28 Nisan 2018 Cumartesi

Son Kez “Çok ve Çeşitli Aday” ve “Sıfır Baraj” Üzerine


“Seçim” denilen “Erdoğan’ın tek adam diktatörlüğü mü bu diktatörlüğü engellemek mi?”; “savaş kaybetmek mi, savaşı kaybetmeyi engelleyecek bir muharebeyi kazanmak mı?”  plebisiti diyebileceğimiz sürece girildiğinden beri ilk turda hedefin yüksek katılım, bunun için de muhalefetin içindeki birbiriyle uzlaşmaz, birini kazandığında diğerini kaybettirecek çelişkilerden dolayı bir paradigma değişimi de sağlayabilecek; olabildiğince çok ve çeşitli aday göstererek her eğilimin olabildiğince yüksek oranda oy vermesinin sağlanmasına yönelik bir strateji öneriyordum.
Buna karşılık partiler, yazarlar ve ortalama seçmenler birinci turun bu özgül niteliğini göz ardı ederek ortak bir aday üzerinde yoğunlaşmayı esas aldılar.
Şu an itibariyle bir ortak adayda anlaşılamayacağı anlaşılmış ve neredeyse kesinleşmiş durumda görünüyor.

Tabii bu pozisyonlar aynı zamanda son ana kadar pazarlık gücünü yükseltmekle ilgili de olabilir ama Akşener’in kendi adaylığında ısrarı, Gül’ü Genelkurmay başkanının sivil elbiselerle gizli ziyareti ve Bahçeli’nin tehdidi, bu olasılığın iyice azaldığını gösteriyor.
Aslında iyi düşünülürse bunlar Erdoğan’ın kendi ayağına kurşun sıkması, muhalefeti bizim önerdiğimiz stratejiye istemeden zorlaması, dolayısıyla hayırlı bir gelişme olarak da okunabilir ve değerlendirilebilir. Ortak aday çıkmaması aslında hayırlı olmuştur.
Çünkü Gül ortak aday olsaydı bile ilk turda kazanamazdı. Çünkü Selahattin Demirtaş da aday olduğunda Demirtaş hem Kürtlerin hem de Gül’ü protesto eden Alevi ve laiklerin de oyunu alacağından Gül ilk turda seçilemezdi.
Ama bunun bir yan ürünü daha olurdu Kırgınların büyük bölümü oy vermeye de gitmezdi. Bu da Erdoğan’ın birinci turda kazanma olasılığını arttırırdı.
Şimdiki durumda muhalefet ortak aday olmamasına rağmen yine de yüksek bir katılım ve ikinci turda Erdoğan karşısında kazanacak bir aday çıkarabilir. Hatta bu olasılık artmıştır.
Bunun için, partilerin, adaylarını belirlerken geniş kesimlerin oylarına alabilecek adaylar belirlemesi, hem birinci turun atmosferini değiştirebilir.
Erdoğan’ın kutuplaştırıcılığı karşısında kutuplaştırmaya karşı bir söylemi ifade eden birçok aday ve bu adayların farklı başat eğilimlerden de olması Erdoğan’ın kutuplaştırıcılığına karşı olanlardan bir cephe oluşmasına ve bunlardan birinin ikinci tura kalanın seçilme şansını arttırır.
Bu nedenle muhalefet Partilerinin, bu sefer ortak adayın kim olacağını seçmenlere soran ve onların seçimine bırakan bir mantıkla adaylar göstermeleri akıllıca ve Erdoğan’ın oyununu bozan bir hamle olur.
Örneğin CHP’nin Bekaroğlu gibi hem kendi partisinden olduğu için hem ilk turda tüm rezervlerini harekete geçirebileceği hem de ikinci tura kaldığı takdirde tüm kesimlerden aday olabilecek bir ismi önermesi hem kendisi hem de Erdoğan’a karşı cephe açısından akıllıca bir hamle olabilir. Dileriz CHP böyle akıllıca bir hamle yapabilir.
Ancak biz CHP’nin böyle bir hamle yapacak esnekliği göstermeyebileceği varsayımından hareket ederek HDP’nin ne yapabileceğine değinelim.
HDP öncelikle Selahattin Demirtaş’ı parti olarak aday göstermelidir. Bu onun kendi seçmenini ilk turda harekete geçirecek azami mobilizasyon ve motivasyonu sağlar. Bu işin başı. Ama iş burada bitmiyor.
Her parti kendi adayını gösteriyor ama bir de mecliste grubu olan partilerden yirmi milletvekilinin imzalarıyla aday gösterme hakkı da var.
Buna göre tüm muhalefetin en azından toplamda dokuz kadar bağımsız aday gösterme hakkı var. Bu bağlamda HDP de daha iki kişiyi bağımsız aday gösterebilir.
Levent Gültekin’in bağımsız adaylığının gösterdiği gibi, ve kendisinin de Madyascopa TV’de ayrıntılı bir şekilde de açıkladığı gibi, bağımsız aday olmak fizik olarak olanaksız kılınmış bulunuyor. Yani bağımsız adaylar için fiili ve fiziki bir baraj koyulmuş bulunuyor.
Muhalefetin tıpkı sıfır baraj gibi bağımsız adayları engellemeye yönelik bu barajı sıfıra yakın bir duruma indirebilecek bir silahı var.
Muhalefet toplamda dokuz bağımsızın bu zorluğu aşmasına yardımcı olabilir. Dokuz tana bağımsız aday daha çıkabilmesi için aktif bir çabaya girebilir.
Ama biz muhalefetin böyle davranmayacağını var sayalım.
Bu durumda HDP en azından bu yönde bir adım atabilir.
Demirtaş’ın Parti olarak adaylığına ek olarak, adaylığını ilan etmiş ama fiilen olanaksız olduğundan aday olamayan Levent Gültekin’in ve başka birinin aday olmasını yirmişer milletvekilinin imzalarıyla sağlayabilir.
HDP’nin böyle bir hamle yapması ve olaya böyle yaklaşması tıpkı CHP’nin iyi partiye 15 vekil vermesi gibi çok olumlu bir etki yapar ve hem HDP’nin tecridi oyununu bozar hem de diğer partilerin de böyle hareket etmesinin yolunu açabilir.
Bu durumda HDP 1) Demirtaş’ı kendi adayı olarak, 2) Levent Gültekin’i bağımsız adayların engellenmesini engellemek için yirmi milletvekilinin imzasıyla aday yaptığını varsayalım. Yine de bir kişiyi daha aday gösterme hakkı kalıyor geriye kalan 20’den fazla vekilin.
“Bu nasıl bir aday olursa en iyisi ve birinci tur stratejisine en uygun olabilir?” sorusu ortaya çıkıyor.
HDP, eğer CHP tüm kesimlerin ikinci turda oyunu alabilecek bir aday göstermezse, CHP’li olup İslamcı kökenden gelen ve aynı zamanda insan hakları alanındaki çabalarıyla Kürtlerden de oy alabilecek olan Mehmet Bekaroğlu’nu bağımsız aday olarak göstermenin yollarını aramalıdır. Yani bir anlamda CHP’nin yanlışını düzeltebilir.
Yok eğer CHP bağımsız aday olarak Bekaroğlu’nu göstermiş ise, Hüda Par’a gidip isterlerse gösterebilecekleri birinin aday olmasını sağlayabileceklerini söylemelidir.
Böylece hem Erdoğan’a Kürt muhafazakarlardan oy gitmesi engellenebilir, hem de Kürtler arasında bir yakınlaşma sağlanmış, ön yargı ve buzların eritilmesi için bir inisiyatif gösterilmiş o çok sözü edilen “Kürtlerin Birliği” yolunda somut bir iş yapılmış olur.
Ama bunlar da olmazsa, yine de teslim olunmamalı örneğin AKP kurucularından Abdüllatif Şener gibilere bu imkanı sağlamak da düşünülebilir.
Burada önemli olan savunduğumuz anlayışın hazmedilmiş olmasıdır.
Böyle bir davranışı HDP açık açık yaptığı ve savunduğu takdirde soruna bir seçim değil, tek adam diktatörlüğü ile iyi kötü bir parlamenter sistem arasında bir plebisit olarak bakılmasını sağlar, paradigma değişimi yapar; gündeme oturur ve kartların yeniden karılmasını sağlayabilir. Tıpkı 7 Haziran seçimi gibi tayin edici olabilir.
Böyle bir hamle hem Akşener’in de HDP’yi tecrit stratejisinin boşa çıkmasını ve kendisinin tecrit olmasını sağlar, hem de Kılıçdaroğlu gibi ortalamaya uygun bir aday yaklaşımındakilerin partileri içinde ve dışında pozisyonlarını güçlendirir ve CHP’nin de fiilen çok ve çeşitli aday stratejisine gelmesini sağlayabilir.
Böylece seçim değil, demokrasi mi diktatörlük mü paradigması egemen kılınıp; olay  demokrasi ve diktatörlük referandumuna dönüştürülüp, referandumdaki gibi çokluk içinde birlik sağlanabilir.
Bu ortamda muhalefetin meclis seçimlerinde AKP egemenliğine son vermesi olasılığı daha da güçlenir.
*
Şimdi gelelim sıfır baraj konusuna ve Akşener’in HDP’yi tecrit çalışmalarına.
Akşener’in bu oyunu da bozulabilir.
HDP açıktan şöyle diyebilir.
Evet bizi dışarda bırakmak ve baraj altına düşürmek için Akşener’in çabasının bilincindeyiz ve bu partinin aslında diktatörlüğü engellemek gibi bir birincil sorununun olmadığının en easlı göstergesidir bütün bunlar.
Ama bizim için diktatörmüğün zagerini engellemek en acil ve öncelikli görevdir.
Bu nedenle bizim dışarda bırakılmamız halinde bile kalan bütün partilerin sıfır baraj ittifakı kurmasını istiyoruz. Böylece Erdoğan’a karşı en yüksek oranda muhalefet vekili çıkarılmaya azami katkı sağlamış olurlar.
Bizim dışarda bırakılmamız yanlış ve riskli bir hamle olabilir ama hem biz barajı aşacak güce sahip olduğumuza inanıyoruz.
Ayrıca birçok insanın sırf bizim barajı aşmamızı garantilemek için de bize uy vereceğini düşünüyoruz ve yurttaşları buna davet ediyoruz diyebilir.
Böyle bir durumda HDP aslında 7 Haziran benzeri bir rüzgar yakalar, çünkü HDP’nin barajı aşması ve sınıf baraj ittifakının mecliste çoğunluğu alması için birçok insan HDP’ye oy verecek, en azından düşmanca bir tavır almayacak ve böylece Kasım seçimlerinde olduğu türden bir tecrit engellenebilecek demektir. O seçimlerde CHP ve MHP’lilerin HDP’ye nasıl bir destek ve sempati gösterdikleri bilinmektedir. Bu sefer tümüyle sıfır baraj ittifakı da aynı durumda olacaktır. Akşener’in tabanı bile kendisine karşı HDP’ye fiili bir destek verebilir ve verecektir. Böylece HDP sıfır barajın ve iktidarın yanı sora fiilen üçüncü bir parti olacak ve anahtar bir konum elde edecektir.
Aslında bu tam da çok iyi ve güzel bir bölünme olur. Bir landa iktidarı ve muhalefetiyle düzen partileri, diğer yanda muhalefetteki düzen partilerinin meclise girmesine ihtiyaç duydukları HDP. Halkın sağ duyusu 7 Haziran7ın üzerinde bile olabilecek bir destek verilmesini sağlayacaktır.
Bütün bu tedbirler alınırsa birinci turda hem mecliste çoğunluğu almak ve Erdoğan’ın ilk turda seçilememesini sağlamak mümkündür.
Bu durumda Mecliste çoğunluğu kaptırmış bir Erdoğan için ikinci tur çok daha büyük zorluklar içerir. Erdoğan karşısında genel kabul görecek bir adayın kalması ve bunu da halkın seçmesi olasılığı çok artar.
Erdoğan’ın yapacağı yanlış hamlalar da cabası olacaktır. Çünkü tehlikeyi görünce panikleyecek ve daha büyük hatalar yapacaktır.
*
HDP şimdiye kadar çok akıllıca davranmadı.
Ama en azından son günlerde tabanın baskısıyla daha akıllı bir çizgiye gelindiğinin emareleri var.
Ahmet Türk’ün beyanları ile ilk kez bu aklın izleri görülmüştü.
Sonra Demirtaş’ın adaylığının daha kesin terimlerle ifade edilmeye başlanması ikinci bir adım oldu.
Ve nihayet Ayhan Bilgen’in dünkü beyanatı ve özellikle de ondaki şu satırlar epey bir yol kat edildiğini ve ifade ettiğimiz yaklaşıma benzer bir pozisyonun savunulduğunu gösteriyor:
Ayhan bilgen dün şunları söylüyordu:
Özellikle ana muhalefet partisini uyarıyoruz. Saadet Partisi’nin de arayışları devam ediyorsa, onlara da çağrıda bulunuyoruz: Hem milletvekilliği hem Cumhurbaşkanlığı seçiminde ister ayrı ayrı girsinler, ister bir araya gelsinler, bize göre milletvekili seçiminde bir araya gelişin avantajı yüksek.
Cumhurbaşkanı seçiminde kendi adayımızla, ki öne çıkan isim sayın Demirtaş’tır, yer alacağız. CHP ve Saadet bugüne kadar kamuoyunu bir beklenti içinde tuttular. Bu beklenti bugün itibarıyla imkansız gibi görünüyor. Bir somut irade beyanı yok. Geriye kalan süreyi daha fazla kötüye kullanmayın, başka imkanların araştırılması gerekiyor. Biz net söylüyoruz. Milletvekili seçiminde ittifaklar muhalefetin lehine. Ama fazla Cumhurbaşkanı adayı olursa, seçimlerin ikinci tura kalma ihtimali yüksek.
Diğer partiler de bu hassasiyeti gösterirlerse. Herkesten demokrasi ortak paydasında oy alma kapasitesi olan isimlerle bu yarışa girerlerse, bu seçimi ya bizim adayımız kazanacak ya da bizim desteklediğimiz aday kazanacak.
Bunlar çok başka bir ton, şimdiye kadar HDP’nin kendi içine kapalı söyleminden çok daha farklı, tüm Türkiye çapında düşünülerek politika yapılmaya başladığının emareleri olan ve aslında bizim de yukarıda savunduğumuza benzer bir tavır.
Bu önemli ve olumlu bir gelişmedir. Sorun Bilgen’in ifade ettiği anlayışın inisiyatif gösterilerek ve örnek davranışlarla yukarıda örneklerini sunduğumuz biçimde uygulanmasıdır.
*
Olaylar sadece HDP’yi değil, kimi yazarları bile bu noktaya getirmiş bulunuyor.
Örneğin, ABC gazetesinde Deniz Yıldırım’ın, “Muhelefete bir tuzak kuruluyor yazısı;
Diken’de Murat Sevinç’in “Yapmayın! yazısı;
Yine Ahval’de Baskın Oran’ın “Aday işinde hata yapılmazsa, Tek Adam parantezi nihayet kapanıyor” yazıları tam olmasa da bizimkine benzeri yaklaşımları içeriyor.
Birbirinden bağımsız olarak birçok yazarın benzeri noktalara gelmesi bir rastlantı olmasa gerektir.
Ortak aday gösterilememesi kimilerinin sandığı gibi umutsuzluk değil tam da yeni umutların vesilesidir.
Yeter ki büyük hatalar yapmayalım.
28 Nisan 2018 Cumartesi
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:

Hiç yorum yok: