13 Mayıs 2018 Pazar

Soma, “İş Kazaları”, Mutlak Devlet ve Kapitalizm


Soma çocukluğumun geçtiği, kişiliğimin şekillendiği yerdir.
Çocukluğum bu madenci kasabasında, maden işçileri arasında geçmişti. Biz işçi çocukları, kömür kamyonlarının seslerinden hangi marka olduğunu bilme ve kimin olduğunu çıkarma oyunları oynardık. Yıllar sonra Emil Zola’nın Germinal romanını okuduğumda çocukluğumun dünyasına geri dönmüş gibi olmuştum.
Maden İşçileri ocakta, kafalarındaki kasklarının önüne, bir lamba takarlar. O lambanın enerjisi bellerindeki aküden gelir. İşçi ocağa girmeden önce, kendi markasını verip bir lamba alır. İşten çıktığında da teslim eder markasını alır. Bu akülerin her gün bakımı ve yeniden şarj edilmesi gerekir. Babam bu işin yapıldığı “lambahanede” ustabaşıydı.
Önceleri maden ocaklarında (benim çocukluğumda hala özel ocaklarda da) karpit lambası kullanılırdı. Bir devlet işletmesi olan o zamanın Garp Linyitleri İşletmesi’nde ise elektrikle çalışan modern lambalar.
Özel ve devlet işletmeleri arasında lambalarda yansıyan fark, aslında iş koşullarının tümünde görülebilirdi.

*
Karlılık kapitalizmin esas motorudur.
Kar biricik hedef olunca, bunu arttırmak için masrafları düşürmek gerekir. Masrafları düşürmek için ise, işçileri daha kötü şartlarda, daha ucuza çalıştırmak; üretim masraflarını iyice kısmak. (Bu kişilerin ahlakıyla ilgili bir sorun değildir. Sermayenin mantığından doğar bu nedenle biz sosyalistler insanları değil, sistemi suçlarız ve değiştirmeye çalışırız.)
Bütün bunlara karşı işçilerin direnmekten başka çaresi yoktur. Ama direnmek birleşmek ile olur. Birleşmek ise ancak demokratik bir ortamda mümkündür.
Bu nedenle işçiler dünyanın her yerinde ve her zaman demokrasinin en büyük savunucuları olmuşlardır. İşçilerin kendilerini savunmak için demokrasiye ihtiyaçları vardır. Bugün “Batı Demokrasisi” diye tanımlanan rejimlerin ve ülkelerin hepsi aslında işçilerin mücadeleleriyle ortaya çıkmışlardır.
İşçilerin örgütlenmesi ve Demokrasi birbiriyle bağlıdır. İşçiler ne kadar örgütlü ise o ülke o kadar daha demokratiktir. Ne kadar demokratikse o işçiler o kadar kolay örgütlenebilirler.
İşçilerin örgütlerini sadece sendikalar olarak algılamak yanlıştır. İşçilerin esas etkili örgütleri Sosyal Demokrat ve Komünist partiler olagelmiştir. Kuzey Avrupa’da Sosyal Demokrat, Güney Avrupa’da Komünist partiler, işçilerin en etkili savunma araçları olmuşlardır.
İşçilerin partileri iktidara geldiklerinde ille de sosyalizme geçerler diye bir kural yoktur, iktidarda kalıp, kapitalizmi belli sınırlar içinde de tutabilirler ve bu da o ülkedeki işçilerin çıkarına olabilir.
Çünkü bir ülkenin “işçi sınıfı”, işçi sınıfı değildir. İşçi sınıfının bir zümresidir. Çünkü işçi sınıfı dünya çapında dünya tarihsel bir sınıftır ve kavramın içeriği de böyledir. Aslında sınıf analitik bir kavramdır. Elle dokunulabilen ve görülen toplumsal bir olgu değildir.
Bir ülke işçilerinin kendi çıkarını koruması ve savunması işçi sınıfının çıkarını koruma ve savunmayla özdeş değildir. İlişki tıpkı uzun vadeli çıkarlarla kısa vadeli çıkarlar; parçanın çıkarıyla bütünün çıkarı ilişkisi gibidir. Bunlar tarihin çok nadir anlarında birbirleriyle çakışırlar.
Örneğin İsveç gibi ülkelerdeki “sosyal devlet” tam da bunun ifadesidir.
Aslında Avrupa’nın hikâyesi, iktidara gelmiş işçilerin kapitalizmi korumalarının ama aynı zamanda kendi haklarını geliştirmelerinin hikâyesidir.
Güney Avrupa ülkelerinde işçi hareketi daha militan ve kavgacıdır ama aynı zamanda daha bölünmüştür. Bu militanlığına rağmen Güney Avrupa’da işçilerin hakları Kuzeydekiler kadar değildir.
Bunun nedeni, Kuzeydeki sendika ve partilerin, bütün bürokratikliklerine rağmen genellikle tek bir örgütte birleşmiş olmalarıdır.
Bir ülkedeki işçileri kapsayan reformist ve uzlaşmacı ama tek örgüt genellikle her zaman militan, mücadeleci ama bölünmüş bir işçi hareketinden çok daha etkili sonuçlar alır.
İşçiler gerek ekonomik, gerek sosyal, gerek politik olarak ne kadar elverişli konumdalarsa, o ülke o kadar zengindir ve gelirler arasındaki eşitsizlik o kadar azdır.
Çünkü işçilerin hakları ve demokrasi arasındaki ilişkinin benzeri de demokrasi ile zenginlik ve sosyal adalet arasında da vardır.
Neden böyledir?
Çünkü demokrasi ve yüksek bir örgütlülük düzeyi, işgücünün fiyatının yüksekliği demektir aynı zamanda.
İşgücünün fiyatı yüksekse, kapitalist diğer kapitalistlerle rekabet edebilmek için emek üretkenliğini arttırmak; yani daha modern teknikle, daha çok makine kullanarak üretim yapmak zorundadır.
Bu da modern tekniğin ve araçların kullanılmasını; bu yönde araştırma ve geliştirmeler yapılmasını; bu da modern tekniği ve araçları kullanabilecek ve üretebilecek kaliteli, yaygın ve yüksek bir eğitimi vs. zorunlu kılar.
Keza işçilerin örgütlülüğü, burjuvaziye daha büyük vergileri; daha iyi bir kontrolü; vergilerden ezilen sınıfların refahına daha büyük harcamalar yapmayı mümkün ve gerekli kılar. Böylece refah ve gelir eşitsizliklerinin daha ılımlı oluşu, yani tipik bir batılı ülke resmi ortaya çıkar.
Yani sanılanın aksine batı ülkeleri zengin olduğu için demokratik değildir; demokratik olduğu için zengindir.  İşçi sınıfı örgütlenip haklarını iyi savunabildiği için o ülkeler demokrasiyi geliştirebilmişler; bu da işçilerin örgütlülüğünü ve haklarını arttırmış; bu da kapitalistleri daha modern makineler kullanmaya zorlamış bu da o ülkelerin zengin ve ileri olmasının yolunu açmıştır.
Yani amacınız o olmasa bile demokrasi için mücadele ettiğinizde aslında aynı zamanda o ülkenin zenginliği, refahı ve sosyal adaleti için mücadele etmiş olursunuz.
Bu, her zaman nesnel olarak ortaya çıkan sonuçtur.
Bu da değer yasasının bir sonucudur. Mutlak ve nispi artık değer arasındaki faktır bu bir yanıyla.
İşçileri daha uzun ve yoğun çalıştırarak mı ucuza mal edilecektir mallar, yani mutlak artık değer artışıyla mı; yoksa daha modern teknik, daha yoğun makine kullanımıyla mı? Yani nispi artık değer artışıyla mı? İşçiler örgütsüzse ve direnemiyorlarsa, hiçbir güç kapitalisti daha modern teknik kullanmaya zorlayamaz; boğaz tokluğuna çalışan işçi ile ve eski makine ve teknikle üretim devam eder. Örneğin her lokantada on tane işsiz genç garson diye tek bir müşterinin başında bekleşir.
O halde, “Türkiye’de toplum niye bu şarklılıktan çıkamıyor; niye demokrasi gelmiyor; niye geri bir ülke olmaktan çıkamıyor; niye böyle müthiş gelir farkları var?” sorularının cevabı “niye işçiler Türkiye’de örgütsüz ve dağınıktır?” sorusunda gizlidir.
Şundan dolayı: Türkiye’deki devlet ve devletçilik, bu merkezi bürokratik devlet, bütün anti demokratik ve keyfi yasaları ve idaresiyle; bu yapısıyla işçi sınıfının örgütlenip mücadele vermesinin önündeki en büyük engeldir.
Yani aslında bu merkezi bürokratik, keyfi devlettir Türkiye’de kapitalistlerin böylesine hayasızca sömürülerinin nedeni.
Burjuvaziyi ve sermayeyi baş düşman ilan edip bu devlete bir şey söylememek, şark devletinin Almanya’daki devamı olan Prusya Devleti ve Bismark’la anlaşıp, burjuvaziye saldırmaktan, yani Marks’ın mahkûm ettiği Lassale’cılıktan başka bir şey değildir.
Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada ve geri ülkelerde de durum böyledir.
Bu devlet parçalanırsa, bu merkezi ve bürokratik mekanizme yıkılırsa, işçiler kendilerini savunabilirler.
Ayrıca bizzat bu devletin geçmişte yaptıkları da işçilerin savunma ve birleşmelerinin önünde bir engeldir. Bu ta Sümerlerden beri gelen, Roma’nın devamı olan devlet, yüzyılın başında değişmemek için değişir ve bur ulusal devlete dönerken, Hıristiyan halkları sürerek, öldürerek ve katlederek, aslında aynı zamanda işçi sınıfının en örgütlü ve modern kesimlerini de yok etmiş; geri kalan Müslümanları ise, öldürdüklerinin kimi kırıntılarıyla satın alarak, işçileri iyice örgütsüz bırakmış, günahına ortak etmiş, her türlü demokratik geleneğin kırıntısını işçi sınıfı içinde kazımıştır. Türkiye’nin işçileri bu lanetle damgalıdırlar. Bu nedenle Türkiye’de bir Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz gibi güçlü işçi partileri ve örgütleri olmamıştır. Bu nedenle liberallerin Türkiye’yi şarklılıktan kurtaracağını düşündükleri Avrupa Birliği’ne girememiştir. Şarklılıktan kurtulmak isteyen Avrupa’ya değil, İşçilere bakmalıdır.
Türkiye’nin bütün diğer güney Avrupa ülkelerinden farkının ve burada örneğin bir Yunanistan'daki komünist Partisi gibi bir zamanların güçlü partilerinin bulunmaması ve şimdi Türkiye’nin çeyrek ve yarım yüzyıl geriden giderek nal toplamasının nedeni bu katliamlardır.
Bütün bunların sonucu olarak Soma’da yer altında yüzlerce işçi kalmakta ve ölmektedir.
Bu devlet olmasa, diyelim ki bu merkezi ve bürokratik devletin yerine, kuzey Avrupa’daki gibi bir burjuva devlet olsa; iş emniyeti standartları yüksek olurdu, bu standartlara kapitalistin uyup uymadığını yine bizzat işçi örgütleri denetlerdi; merkezi, bürokratik, militer ve kırtasiyeci devlet değil.
Türkiye’de denetlemeyi ise kim yapmış? Bu merkezi ve bürokratik devletin bakanlığı.
*
Yani demokrasi için mücadele ayrı zamanda “iş kazalarına”, cinayetlerine karşı bir mücadeledir de.
İşçiler, tek tek işkolları ve iş yerlerindeki mücadelelerinde, çok özel koşullar olmadıkça yenilmeye mahkûmdurlar.
İşçiler sırf işçilerin koşullarını iyileştirmek için yaptıkları mücadelelerde çok nadiren başarılar kazanırlar.
İşçiler, sadece tüm işçileri değil; tüm toplumdaki gayrı memnunları da birleştirecek bir programa sahip olduklarında ancak belli haklar kazanma yolunda bir mesafe kat edebilirler ve o zaman ancak böyle iş kazaları daha az olur; daha az insan ölür veya sakat kalır.
Bunun için de işçiler, tüm gayrı memnunların farklı mecralarda akan talep ve tepkilerini bir tek büyük nehirde birleştirmelidirler. Bu birleştirme ise ancak gerçekten tutarlı ve radikal bir demokrasiyi hedeflemek ve savunmakla olabilir.
Ancak insanların dili, dini, soyu sopu, cinsi veya cinsel eğilimi nedeniyle herhangi bir baskı ya da ayrımcılığa uğramadığı; devletin bütün bu konularda kör olduğu; devletin veya ulusun bunlarla tanımlanmadığı koşullar için bir mücadele tüm gayrı memnunları birleştirebilir. Bunun yanı sıra ve bunun ayrılmaz bir parçası olarak, ancak merkezi ve bürokratik devletin yapısına ve keyfiliğine karşı mücadele tüm işçilerin ve diğer tüm gayrı memnunların desteğini kazanabilir.
İşçiler, ancak dil, din, kültür, cins vs. bölünmelerine son verebildiğinde gerçekten iktisadi konum ve çıkarlara göre bir bölünme temelinde birleşebilir.
Zaten tam da bu nedenle ancak gerçekten demokratik (insanların, dini, ırkı, kültürü nedeniyle bir ayrımcılığa veya baskıya uğramadığı biçimsel ve hukuki eşitlik) bir düzende sosyalizm (ekonomik eşitlik) hem bir zorunluluk hem bir olanak olarak ortaya çıkar.
Ve yine bu nedenle, işçi hareketi işçi hareketi olmaktan çıktığı ölçüde gerçekten işçi hareketi olur.
*
Kapitalizm öncesi toplumlarda, madenlerde “ekonomi dışı zor” aracılıyla cüceler çalıştırılırdı. “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” masalındaki yedi cücenin madenci olması, insanlardan uzak bir ormanda yaşaması, kapitalizm öncesi toplumlarda, yani basit meta üretimine dayanan toplumlarda, madenlerin işlenişinin gerçeğini yansıtır.
Bizans ve Osmanlı’da Cüce olmak madenci olmaya yazgılı olmak demekti. Cüceler adeta bir kast durumundaydılar. Madenleri de genellikle Şark’ın mutlak devleti angaryayla çalıştırırdı.
Kapitalizm ile birlikte kapitalizm öncesinin “ekonomi dışı baskı”sı ortadan kalktı ve onun yerini ekonomik baskı aldı. Artık “özgür” insanlar vardı. Tüm feodal bağlarından ve üretim araçlarından özgür. Günümüzün moda deyimiyle, artık bir “birey”dir.
Bu bideyler, en küçük bir savunma mekanizması kalmamış, çalışmaz, yani iş gücünü satmazsa aç kalacak insanlar, yepyeni bir tarihsel ve toplumsal kategori olan işçilerdir, loncaların veya kastların bağlarından da ve korumasından da özgür.
Bu nedenle Kapitalist sömürünün “ekonomi dışı zor”a, yani devletin  zoruna ihtiyacı yoktur, kapitalizm öncesi sömürüden farklı olarak. Bu nedenle Das Kapital’de “Devlet” diye bir  bölüm de yoktur.
Kapitalizm öncesinde dilencilik bile bir meslektir ve dilencilerin bile loncası vardır. Kapitalizmde ise işsiz herkes potansiyel veya fiili bir dilencidir, tabii dilenebilecek bir yer bulabilirse.
İş gücünün yaşı, cinsiyeti, ırkı, milliyeti, dini vs. onun ürettiği artı değer üzerinde hiçbir etkide bulunmaz.
Bizlerin “insanların eşitliği”, “çok kültürlülük”, “demokrasi”, “biçimsel ve hukuki eşitlik” vs. dediğimiz, uğurlarına hapislere girdiğimiz, mücadele ettiğimiz bütün bu ulvi değer ve mücadelelerin hepsi, yani bugünün değerleri bütünüyle iş gücünün bu özelliği ile ilgilidir. Bu nedenle son duruşmada aynı zamanda kapitalizmi daha saf ve mükemmel kılarlar.
Bizler din, millet, kültür vs. eşitliği için mücadele ederken aslında tamamen kapitalizmde bütün artı değerin kökeninde bulunan meta olan iş gücünün bu temel özelliğine uygun bir toplumsal ve politik düzenin (yani kapitalizmin) inşası için davranmış oluruz.
Zaten tam da bu nedenle tüm bu biçimsel eşitlikler Kapitalizmi ortadan kaldırmaz ve daha mükemmel bir kapitalizme olanak sağlar.
Ama bu aynı zamanda işçilerin kapitalizme karşı birleşebilmelerinin de temel koşulunu sağlar.
Bu nedenle burjuvazi kapitalizm için bu ideal olan ilişkiye, yani demokrasiye bile karşıdır ve tam da bu nedenle işçiler bayraklarına her şeyden önce biçimsel ve hukuki eşitliği, yani Demokratik Bir Cumhuriyet’i yazarlar.
Bu biçimsel eşitlik, her şeyden önce işçilerin bölünmüşlüğüne son verip, sınıf olarak birleşmelerinin koşullarını sağladığı için işçiler tutarlı (radikal) bir demokrasiyi savunabilecek biricik sınıftır.
Bütün diğer sınıflar demokrasiyi bu kapsamda radikal bir içerik ve biçimle savunmaktan uzaktırlar.
Kapitalizmde kar, rant ve faizin kaynağında, işçilerin sahip olduğu ve gerçekleştirmek için satmak zorunda olduğu tek mal, işgücü denen mal (meta) vardır.
İşgücü’nün kullanımıyla ortaya çıkan şey değerdir yani emektir. Değer yoğunlaşmış emek olduğundan emektir.
Emek, sadece ücreti değil, artı değeri de kapsar.
Bu nedenle “emek en yüce değerdir” gibi güzellemeler aslında burjuvazinin sloganlarıdır.
Nasıl sosyalizmi sınıf mücadelesine indirgemek onu burjuvazinin kavramlarıyla ve burjuvazinin kabul edeceği bir biçimde savunmak ise, aynı şekilde emeğin savunusu ya da güzellemeleri de sosyalizmi burjuvazinin ufku içinde onun savunabileceği biçimde savunmak demektir.
Sınıf mücadelesini ve sınıfların varlığını da; emeğin değerin kaynağında bulunduğunu da burjuva düşünürlerin bulması bir rastlantı değildir. Bunları kabul etmek veya sınıf mücadelesi çağrıları yapıp emeğe övgüler düzmenin sosyalizmle ilgisi yoktur sosyalizmi burjuvaca savunmaktır.
Sınıfların varlığını ve mücadelelerini kabul etmek sosyalizm için yetmez; sınıfları ve mücadelelerini yok etmeyi ve bunun tarihsel olarak bir gereklilik ve imkân olduğunu savunmaktır sosyalizm.
Değerin yoğunlaşmış emek olduğunu kabul insanı sosyalist yapmaz; işgücü denen metaın tüm değerin kaynağı olduğunu kabul ettiğiniz, tüm diğer gelirlerin (kar, faiz, rant) kökeninde bu artı değer denen ödenmemiş emeğin bulunduğunu kabul ettiğinizde sosyalist olursunuz.
Bu değerin içinden işgücünün payı olan ücret’i çıkardığınızda geriye kalana artı değer denir ve bu artı değer de, kar (sanayi ve ticaret karı), faiz ve rant olarak paylaşılır. Bunlar da kapitalist toplumdaki temel sınıfları oluştururlar.
Bunlardan rantiyeler kapitalizmin işlemesi için gerekli olan bir sınıf değildir. Toprak da hava gibi su gibi bir üretim koşuludur. Aslında bütün topraklar kamulaştırıldığında kapitalizm ortadan kalkmaz, daha mükemmel bir kapitalizmin koşulları oluşmuş olur.
Ama burjuvazi, işçi sınıfından korktuğundan, ayrıca toprakları kamulaştırarak deliye taşı andırmak istemediğinden, yani işçilere kendilerinin de mülksüzleştirilebileceğini göstermek istemediğinden tarihsel olarak bu adımı atmaz ve atamaz. Dolayısıyla bu adımı atmak da yine işçilere kalır. Sanılanın aksine toprakların kamulaştırılması sosyalist değil, demokratik bir taleptir.
Aynı durum Türkiye gibi ülkelerde burjuvazi ile kapitalizm öncesinin yadigârı şark Devleti arasındaki ilişkide de vardır.
Aslında soyut olarak, kendi egemenliğinin aracı olacak bir devletten çıkarlıdır burjuvazi. Ama nasıl Toprak sahipleriyle uzlaştı ve toprakları kamulaştırmaya yanaşmadı ise; sınıf olarak onlarla işçilere karşı iş ve güç birliği yaptı ise, aynı şeyi bu kapitalizm öncesinden yadigar, bu merkezi, keyfi ve bürokratik devletle de yapar. Onu tasfiye etmez, onunla iş ve güç birliği yapar.
O halde Türkiye’nin politikasını şu ilişki belirler: burjuva sınıfının demokrasi korkusu ve gericiliği ile devletin mutlak ve merkezi yapısı. Burjuvazinin bu baskıcı güçlü devlete ekmek gibi su gibi ihtiyacı vardır. Merkezi bürokratik aygıtın da böyle kendisine dokunmayacak kendini “ele geçirecek” ve daha gerici yasalarla kendi keyfi yapısını güçlendirecek bir burjuvaziye.
Bu nedenle Türkiye’de devlet, yani kapitalizm öncesinin bir kalıntısı, Türkiye’de kapitalizm ve burjuvazi geliştikçe güçlenir. Budur şarkta kapitalizme geçişin paradoksal görünüşü.
Ham ruhların anlamadığı diyalektik buradadır.
Türkiye’de kapitalist ilişkiler geliştikçe, prekapitalizmin en büyük ve somut ifadesi olan merkezi, bürokratik ve keyfi devlet güçlenir. Türkiye Kapitalistleştikçe ve burjuvazi güçlendikçe, sanılanın aksine sosyalizm için değil, demokratik mücadele ve hedefler için mücadele gereği artar.
Bu nedenle, acil bir görev olarak antikapitalist sloganlar atmak; burjuvaziyi ve kapitalizmi lanetlemek; bu demokratik mücadeleden kaçmanın bir örtüsünden başka bir anlama gelmez. Türkiye’de ve dünyada kapitalizmi tasfiye edebilmek için önce prekapitalizmi tasfiye etmek gerekmektedir.
Prekapitalizmin asli özelliği ağalar falan değil; ekonomi dışı zor ile artı ürüne el koyan, Sümerler çağından kalma devlettir.
Bu merkezi bürokratik devleti tasfiye en acil demokratik görevdir.
Soma’da madende ölen işçilerin bize vasiyeti, demokrasi için, en radikalinden bir demokrasi için mücadeledir.
Ancak o zaman sözlerimiz ve yaptıklarımız hamasi söz ve davranışlar olmanın ötesine geçebilir ve kalıcı bir mücadeleye dönüşebilir.
Demir Küçükaydın
14 Mayıs 2014 Çarşamba
*

“İşçi Sınıfı Cennete Gider”

Dün İstanbul Forumları’nın Yoğurtçu Parkı’nda Soma’daki katliamı ele alan ortak forumu vardı. Bu vesileyle parklara dönüş yapılmış olacaktı.
Dün sabah, erken kalkıp “Parklara Dönerken – Forumlar ve Soma” yazısını bitirdikten sonra Forum’un yapılacağı Yoğurtçu Parkı’na gittim. Forum bir saat geç, 14.00’te başladı.
Sanki bunca eleştiri ve öneri yapılmamış gibi birileri bir yerlerde karar verip “Ağlama duvarı” yöntemiyle forum yaptı. Hiç olmazsa forumu hangi yöntemle yapalım deyip bizzat foruma gelenlere sorabilirlerdi. Böylesine en basit ve sıradan bir demokratik geleneğin bile olmadığı yerde ne olabilirdi ki? Gelenlerin dağınıklığı ve örgütsüzlüğü bir “Hazırlık Komitesi” veya “Gezi Forumları Dayanışması”nın böyle belirlemesine olanak tanıyordu. Eğer bu dağınıklığı gidermek gibi bir amaç olsa, gündemimizin ilk maddesi nasıl bir yöntemle tartışacağımız ve forum yapacağımız olsun denebilirdi mesela.
“Ağlama Duvarı” yöntemi, insanların sırayla söz alıp iki veya üç dakika içinde kafalarındakini anlatmalarıdır. Bir karar, farklı görüş ve alternatiflerin tartışması, tezlerin veya önerilerin birbiriyle çoğunluğu kazanmak için mücadelesi gibi hiçbir şey yoktur. Bunların olmadığı yerde her zaman olan olur: örgütlü ve küçük gruplar yönü belirler.

Dünkü forum da öyleydi. Bu yöntem, Geziden sonraki forumlarda belki hoş görülebilir ve anlaşılabilirdi. O geniş kalabalık, coşku ve dolgunluk içinde belki insanların kendini ifade etmesi için başka bir biçim uygun düşmeyebilirdi. Ama arada bir yıllık bir deneyden, her biri 10-15 kişi ile toplantı yapan forumlardan başkasının gelmediği bir ortamda, aynı yöntemi sürdürmenin anlamı yoktur ve birincisi trajedi ise bu komedi bile değil, bir fars veya vodvil olabilirdi. Ve de öyle de oldu.
Sonuna kadar beklemek artık anlamsız göründü ve sonunu izlemedim. Nasıl olsa ne olduğunu birilerinden duyardım.
Düşünün, tüm İstanbul forumları çağrı yapıyor. Soma’da yüzlerce işçi kurban gitmiş. Yani konu da böylesine can alıcı. Ama “kaç kişi vardı?” derseniz, üşenmedim saydım 300 civarında bir rakam buldum. Haydi, gelen gideni 400 olsun.
Gezi’nin kitlesi yoktu bu Parklara dönüşte ve bununla birleşmiş Soma forumunda.
Gezi açıkça forumları boykot ediyor denilebilir. Gezi’ye gelenler sadece Berkin’in cenazesine geldi. Buhar olup uçmadığını ama kendisini ifade edecek bir biçim bulamadığı için şimdilik görünmez olduğu mesajını verdi. Bir de belki Soma’nın duyulduğu ilk gün Taksim’e geldi. Hepsi o kadar. Açık ki, kiminin “prekarya”, kiminin “orta sınıf”, kiminin “beyaz yakalılar”  dediği Gezi’nin modern ücretlileri bu biçimiyle Forumları boykot ediyor; izlenen politikada kendini bulamıyor.
Dünkü foruma gelenler, “sen, ben, bizim oğlan”dı. Hafızası zayıf, uzun yıllar Türkiye’nin politik ortamlarından uzak kalmış bir insan olmama rağmen benim bile oraya gelenlerin yüzde altmış kadarına göz aşinalığım vardı.
Şunu açıkça kabul etmeli forumlar: Gezi’nin kitlesi forumları boykot ediyor. Uzaktan göz ucuyla gözlüyor ama orada kendini bulamıyor, protesto ediyor ve uzak duruyor. Bu örgüt ve mücadele biçimlerinden rahatsız.
*
Ama sadece Gezi’nin ücretlileri mi? Hayır. Seçimler gösterdi ki, ulusalcı ve Türk milliyetçisi, bu sisteme dokunmayan, sadece iktidara çatan; bu devletin yapısını sorun etmeyen bir muhalefetin de aracı olmak istemiyor ve onlar tarafından kullanılmaktansa, en azından son on yılda yaşamında iyi kötü düzenlemeler yapmış AKP’nin yanında durmayı daha akıllıca görüyor.
İşçi sınıfı, Sünni ve Müslüman alt kesimleriyle de; modern şehirli Gezi’yi yapmış üst kesimleriyle de ulusalcılardan, ulusalcılığa karşı kesin bir savaş açmayanlardan ve mesafe koymayanlardan uzak duruyor ve bu türden muhalefete mesafe koyuyor.
Soma’ya gidenlerin anlattıkları, İşçilerin her şeyi bilmelerine rağmen, Ulusalcıların ve her şeyi sadece hükümeti yıkmaya odaklayanların bir aracı olmaktansa, onlara mesafeli olmayı yeğlediğini gösteriyor.
Bu işçiler bu topraktaki insanların neolitik devrimden beri binlerce yılda biriktirdiği değerleri; sınıflı topluma geçtiğinden beri biriktirdiği sınıf mücadelesi tecrübelerini; aynı tehlikeli işi yapan maden işçilerinin modern zamanlarda oluşturduğu dayanışma gelenekleriyle sentezlemiş; “çizmelerimi çıkarayım mı kirlenmesin” diyen; sağ kurtulur kurtulmaz günlerce kurtarma çalışmalarında günlerdir arandığını bilmeden çalışan; oğlunun ölümünü kabullenmiş anasının yanına gelince, başka analar üzülmesin diye anasıyla bir resim bile çektirmeyen insanlardır.
İşçilerin çok güçlü sınıf içgüdüleri vardır.
Onlar sizden uzak duruyorsa, sorun onlarda değil sizdedir.
Çok açıktır anlayana mesaj, işçi sınıfı Gezi’cisiyle, AKP’lisiyle ulusalcılara; sorunu bir hükümet karşıtlığına indirgeyenlere, CHP’lilere uzak durmakta, mesafe koymaktadır.
Ciddi, sağlam, radikal, ucuz zaferlerin peşinde koşmayan; köklü değişimleri yapacak; insanlara örnek olup onları dönüştürecek bir alternatif arayışındadır.
Klişeleşmiş sloganlar, sekterlikler, manüplasyonlar, şark kurnazlıkları işçileri kandıramamakta ve uzaklaştırmaktadır.
İşçiler ulusalcılara mahkûmiyeti; onlar tarafından kullanılmayı kabul etmemektedir.
*
Sartre “Cehennem başkasıdır” demişti.
Cehennem Fabrikadır, madendir, bilgisayarlı işyeridir.
Cehennem Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Ama “İşçi sınıfı cennete gider.”
la classe operaia va in paradiso
Demir Küçükaydın
19 Mayıs 2014 Pazartesi

Soma’da madende ölen 301 İsimsiz İşçinin İsim Listesi
No
ADI-SOYADI
İLİ
İLÇESİ
1
ABDULLAH İNAL
BALIKESİR
DURSUNBEY
2
ABDULLAH ÖZDEMİR
MANİSA
SOMA
3
ABDULLAH SİVRİ
MANİSA
SOMA
4
ABDÜLMÜTTALİP AKAY
İZMİR
BERGAMA
5
ADEM ABOKAN
MANİSA
SOMA
6
ADEM ÇETİNER
İZMİR
KINIK
7
ADEM VAROL
İZMİR
BERGAMA
8
AHMET AKBULUT
MANİSA
AKHİSAR
9
AHMET AKDEMİR
MANİSA
SOMA
10
AHMET ALİ ASLAN
İZMİR
KINIK
11
AHMET AVCU
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
12
AHMET BAL
MANİSA
SOMA
13
AHMET ÇELİK
ADANA

14
AHMET ERGÜN
KÜTAHYA
SİMAV
15
AHMET EROL
ÇORUM

16
AHMET GÜLCÜ
MANİSA
SOMA
17
AHMET GÜVEN
İZMİR
KINIK
18
AHMET KAYA
MANİSA
SOMA
19
AHMET SOLUK
KÜTAHYA
TAVŞANLI
20
AHMET ŞEN
İZMİR
KINIK
21
AHMET VARAL
MANİSA
SOMA
22
AKİF DORUK
MANİSA
KIRKAĞAÇ
23
ALİ BİÇAK
MANİSA
SOMA
24
ALİ ÇİFİTCİ
MANİSA
SOMA
25
ALİ GÜL
BALIKESİR
İVRİNDİ
26
ALİ KAVAS
MANİSA
SOMA
27
ALİ KİLİT
ZONGULDAK

28
ALİ ŞAHİN
BALIKESİR
DURSUNBEY
29
ALİ ŞENTÜRK
KÜTAHYA
TAVŞANLI
30
ALİ YANAR
KÜTAHYA
TAVŞANLI
31
ALİ YÜKSEL
MANİSA
SOMA
32
ARİF DEMİR
BALIKESİR
DURSUNBEY
33
AŞKIN KOYUN
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
34
AYDIN ÖZGÜN
BARTIN

35
AYHAN AVCI
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
36
BAYRAM ALİ DAĞLI
İZMİR
KINIK
37
BAYRAM BAYINDIR
MANİSA
SOMA
38
BAYRAM EROL
MANİSA
SOMA
39
BAYRAM İNDİRİK
İZMİR
KINIK
40
BAYRAM PARÇA
MANİSA
SOMA
41
BEYTULLAH ÇAKIR
İZMİR
KINIK
42
BİLAL AY
İZMİR
KINIK
43
BİLAL BİLGİ
MANİSA
SOMA
44
BİLAL MALKOÇ
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
45
BURAK KARAYEL
ÇANKIRI

46
CELAL SEVİNÇ
MANİSA
SOMA
47
CEMAL KAYA
BALIKESİR
İVRİNDİ
48
CEMAL YILDIZ
MANİSA
SOMA
49
CEMİL TAŞDEMİR
BALIKESİR
İVRİNDİ
50
CENGİZ ÇANTAL
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
51
CENGİZ KARGI
KÜTAHYA

52
CENGİZ ŞİMŞEK
MANİSA
KIRKAĞAÇ
53
DAVUT AĞIZ
KÜTAHYA
TAVŞANLI
54
DAVUT ÇEÇEN
KÜTAHYA
TAVŞANLI
55
DAVUT DURAN
KÜTAHYA
SİMAV
56
DAVUT KÖSE
MANİSA
SOMA
57
DOĞAN YILDIRIM
İZMİR
KINIK
58
DURSUN DEMİRCAN
MANİSA
KIRKAĞAÇ
59
EMİN ESEN
MANİSA
SOMA
60
EMİN KURT
BALIKESİR
BALYA
61
EMİN MAZI
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
62
EMRAH ÇAKIR
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
63
EMRULLAH ARMUT
HAKKARİ

64
ENGİN YILDIRIM
KÜTAHYA

65
ERCAN CEZELİ
İZMİR
BERGAMA
66
ERDAL DEMİREL
AYDIN
DİDİM
67
ERDOĞAN KÖSE
MANİSA
SOMA
68
ERDOĞAN MERDİM
İZMİR
KINIK
69
ERDOĞAN SEVBEN
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
70
ERGUN KOYAKKAYA
KÜTAHYA

71
ERGÜN AKKUŞ
BALIKESİR

72
ERGÜN SİDAL
İZMİR
KINIK
73
ERKAN ALTUNTAŞ
ZONGULDAK
TOZLU
74
ERKAN DOĞDU
İZMİR
BERGAMA
75
EROL IŞIK
MANİSA
KIRKAĞAÇ
76
EROL UYSAL
İZMİR
KINIK
77
ERSAN ÇETİN
İZMİR
KINIK
78
ERSİN KEÇELİ
MANİSA
SOMA
79
EVREN SARI
İZMİR
KINIK
80
FARUK KARAHAN
BALIKESİR
İVRİNDİ
81
FATİH KÖSE
KÜTAHYA

82
FEDAİ BOZDAĞ
BALIKESİR
BİGADİÇ
83
FERHAT AVKAŞ
MANİSA
SOMA
84
FERHAT CANBAZ
MANİSA
SOMA
85
FERHAT İREN
MANİSA
SOMA
86
FERHAT TOKGÖZ
MANİSA
SOMA
87
FERİDUN ÇELİK
BALIKESİR
DURSUNBEY
88
GAFUR ŞEN
MANİSA
SOMA
89
GAZİ OSMAN SÜMER
ISPARTA

90
GÖKHAN YILMAZ
İZMİR
KINIK
91
GÖKNUR KOCAGEDİK
MANİSA
SOMA
92
GÜNGÖR KAYRAK
İZMİR
KINIK
93
HAKAN TAŞDEMİR
BALIKESİR
İVRİNDİ
94
HAKAN UÇKUN
MANİSA
KIRKAĞAÇ
95
HAKKI DOĞAN SAL
MANİSA
SOMA
96
HALİL ERGÖZ
MANİSA
AKHİSAR
97
HALİL İBRAHİM DOĞAN
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
98
HALİL İBRAHİM HAMURCI
KÜTAHYA

99
HALİL KOCA
MANİSA
AKHİSAR
100
HALİL ŞEVİK
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
101
HARUN KESKİN
İZMİR
KINIK
102
HASAN AKKAŞ
MANİSA
KIRKAĞAÇ
103
HAYRİ TÜRKER
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
104
HAYRULLAY BAYGÜL
BALIKESİR
BİGADİÇ
105
HİMMET ANAÇLI
MANİSA
SOMA
106
HÜSEYİN AVKAŞ
MANİSA
SOMA
107
HÜSEYİN DALBUDAK
İZMİR
KINIK
108
HÜSEYİN DEMİR
MANİSA
SOMA
109
HÜSEYİN KILINÇ
İZMİR
KINIK
110
HÜSEYİN KİLİNÇ
İZMİR
KINIK
111
HÜSEYİN TOP
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
112
İBRAHİM BİÇER
MANİSA
AKHİSAR
113
İBRAHİM ÇELİK
DENİZLİ

114
İBRAHİM ÇIRAK
UŞAK

115
İBRAHİM DUMAN
MANİSA
SOMA
116
İBRAHİM GEZER
MANİSA
KULA
117
İBRAHİM GÖKÇE
İZMİR
KINIK
118
İBRAHİM KUTBEY
BALIKESİR
DURSUNBEY
119
İBRAHİM SALGIN
İZMİR
KINIK
120
İBRAHİM SUNGUR
KÜTAHYA
TAVŞANLI
121
İDRİS ARSLAN
BALIKESİR
DURSUNBEY
122
İDRİS DURAN
BALIKESİR
DURSUNBEY
123
İLKAY YILDIRIM
İZMİR
KINIK
124
İLYAS ÖZKAN
KÜTAHYA
GEDİZ
125
İLYAS YILDIRIM
MANİSA
SOMA
126
İSA ALDEMİR
BALIKESİR
İVRİNDİ
127
İSA ÇALIŞ
MANİSA
SOMA
128
İSA SADAN
ORDU

129
İSA SEVBEN
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
130
İSMAİL ASLAN
KÜTAHYA
TAVŞANLI
131
İSMAİL ASLAN
İZMİR
BERGAMA
132
İSMAİL CANBAL
MANİSA
SOMA
133
İSMAİL ÇATA
MANİSA
SOMA
134
İSMAİL ÇOŞKUN
MANİSA
KIRKAĞAÇ
135
İSMAİL DEĞİRMEN
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
136
İSMAİL GEZER
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
137
İSMAİL GÜRPINAR
KÜTAHYA
GEDİZ
138
İSMAİL KALKAN
KÜTAHYA
GEDİZ
139
İSMAİL KUTLU
BALIKESİR
DURSUNBEY
140
İSMAİL ÖZTÜRK
KÜTAHYA
TAVŞANLI
141
İSMAİL ŞENGÜR
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
142
İSMAİL TULUM
BALIKESİR

143
İSMAİL YILDIRIM
ÇORUM

144
İSMET YILMAZ
İZMİR
BERGAMA
145
KADER YILDIRIM
MANİSA
SOMA
146
KADİR ÖZEL
BALIKESİR
DURSUNBEY
147
KAMBER ÇAĞLAR
KÜTAHYA

148
KAMİL ÇAL
MANİSA
SOMA
149
KASIM SOFTA
MANİSA
SOMA
150
KAZIM KARAÇOBAN
BALIKESİR
İVRİNDİ
151
KEMAL ÇOBAN
MANİSA
SOMA
152
KENAN AKDENİZ
MANİSA
AKHİSAR
153
KENAN AKSOY
İZMİR
KINIK
154
KENAN AVCI
ZONGULDAK

155
KORAY KARADAĞ
MANİSA
SOMA
156
MAHMUT AKBULUT
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
157
MEHMET AKİF GÜNAYDIN
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
158
MEHMET ALİ ÖZCAN
BALIKESİR
İVRİNDİ
159
MEHMET ATEŞ
MANİSA
SOMA
160
MEHMET AZMAN
MANİSA
SOMA
161
MEHMET ÇELİK
BALIKESİR
DURSUNBEY
162
MEHMET EFE
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
163
MEHMET EMİN ÇARDAK
MANİSA
SOMA
164
MEHMET ESER
BALIKESİR
İVRİNDİ
165
MEHMET GÜLŞEN
KÜTAHYA

166
MEHMET ŞENTÜRK
MANİSA
SOMA
167
MEHMET YAVAŞ
MANİSA
KIRKAĞAÇ
168
MEHMET YETİM
İZMİR
KINIK
169
MESUT MEMİŞ
BALIKESİR
DURSUNBEY
170
MESUT ÖZKOÇ
MANİSA
SOMA
171
METİN BURMALI
BALIKESİR
DURSUNBEY
172
METİN USLU
İZMİR
KINIK
173
MİTHAT ÖZDİRİK
BARTIN

174
MUHAMMED ARSLANCAN
MANİSA
SOMA
175
MUHAMMED ÇAĞAN
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
176
MUHAMMED GİRĞİN
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
177
MUHARREM ÇİÇEKLİ
BALIKESİR
İVRİNDİ
178
MUHARREM ŞEN
ZONGULDAK
ÇAYCUMA
179
MUHSİN TAŞ
İZMİR
KINIK
180
MURAT AVCI
MANİSA
SOMA
181
MURAT GEZGİN
İZMİR
KINIK
182
MURAT GÜMÜŞ
MANİSA
KIRKAĞAÇ
183
MURAT KANDEMİR
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
184
MUSA KARA
MANİSA
SOMA
185
MUSA KARAÇOBAN
BALIKESİR
İVRİNDİ
186
MUSTAFA ÇALI
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
187
MUSTAFA DAĞLI
İZMİR
KINIK
188
MUSTAFA FENERLİ
BALIKESİR
İVRİNDİ
189
MUSTAFA KAYA
MERSİN
MUT
190
MUSTAFA KOCABAŞ
MANİSA
SOMA
191
MUSTAFA KORKMAZ
MANİSA
SOMA
192
MUSTAFA SEDAT TOPRAK
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
193
MUSTAFA TÜRKHAN
BALIKESİR
İVRİNDİ
194
MUZAFFER EREN
MANİSA
SOMA
195
MÜCAHİT YARDIMCI
İZMİR
BERGAMA
196
NİHAT KAYRAK
İZMİR
KINIK
197
NİYAZİ BAYRAM
BALIKESİR
İVRİNDİ
198
NİYAZİ İZMİR
İZMİR
KINIK
199
NİYAZİ KURBAN
BALIKESİR
DURSUNBEY
200
NUMAN KANDEMİR
KÜTAHYA

201
NURAN YANKIN
MANİSA
SOMA
202
NURETTİN KARA
ZONGULDAK
ÇAYCUMA
203
NURETTİN YILDIZ
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
204
NURULLAH KÖSE
MANİSA
KIRKAĞAÇ
205
OKAN MERDİM
İZMİR
KINIK
206
ORHAN ÖKSÜZ
MANİSA
SOMA
207
OSMAN FINDIK
MANİSA
AKHİSAR
208
OSMAN ÖZGÜN
BARTIN

209
OSMAN ŞAM
MANİSA
KIRKAĞAÇ
210
ÖMER AFACAN
BALIKESİR
DURSUNBEY
211
ÖMER ELİBOL
KÜTAHYA

212
ÖMER ÖZCAN
MANİSA
SOMA
213
ÖZAY EREN
BALIKESİR
SUSURLUK
214
ÖZCAN BOZDAĞ
BALIKESİR
BİGADİÇ
215
ÖZCAN ÖNCÜ
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
216
ÖZCAN SARI
MANİSA
SOMA
217
ÖZGÜL ÇİFTÇİ
MANİSA
SOMA
218
ÖZGÜR ÇEVİRGEN
İZMİR
KINIK
219
ÖZGÜR ŞEN
KÜTAHYA

220
RAMAZAN ALDEMİR
BALIKESİR
İVRİNDİ
221
RAMAZAN ÇAKIR
İZMİR
BERGAMA
222
RAMAZAN ÇATAR
ÇORUM

223
RAMAZAN DOĞAN
MANİSA
SOMA
224
RAMAZAN KÖKÇÜ
İZMİR
KINIK
225
RAMAZAN MERCAN
MANİSA
KIRKAĞAÇ
226
RAMAZAN SAVAŞAN
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
227
RAMAZAN SÖKMEN
MANİSA
GÖLMARMARA
228
RAMAZAN ŞAHİN
BALIKESİR
İVRİNDİ
229
RAMAZAN UÇKUN
BALIKESİR
İVRİNDİ
230
RAMAZAN ÜNAL
ZONGULDAK
ÇAYCUMA
231
RAMAZAN YAVAŞ
İZMİR
KINIK
232
RECEP ALDEMİR
BALIKESİR
İVRİNDİ
233
RECEP GÜMCÜR
MANİSA
SOMA
234
RECEP TERZİ
MANİSA
DEMİRCİ
235
RECEP TÜRK
KÜTAHYA
TAVŞANLI
236
REMZİ ARTAR
BALIKESİR

237
RIDVAN KAZANCI
KARABÜK
YENİCE
238
RIDVAN KOÇHAN
MANİSA
SOMA
239
RUHİ DAĞLI
İZMİR
KINIK
240
SADETTİN YILMAZ
MANİSA
SOMA
241
SADIK AKDAĞ
İZMİR
BERGAMA
242
SADIK ÇAKIR
İZMİR
KINIK
243
SADİ ALMAZ
İZMİR
KINIK
244
SADRETTİN GÜNGÖR
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
245
SAFFET ŞAHİN
BALIKESİR
DURSUNBEY
246
SAİM ÖZCAN
BALIKESİR
İVRİNDİ
247
SAİT KARACA
BALIKESİR
DURSUNBEY
248
SAMİ YILDIRIM
İZMİR
KINIK
249
SEBAHATTİN AYDIN
BALIKESİR
İVRİNDİ
250
SEFER HAZAR
MANİSA
SOMA
251
SEFER YAYLA
BALIKESİR
İVRİNDİ
252
SELAHATTİN KAYRAK
İZMİR
KINIK
253
SELAMİ TİZEL
KÜTAHYA

254
SEMAİ AKTAŞ
MANİSA
SOMA
255
SERKAN BURAN
İZMİR
KINIK
256
SERKAN GÜNEŞ
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
257
SEYİT ALİ ÇETİN
KÜTAHYA

258
SEZAİ KİLİNÇ
İZMİR
KINIK
259
SİNAN YILMAZ
MANİSA
SOMA
260
SUAT ESEN
MANİSA
SOMA
261
SÜLEYMAN AKCAN
KÜTAHYA
TAVŞANLI
262
SÜLEYMAN ALDEMİR
BALIKESİR
İVRİNDİ
263
SÜLEYMAN ÇATA
MANİSA
SOMA
264
SÜLEYMAN KANDEMİR
MANİSA
SOMA
265
SÜLEYMAN TUNAHAN ULUSOY
KÜTAHYA
GEDİZ
266
ŞABAN İLÇİ
MANİSA
SOMA
267
ŞAHİN AYDIN
BALIKESİR
İVRİNDİ
268
ŞAVKİ DEĞİRMEN
MANİSA
SOMA
269
ŞENAY BAYGÜL
BALIKESİR
BİGADİÇ
270
ŞERAFETTİN GİRGİN
BALIKESİR
İVRİNDİ
271
ŞERİF GENÇ
KÜTAHYA
GEDİZ
272
ŞERİF GEZGİN
İZMİR
KINIK
273
ŞEVKET SABAN
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
274
ŞİNASİ TOKMAK
MANİSA
KIRKAĞAÇ
275
TEBİB KASKA
MANİSA
KIRKAĞAÇ
276
TALİP ÖZTEN
KÜTAHYA
GEDİZ
277
TAYİP ŞENLİK
MANİSA
SOMA
278
TEZCAN ŞENTÜRK
MANİSA
SALİHLİ
279
TOLGA ÖZCAN
MANİSA
SOMA
280
TUNCAY SİDAL
İZMİR
KINIK
281
TUNCAY ŞAHİN
İZMİR
KINIK
282
TUNCER ÜLHAN
KÜTAHYA
TAVŞANLI
283
TURGAY YAĞCI
MANİSA
SOMA
284
TURGUT YILMAZ
İZMİR
KINIK
285
UĞUR CANBEY
MANİSA
SOMA
286
UĞUR ÇOLAK
MANİSA
SOMA
287
VEYSEL ARKAN
İZMİR
KINIK
288
YAHYA AYBAK
KÜTAHYA

289
YILDIRIM GÜNEY
MANİSA
SOMA
290
YILMAZ ÇİFİTCİ
MANİSA
SOMA
291
YILMAZ EROL
BALIKESİR

292
YUNUS YILANCI
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
293
YÜKSEL AKCAN
KÜTAHYA
TAVŞANLI
294
YÜKSEL CANGÜL
MANİSA
SOMA
295
YÜKSEL YAŞAR
BALIKESİR
DURSUNBEY
296
ZABİT ATAŞ
İZMİR
KINIK
297
ZEKERİYA KUZU
MANİSA
SOMA
298
ZEKİ COŞKUN
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
299
ZEKİ GEZER
BALIKESİR
SAVAŞTEPE
300
ZEYNEL UZAR
ÇORUM

301
ZÜHTÜ YILDIRIM
MANİSA
KIRKAĞAÇ


Hiç yorum yok: