Erdoğan’ın şimdiki bütün stratejisi, kendisinin
yolsuzluklarına, darbesine, keyfiliğine, yasaları ayaklar altına almasına;
kendi geleceği için milyonlarca insanın geleceğini karartmasına yönelik olarak,
giderek büyüyen tepkiyi, HDP’ye kanalize etmeye yöneliktir.
Binlerce yıllık tecrübeden süzülmüş Çin savaş sanatı
kitapları buna: “merdiveni alıp götürmek için bakışları dama
çevirtmek” derler.
Erdoğan’ın elinde, neredeyse basının tamamı olmasına
rağmen; devletin mali ve istihbari kaynakları, örtülü ödenekleri MİT’i, polisi,
ordusu olmasına rağmen; örtülü ödenekten paralarla örgütlediği MİT destekli serseri
çeteleri olmasına rağmen, şu ana kadar yine de amacına ulaşamamıştır.
Halkın hala ifade gücü bulabilen sağduyusu, bunu
engellemiştir.
Sadece iki gözlem bile şimdiye kadar başarı
kazanamadığını kanıtlar:
Birinci gözlem:
“Şehit Cenazeleri”nde “şehit yakınları”nın sürekli
Erdoğan ve bakanlarına yönelik; ölümlerden onları mesul tutan suçlamaları
görülmektedir. Bu sesler giderek daha sık ve daha yüksek çıkmaktadır.
İkinci gözlem:
HDP’ye yapılan ve bütünüyle gizli servislerce
örgütlenen ve aslında polis desteği ve hoşgörüsünden cesaret almasa, höt
denince dağılacak grupların saldırıları, yakmaları ve terörü, her ne olursa
olsun normal halktan hala hiçbir destek bulmamıştır. Katılanların resimlerine
bakın. Bu ülkenin işinde gücünde insanları yoktur ve en geniş halk kitlelerinin
HDP’ye hiç sempati duymayanları bile, bu çetelerden ve saldırılarından uzak
durmaktadırlar. Saldırı ve yakmalara katılanlar genellikle başka yerlerden
getirilmiş lümpenlerdir.
Bu iki gözlem bile Erdoğan’ın amacına tam olarak
ulaşamadığını gösterir.
*
Erdoğan’ın bir diğer bütün stratejisi, halkımızın
deyişiyle, “Deliye taşı andırmamak”; “Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmemek” olarak
tanımlanabilir.
Erdoğan, halkın “Artık Yeter!”, “Edi Bese!” diyerek kendisine yönelmesinden; istifasını
istemesinden, istifası için sokakları doldurmasından; ikinci bir Gezi’den,
ölümü görmüşçe korkmaktadır.
Erdoğan, kendisinin istifası yönünde bir hareketin
oluşmasını engellemeye çalışmaktadır. HDP’ye saldırıların ve onun hedef haline
getirilmesinin bir nedeni de budur.
Maalesef bu oyuna HDP ve CHP de gelmektedir. Her ikisi
de seçimlere odaklanmış olup, adil bir seçim yapılacağı umutları üzerinden
politika yapmaktadırlar. HDP en azından bu umutla kabineye bakan verdi; bakan
vererek de bu umudu besledi.
CHP hala bu umutla, Erdoğan’ın istifasını isteyecek
yerde, onu serinletecek önerilerle oyalanıyor; “verelim 400’ü yeter ki kanı
durdur” diyor.
Farkına varmadan ikisi de Erdoğan’ın oyununa geliyor.
*
HDP’ye yönelik terörün bir işlevi kendisine yönelik
tepkiyi başka noktaya kanalize etmek ise; diğer bir işlevi, HDP’ye saldırılar
aracılığıyla HDP’li olmayanları da korkutmak; sesini çıkaramaz duruma getirmek;
onlara gözdağı vermektir.
Böylece bugün hala şehit cenazelerinde sesini çıkarabilen
ve saldırılardan uzak durabilen insanları sesini çıkaramaz; saldırılardan uzak
duramaz duruma getirmektir.
Buna da yine Çinliler “Yüz kişiyi
korkutmak için bir kişiyi idam etmek” veya “Maymunu
korkutmak için tavuğu öldürmek” stratejisi derler.
Erdoğan’ın HDP’ye saldırılar aracılığıyla, bir yan
ürün olarak ve uzun vadedeki hedefi, aynı zamanda, HDP’li olmayan muhalifleri
de terörize ederek, ederek kendisine karşı duydukları tepkiyi dile
getiremeyecekleri bir boğucu atmosferi egemen kılmaktır.
Bir zamanların Hitler selamı vermeyenlerin
cezalandırılması gibi, kendisine biat etmeyen herkes sesini çıkaramaz hale
gelecektir.
*
Erdoğan aynı zamanda zamana karşı yarışmaktadır. Ama
yanıltmak için acelesi yokmuş gibi yapmaktadır. Yani bir yandan bir an önce
iktidarını sağlama bağlamaya çalışmakta, ama diğer yandan muhalefeti kararsız
bırakmak için acelesi yokmuş izlenimi vermektedir. Yani zaman kazanmaya
çalışmaktadır.
Erdoğan, şimdiye kadarki desteğini 2011’e kadar gelen ekonomideki
büyümeye, dayandırmıştı. Bunu ülkenin geleceğini harcayarak yapıyordu ama ne
olursa olsun bu ona toplumun alt kesimlerinin sadakatini ve desteğini
kazandırmıştı.
Ancak şimdi deniz bitmiş bulunuyor. Ekonomideki kötü
gidişin her zaman oylara da dolayısıyla aldığı oy oranlarına yansıyacağını da
bilmektedir. Dolar’ın yükselişinin, dış ticaret açığının, büyüyen işsizliğin,
düşen büyümenin etkileri insanların günlük yaşamında hissedilip memnuniyetsizlikler
kendisine yönelmeden bir an önce başkanlığını oturtması gerekmektedir.
İşte bu noktada, bir yandan zamana karşı yarışırken,
diğer yandan da karşı tarafı rehavete düşürme; seçimlere odaklandırma
stratejisi izlemektedir. Sanki seçimler yapılacakmış izlenimi vermektedir. Ve
başta CHP, parlamentonun çoğunluğunu oluşturan
partileri hareketsiz tutarak zaman kazanmaktadır.
Ama kararsızlıkla geçirilen her an, Erdoğan’ın yeni
bir mevzii ele geçirmesine; yeni bir sınırı aşmasına; var olan ve gasp ettiği
güce dayanarak yeni güçler ve hareket alanları edinmesine imkân vermektedir.
Erdoğan’ın en büyük dostu ve silahı, kendisine muhalif
olanların kararsızlığı ve onun kararlılığını kavramamalarıdır.
O da zaten sistemli olarak bunu da bir savaş
stratejisi olarak kullanmaktadır.
Erdoğan kendisi zamana karşı savaşırken, her saniyeyi
yeni bir mevzi ele geçirmek olarak için kullanırken; seçimlere odaklanmayı
sağlayarak, muhalefetin şimdiden tepkisini göstermesini engellemektedir. Hitler
böyle böyle iktidara gelmişti. İlk iktidara geldiğinde gücü çok azdı. Ama
bizzat iktidarı gücünü arttırmanın bir aracı olarak kullanmıştı. Onun hakkından
Çekoslovakya bile gelebilirdi. Ama Münih’te Hitler’i yatıştırmak için Çekoslovakya
peşkeş çekildi. Bu sefer o güçlere dayanarak yeni güçler ve zaferler kazandı. Sonunda
öyle mevziler kazanmış ve güçler elde etmişti ki, aslında çok küçük bir güçle
ve kayıpla bütün bunlar engellenebilecekken, sonra ondan kurtulabilmek elli
milyon insanın hayatına mal olmuştu.
İşte şimdi Erdoğan’ı durdurabilecek olanlar, felç
olarak durdukça, Erdoğan böylece zaman kazanarak seçimler yaklaştığında
seçimleri de erteleyecek, ama bu sefer muhalefetin kaybettiği mevzilerle buna
direnecek gücü kalmayacak; o yeni güçler ele geçirmiş olarak yeni alanları
fethe; yeni saldırılara başlayacaktır.
Sanılanın aksine büyük bir olasılıkla Erdoğan seçim
yaptırmayacaktır.
Ancak HDP’yi tümüyle oyun dışına itip, seçimlere
sokmayabileceği veya HDP’lilerin oy veremeyeceği bir seçimde seçime razı gelir.
Erdoğan ne yaparsa yapsın HDP’yi oyun dışına itemediği
sürece tek başına iktidar; dolayısıyla fiili başkanlık; darbesini meşrulaştırması
mümkün değildir.
Bu nedenle seçim yaptırmayacaktır. Ama Erdoğan,
stratejisi gereği, bu adımı, seçime iyice yaklaşıldığı bir noktada atacaktır.
Bu arada seçim olacağı vaadiyle, muhalefeti kararsız
bırakırken, aynı zamanda, saldırılarla, seçimi olanaksız kılacak; Olağanüstü
hali meşru gösterecek bir ortamı hazırlamaktadır.
Erdoğan’ın şimdiye kadar yaptıkları yapacaklarının ne
olduğun gösterir.
Liberal yazarlar ve CHP tam bir aymazlıkla hala bu oyunu
görmek istememektedirler; halkın gözüne kül atmaktadırlar.
*
Peki, bizim stratejimiz ne olmalıdır?
Erdoğan’ın tam tersi.
Zaman kazanma oyununa gelmeme; çatıya bakmama,
merdivene sıkı sıkıya sarılma; “taşı anma”; aklımızdan karpuz kabuğunu
çıkarmama.
Ve bütün bunları tıpkı Erdoğan gibi zamana karşı yapmak
gerekiyor.
O halde yapılacak iş bellidir.
Hemen, derhal, Erdoğan’ın istifasını isteyen; seçime
kadar beklemeyen; hareketsiz kalmayan bir hareket başlamalıdır.
Erdoğan’ın kanunsuzlukları karşısında kanunlar çerçevesinde ve kanunlara uyarak; tamamen barışçıl, demokratik araçlarla ama kitlesel bir hareket.
Erdoğan’ın kanunsuzlukları karşısında kanunlar çerçevesinde ve kanunlara uyarak; tamamen barışçıl, demokratik araçlarla ama kitlesel bir hareket.
Kitlesellik ancak böyle sağlanabilir. Kitlesel olduğu
ölçüde de bunlara bağlı kalır. Çünkü yasallık Erdoğan’ı öldürüyor. Bunu hiç
akıldan çıkarmamak gerekir.
Demokrasilerde politik değişiklikler; personel değişiklikleri
ille de seçim sandıklarında oylarla olacak diye bir kural yoktur. Aksine bir demokrasi
seçilenlerin ve seçenlerin arasında zamanla ortaya çıkan farklılıkları minimumda
tutmanın yollarını açık tuttuğu ölçüde demokrasidir.
Bir politikacı yolsuzluk yapmışsa, seçmenlerine ihanet
etmiş, onları kandırmış demektir. İstifa eder örneğin.
Ya da savunacağını söylediği politikayı değiştirmişse
ve savunmuyorsa veya kendisi seçenlerin görüşleri değişmişse, uygar bir
politikacının istifa etmesi gerekir.
Batı demokrasilerinde genellikle böyle yürür iyi kötü
bu işler.
Ama Türkiye’de böyle yürümez. Batı’da örneğin, Erdoğan
gibi yolsuzluklarla adı anılmış bir politikacı, derhal istifa edip mahkemeyi
çıkmayı ister ki adı temizlensin. Şark despotluklarında ise, aynı politikacılar,
bunu talep edenleri yaşatmazlar, iktidara dört elle sarılırlar. Çünkü onlar gücünü
devletin gücünden alırlar. O güç olmadığı an bir hiç olmaktan öte bir anlamları
olmaz. Makamları ve servetleri olmadığı takdirde kimsenin kendilerine selam
bile vermeyeceğini bilirler. Erdoğan’ın tüm davranışları da böyledir.
O halde uygarca istifa etmiyorlarsa, istifaya zorlayan
kitlesel ve demokratik bir hareket oluşturulabilir.
O halde, demokratik uyanıklık gösterip, Erdoğan’ın
oyununa gelmeden, seçime kadar felç olmuş bir durumda bekleyip, zaman ve mevzi
yitirmeden; hemen şimdi, Erdoğan’ın istifasını isteyen bir hareket başlaması
gerekmektedir.
*
Bir politikacının istifasını istemek, bunu dile getirmek;
bunun için örgütlenmek; gösteriler yapmak; insanların çoğunluğunu bu görüşe
kazanmak için bu hakları kullanmak, demokratik bir haktır.
Bütün şark despotlukları gibi, Türkiye’de de haklar
her ne kadar kâğıt üstünde olsa ve bunların kullanımı merkezi cihazın atadığı
memurların iki dudağının arasında olsa da, bu hakkı kullanmaya çalışmak
gerekir.
Bu demokratik hakkı kullanarak, hiçbir şekilde seçimi
beklemeden, derhal, Erdoğan’ın istifasına yönelik bir halk hareketi yaratmalıyız.
Erdoğan’ın istifası taleplerini bin bir biçimde dile
getirmek mümkündür.
Hiçbir şekilde şiddete başvurmadan.
Yollarda ve meydanlarda yürüyerek, oturarak; yatarak;
Bir zamanların “Duran Adam”ı gibi durarak;
Her mesajımıza #Erdoğanİstifa yazarak;
Erdoğan veya bakanları geçerken sırtımızı dönerek;
Açlık veya sakal veya çalışmama grevleri yaparak;
Geceleri balkonlarda tencere çalarak;
Arabalarımızın sileceklerini havaya kaldırıp
çalıştırarak, yani sileceklerle hayır diyerek;
Şu an akla gelmeyen bin bir biçimde, halkın geniş yaratıcılığı
ile bu protesto ve talep dile getirilebilir. Gerçek bir kitle hareketi
yaratılabilir.
Bunun için Gezi hareketini yaratanlar tekrar ayakları
üzerine dikilmelidir.
*
Şimdi demokratik haklarını kullanmayanlar; sivil
itaatsizlikle direnmeyenler, yarın soluk alacak en küçük bir delik bile
bulamayacaklardır.
Bugün HDP’ye yapılanlar, yarın tüm muhalefet edenlere,
CHP’ye de yapılacaktır.
Bugün HDP düşmanlığı ile Erdoğan’a en büyük desteği
veren; Erdoğan’ın Meclis’i by pas etmesine imkân tanıyan MHP bile bu akıbetten
kurtulamayacaktır.
Hatta AK parti içindeki muhalifler bile
kurtulamayacaktırlar.
Hitler’in SA faşistlerin temizlediği “Uzun Bıçaklar Gecesi”ni
unutmasınlar.
Kristal geceleri yaşadığımız şu günler; aynı zamanda
uzun bıçaklar gecelerinin de geleceğini göstermektedir.
Herkese sıra gelecektir.
Erdoğan için geri dönüş yoktur.
Herkese sıra gelecektir.
Erdoğan için geri dönüş yoktur.
O sadece daha ileri giderek konumunu ve iktidarını
koruyabilir.
Erdoğan şimdilik sadece taktik bir kaygıyla bütün
bunlara, ilk elde de CHP’ye ve diğer demokratlara saldırmamaktadır.
Hitler de öyle yapıyordu.
*
O halde şimdi HDP’yi savunmak, aslında yarın kendimizi
savunmaktır.
Bu nedenle şimdi HDP’yi savunmak için HDP’li olmak
gerekmiyor.
Bugün HDP’yi savunmazsak, yarın bizi savunacak kimse
olmayacaktır.
HDP tamamen yasal çerçevede faaliyetini yürütmesine
rağmen, ülkenin milyonlarca oy almış bir partisi olmasına rağmen, Erdoğan kanunları
çiğneyerek haklarını kullanmasını engellemektedir.
Yurttaşların can ve mal emniyetini savunmak devletin ve
emniyet güçlerinin görevi olmasına rağmen, onlar Erdoğan’ın emirleriyle bu görevlerini
yapmamakta, aksine bu hakkın çiğnenmesinin destekçisi olmaktadırlar.
Milletvekillerinin dokunulmazlıkları fiilen
çiğnenmekte, sadece yurttaşların değil; halkın seçilmiş temsilcilerinin bile
seyahat etme hakkı gasp edilmektedir.
Erdoğan bunlarla da yetinmemekte, HDP’ye ve HDP’li
vekillere karşı tüm kanunları ve kanunlarla belirlenmiş hakları çiğneyerek yeni
saldırılar hazırlamaktadır.
Bunun ipuçları HDP’yi gizli örgüt olmakla ve halkın
huzurunu bozmakla yaptığı suçlamalardır.
Erdoğan’ın hedefi HDP’yi seçime sokmamaktır. Bunu başaramadığı
takdirde de seçimleri erteleyecek, bunun için de savaş hali veya olağanüstü hal
gibi gerekçelerin ardına gizlenecektir.
Ancak HDP seçime giremediği veya HDP seçmeninin oy veremeyeceği
koşullarda seçim yapıldığı takdirde Erdoğan bugünkü başkanlığı gaspını sürdürebilir.
*
Günümüzün en acil sorunu Erdoğan’ın oradan gitmesidir.
Bu sivil darbeye karşı, sivil itaatsizlikle, pasif ve kanunlar çerçevesinde direnişle
son vermek gerekiyor.
Erdoğan’ın saldırıları karşısında HDP’yi savunmak
gerekiyor. Çünkü HDP’yi savunarak aslında kendimizi savunmuş oluruz.
Bu ikili strateji Erdoğan’ın oyununu bozabilir.
Erdoğan’ın darbesine bu yollarla son verilmeden, bir
askeri darbe olasılığı da yok edilemez.
Erdoğan’ı seçim sandığında uzaklaştırabileceklerini
düşünenler, bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerdir. Çok kıymetli bir zamanı ve
konumu yitirmiş olacaklardır: bunu anladıklarında ise artık çok geç olacaktır.
Çünkü Erdoğan kaybedeceği bir seçime asla bir daha
girmeyecektir.
Aslında Erdoğan seçim yapılmasını engellemek için bütün
taşları da döşemiş bulunuyor.
Seçim sandığında Erdoğan’a haddini bildiririz sahte
hayalleriyle oyalanmadan, daha şimdiden, durarak, yürüyerek, yatarak, oturarak,
sırtımızı dönerek, yazarak, çizerek, her biçimde Erdoğan’ı istifaya zorlamak
üzere davranışa geçelim.
Bugünün en acil sorunu Erdoğan’ın o makamı terk etmesidir.
Milyonlarca insanın geleceği bir tek adamın geleceğine
kurban edilemez.
#Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa
Demir Küçükaydın
10 Eylül 2015 Perşembe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder