En keskin “devrimci” olduğunu düşünenler ve uzlaşmasız
olduğunu söyleyenler bile her an için fiili bir uzlaşma içindedirler.
Düşünün bir devrimci, bir demokrat için, bu dünyada uluslar
ve ulusal devletler ve ulusçuluktan daha berbat, kendisine karşı savaşılacak ne
olabilir?
Bunlardan daha korkunç ne var?
Son iki yüz yıldaki bütün savaşların, bugün insanlığın
çektiği bütün sorunların temelinde Aydınlanma’nın inkarı, ona karşı bir karşı-devrim
olan uluslar, ulusal devletler ve ulusçuluk vardır.
O keskin “devrimci”lerin söylediği gibi “uzlaşma yok” ise, bunu
diyenlerin önce yurttaşı oldukları
devletin verdiği hüviyetleri, pasaportları ikametgahları yakmaları, vergi vermemeleri,
onun yasalarını tanımamaları, okullarına gitmemeleri vs. gerekir.
Ama bu şekilde var olmaları ve yaşamaları bile olanaksızlaşır.
O o uzlaşmayı reddedenler, uluslarla, ulusal devletlerle ve ulusçulukla bir
uzlaşma yaparlar fiilen.
Bunu öyle adlandırıp adlandırmamalarının bir önemi yoktur.
Bir şeyin adı değişmekle kendisi değişmez.
Kapitalizm mi?
Her işçi sabah işe gittiğinde, aylığını aldığında, işvereniyle bir sözleşme yaptığında aslında sınıf düşmanı ile bir uzlaşma yapmış olur.
Her işçi sabah işe gittiğinde, aylığını aldığında, işvereniyle bir sözleşme yaptığında aslında sınıf düşmanı ile bir uzlaşma yapmış olur.
O halde uzlaşmalar olmadan var olmak bile mümkün değildir.
*
Bu sorunla İslam da daha doğuşunda karşılaşmıştır.
İlk Müslümanlar putlara tapan bir toplumdaydılar ve putları
(totemleri, aşiret düzenini, soy kardeşliğini ve onlara dayalı düzeni)
tanımadıklarını açıkça söyledikleri, Allah’ın eşit kullarının kardeşliğine
uygun yaşadıkları takdirde var olmaları bile olanaksız olurdu.
İlk Müslümanlar, her şeylere kadir Allah diyorlardı ve buna
rağmen bu inançlarını gizliyorlardı. Bu bir uzlaşma idi.
Bugün “takiye” denen davranış aslında ilk Müslümanların
yaptığı bu uzlaşmanın ta kendisidir.
Demek ki, uzlaşmalar olmadan var olmak yaşamı sürdürmek bile olanaksızdır.
Demek ki, uzlaşmalar olmadan var olmak yaşamı sürdürmek bile olanaksızdır.
O halde sorun uzlaşmaları kabul veya reddetmek değildir.
Sorun uzlaşmaların amaca hizmet edip etmediği sorunudur.
Her uzlaşma somut olarak ele alınmalıdır.
Elbette her uzlaşma, ezilenler açısından, ezilenlerin kurtuluşuna hizmet edip etmediği bakımından ele alınmalıdır.
Elbette her uzlaşma, ezilenler açısından, ezilenlerin kurtuluşuna hizmet edip etmediği bakımından ele alınmalıdır.
Amacın kendisi yanlışsa, o uzlaşmaların doğru olmasına imkan
yoktur.
Her uzlaşma gerçekten uzlaşma mı, yoksa bir uzlaşma görünümü
altında bir davanın satılması mı diye bakmak ta gerekir.
Çünkü sınıflar mücadelesi ordular mücadelesinden çok daha
karışıktır. Ordular mücadelesinde saflar karşılıklı olarak bellidir. Herkesin
ayrı bayrağı, üniforması, parolaları vardır.
Ama sınıflar mücadelesinde ezen azınlığın bütün hüneri
bayrakları karıştırmakta toplanır. Muaviye’nin Kuran yapraklarını askerlerinin
mızraklarına taktırarak İslam’dı yok eden .in krşıdevrim başardığı
unutulmamalıdır.
Napolyon imparatorluğunu ve karşı devrimini üç renkli bayrakla
yapmıştı.
Stalin, Leninizm bayrağıyla sosyalizmin tüm temel
varsayımlarını ve ideallerini olmamışa çevirmişti.
*
Birkaç gün önce yazdığımız pervin buldan’ın sözlerini eleştirdiğimiz
yazıya gelen yankıları görünce, yeni kuşakların sosyalist mücadelenin deneylerinin
alfabetik sonuçlarından bile haberdar olduğunu gördük.
Bu nedenle, Politika sanatının ustalarından Lenin’in özellikle
olgunluk döneminin bir eseri olan “Bir çocukluk hastalığı: “Sol” Komünizm” adyı
kitabından uzlaşmalar konusuyla ilgili bazı alıntılar yapmak gerekli oldu.
Belki birileri bir şeyler öğrenir.
Bize en ağıza alınmayacak sözleri edenler belki Lenin’in
otoritesi karşısında biraz susup düşünmek gerektiğini görebilirler.
Lenin’in kitabından uzlaşmalar konusunda bizim keskin
devrimcilere bazı alıntılar aşağıda yer alıyor. Bakalım o “kızıl komünist” Lenin
neler diyor?
*
“Diyelim ki,
otomobiliniz silâhlı haydutlar tarafından durdurulmuştur. Haydutlara, paranızı,
pasaportunuzu, tabancanızı, otomobilinizi veriyorsunuz ve böylelikle
haydutların o hoş refakatinden kurtulmuş oluyorsunuz. Bu bir uzlaşmadır, bunda
şüphe yok. “Do u t des”, sana paramı, silâhlarımı, arabamı “veriyorum”, bana
canımı “veresin diye”. Deli olmadıkça hiç kimse böyle bir uzlaşmanın “ilkelere
aykırı” olduğunu iddia edemez ya da uzlaşmayı yapanın haydutların suç ortağı
olduğunu ileri süremez (haydutlar otomobili ve silâhları yeni haydutluklar için
kullanmış olsalar bile, bu böyledir). Alman emperyalizminin haydutlarıyla bizim
uzlaşmamız, işte buna benzer bir uzlaşmaydı”
“İlke olarak” her
türlü uzlaşmayı reddetmek, genel olarak her türlü uzlaşmayı gayrimeşru saymak,
ciddiye bile alınamayacak çok güç bir çocukluktur. Devrimci proletaryaya
yararlı olmak isteyen siyaset adamı, uzlaşmaların reddedilmesi gerektiği
durumları, bunların oportünizmi ve ihaneti ifade ettikleri somut durumları iyi
ayırd etmesini bilmeli b ö y l e s o m u
t uzlaşmalara karşı en sert ve keskin eleştirisini yöneltmeli, bunları
amansızca suçlamalı, bunlara karşı amansız bir mücadeleye girişmeli ve ne
sosyalizmin “işgüzar” eski yolcularına, ne de parlamenter laf ebelerine, “genel
olarak uzlaşmalar” konusunda söylevlerle omuzlarına yüklenen sorumluluktan
kaçmalarına fırsat vermemelidir.”
*
“Uzlaşma vardır,
uzlaşmacık vardır. Her uzlaşmanın ya da uzlaşma çeşidinin durumunu ve somut
koşullarını tahlil etmesini bilmelidir. Haydutların yaptıkları kötülüğü en azma
indirmek için ve onların yakalanmalarını ve cezalandırılmalarını sağlamak için
haydutlara para ve silâh vermek zorunda kalmış olan adamın durumunu,
haydutların yağmasından pay almak için onlara yardım eden adamın durumundan
ayırt etmeyi öğrenmek gerekir. Siyasette durum her zaman benim verdiğim bu
çocukça örnekte olduğu gibi basit değildir. Ama hayatın önlerine çıkaracağı
bütün ihtimallere uyacak hazır çözüm yollarını önceden sunan bir reçeteyi
hazırlamaya kalkacak olan kimse, ya da devrimci proletaryanın siyasetinde
güçlüklerin ya da karışık durumların olmayacağı yolunda garantiler veren kimse,
şarlatandan başka bir şey değildir.
En sert, en amansız ve en uzlaşmaz eleştiriler
parlemantarizme ya da parlamenter eyleme karşı değil, devrimci olarak
parlamento seçimlerinden ve parlamento kürsüsünden yararlanmayı bilmeyen
liderlere karşı ve hele yararlanmak istemeyen liderlere karşı yöneltilmelidir.”
