11 Ağustos 2018 Cumartesi

Adil Medya'nın “Yeni Türkiye Soruşturması”na Cevaplar

Soruşturma her biri geleceğe yönelik tahminlere yönelik sorulardan oluşuyor. Toplumsal süreçlerde geleceğe yönelik her türlü tahmin veya öngörü büyük ölçüde yanılmaya yazgılıdır denebilir. Çünkü toplumsal süreçlerde, o süreçleri belirleyen girdilerin çokluğu ve değişkenliği hem de bunlar hakkındaki bilgimizin sınırlılığı ve olayların ardından edinilebileceği gerçeği böyle bir durum yaratır.
Bu durumu veri kabul ederek ancak genel eğilimler hakkında bir şeyler söylenebilir belki ama bu durumda bile bizim beklentilerimiz veya eğilimler hakkındaki görüşlerimiz de toplumsal birer olgu olduklarından, hakkında konuştuğumuz toplumsal süreçler üzerinde bir etkide bulunurlar ve onların gidiş yönünü değiştirebilirler.
Kanımca olayların gelişim yönünde tahminlere yönelik olmaktan ziyade verili duruma ve çıkış yollarına ilişkin önerilere ve görüşlere yönelik soruşturmalar daha yararlı ve verimli olabilir.
Politika ihtimaller ve olasılıklardan hareketle değil, verili durumdan, gerçeklerden hareketle yapılabilir ve yapılmalıdır.
Bu şerhler çerçevesinde sizin sorularınıza sadık kalarak şunları belirtebilirim.
*
Kanımca Türkiye hızla bir iç savaşa veya en azandan bu gidişe karşı bir direniş örgütlenemez ve teslim olunursa veya direniş olsa bile kaybedilirse tam bir yenilgi, çürüme veya faşizme gidiyor.
Bu günkü durumda bir direniş örgütlenebilmesi için ne teorik, ne ideolojik, ne politik, ne de örgütsel bir birikim ve hazırlık görünmüyor. Dolayısıyla tam bir yenilgi ve çürüme kaçınılmaz gibi görünüyor.
Bu gidiş eğilimini ve yönünü belki ekonomik bir krizle birleşebilecek dış ilişkilerdeki bir köşeye sıkışma değiştirebilir.
Zaten satır araları okunursa var olan muhalefetin de umudunu böyle veya benzeri bir gelişmeye bağladığı görülmektedir.
Böyle bir durumda devlet ve bürokrasi içindeki “Avrasyacı” ya da “güvenlikçi” diyebileceğimiz (veya Ergenekon da denebilir) kanat zayıflayabilir. Devletin içinde devleti yaşatmak için farklı stratejileri savunan ve izleyenlerin güç ilişkisi değişebilir.
Keza böyle bir sıkışma Erdoğan ve Ergenekon ittifakının parçalanmasına yol açabilir. Erdoğan devletin operasyonel gücünden, Ergenekon da Erdoğan’ın sağladığı kitle desteğinden yoksun kalabilir.
Bu durumda belki “eski Türkiye”ye tekrar dönülebilir.
Allah’ın fakir kulunu sevindirmek istediğinde önce eşeğini kaybettirip sonra buldurması gibi, eski merkezi, bürokratik, keyfi ama az çok hukuku olan sistem, bugüne ve genel gidiş yönüne göre uçurumun ve iç savaşın kenarından bir dönüş gibi görüleceğinden genel bir kabul görebilir.
Kanımca gidiş bir iç savaş, çürüme, faşizm ile bu yönde gidişten bu tür bir “çıkış” yönündedir.
*
İkinci sorunuzun cevabını da birinci soru içinde kısmen vermiş sayılabilirim.
Evet, Türkiye’de zeten şu an var olan ve seçim sonuçları haritasında sembolik ifadesini bulan bölünme o zaman politik olarak da devletsel bir bölünme halini alabilir.
Yani Laik ve batıcı sahil şeridi, Sünni Müslüman Orta Anadolu ve Karadeniz  ve Doğu’daki Kürdistan biçiminde bir bölünme mümkündür.
Tabii tüm nüfus böyle tam bir dağılma ve yoğunlaşma olmadığından her biri de diğerinin egemen olduğu alanlarda bulunduğundan çok büyük katliamları ve göçleri de beraberinde getirecektir muhtemelen.
Tabii böyle bir bölünme için aynı zamanda ordunun içinde bir bölünme olması gerekir ve muhtemelen de olacaktır.
Ordu her ne kadar toplumun içine en az nüfus edilebilen kesimi ise de özellikle Sünni ve Emevi İslamıyla tanımlanmış orta Anadolu ve Karadeniz’e dayanan ve onların eğilimlerini temsil eden “Ergenekon” veya Avrasyacı diyebileceğimiz kesim ve Erdoğan ittifakı karşısında “laikler”, “batılı” ve “Alevilere dayanan ve onların eğilimlerini temsil eden kesim arasında bir bölünme yaşanabilir.
Böyle bir bölünme durumunda laik ve batıcı kesim Kürtlerle ittifak yaparsa üstün gelebilir ve kısmi reformlarla böyle bir gidişi engelleyip iç savaş ve bölünmeyi engelleyebilir.
Ne var ki, laik ve batıcılar hatta Aleviler, Kürtlere karşı olmada Ergenekon-Erdoğan ittifakıyla yarış içinde olduğundan, böyle bir ittifakın temelini oluşturabilecek bir teorik ve ideolojik (fikri) hazırlık bile bulunmadığından böyle bir stratejik dönüşüm çok zor görünmektedir.
*
Doğrudan bir başörtüsü zorluğu geleceğini sanmıyorum. Ama tıpkı eskiden başörtüsüne yapılan gibi batılı giyim ve yaşam tarzına karşı sürekli bir korkutma, yıldırma ve baskı var ve artarak devam edecek. Ancak söyle bir fark var, eskiden başörtüsüne karşı baskı sadece devlet tarafından yapılıyordu daha doğrusu yapılıyor görünüyordu. Bu uygulamaların bir kitle desteği yoktu ve devlet karşısında mağdur görünüyorlardı.
Bugün diğer kesimlere karşı baskı hem devletten geliyor hem de geniş Sünni ve Müslüman alt sınıfların “mahalle baskısı” ile destekleniyor.
Ayrıca batılı yaşam veya laik olmak ezilen geniş Sünni ve Müslüman kesimlerin gözünde üst ve ayrıcalıklı olmakla sembolik bir özdeşleşmeye uğradığından alt sınıfların üst sınıflara karşı bir mücadelesi gibi de görüldüğünden ve görüleceğinden kitle temeli olan bir faşizm şeklinde ortaya çıkmaktadır ve çıkacaktır.
Başörtüsü takanarın uğradığı baskı böyle değildi, idari ve bürokratik bir baskıydı.
Türkiye’de devlet ve egemen sınıflar ezilen sınıfları daima kadın bedeni üzerinden kendi zafer arabalarına bağlamışlardır. “Namus elden gidiyor” parolası ve bayrağı yoksullara, evinizdeki köle evden gidiyor der ve o ezikler de ezilmişliklerinin bütün sonuçlarını üzerinde çıkardıkları tek köleyi yitirmemek için bu bayrağın peşinden giderler.
Ezilme ve yoksulluk her zaman eşitlikçi bir mücadeleye yol açmaz, aksine bireysel bir kurtuluş ve başkalarını ezme biçiminde bir çıkış beklentisi çok yaygındır.
Devlet binlerce yıllık tecrübesiyle ezilenleri özellikle bu mekanizma ile kendi aracı olarak kullanır. Askerde en ezikleri çavuş yaparlar ki ezilmişliğinin bütün tepkisini ve bütün kinini arkadaşlarına yöneltebilsin.
Bu devlet sosyalist ve demokratlara özellikle bu nedenle çok düşmandır ve kendi varlığına karşı bir suikast görür onların varlığında. Çünkü onlar ezilenlere ve alt sınıflara başka bir çıkış yolu önerirler.
*
Cumhurbaşkanlığından sonra halifelik konusuna gelince.
Elbet Erdoğan’ın gönlünde böyle bir hedef vardır. Ancak bu şimdiki ittifakı içinde pek mümkün görünmemektedir. Ancak şu an hiç öngörmediğimiz bir gelişme olabilir. Erdoğan Ergenekon ittifakı bütün toplumsal muhalefetin ezer ve teslim alırsa ve sonra da Ergenekon ve Erdoğan ittifakında bir çatlak çıktığından Erdoğan şimdiki hazırlıklarıyla orduyu tem anlamıyla yenilgiye uğratır ve teslim alırsa o zaman halifelik de olabilir.

Hiç yorum yok: