10 Ocak 2019 Perşembe

Berliner Forum’da Sunum ve Tartışma: Yeni Sosyal Hareketler ve Marksizm

Zaman: 13.Ocak 2019, Pazar, saat: 18.00 – 21.00
Yer : MaHalle, Waldemarstrasse 110, Berlin 
Konu:

1960’lardan sonra işçi hareketinin politik bir hareket olarak adeta yok oluşu ile ters orantı içinde o güne kadar daha önceden hiç öngörülmemiş ve var olmamış yeni özneler ve toplumsal hareketler ortaya çıkmaya başladı: Siyahların hareketi, kadın hareketi, ekolojik hareketler, barış hareketi gibi hareketler.
Gerek Marksizm ve gerek işçi hareketi o zamana kadar ne böyle hareketlerin varlığını öngörmüş, dolayısıyla bunları bir strateji sorunu olarak tartışmıştı, ne de bu hareketleri yaratan problemlere özel bir önem vermişti.
Ve şimdi bu hareketler işçi hareketinin ve Marksizm’in yok olduğu Avrupa, Amerika ve Japonya gibi gelişmiş batı ülkelerini derinden derine sarsmaya başlıyordu. Bu hareketlerin ortaya çıkışı, sadece bir sosyal hareketlenme değildi ayrıca bir entelektüel canlılık, bir paradigma değişimi anlamına da geliyordu.

Ekoloji hareketi, teknik, hayranlığını, ilerleme anlayışını, tekniğin tarafsızlığını sorguluyor; kadın hareketi tarihe ilişkin bütün bilinenleri kadının gözünden yeniden yazıyor; sömürü ve baskının çok daha derinlerdeki nedenlerine yöneliyor; kapitalizmin devamı ile kadının baskı altına alınmışlığı arasındaki bağları açıklıyor; ırkçılığa karşı hareket milletler ve milliyetçiliğe ilişkin teorilerle birlikte ulus ve ulusçuluğa ilişkin çığır açıcı tartışmalara katkılarda bulunuyordu. Yani nasıl ırklar olduğu için ırkçılar değil; ırkçılar olduğu için ırklar vardıysa, aynı şekilde uluslar olduğu için ulusçular değil; ulusçular olduğu için uluslar vardı. Ulus ve ulusçuluk teorilerinin bu noktaya varmasında, bu ilişkinin daha kolay görüldüğü ırkçılığın analizi önemli bir köşe taşıydı.
Buna karşılık işçi hareketi ve Marksizm, en eleştirel ve devrimci geleneği sürdüren radikal akımlarda bile 60’larda tekrar kazandığını umduğu eleştirelliğini, teorik dinamizmini ve yaratıcılığını yitirmiş bulunuyordu. En iyilerinde bile bu, yeni sosyal hareketlerin içinde ve yanında yer alarak; onların teorik katkılarıyla beslenerek canlılığını bitkisel hayatla sürdürmekten öteye gitmiyordu.
Bu durum, birçok teorisyenin ve sosyalistin, bir yandan bu hareketleri yeni bir özne olarak selamlamasını ve klasik Marksist konumlara veda etmesini getirirken, diğer yandan birçok dogmatik Marksistin ve sosyalistin de, yeni sosyal hareketlerden söz etmeyi bile bir affolunmaz günah gibi görmelerini veya bunları sınıflar prokrutes yatağına yatıran açıklama girişimlerini getirdi.
Ve her zaman görülen o klasik dogmatik-revizyonist kayıkçı döğüşü bütün tartışmalara damgasını vurdu.
Aslında bu hareketleri selamlayanlar da lanetleyenler de, biraz dikkatlice bakılınca görülebileceği gibi, aynı gizli ortak varsayımdan hareket ediyorlardı: Bu hareketlerin varlığının bildikleri Marksizm’le, onun öngörü ve analizleriyle bağdaşmadığı.
Her iki taraf da bu ön kabulü benimsedikleri için, bir taraf Marksizm’den kurtulmak için bu hareketleri yeni özneler olarak selamlıyor, diğer taraf Marksizm’i savunmak adına bu hareketlerden söz etmeyi bile affedilmez bir günah olarak lanetliyor veya bildiği kategorilere sığdırmak için orasını burasını kesiyor veya uzatıyordu.
Marksizm dememiş miydi “tarih sınıflar mücadelesidir” diye? Sınıflar da üretim ilişkileri içindeki konum ve çıkar farklılıklarıyla belirlenmiyor muydu?
Ama artık işçi sınıfının doğru dürüst bir sınıf mücadelesi yaptığı bile görülmüyordu. Buna karşılık cins, ırk, ulus hatta kuşak farklarına göre sosyal hareketler ortaya çıkıyordu. Artık en azından bundan sonra tarihin sınıflar mücadelesi olduğu görüşünü bir gözden geçirmek gerekmez miydi?
Göründüğü kadarıyla artık tarih ezilen sınıfların değil de ezilen cins, ulus, ırkların mücadelelerine sahne oluyordu. Üretim ilişkileri içindeki konum ve çıkar belirlemiyordu özneleri ve onların mücadelelerini. Marks’ın Kapital’i bu durumu anlamak için bütünüyle işlevsiz görünüyordu.
Zaten Marksistlerden hiçbiri de bu öznelerin ortaya çıkacağını görmemişti. Bilim demek bir bakıma öngörü demektir. Bu bir rastlantı da olamazdı. Marksizm’de bir şeyler eksik ve yanlış olmalıydı.
Aşağı yukarı böyle özetlenebilecek bu durum ve itirazlar karşısında sunumun
ilk bölümünde, tüm bu durumu ve itirazları açıklayacak ve cevaplayacak, dogmatik-revizyonist fasit dairesi veya kayıkçı döğüşünün dışına çıkabilecek eleştirel ve devrimci Marksizmin geleneğini sürdüren ve onu geliştirmeye çalışan bir açıklama denemesinde bulunulacaktır.
İkinci bölümünde ise, Yeni Sosyal Hareketlerin ne gibi strateji, örgüt ve mücadele biçimleri sorunları ortaya çıkardığı ele alınmaya çalışılacaktır.

Hiç yorum yok: