Erdoğan’ı ancak yurttaşların sessizliği, sabrı,
ısrarı, bir tek noktaya yoğunlaşması, kitleselliği ve kâğıttan yapılan turna
kuşları durdurabilir.
Niçin, nasıl, nerede?
Erdoğan’ı durdurmanın seçim olduğunu ve sandıklarda
onun cezalandırılacağını söylemek, çok tehlikeli bir biçimde Erdoğan’a zaman
kazandırmaktadır.
Bunu söyleyenlerin anlamadığı, Erdoğan’ın geri dönüşünün
olmadığı; daima ileri gitmek zorunda olduğudur. Yani Erdoğan, fiilen darbe
yaparak yası dışı bir şekilde el koyduğu ve bunu açıkça söylediği bugünkü yetki
ve konumundan geri adım atmayacak; aksine bunu daha ileri götürecektir. Buna
mecburdur. Aksi takdirde mahkemelerde hesap vermesi, vermemek için de kaçması
kaçınılmazdır.
Bu durumdaki bir kişi kaybedeceğini bildiği bir seçim
yapmaz; kaybedeceğini görürse bir yolunu bulup seçimi erteler ve fiili duruma
devam eder. Bütün bunları yapamayıp da yine de seçim yapılır
sonuçta azınlıkta
kalırsa da tıpkı şimdi yaptığı gibi, bu sefer de seçim sonuçlarını
tanımayacaktır. Bunu bizzat en yakınındakiler bir şekilde ifade ettiler.
Çocuktan al haberi derler. Erdoğan’ın adamları her ağızlarını açtıklarında
seçimlerden sonra sonuç ne olursa olsun nasıl bir keyfi ve diktatörce bir rejim
oturtacaklarına ilişkin planlarını ele veriyor; açıkça söylüyorlar.
İşin kötüsü, Erdoğan’ın emrivakilerine direnecek
hiçbir güç bulunmamaktadır. Merkezi ve bürokratik bir kapıkulları ordusundan
ibaret bir devletin normal soncudur bu. Devletin başını ele geçiren, bir saray
darbesiyle devrilene kadar aklını yitirmiş bir sultan bile olsa kimse onu
oradan alamaz.
Erdoğan ise binlerce odalı sarayını, kendine bağlı
kapıkullarıyla doldurmuş; orada kendine sadık ve var olan devleti yönetecek kendi
devletini kurmakla meşgul. Bir saray darbesi ile uzaklaştırılma olasılığı bile
yok.
Bir tek güç vardır onu oradan uzaklaştıracak. Yurttaşların
direnişi.
Ama var olan partiler, bu direnişi örgütleyecek; halkı
direnişe ve uyanık olmaya; zaman kaybetmemeye çağıracak yerde; sahte hayaller
yayarak; Erdoğan’ın yolunu açıyorlar nesnel olarak.
Kimileri anketlerde AK parti’nin düşen ve HDP’nin
düşmeyen oylarına bakarak yürek soğutuyorlar.
HDP’nin yüzde onu geçip geçmemesi değildir artık Erdoğan’ın
sorunu. Erdoğan’ın sorunu, Adı hala AK Parti olan ama aslında Erdoğan’ın
kapıkullarının, memurlarının bir partisi olan, onun emrinin dışına çıkamayacak
olan; meclisi kendisinin basit bir avadanlığına dönüştürecek olan, AKP’nin tek
başına çoğunluğu almasıdır.
Bunun için çok küçük oy farkıyla kaybettiği yerlerde
küçük oy atışları bile tekrar Erdoğan’ın atadığı memurlardan oluşan AK Parti’nin
tek başına çoğunluğu sağlamasına yetebilir.
Bu durumda Erdoğan fiilen yasamayı ele geçirmiş
olacaktır. Böylece fiili darbesini de meşrulaştırmış olarak, bundan sonra çok
daha cesaretle ve yasamayı da ardına alarak saldıracaktır
Hâkimler ve
yargı elindedir. Yasama ve Yürütme de kendisine bağlı olacaktır.
Giderek faşizm örneğine göre zamana karşı bir yarış
içinde örgütlenen bu tek kişilik diktatörlüğü durdurmak ve baştan atmak için o
zaman koşullar çok daha zor olacaktır.
Bu durumda geniş kesimlerde umutsuzluk içinde Ordu’nun
bir darbe yaparak bu kâbusa son vermesini isteyenler artacaktır. Böyle bir
durumda, bir zamanlar, Askeri vesayete karşı, AK Partiyi destekleyenlerin eğer
olursa darbecilere övgü düzdükleri görülürse kimse şaşırmamalıdır. Kitlelere ve
onların demokratik hakları için direnişinin; onların dönüşümünün biricik yol
olduğunu anlamayanlar her zaman bu tür savrulmalar yaşarlar ve yaşayacaklardır.
O halde Darbeyi de engellemek için Erdoğan’ın
engellenmesi ve onun oradan uzaklaştırılması gerekiyor.
*
Soru şudur: Erdoğan’ı ne, nasıl durdurabilir?
Tüm tarihsel tecrübenin verdiği cevap bellidir: ancak
milyonlarca insanın eylemi ve direnişi Erdoğan’ı durdurabilir.
Bu durumda şu soru ortaya çıkar: bu direniş ve eylem
nasıl olabilir; nasıl başlayabilir; nasıl milyonlarca insanı kapsayabilir?
Bu yazıda bu sorunları ele alalım.
*
Milyonlarca insan sokağa çıkıp Erdoğan’ın istifasını
isterse, Erdoğan gerçekten istifa ettirilemese bile; en azından onun hareket
alanı daraltılıp; temiz diye nitelenebilecek seçimler yapılması sağlanabilir ve
o seçimler aracılığıyla Erdoğan oradan uzaklaştırılabilir.
Ama Erdoğan orada durduğu sürece; muhalefet seçimlere odaklı olarak şu an hiçbir direniş göstermediği sürece, hiçbir şeyin garantisi olmayacak; her şey Erdoğan’ın keyfine ve planlarına tabi olacaktır.
Ama Erdoğan orada durduğu sürece; muhalefet seçimlere odaklı olarak şu an hiçbir direniş göstermediği sürece, hiçbir şeyin garantisi olmayacak; her şey Erdoğan’ın keyfine ve planlarına tabi olacaktır.
Yani şu an en acil sorun, seçimi bekleme
hastalığından, felç durumundan kurtulmaktır. Bunun için de Erdoğan’a karşı;
onun istifasını isteyen bir hareket başlatmaktır.
Erdoğan orada olduğu sürece seçim olma ihtimali
yoktur; seçim olsa adil olma ihtimali yoktur; adil olsa bile Erdoğan’ın iktidarı
terk etme ihtimali yoktur.
Ancak böyle bir hareket, Erdoğan’ı istifaya
zorlayarak, amacına ulaşamasa bile bir yan ürün olarak, onun hareket alanının
daraltarak; en azından az çok temiz bir seçimi sağlayabilir.
*
Burada da soru şudur:
Yurttaşların en geniş kesimlerinin böyle bir hareketi
başlatması ve oluşturması nasıl sağlanabilir?
Zaferin en birinci koşulu güçlerin en irisini, en
uygun zamanda, düşmanın en yaralanabilir yerine yığmaktır.
Düşmanın en can alıcı yeri, bizzat Erdoğan’ın kendisidir;
Hükümet veya AK Parti değildir. Çünkü onlar onun kuklasından başka bir şey
değildir. Bir zamanlar AK partiye oy verenleri hala öyle bir parti varmış gibi
kandırmanın araçlarıdır.
Erdoğan’ı ve onun istifasını hedef alan bir hareket, en geniş kesimleri bir araya getirebilir. Neredeyse, Erdoğan’ın
çevresindeki kapıkulları ve Erdoğan’ın elindeki büyük devlet kaynaklarından
nemalanan bir sermayedarlar zümresi hariç; nüfusun büyük bir bölümü Erdoğan’ın
istifasından yanladırlar; yana olmasa bile Erdoğan’ı savunmaz. AK Parti’ye hala
oy veren geniş bir seçmen kesimi bile, böyle bir talep karşısında direnmektense
tarafsız kalmayı seçer.
O halde, “Hükümet İstifa”, “AK Partiye Oy Verme” falan
değil; #Erdoğan İstifa
Birincisi, hedef şaşırtır; diğeri hedef şaşırtmakla
kalmaz; aynı zamanda seçime kadar pasif ve hiç bir şey yapmadan beklemeye yol
açar.
Erdoğan’ın seçimlerden bağımsız olarak istifasını
talip etmek ve etmesini sağlamak gerekmektedir. Çünkü seçimler biçimsel, olarak
Erdoğan’ın devlet başkanı olarak konumunu sorgulamazlar. Ne var ki bütün
sorunların kaynağı Erdoğan’dır.
Seçimi beklemek de gerekmez. Erdoğan halkoyuyla
seçilmiş olsun. Halk görüşünü değiştirmiş olabilir. Yeni görüşünü ve
izlenenleri kabul etmediğini ve protestosunu diye getirebilir. Yurttaşlar, pek
ala daha önce sözlerine inanıp oy verdiklerinin sözlerini tutmadığını görüp
fikir değiştirebilirler.
O halde, böyle durumlarda, yurttaşların yeni duruma
uygun olarak seçtiklerinin istifasını istemelerinden ve seçimlerin
yenilenmesini istemelerinden daha demokratik bir şey yoktur.
Bu nedenle, seçimlerden bağımsız olarak, aslında hem seçimlerin
olabilmesi ve hem de adil bir seçim olabilmesi için de Erdoğan’ın istifası
hedefi etrafında en geniş kitlelerin bir araya gelmesi; bu talebi yükseltmesi
gerekmektedir.
*
Yani #Erdoğanİstifa
talebi, şimdi, en can alıcı yere; en doğru zamanda yüklenmeyi ve en geniş güçlerin
yığılmasını sağlayabilecek bir hedeftir.
Mücadelede, yüzlerce sorun içinden, en can alıcı
olanın seçilmesi, yani doğru bir talebin belirlenmesi hayati önemdedir.
Bugün barış isteyen, seçim emniyeti için uğraşan, seçimde
HDP’ye oy isteyen birçok girişim var. Bunlar elbette demokratik özlemlerin
ifadesidirler. Ancak bunların hiç birisi tabiri caiz ise politik değildir.
Propaganda sloganı ile somut acil hedef; yakalanacak ana halka, zinciri
sürükleyecek bakla farkını görmezler. Dolayısıyla onlar, var olan güçlerin
mücadelesinde, güçlerin konumlanışları ve mücadelesi için somut bir öneri
içermemektedirler.
#Erdoğanİstifa
ise, somuttur, ulaşılabilir ve ulaşıldığı an ülkedeki ve bölgedeki bütün
dengeleri değiştirir. Barış talebiyle barışa ve/veya Erdoğan’ın istifasına
ulaşılamaz; ama #Erdoğanİstifa
talebiyle Erdoğan’ın istifasına ve barışa ulaşılabilir.
O halde #Erdoğanİstifa!
*
Peki, bu hedefe yönelik olarak milyonların birleşmesi,
ortak eylemi nasıl sağlanabilir?
Birincisi, bu talebin dışında başka bir talep ortaya
koymak güçlerin dağılımına yol açar.
Kimileri #Erdoğanİstifa etse ne değişir? Diyor Elbet ne devlet
yapısı, ne toplumsal düzen değişmez. Bunların değişeceğini söyleyen de yok. Ama
güç dengelerinde; kitlelerin ruh halinde; zamanın ruhunda; örgütlenme direniş
geleneğinde değişmeler olur. Başka ve köklü değişikliklerin mümkün olduğu
yargısı yerleşir. Bunlar az şey midir? Ama en önemlisi, şu anki iç savaş
tehlikesi; pogrom tehlikesi; faşist çetelerin terörü altında yıllarca yaşama
tehlikesi bertaraf edilmiş olur. Barışçıl çözümün ve müzakerelerin yolu açılmış
olur. Bunlar az şey midir?
#Erdoğanİstifa
dışındaki bütün talepler Erdoğan İstifa talebinde birleşen en geniş
kesimlerin bölünmesine yol açar.
Diyelim ki, Erdoğan İstifa’nın yanı sıra “ateşkes” veya “barış” gibi bir talep, örneğin
Erdoğan’ın istifasını, Doğu’da Kürtlere yeterince karşı çıkmadığı için
isteyenleri uzak tutar.
Şu an ihtiyaç olan ise, hangi gerekçeyle olursa olsun
Erdoğan’ın istifasında milyonları birleştirmektir. Somut talepler, birbirinden
çok farklı nedenlerle aynı noktada buluşmayı ve o hedefe ulaşmayı sağlarlar. O
hedefe ulaşıldığı an o ana kadar yan ana duranların arasındaki ilişki kökten
değişebilir. Ama o arada artık şartlar da değişmiştir.
Bunun en tipik örneğini 7 Haziren seçimlerinde gördük.
HDP’den nefret eden, onunla aynı hükümette yer almayacağını, hatta onun
desteklediği hükümette de yer almayacağını söyleyen MHP, tamamen kendi oy
kaygısıyla 7 Haziran seçimlerinden önce HDP’ye saldırmamıştı. Bu da en azından
adil denebilecek biçimsel kriterler içinde seçimlerin yapılmasını sağlamış;
Erdoğan’ın hareket alanını daraltmıştı.
Bu nedenle, sadece bir tek cümleden ibaret bir talebin
başka taleplerle zayıflatılıp, vuruş yerinin genişletilip, aynı zamanda orada birikebilecek
güçleri bölecek ve onların azalmasına yol açacak yeni taleplerle
birleştirilmesi daha baştan reddedilmelidir.
*
Bunlar elbet stratejiye
ilişkin, yani güçler ve onların yer alışına
ilişkin olarak gerekçelerdir.
Ancak bunlar yetmez. Bu güçler hangi örgüt ve mücadele
biçimleri içinde bu hedefe yönelebilirler ve hareket edebilirler sorusu ortaya
çıkar.
Bunun da doğru tespit edilmesi gerekir.
En geniş yığınlar, yani “normal” ve “sıradan”
insanlar, ancak kendilerine bir zarar gelmeyeceğinden, günlük hayatlarındaki
düzenin bozulmayacağından emin oldukları koşullarda sokağa çıkarlar.
Bunun temel koşulu bellidir.
Kanunlara uyulması ve hiçbir şekilde şiddetin işin
içine girmemesi.
Türkiye’de kanunların ne kadar anti demokratik olduğu
ve merkezi idare tarafından atanmış, yani aslında Erdoğan’ın emrindeki
memurların keyfi ve antidemokratik; vatandaşın haklarını değil, devletin gücünü
gözeten yorumlarına tabi olduğu bir sır değildir.
Bu nedenle birçok yürüyüş ya da protesto, bu keyfiliğe
direnerek fiilen, demokratik hakların kullanılmasının engellenmesini engelleme
çabasına dönüşmekte; bunun sonucu ise, çatışmalar ve tutuklamalar olmakta, bu
da bütün demokratik taleplerin, küçük grupların hiç duyulmayan ve etkisi
bulunmayan gösterileri olarak kalmasına yol açmaktadır.
Bu açmazdan çıkmak; bu oyuna düşmemek gerekmektedir.
Çatışmaya girme fiilen Erdoğan’ın istediği bir savaş
koşuludur. Düşmanın istediği koşullarda katiyen savaşa girilmemelidir.
En anti demokratik yasa maddelerinin, onlardan daha anti
demokratik genelgelerle sınırlandırılmış ve en keyfi biçimlerinde bile yasalara
uyarak; hiç bir zaman çatışmaya girmeden #Erdoğanİstifa talebini yükseltmek gerekiyor.
Yurttaşlar bir araya gelip slogan atarak bu hedefi
ifade ederse veya ellerinde bu yönde pankartlar taşırsa, bu polisin “izinsiz
gösteri var” diyerek olaya müdahale etmesine vesile olmakta; bu da buna karşı
direnişe, bu da çatışma ve tutuklamalara yol açmakta bu da geniş kitlelerin
oralardan uzak durmasına yol açmaktadır.
Bu açmazdan ve tuzaktan kurtulmak kitlesel bir direniş
ve hareket için şarttır.
Bunun ise bir tek yolu var.
a) Hiçbir
şekilde slogan atmamak; toplu gösteride bulunmamak (Kesin Sessizlik)
b) Hiçbir
şekilde flama, pankart, döviz, bayrak vs. taşımamak. Sadece Talebi sessizce
ifade etmek. Örneğin göğüse iğnelenen bir sayfaya #Erdoğanİstifa yazmak ve onu taşımak.
c) Gösteri
tanımına girmeyecek şekilde, tamamen yurttaşın herhangi seyahat ve ikamet
hakkına; istediğini giyme ve istediği fikri ifade hakkına dayanmak. Bunun
sınırları içinde kalmak.
Böyle bir biçim mümkün müdür?
Evet mümkündür.
Evet mümkündür.
Örneğin bugün insanlar giydikleri t-shirtlerin çoğunda
gömleklerinde, giysilerinde düşüncelerini, zevklerini yansıtan yazılar; zevklerinin
ve toplumsal konumlarını nişanesi markaların yazıları ve logolarını taşıyorlar.
O halde her yurttaş, bir DINA4 kâğıdına örneğin #Erdoğanİstifa yazıp,
bunu göğsüne iğneleyip koşabilir, yürüyebilir veya bir yere oturabilir veya bir
kenara uzanabilir. Bu yurttaşların en temel haklarına girer bunu yasaklayacak
hiçbir madde yoktur.
Böyle göğsüne #Erdoğanİstifa diye yazmış insanların, hiç seslerini
çıkarmadan, hiçbir pankart veya bayrak olmadan kimseyi de engellemeden tesadüfen
toplu halde bir yerlere oturmalarına kim ne diyebilir?
Buna rağmen engellenmek istendiği ve bu hak bile zorla
engellendiği takdirde ise, bıkmadan ertesi günü yine bu haksızlığın kabul
edilmediğinin ilanı olarak yine aynı şey yapılır ve her seferinde polisin bu en
temel hakları bile tanımaması Avukatlarla tespit edilir; gerekli hukuki süreç
başlatılır; sosyal medyada yayılarak; diğer kuruluşlara iletilerek hükümetin bu
kanunsuzluğu, en temel yurttaş haklarını çiğnemesi sergilenebilir.
Israrla bunu yapmak büyük bir kitlenin buna destek
çıkması ve direnişe katılması sonucunu verir ve bir süre sonra polis sürekli
olarak çiğneme durumunu sürdüremez hale gelir. Bu ise insanlara böyle bir
protestoya katılmak için daha büyük bir cesaret verir. Zaten belli bir “kritik
kütle” geçildikten sonra büyüklüğün kendisi büyüklük yaratmaya başlar.
Milyonlarca insanın her gün aynı saatte sessizce bir iki saat aynı yerde
talebinin tüm dünyaya ilettiğini düşünün.
O zaman siyasi partiler, daha sert bir muhalefete
başlarlar; tabanlarını kaybetmemek için onlar da bu hareket katılırlar: Ama bu
biçim altında katılışlarıyla onu bölmez ve zayıflatmazlar. Çünkü bir tek koşul
vardır bu harekette: böyle bir sloganın veya flamanın veya sembolün vs.
bulunmaması. Dolayısıyla siyasi partiler bu hareketi desteklediklerinde
bireysel olarak, yurttaşlar olarak yer alabileceklerdir; siyasi parti
kimlikleriyle değil.
Böyle bir hareket başladığında, yazarlar ve medya da
ister istemez bugünkü sessizliği ve kölece eğilmeyi bırakıp daha açık ve sert
muhalefete geçecektir. Hatta memurlar ve hâkimler bile keyfi emirlere direnecek
daha büyük bir güç bulacaklardır. Yarın, öbür gün bu keyfi uygulamalarla ilgili
olarak kendilerinden hesap sorulabileceğinden korkmaya başlayacaklardır.
Böylece hiç bir şekilde şiddete başvurmayan, sessiz,
flamasız, bayraksız, pankartsız, son derece yumuşak ve en temel yurttaşlık
haklarına dayanan bir hareket bir anda ülkedeki atmosferi değiştirip, Erdoğan’ın
istifa etmesini sağlayabilir. Bunu sağlayamasa bile onun hareket alının daraltıp,
seçimleri yapmama veya şiddet altında yapma ve maniple etme imkânlarını
daraltır.
Kaldı ki böyle bir hareket, yurttaşların üstüne sinmiş
olan, korku, yılgınlık ve umutsuzluk havasını dağıtır. Yurttaşlar tekrar kendi güçlerinin
farkına varır; birleşebildiklerini ve bir şeyleri değiştirebildiklerini görür.
Özetle, esas olarak bugün Türkiye’de ihtiyaç olan, şu
içinde bulunulan çıkmazdan çıkışı sağlayacak olan böyle bir kitlesel
harekettir.
*
Böyle bir hareketin oluşması için koşullar son derece
uygundur.
Çünkü Erdoğan bir yardan terör, keyfilik ve
emrivakiler ile insanları yıldırmakta; ama diğer yandan ifade edilememiş
tepkilerin birikmesine yol açmaktadır.
Herkes bütün bu son zamanlardaki olumsuz gelişmelerin
Erdoğan’ın Tek adamlık ve diktatörlük özlemleri nedeniyle olduğunu görmektedir.
Anket sonuçlarından, cenazelerde şehit yakınlarının tepkilerine ve HDP
binalarına yönelik saldırılara bütün tahriklere rağmen normal insanların
katılmamaları ve saldıranların son duruşmada küçük ve örgütlenmiş lümpen
çeteleri olarak kalmasına kadar birçok olgu bunu göstermektedir.
Ancak bütün bu uygunluğa rağmen hiçbir şey
olmayabilir. Tehlike buradadır. Seçimlere odaklanıp bir şey yapmadan bekleme bir
nedenidir. Şu an güçlü bir şekilde var olan yılgınlık ve umutsuzluk bir
nedendir. Daha birçok neden de olabilir. Şu veya bu nedenle, hiçbir şey yapmama
da sonuç olarak ortaya çıkabilir ve bu gerçek bir çürüme ve çözülmeye yol açabilir.
Doğada kristalizasyon için çok küçük de olsa bir
tohum, etki, maya, katalizatör gerekir.
Eğer uygun koşullardaki ılık sütün içine biraz da olsa
maya olarak bir parça yoğurt atmazsanız, o süt yoğurt olmaz, sonunda kesilir
veya kokar.
Havadaki nemin yoğun olduğu, bütün koşulların uygun
olduğu durumlarda bile, yağmur damlacıklarının oluşması için, bir toz parçacığı,
bir mikrop veya bir virüsün varlığı gerekir. Bu olmadan hiçbir şey olmaz. Ama
böyle bir tohum, bir katalizatör, bir maya olduğunda kısa bir zaman içinde
atomların ve moleküllerin örgütlenmesi ortaya çıkar.
Toplumda da böyledir, eğer uygun koşulların varlığında
küçük de olsa bir maya, bir katalizatör, bir tohum yoksa hiçbir şey olmayabilir
ve hatta bu tam bir umutsuzluk ve boş verme ve yılgınlığa da yol açabilir.
Örneğin eğer hiçbir sarsıntı olmazsa, suyu -17
dereceye kadar sıvı halde tutmak mümkündür. Ancak böyle bir durumda küçük bir rüzgâr
bile suyun bir anda kristalize olmasına, yani buz olmasına yol açabilir.
Bugün Türkiye’deki geniş kitlelerde durum eksi
derecelere geçmiş ama en küçük bir rüzgâr veya titreşim olmadığı için
kristalize olmadan sıvı ve şekilsiz halde kalan su gibidir. Küçük bir tohum
bile hızlı bir hareket yaratabilir.
Bu nedenle, az da olsa birilerinin böyle tamamen
sessiz, pankartsız, şiddetsiz, kanunlara uygun ve yurttaşlık haklarının en
temellerine dayanan; yerinde ve doğru bir hedefe yönelmiş; aynı zamanda en
geniş kitleleri toparlayacak bir hareketi başlatması gerekmektedir.
*
Modern toplumun sinir düğümleri şehirlerdir. Şehirlerin
de düğüm noktaları vardır özellikle merkezlerindeki semtlerdir. Ve bu semtlerin
de en kritik yerleri genellikle alanlardır.
Bu tür hareketler, modern toplumun şehirlerinin
yapısına da uygundurlar.
Böyle hareketler modern toplumun nüfusuna uygundur,
onun günlük yaşamına uygundur.
Diyelim ki, işinden çıkarken insanlar her gün bir saat
böyle bir talebi göğsüne iğneleyerek veya bir iplikle boynuna astığı bir kâğıda
yazarak, yurttaş olarak politik ve ülkenin kaderiyle ilgili görüşünü ifade
edebilir. Bu onun yapabileceği ve katılabileceği bir biçimdir. Bu en temel
hakkının elinden alınmasına çok sert direniş gösterip bunu sonuna kadar savunabilir.
Ayrıca günün yorgunluğuna ve şehir hayatının izolasyonuna
karşı birileriyle tanışabileceği; birlikte bir şeyler yapmanın güzel duygularını
yaşayabileceği; sabırsızlıkla beklediği bir eylem zamanı ve yeri olabilir bu
gösteri olmayan gösteriler.
Gezi günlerinde tam da böyle olmuştu. Hala insanların
o günlerden, parklardaki buluşmalardan özlemle söz etmesi bir rastlantı
değildir.
Dolaysıya böyle bir hareketin öncelikle büyük şehirlerin
en can alıcı noktalarından başlayıp gelişmesi beklenebilir. Gezi de bunun böyle
olduğunu göstermişti zaten.
*
Ancak son yıllardaki bütün geniş kitle hareketlerinde
ve direnişlerinde; temel talebin yanı sıra bir de genellikle bir renkten veya
bir sembolden örneğin mum yakmak vs.) bir sembolün varlığının büyük bir önem
taşıdığı görülmektedir.
Böyle bir hareketin bir sembolü de olmalıdır.
Böyle bir hareket pek ala kâğıttan yapılmış Turna kuşlarını
bir sembol olarak kullanabilir.
Turna kuşu barışın ve özlemin de ifadesidir.
Kâğıttan şekil ve hayvanlar yapmaya Origami
denilmektedir.
“Origami, Japonca "ori" (katlamak) ve
"gami" (kâğıt) sözcüklerinin birleşiminden meydana gelmiş olup kâğıt
katlama sanatına verilen addır. İsmi Japonca olsa da Çin kaynaklı bir sanattır.”
Bu hareket pek ala kâğıttan Turna kuşları yapıp bunları,
gelip geçenlere, çocuklara, yakınlarına vererek bir tür sözsüz, propaganda
yapabilir.
Çeşitli biçimlerde bu turna kuşlarının anlamı ve hikâyesi
yayılabilir. Böylece sembolün ve mesajın hızla yayılması da sağlanabilir.
Ayrıca kâğıttan Turna Kuşlarının çok trajik bir hikâyesi
de vardır ve insanlık kültürünün de bir parçası haline gelmiştir.
Bu trajik hikâyeyi bu vesileyle burada aktaralım.
Sadako’nun hüzünlü ve efsaneleşen hikâyesi şöyle:
“Japonya’ya atom bombası
atıldığında 2 yaşında olan bir kız, 12 yaşına geldiğinde maruz kaldığı
radyasyon nedeniyle kansere yakalanmış. Savaşta öksüz ve yetim kalan Sadako
hastaneye yatırılmış. Ama durumu ümitsizmiş.
Hastanedeki tüm doktorlar, küçük
kızın ölümü için gün sayarken, küçük Japon kızı hayat doluymuş. Koridorlarda
koşuyor, oynuyor ve diğer hastalara yardım ediyormuş. Hastaların arasında en
sevdiği kişi ise 80 yaşlarında, kendisi gibi kanser olan yaşlı bir kadınmış.
Küçük Japon kızı, ölüm döşeğindeki bu yaşlı kadını hiç yalnız bırakmamış. Kadın
ölmeden hemen önce “Benim için çok geç ama bizim inanışımıza göre; eğer bir
kişi kâğıttan 1000 tane turna kuşu yaparsa, her istediği kabul oluyor. Ben
yapamadım, sen yap ve kurtul” demiş ve son nefesini vermiş.
Küçük Japon kızı çok üzülmüş ama
hayatta kalma arzusuyla geleneksel Japon sanatı olan origamiyle kâğıttan turna
kuşları yapmaya başlamış. Neşe içinde çalıştığından ilk başlarda çok hızlı
yapıyormuş.1000 tane turna kuşu yapması işten bile değilmiş. Ama sağlığı da
hızla bozuluyormuş. Bu hazin öykü önce yerel, sonra da uluslararası basında yer
almış. Dünyanın dört bir yanından insanlar kıza, binlerce turna kuşu göndermeye
başlamış.
Ama küçük Japon kızı, haberler
basında çıktığında elini kıpırdatamaz hale gelmiş. Hayatta son saatlerini 637.
kuşu yaparak geçirmiş. Kuşu bitirmiş, gözleri kapanırken hemşireler ve
hastabakıcılar, postadan çıkan yüzlerce origami kuşuyla odasına girmişler. Ama
küçük Japon kızı yüzünde bir tebessüm yatağında cansız yatıyormuş. Postacılar
aylarca kâğıttan turna kuşu taşımışlar hastaneye. Sayısı milyonlara ulaşan
turna kuşları Japonya’da şuan bir müzede sergileniyor…
Turna kuşu, o zamandan beri
barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesidir.
Postacılar Sadako öldükten sonra,
aylar boyunca, diğer çocukların yapıp yolladığı kâğıttan turna kuşu taşırlar
hastaneye, bu turna kuşlarının sayısı şimdi milyonlara ulaşmıştır. Onun anısına bombanın atılışın her yıl dönümü
6 Ağustos’ta Japonya ve dünyadan çocuklar evrensel barış adına turna kuşu
yapıp, Sadako’nun Hiroşima’daki anıtına gönderirler. Sadako Sasaki anısına
Hiroşima’da bir anıt yapılmış ve ABD’de Seattle Barış Parkı’nda bir heykeli de
bulunmaktadır.”
Evet,
Erdoğan’ın darbesine kâğıttan yapılmış turna kuşlarıyla,
sessizlikle, sabırla, direneceğiz.
Ve emin olun Turna kuşları kazanacak.
Herkes bin turna kuşu yapıp dağıttığında dileği gerçekleşecek.
Demir Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder