her 4 parti seçim günü bu yazılımı kullanıp sandıklardan çıkan sonuçları ortaklaştırıp YSK'nın sonuçları ile karşılaştıracak. Veriler arasında herhangi bir uyumsuzluk çıkarsa itirazda bulunulacak.

"Adil, Özgür, Eşit ve Hilesiz Bir Seçim İçin Selahattin Demirtaş Serbest Bırakılsın" İmza Kampanyasını destekleyelim ve başkalarının desteğini sağlayalım


Değerli Seçmenler,
Adil, Özgür, Eşit ve Hilesiz Bir Seçim İçin Demokrasi Gönüllüleri” tarafından Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması ve onun da diğer adaylarla eşit koşullarda yarışabilmesi için bir imza kampanyası başlatılmış bulunuyor.
Bu kampanyayı desteklemek için Selahattin Demirtaş’ı veya HDP’yi beğenmek veya desteklemek gerekmiyor.
Bu kampanya demokrasiyi, eşitliği, hilesiz bir seçimi destekleme kampanyasıdır.
Tüm seçmenler katılmalıdır.

11 Mayıs 2018 Cuma

Bitcoin, Blockchain ve Seçim Hilelerini Engellemek


Birçokları “Erdoğan bu iktidarı bırakmaz” diyorlar.
Evet Erdoğan bırakmak istemeyecektir.
Erdoğan iktidarı yitirmemek için her şeyi yapacaktır. Çünkü o iktidardan uzaklaşmasının kendisinin sonu olacağını çok iyi bilmektedir.
Ancak hiçbir zaman her şey daha baştan yitirilmiş değildir.
Sonucu her zaman mücadele belirler.
*
Birçokları, “zaman çok kısa, hilesiz bir seçim için bir şey yapılamaz” diyorlar.
Bu itiraz da yanlıştır.
Öncelikle geniş yığınların yaratıcılığına, inisiyatifine, örgütlenme yeteneğine, diğerkâmlığına güvenmek gerekir. Ve bunun ne zaman harekete geçeceği önceden bilinemez ve ölçülemez.
Örneğin 12 Eylül cuntasının anayasası yüzde yüze yakın evet oyuyla kabul olmuştu.

10 Mayıs 2018 Perşembe

Adil, Özgür, Eşit ve Hilesiz Bir seçim İçin Demokrasi Gönüllüleri’nin Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması için başlattığı kampanyaya imzalarımızla destek verelim.


(Bugün yeni bir yazı yazmıyoruz. Dün başlatılan bir kampanyaya destek vermek, yeni bir yazı yazmaktan daha önemli göründü. Tamamen aşağıdan gelme bu gibi girişimlerin çoğalması ve destek görmesi, halkın bizzat seçimlerin güvenliği, dürüstlüğü için kendisinin örgütlenmesi, bu seçimin hilesiz geçebilmesi için en büyük güvencedir. Benzeri girişimlerin çoğalması dileğiyle.)
Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı Muharrem İnce ve Saadet Partisi’nin adayı Temel Karomollaoğlu’nun Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasını talep ettikleri ve İnce’ni demirtaş’ı hapishanede ziyaret ettiği gün, “Adil, Özgür, Eşit ve Hilesiz Bir seçim İçin Demokrasi Gönüllüleri” adlı girişimi kuran seçmenler de aynı amaca yönelik olarak, Demirtaş’ın serbest bırakılması için bir imza kampanyası başlattılar.
Bu kampanyaya imzalarımızla destek olalım.
Kampanyaya destek olmak için, şimdiye kadar toplanan imzalarla birçok değişikliğin yapılmasını sağlamış, bir imza toplama aracı olan “change.org” sitesinde

9 Mayıs 2018 Çarşamba

#Tamam Dersleri: Tüm Seçmenlerin Adil, Özgür ve Hilesiz Bir Seçim İçin Birliği


#Tamam parolasının bir anda böylesine tutulması neleri gösteriyor ve önümüze ne gibi görevler koyuyor?
Birincisi, geniş kesimler, bu seçimin Erdoğan’ın diktatörlüğünü durdurmak için son fırsat olduğunun bilincindedir ve bu seçimleri son derece ciddiye almaktadırlar.
İkincisi, böyle durumlarda hep olduğu gibi kitleler yaratıcılıklarını harekete geçmiş bulunuyor.
Üçüncüsü, renksiz, kokusuz, herkesin sahiplenebileceği ve hiçbir siyasi akıma, eğilime göndermesi olmayan parolaların ne kadar toparlayıcı, güçleri birleştirici ve hayati derecede önemli olduğu görülüyor.
#Tamam hastagı ya da parolası, bunu Erdoğan’a karşı olan muhalefet için sağlamıştır.
Erdoğan istemeden muhalefetin eline altında toparlanabileceği bir bayrak, bir parola vermiştir.
Şimdi bir adım daha atmak gerekiyor.

7 Mayıs 2018 Pazartesi

Demokratlar ve Seçimler – Teori, Program, Strateji, Taktikler


Başlığa “Demokratlar ve Seçimler” dedik ama sosyalistler aslında en tutarlı demokratlar olduğundan veya olması gerektiğinden ve sosyalist olmadan da tutarlı demokrat olunamayacağından “Sosyalistler ve Seçimler” diye bir başlık atmak da yanlış olmazdı.
Bir Marksist olunmadan tutarlı bir sosyalist de olunamayacağından başlık “Marksistler ve Seçimler” diye de atılabilirdi.
Bu böyle daha da uzatılabilir. Bu bağlamda önemli de değil.
Bu satırların yazarı, bugün dünyada bulunan bütün sosyalistler ve Marksistler karşısında farklı bir programı savunuyor.
Bu farklı program da farklı bir teorik temele; Marks’ın attığı temel üzerinde geliştirilmiş, dünkü yazıda kısaca evrimi özetlenmiş, bir tarih ve toplum teorisine dayanıyor.

6 Mayıs 2018 Pazar

Marks’ın Doğumunun 200. Yılında Marksizm’in Evrimi Üzerine


Bugün 5 Mayıs, Marks 200 yıl önce bugün doğmuş.
Muhtemelen her yerde Marks’ın hayatı üzerine yazılar çıkacak; Marksizm’in yaşadığı ölmediği söylenecek. Ama bu Marksizm’in yaşadığını söyleyen anmalar, sempozyumlar, yazılar vs. Marks’ın öldüğü yargısının fiili birer kanıtı gibi olacak. Bir ritüel, bilinenlerin tekrarı, Marksizm’i geliştirmeyen dogmatik metinler ve sözler olmaktan öteye gidemeyecekler.
Biz ise bu kısa yazıda, ritüelleşmiş, dogmatik Marks anmalarından farklı olarak Marksizm’in evrimini kısaca ele alıp, onun gerçekten yaşadığının kanıtını sunalım.
Ama önce Marksizm nedir sorusuna doğru bir cevap verelim. Çünkü Marksizm bizzat Marksizm’in ne olduğuna ilişkin tanımlarla daha doğmadan öldürülmektedir.
Marksizm’i kimi bir “dünya görüşü”, kimi bir “ekonomi politik öğretisi”, kimisi bir “felsefe”, kimisi bir “ideoloji”, kimisi sosyolojiler içinde “ekonomiye ağırlık veren bir syoloji ekolü” olarak tanımlar.
Marksizm bunların hiçbiri değildir.
Marksizm Toplum’un, Toplumun Tarihinin Bilimidir. Biricik “Sosyoloji”dir.

2 Mayıs 2018 Çarşamba

HDP’nin Dışlanması İyi Olmuştur


28 Nisan’da bir darbe yapıldı. Helikopter Darbesi diyelim biz buna. Helikopter Senfonisi vardır, Helikopter Darbesi neden olmasın? Erdoğan-Ergenekon ittifakı, Genelkurmay Başkanı ve Kalın’ın helikopterle Gül’ün evine gidişiyle bir darbe yaptı.
Bu darbeyi HDP engelleyebilirdi.
HDP başından beri “tüm olanakları zorlayarak olabildiğince çok ve farklı eğilimlerde aday gösterelim ve Erdoğan’ın diktatörlüğüne karşı direnişin destekleyeceği adayı halkın belirlemesine olanak sağlayalım” diye ayrı bir stratejiyle muhalefetin ve halkın önüne çıksaydı, hem bir paradigma değişimi yapardı, hem de bu duruş CHP’nin başını çektiği gizli pazarlıklarla ortak aday anlayışının karşısında demokratik bir yöntemle aday belirleme olarak çıkardı.

1 Mayıs 2018 Salı

Gezi'den 1 Mayıs'a, 1 Mayıs'tan Gezi'ye (2014 Yılından Gezi ve 1 Mayıs Bildirisi Üzerine Bir değerlendirme)


Bazı forumlar 1 Mayıs için aşağıdaki bildiriyi yayınlamış bulunuyorlar. Öncelikle bu metni eleştirimizin bir nesnesi ve hem de bir ibret belgesi olarak aşağıya aktarıyoruz:
GEZİ’DEN 1 MAYIS’A HER YER TAKSİM HER YER DİRENİŞ
Bizler Gezi direnişinin devamı olan forumlar olarak, forumlara katılan işçiler, emekçiler, üniversiteliler, liseliler, kadınlar, LGBT’ler olarak, tüm ezilenler olarak 1 Mayıs’ta Taksim Meydan’ında olacağız!
Haziran ayaklanmasında Taksim’e giren ve Gezi Parkı’na inşaat yaptırtmayanlar,
AKP’nin sıfırlanamayan paraları ortalığa saçıldığında, yolsuzlukların, adaletsizliklerin, hırsızlıkların karşısında sokaklarda, meydanlarda omuz omuza verip hükümeti istifaya çağıranlar, forumlarında gerçek demokrasiyle mücadeleyi, direnişi sürdürenler olarak herkesi 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmaya çağırıyoruz…
1 Mayıs’ta hepimiz birer Ali İsmail, Mehmet, Medeni, Ahmet, Ethem, Abdullah, Hasan Ferit ve Berkin olup tüm meydanları birleştiren o sloganı hep birlikte daha güçlü haykıracağız:
“Her Yer Taksim Her Yer Direniş!”.

28 Nisan 2018 Cumartesi

Son Kez “Çok ve Çeşitli Aday” ve “Sıfır Baraj” Üzerine


“Seçim” denilen “Erdoğan’ın tek adam diktatörlüğü mü bu diktatörlüğü engellemek mi?”; “savaş kaybetmek mi, savaşı kaybetmeyi engelleyecek bir muharebeyi kazanmak mı?”  plebisiti diyebileceğimiz sürece girildiğinden beri ilk turda hedefin yüksek katılım, bunun için de muhalefetin içindeki birbiriyle uzlaşmaz, birini kazandığında diğerini kaybettirecek çelişkilerden dolayı bir paradigma değişimi de sağlayabilecek; olabildiğince çok ve çeşitli aday göstererek her eğilimin olabildiğince yüksek oranda oy vermesinin sağlanmasına yönelik bir strateji öneriyordum.
Buna karşılık partiler, yazarlar ve ortalama seçmenler birinci turun bu özgül niteliğini göz ardı ederek ortak bir aday üzerinde yoğunlaşmayı esas aldılar.
Şu an itibariyle bir ortak adayda anlaşılamayacağı anlaşılmış ve neredeyse kesinleşmiş durumda görünüyor.

25 Nisan 2018 Çarşamba

Çoğunluğu Bulma ve Çözümü Bulmanın Farkı: Oylama ve Oydaşma Yöntemleri Üzerine


Demokrasinin biricik karar alma yöntemi olduğu sanılan Evet ve Hayır’a, çoğunluk ve azınlığa dayanan oylama aslında yapısı gereği, tabiatı (fıtratı) icabı anti demokratiktir, yani toplumun kendi kendini yönetmesi amacıyla yapısal bir çelişki içindedir.
Bu önerme bir çoklarına ilk anda şaşırtıcı, iddialı ve yanlış gelebilir. Ama biraz üzerine düşünülürse, Demokrasinin uygulanması için çoğunluk ve azınlık, evet ve hayır yöntemlerinin kötü bir araçtan başka bir şey olmadığı görülebilir. Ne var ki, garip bir şekilde kimse bu yöntemin kendisini sorgulamaz.   
Çoğunluk-Azınlık, evet-hayır yöntemi savaşın mantığına dayanır. Savaşın fiziksel ve öldürücü araçlar yerine oylarla yapılmasından başka bir şey değildirler.
Evet ve Hayır’a, çoğunluk ve azınlığa dayanan bu “demokratik” karar alma yöntemlerinin bu demokratik olmayan karakteri eski Yunanlılardan beri dikkati çekmiş ve bu sorunları giderecek çözüm denemeleri olmuştur. Ama bu çözüm denemelerinin hepsi de bu yöntemin dayandığı mantığı sorgulamadan, onun çerçevesinde kalarak uyumsuzluğun kimi semptomlarını gidermeye yönelik olmuştur.

24 Nisan 2018 Salı

“Sıfır Baraj” ve Aday Belirlemede Üçüncü Seçenek: “Çok ve Farklı Adaylar Olsun, Adayı Halk Seçsin” (“Gordios’un Düğümü” ve “İskender’in Kılıcı”)


CHP politik tecrübesini ve birikimini konuşturmaya başladı.
Ve yine HDP’nin bir parça politik düşünse yapabileceği ve yapması gereken bir öneriyi şimdi CHP yapıyor: Sıfır Baraj.
Bu öneri 15 vekil hamlesinde olduğu gibi hem Erdoğan Diktasına karşı cepheye muazzam bir sinerji ve moral verir, hem de Erdoğan’ı kendi silahıyla (ittifak yapan partilerin baraj sorunu olmaması) vurulabilir.
Bu öneri “Sıfır Baraj”.
Sıfır Baraj” nedir?