*
“Her proleter, grevlerden geçmiştir; her proleter, işçiler bir şey elde
etmeden ya da isteklerinin ancak bir kısmını sağladıktan sonra işbaşı etmek
zorunda kaldıkları zaman, nefret duydukları ezenler ve sömürenlerle
“uzlaşmalar” yapmıştır. Bir sınıf mücadelesi ve sınıf çatışmalarının h a t
safhaya varışı ortamında yaşayan her proleter, nesnel koşulların zorunlu
kıldığı (grev fonu tükenebilir, grev desteklenmeyebilir, grevciler dayanılmaz
ölçüde açlıkla, yorgunlukla karşılaşabilirler) bir uzlaşmayla, o uzlaşmayı
yapan işçiler arasında devrimci feragati ve mücadeleyi sürdürme iradesini hiç
bir şekilde azaltmayan bir uzlaşmayla, hainlerin yaptığı (grev kırıcaları da
“uzlaşma” yaparlar), kendi bencilliklerini, alçaklıklarını, kapitalistlere hoş
görünme isteklerini, tehditler karşısılıda, bazan pohpohlamalar karşısında,
bazan sadakalar karşısında, bazan da kapitalistlerin sırnaşmaları karşısında
gereken sağlamlığı gösterememelerini nesnel nedenlerle açıklamaya kalkışan
uzlaşmalar (bu ihanet uzlaşmaları, İngiliz işçi sınıfı hareketinde trade-union
önderleri arasında pek çoktur, ama bütün ülkelerde hemen hemen her işçi şu ya
da bu biçimde buna benzer olaylarla karşılaşmıştır) arasındaki farkı
değerlendirmeyi pek iyi bilir.”
*
“Besbelli ki, istisnaî
olarak öyle çetin ve çapraşık durumlar olabilir ki, şu ya da bu “uzlaşmanın”
gerçek niteliğini saptayabilmek için büyük çabalar gerekebilir, bazı hallerde (örneğin
“nefsi müdafaada” olduğu gibi) cinayetin, mutlak olarak meşru ve giderek
kaçınılmaz mı olduğunu, yoksa affedilmez bir ihmalin ve giderek ustaca
uygulanan canice bir planın sonucu mu olduğunu saptamanın çok zor bir iş olması
gibi. Besbelli ki, (ulusal ve uluslararası) sınıflar ve partiler arası son
derece çapraşık ilişkilerin bazan söz konusu olduğu politikada, bir grev
yüzünden varılan “uzlaşmanın” meşru mu, yoksa ihanet eden bir sendika
liderinin, bir grev kırıcısının vb. eseri mi olduğunu saptama sorunundan çok
daha çözümü zor durumlarla karşılaşılacaktır. Her duruma uyan bir reçete, ya da
(“hiç bir zaman uzlaşılmayacak”!) biçiminde bir genel kural bulmaya kalkışmak
saçmadır. Her özel durumda doğru yolu bulabilmek için kafayı işletmek gerekir.”
“Devletler arasındaki
alelade savaşlardan yüz defa daha çetin, daha uzun ve daha çapraşık bir savaş
olan uluslararası burjuvazinin devrilmesi uğruna savaşa girişmek, ve önceden
dolambaçlı yollara başvurmayı, (bir anlık olsa bile) düşmanlarımızı bölen çelişkilerden
yararlanmayı, geçici olsalar da, pek o kadar güvenilir olmasalar da, sallantılı
olsalar da, koşullara bağlı bulunsalar da, potansiyel müttefiklerle anlaşma ve
uzlaşmaları reddetmek son derece gülünç bir davranış olmaz mı? Bu. bugüne kadar
ulaşılmamış ve keşfedilmemiş bir dağın çetin tırmanışında, bazan zikzaklar
halinde yürümeyi, bazan geri çekilmeyi, ilkten seçilen doğrultuyu bırakıp başka
bir doğrultuyu denemeyi önceden reddetmek gibi bir şey değil mi? Ve bilinçten
ve tecrübeden bu ölçüde yoksun kimseler (bu, gençliklerinden ötürü olsaydı gene
neyse: gençler belli bir dönem için bu tür saçmalıklardan söz etmeye zaten
hazırdırlar) Hollanda Komünist Partisinin kimi üyeleri tarafından —yakından ya
da uzaktan, açıkça ya da üstü örtülü olarak, tamamen ya da kısmen, pek önemli
değil— desteklenmişlerdir!”
*
“Savaşın düşman için
elverişli olduğu açıkken, savaşın bizim için elverişsiz olduğu besbelli iken,
savaşı kabul etmek bir cinayettir ve bizim için elverişsiz olan bir savaştan kaçınmak
için “zikzaklara, anlaşmalara ve uzlaşmalara” başvurmayı bilmeyen devrimci
sınıf siyasileri beş para etmezler.”
*
“Komünizm fikirlerine
en fedakârca bağlılık ile her türlü zorunlu pratik uzlaşmalar, zikzaklar, barış
manevraları ve ricat vb. ile birleştirilebilmelidir”
Bu sözlerin hepsi Lenin’indir.
18 Mayıs 2018 Cuma
Demir Küçükaydın
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder